32~FIRTINA~

196 48 15
                                    


Paragraf arası yorumlarınızı bekliyorum..

İyi Okumalar...

Herkesin vardır sırları. Genellikle utanç vericidir bazen ise çok masumdur. Bazen o sırlar öyle güzel saklanır ki bilemezsiniz neyin ne olduğunu. Ama iki kişinin bildiği asla sır değildir. Öyle sanılsa bile.

Olur arada o sırların altında yatan hüzünler, aşklar.. Her zaman kötü huylu olmaz. Güzel bir sebebi vardır ama bunun içinde büyük fedalar vardır. Aşk bu feda da olunur cefa da. Kaybedilir, aşk kazansın diye.

"Koray neden bana yabancıymışım gibi bakıyorsun?" bu kırgın ama bir o kadar da güçlü çıkan ses kendimi suçlu hissetmeme neden oldu.

Hira yumruğunu kapıya bir kez daha vurduğunda açılacak korkusuyla yan tarafa doğru kaydım.
"Git buradan Hira. Kardeşinin yanına, sana ihtiyacı var." uğursuz bu ses tınısı bir süreliğine sessizliğe neden oldu.

"Hayır Koray, bu sen değilsin! Sen kardeşimi düşünmezsin. Hem o çok güçlü bana ihtiyacı yok ki! Sen de biliyorsun bunu."

Koray'ın bakışı saniyeliğine beni bulduğunda hemen buradan kaçıp kurtulmak istedim. Biliyordum o da istiyordu Hira'yı. Bunu görmemek için kör olmak gerekir. Ama bana bakışındaki samimilikle eminim Hira'ya bakmıyordur. Hira'da benim gördüklerimi görmesin diye yalan maskesini takmıştır.

Hepimiz takarız değil mi bu sahtekar maskeleri. Üzgünken güçlü durmak için gülümseriz, ilgiye ihtiyacımız olduğunda mutluyken bile yüzümüzü asarız, korktuğumuzda bunu belli etmemek için mimiklerimizi dondururuz. Bu yalancı maskeler hayatımızın içindeki en büyük yalanların ta kendisi. Konuşmadan bunu başarabilmesi de ayrı bir korkunç.

"Git Hira, git." kapıyı yüzüne sertçe çarptığında sanki çok yorgunmuş, günlerdir ayaktaymış gibi sırtını duvara yaslayıp yere çöktü. Yüzü kıpkırmızı olmuştu ve, ve bu gördüğüm ne kadar bana tuhaf gelse de Koray'ın gözleri yaşarmış bir damla kendini özgür b8rakarak yanağına akmıştı.

"Bitti! Sen benim için bittin!! Kapını bir daha Hira Tekin çalmayacak! " pürüzlü sesiyle bütün dağa sesini duyuran Hira kapıyı defalarca kez tekmeledi. Ne yapacağımı bilmiyordum. İki aşık tam kavuşacakken en büyük engelleri ben olmuştum. Kendimi düşünmemeliydim. Tamam ne kadar istemesemde o kapı açılmalıydı. Üç büyük adım atıp elimi kapının kulpuna koyduğumda gözlerimi kapattım. Benim için çok zordu, şu an bu kapı açıldığında Koray'a sarılacak bir Hira yerine bana saldıracak bir Hira'yla karşılaşacaktım.

Parmaklarım kulpa baskı yaparken kolumun aniden çekilmesiyle Koray'ın yanına düştüm. Gözlerini büyütmüş bir babanın çocuğuna kızması gibi ki bundan nasıl baba kavramını çıkarttım bilmiyorum.

"Kızım ne yapıyorsun sen! Aklını mı kaçırttın? Senin burada olduğunu görse beni bile unutur." hâla sıkmakta olduğu kolumu sert bir şekilde ondan çekip önüme gelen saçları kulağımın arkasına yasladım.

Bana kızmasını umursamadan "Ne zamandır beraberdiniz?" dedim.

Ellerini başına koyup yere bakarak "Hiç beraber olamadık ki beraberliğimiz olsun?"
Artık kapıyı tekmelemesi bitmişti Hira'nın. Ne yapıyordu acaba şu an? Gitmiş olabilir mi?

"Nasıl yani?"

"Baran, babamdan pek hoşlanmıyor. Bunu babamda biliyor ama gençliğine veriyor. Eskiden Baran'ın babası bizim şirkette çalışıyormuş tabii pek becerikli değilmiş. Muhasebelerde işine son vermişler. Yani babam böyle anlattı. O da bu yüzden babama öfkeli yıllar geçti ama işte babamın da dediği gibi bende gençliğine verdim. Sonra bu bana da sardı. Eyvallah dedik, pis çocuk dedim. Nasılsa fakir bir hayat sürmüş, serseri dedim. Onla uğraşma Koray dedim kendime. Sonra biraz araştırdım mahallede herkese illallah ettirmiş."

