18

365 53 15
                                    

Jungkook'un mesajının üzerinden birkaç saat geçmişti. Jimin de Taehyung da pek bir şey yapmadan öylece oturuyorlardı.

Artık sesi olmadığından dolayı, ne kadar denerse denesin bir sohbet başlatmak Taehyung için çok zordu. Hareketleri ağır ve düzensizdi, çıkarabildiği tek ses ise çoğu zaman duyulamayacak kadar kısık sesli inlemelerden ibaretti. Bazenleri Taehyung hiçbir şey yapmadan yatakta yatar, bir zamanlar bildiği o tatlı uykuya dalmak için çabalar ama sarsılarak uyanırdı yeniden. Böyle olduğunda yüzüne hüsran dolu bir ifade geçirirdi, kaşlarını çatmaktan bile yorulup nötr bir ifadeye geri dönene kadar...

Taehyung böyleyken Jimin genellikle gözlerini kaçırır, başka yerlere bakardı ancak nadiren de olsa Taehyung'un bu lanet olası hastalığın ellerinde parçalanıp gittiğini izlemek zorunda kaldığı oluyordu. Jimin bundan nefret ediyordu ve zihni, istemsizce aynı cümleyi tekrar edip duruyordu:

İşte ölen birisi tam da böyle görünüyor.

Jimin gözlerini kendi ellerine kilitledi. Kafasındaki bu korkunç cümleden kurtulmak istedi. Ellerine iyice odaklandı ve yeni bir cümle soktu aklına. Öldüğü falan yok, dedi, iyileşecek.

...ama iki cümlenin anlamlarını karşılaştırdığında, hangisinin daha dehşet verici olduğuna karar veremiyordu.

Jimin gözlerini yumup iç çekti, kendini her geçen saniye daha da umutsuz hissediyordu. Bu durumdan hiç çıkamayacağından korkuyordu lâkin biliyordu ki yalnız değildi.

Kolunun hafifçe dürtüldüğünü hissedip, bitkin olduğu kadar endişeli olan o kahve gözlerle karşılaşmak üzere çevirdi kafasını. Jimin oturduğu yerde sırtını dikleştirip kendini toparladı.

"Ben iyiyim." Oturduğu yerde yaslanarak tatlı bir sesle yanıtladı Taehyung'u. "Asıl sen nasılsın, Taehyung-ah?"

Taehyung yavaşça kırpıştırdı gözlerini. İyi olduğunu söyleme şekli buydu artık. Harika değil, ama iyi.

Jimin dudaklarını birbirine bastırıp başını salladı anladığını belli edercesine. Taehyung'un söyleyeceği başka bir şey olmadığı düşündüğünden o da sessiz kalmaya karar vermişti, ama yanılıyordu.

Bir kez daha dürtüldüğünü hissettiğinde şaşıran Jimin, Taehyung'a pür dikkat bakıp sordu:

"Hm? Ne oldu?" Oturduğu sandalyeyi Taehyung'a bakacak şekilde kaydırdı sonra.

Taehyung kaşlarını çatıp birkaç kelime söylemeye çalıştı fakat -doğal olarak- başarısız olmuştu. Çevresine bakındı ve havada bir telefon çizmek için parmaklarını oynattı usulca. Jimin olayı anlamış, çabucak çıkarmıştı kendi telefonunu cebinden. Notlar uygulamasına girip telefonu Taehyung'un önünde tuttu. Harflere basarak karman çorman da olsa söylemek istediklerini yazmaya başladı Taehyung. Birkaç dakika sonra, yazmayı bitirdiğini işaret edercesine çekti ellerini ekrandan.

Jimin telefonu kendine çekip ekrandaki kelimeleri okudu:

"Eğer bir hafta önce son sözlerimi söyleyeceğimi bilsem, onları daha dikkatli seçerdim."

Jimin kaşlarını çatıp bakışlarını Taehyung'a çevirdi tekrardan.

"O sözlerden memnun değil miydin?"

Taehyung yavaşça başını salladı.

"Pekâla... ikinci bir şansın olsaydı," Jimin bir an tereddüt etti. Soruyu sormak bile istemiyordu aslında. "..ne demeyi isterdin?"

Bu sözler Jimin'in dudaklarını terk eder etmez dışarıdaki bulutlar birbirinden ayrılmış, gün batımından gelen turuncu ışık hüzmelerinin odaya girmesine izin vermişti. Hem Taehyung'un hem de Jimin'in yüzünü aydınlatmış, gözlerini kısmalarına sebep olmuştu fakat Jimin Taehyung'un gergin olduğunu kısık gözleriyle bile fark etmişti.

in another life | vminUnde poveștirile trăiesc. Descoperă acum