2~VEDA ZAMANI~

1.7K 123 110
                                    

                            İyi okumalar...

Aydınlıktan yana olup, karanlıktan korktuğu kadar çelişkiliydi geceyi sevip gündüzden nefret etmesi.

Kendimi yatağa atıp boşalmış ciğerlerime derince bir nefes çektim.  Sonunda herkes odalarına çekilmişti ve yeniden günün en huzur bulduğum saatleri gelmişti,  yanımdaki bütün odayı turuncu loşa çeviren gece lambasını kapattım hemen sonrasında ise karanlığın sessiz kollarına teslim oldum.


Ben kim miyim? Ne kadar anlatsam da anlatayım beni tanıyamazsınız çünkü size sadece bilmeniz gerekenleri anlatabilirim. Nelerden hoşlandığımı ya da nelere kırıldığımı bilemezsiniz.
Mesela kapalı güle aşık açık gülden hoşlanmadığımı, karı seven ama soğuktan haz etmediğimi, geceye hayran gündüzden ise saklandığımı aynı zamanda aydınlıktan yana olup karanlıktan uzak durduğum çelişkiyi, asi ama ürkek olduğumu bilemezsiniz. Beni sadece hikayemin satırlarında saklanmış vaziyette bulabilirsiniz tabii dikkatli birer avcı iseniz.

Ben Maral Dinçer, yirmisine girmesine haftalar kalan ama hâlâ kendine bile yabancı olan kadınım.

Bunun nedeni annemin hiçbir zaman hayatımda olmaması olabilir. Babam mı? Onu da hiç tanımadım, sanırım artık olmasa da olur. Annem öldüğünde İzmir'den kimseye söylemeden bir sır gibi kaybolmuş ve bir daha haberini alamamışlar. Belki de benden, kızından nefret ediyordur! Sadece kaçmıştır... Sonuçta sevdiği kadını elinden almadım mı? Bu da apayrı bir konu, neyse belki bir gün anlatmaya zamanım olur. 


Yedi yaşına kadar çocuk esirgemede kaldım, sonra bir anda hiç tanımadığım dayım beni uzun süren hukuk mücadelesi sonucu evlatlık olarak aldı.

Ona ne zaman babamı sorsam konuyu hemen kapatır ve bu konuyu açmamam konusunda beni defalarca kez uyarırdı ama annemi hep anlatırdı, o kadar güzel anlatırdı ki sanki annemi tanıyormuş gibi ezbere biliyordum.


Tabii ki isterdim.. ona dokunabilmeyi, sarılmayı. Hani hep derler ya anne şefkati, o kadar merak ediyorum ki gerçekten anlattıkları kadar var mı? Sadece... sadece bir dakika bile olsa yaşamak isterdim bu duyguyu.


Belki hissedemedim ama gördüm. Hem de her gün. Yengem ve benimle yaşıt olan kuzenimden. Yengem ne kadar bana da anne şefkatiyle yaklaşmak istese de ona izin vermedim, veremedim. Sanki hiç tanımadığım anneme ihanet edecektim!

Kapımın usulca çalınmasıyla doğrulup kilidi açtım. Dayım elinde bir iki kağıtla içeri geçip ışıkları açtı. "Bugün nasıl benim güzel kızım?"

Size tek akrabam olan dayımı tanıtayım. Kırklı yaşlarında, kel olmadığı halde saçını hep sıfıra vuran, giyim ve kuşamından asla ödün vermeyen ve hep neşesiyle tanınan dünyanın en iyi kalpli insanı! Şimdiye kadar bana bir kere bile yeğenim dememişti. Tıpkı kendi kızı Açelya gibi kızım diyerek seslenirdi.

Ah! Unuttum söylemeyi bir de yaşlandığını kesinlikle kabul etmiyor, genelde gençlerle takılmaktan keyif alıyor!

"İyiyim!" çağımızın en büyük yalanı bu olsa gerek. Herkesin içinde vardır kimseye göstermek istemediği bir yanı ya da kurcalanmasından korktuğu bir takım duyguları. Ben de kimseye göstermedim, dayıma bile.

Hep güldüm, elimden geldiği kadar güldürmeye de çalıştım. Herkes beni mutlu ve umursamaz sansın istedim eğer beni tanıyıp içime girerlerse bana acımalarından korktum.   Yalanlarımı kumar masasına sererek beni, benim istediğim gibi tanımalarını istedim.
En büyük kartım ise; gülümse, gülümse, gülümse. Konuşmama bile gerek kalmadan herkesi kandırmaya yeterdi maskem!

HAYKIRIŞWhere stories live. Discover now