Biraz sustuktan sonra bana bakarak "Sonra Hira'yı gördüm. Baran'ın yanında ama yüz vermedim. Sürekli etrafımda pervaneler dönüp durdu. Hangi kafeye gitsem karşıma çıktı. Kabul ediyorum çok güzel, alımlı bir genç kız daha yirmi yaşına yeni girmiş olmalıydı. Sonra her erkeği baştan çıkarıcı o güzelliği beni de etkiledi. Ama beni sevmesinden değilmiş sırf Baran beni sevmiyor diyemiş. Haklı. Hep Baran başroldeydi. Her şeyin en iyisi Baran'dı. Yanındaki çatlak Mira en yakın arkadaşı gibi gözükse de o da Baran için yanındaydı.
Bunu öğrenmem uzun olmadı o da itiraz etmedi beni sevmediğine ama onu bir daha bırakamadım. Gözükenin aksine o kadar yalnız ki o kadar değersiz hissediyor ki kendini. Ona yardım etmek istedim ama tek şartım Baran'ın bundan haberi olmayacaktı. Zaten Hira'da anladı. Eğer Baran öğrenseydi bu dünya o zavallı kıza haram olacaktı."

Demek bu kadar güçlü duran, dünya yansa umurunda olmayan bu kızın içi ne üzücüymüş. Daha neler bekliyordu beni?
Daha saklanan ne kadar sır vardı? Kimliğini saklayanlar peki?

Sanırım bu hikayenin bir adı olsaydı haykırış olurdu. Ama bu öyle bir haykırış ki kimsenin duymadığı yeri gelince kendine bile duyuramadığın, yalanların içinde sessizce cehenneme karışan türdendi.

Oturduğum yerden kalkıp perdeyi biraz aralayarak dışarı baktım. Hira gitmişti.

Bakışlarım Koray'a kaydığında kendini toparlamış ayağa kalkmıştı. Üstüne ceketini geçirerek "Kafamı toparlamaya ihtiyacım var. Biraz ormanda gezeceğim. Kapıyı kimseye açma aynı şekilde perdeleri de."
Başımı olumlu anlamda salladım. Zaten bir iki saat sonra bende yeniden uyurdum.

Boynumda duran annemin kolyesini sıkarak mutfağa ilerledim. Boğazım kurumuştu. Sanki aylardır su içmiyordum.
Mutfağa girdiğimde pencerenin açık olduğunu görmemle gerildim. Sanki biri o rüzgarın etkisiyle esen perdenin ardında beni izliyordu. Derin bir nefes alıp yavaş adımlarla pencereye ilerledim. Dışarıya doğru açıldığından yavaşça perdeyi aralayıp kolumu hızlıca dışarıya çıkarıp pencereyi tamamen kapattım.

Hemen suyumu için merdivenlerden yukarı çıkmaya başladım. Koray'ın varlığı bana kendimi güvende hissettiriyordu şimdiyse içimde beni rahatsız eden kıpırtılar vardı.

Dışarıda fırtına çıkmış ve yağmur yağmaya başlamıştı. Havada hemen kararmış uğursuz gök gürültüsü büyük bir sesle evi titretiyordu. Ağaçlar öyle bir sallanıyordu ki rüzgar uğultusunun eşliğinde sanki hepsi yerinden fırlayacak gibiydiler. Birbirine bağlanmış olan kollarımı ev telefonunun sesiyle birbirinden ayırdım. Hızlı adımlarla salona indim.

Bu ses bile beni korkutuyordu. Israrla çalan telefonu açtığımda ses vermedim. "Benim Maral, Koray." rahat bir nefes verip telaşla
"Koray nerede kaldın? Saat ona geliyor. Lütfen gel. Bu ev beni korkutuyor." telefonla konuşurken gök gürültüsünün yaydığı ışıkla siyah perdeye yansıyan siluetle gözlerimi kırpıştırdım. O bir insana ait olamazdı değil mi? Saliseler içinde o görüntüyü görmüştüm. Belki de ağaçlara aittir ya da başka bir şeye? Köpek olamaz mı?

"Sanırım bu gece gelemeyeceğim. Çok yağmur var toprakta yürümem imkansız. Bir kulübe var orda kalacağım."

Ellerimdeki telefon titrerken fısıldayarak "Koray, burada hiç köpek var mı ya da kedi ne bilim herhangi bir hayvan?"

İlk başta karşı taraftan ses gelmedi sonra düşünceli bir sesle "Yok diye biliyorum varsa da onlar gürültüden korkarlar asla dışarıda gezmezler."

Kuruyan dudaklarımı yalayarak "Peki salon tarafına bakan pencerede ağaçtan başka bir şey var mı?" gözlerim pencerenin önünü izlerken Koray sinirli bir şekilde "Hayır ağaçtan başka bir şey yok. Ne oluyor Maral?"

Tekrardan gök gürültüsünün ışığı yansıdığında hiçbir şey göremedim.

"Az önce perdeye bir siluet yansıdı ama tam pencereye bakmadığım için anlayamadım. Şimdi de ışık geldiğinde bir şey görmedim."

Ses gelmeyince korktuğum cümlemi söyledim.

"Sanırım tek değilim!"



🌀Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyelim lütfen. Tek desteğim onlar. Sizi seviyorum kendinize iyi bakın :)

HAYKIRIŞWhere stories live. Discover now