29. Bölüm

1.1K 78 82
                                    

"Yok işte yok!" diye bağırdı Jisoo. Kolumu omzuna attım ve,

"Sakin ol sevgilim, onu bulacağız" dedim. Jisoo sırıtmaya başladı.

"Sevgilim... Duyması çok hoşmuş" dedi. Bunu da hiç şımartmaya gelmiyor...

O sırada yakınlardan Sehun'un sesini duyduk. Sesi iyi geliyordu, umarım ki Lisa'yı bulmuş olmalıydı. Jisoo'nun elini sıkıca kavrayıp Sehun'un sesine doğru gittik. Sehun sırtında bir adet Lisa taşıyordu. Uyuyor olmalıydı.

"Lisa'yı bulmuşsun" dedi Jisoo endişe ile. Sehun işaret parmağını dudaklarına götürdü ve sus işareti yaptı.

"Sessiz ol, uyuyor" dedi sessizce. Kesinlikle, Sehun Lisa'yı önemsiyordu.

Sehun derin bir nefes alıp,

"Bir an önce kamp alanına dönelim" dedi. Kafamla onu onayladıktan sonra, önden gitmesi için yok verdim. Ardından Jisoo'nun elini kavrayıp Sehun'u takip etmeye başladık.

......................................................................

Chanyeol...

Yaklaşık yirmi dört saattir Junmyeon Hyng ve Jisoo, dönmemişti. Bunu Jin'e söyleyip onları bulmama yardımcı olmasını istedim. Jin ise süper zekasıyla Sehun ve Lisa'yı onları araması için göndermişti. Sonuç olarak hiç biri dönmemişti. Ve bu kimsenin umrunda değildi. Saatler sonra Sehun'dan mesaj gelmişti. Junmyeon hyungu ve Jisoo'yu bulduğunu, fakat kendilerinin yolunu kaybettiğini yarın kamp alanına döneceklerini söylemişti. Biraz olsun için rahatlamıştı.

Baekhyun saatlerdir, Jongdae, Taeyong, Taehyung ile birlikte şu savaşı oynamam için teklif ediyordu. Fakat hiç birinin sokak çocuklarından farkı olmadığından tekliflerini reddediyordum. En sonunda pes edip onlardan kaçmaya karar verdim. Jongin denen kara ayı, sevgilisi ile vakit geçirdiğinden, ve onların cilveleşmelerini izlemek istemediğimden kamp alanının yakınında bir yerlerde oturup masmavi gökyüzünü izlemeye karar verdim. Çünkü gökyüzü her zaman mutluydu. Hep kafasına göre takılırdı, ama ne olursa olsun her sabah bizlere güneşini gösterirdi. Bense, güneşimi görsem bile yanımda hissedemezdim...

"Oturabilir miyim?"

Gözlerimi açıp sesin geldiği yöne döndüm. Rose'yi görünce kafamı onaylarca salladım. Rose gülümseyip yanıma oturdu.

"Şey... Junmyeon oppayla, Jisoo unnienin iyi olmasına sevindim" dedi.

"Hmm, öyle mi?" dedim umursamaz şekilde. Rose pes etmeyip,

"Lisa'da kaybolmuş, fakat onu sağ salim bulabilmişler" dedi. Kafamı onaylarca salladım. Nedense dediği hiçbir şeyi umursamıyordum.

"Jisoo unnie ve Junmyeon oppa aralarını düzeltmişler midir acaba? Sen ne düşünüyorsun?" diye sordu.

"Düzeltmişlerdir" dedim yine umursamadan. Rose yüzünü düşürdü.

"Neden Chanyeol? Neden sadece ben? Herkese karşı iyi ve mutluyken, neden bana farklı davranıyorsun?" diye sordu Rose.

"Neden mi?! Sen delirmiş olmalısın, herkesin içinde beni yeterince rezil ettiğin yetmezmiş gibi her şeye göz yummamı bekliyorsun, iki sana gülümsedim diye her şeyi unuttuğumu sanma" dedim. Gözlerimden yaşların dökülmemesi için dişlerimi sıkıyordum. Rose... Duygusaldı, hemen ağlardı, tıpkı şimdi olduğu gibi...

"B-beni artık sevmiyor musun?" diye sordu.

"Hayır sevmiyorum" dedim ve yerimden kalktım ve Rose'yi tek başına bıraktım.

We Got Married - JihoWhere stories live. Discover now