24. Bölüm

1K 87 35
                                    

2 gün önce...

Herşey tıkırında ilerliyordu. Jisoo ile yakalandığımız gün üyelerden birkaç trip yemiştim. Sonra ise her zaman ki gibi davranmaya devam ettiler. Jisoo ile aramız gerçekten de süperdi. Hemde normalden daha iyi...

Kahvaltı için aşağı inecekken telefonum çalmaya başladı. Arayan Joohyun'du. Eskisi gibi olmasa da aramız fena sayılmazdı. Hâlâ arkadaştık. Telefonu her zaman ki Junmyeon gibi açtım. Daha alo demeden konuya girdi.

"Junmyeon, ben gerçekten de böyle öğrenmeni istemezdim. Ama ben bunu içimde saklamak istemiyorum-"

Joohyun'un hiçbir kelimesini tam olarak anlamamıştım. Neyi ima ediyordu. Öğrenmem gereken bir şey  mi vardı?

Joohyun? Ne demeye çalışıyorsun anlamıyorum? " diye sordum.

"Üzgünüm. Bunu telefonda söyleyemem. Buluşalım mı?" diye sordu. Teklifini onayladıktan sonra kahvaltımı dahi yapmadan Joohyun ile buluşacağımız parka gittim. Parkta kimse yoktu ve bu iyiydi.

"Junmyeon, ben özür dilerim. Bunı saklamamalıydım" dedi ağlamaklı bir sesle.

"Joohyun konuya gel artık. Ne olacaksa olsun artık" dedim sertçe. Joohyun kafasını onaylarca salladı.

"Ben bir ay önce.. Sen programa yeni katıldığında öğrenmemem gereken birşey öğrendim" dedi.

"Neyi?"

"Jisoo... O... Yani... Ah anlatamıyorum lanet olsun! Neden bu kadar iyi kalpli olmak zorundasın ki?"

Dakikalarca tuttuğum nefesi bıraktım. Elimi omzuna koydum.

"Artık çok geç. Anlat artık"

"Jisoo'nun sana olan aşkı tamamen bir şirket oyunu! Oh be en sonunda söyledim"

Joohyun'un söylediği cümle beynime geçince tuhaf hissettim. Sonra da uzun süredir atmadığım kahkahayı atmaya başladım.

"Gerçekten mi? Hangi entrika dizisinin senaryosu bu Joohyun?" diye sordum dalga geçercesine. Bir anda Joohyun'un da kahkahama katılacağını düşündüm. Ama olmadı. Onda küçücük bir mimik bile oynamıyordu.

"Hadi ama Joohyun, sırf bu aptal şaka için mi kahvaltı yapmadım?" diye sordum.

"O haklı Junmyeon"

Arkamdan gelen sese döndüm. SeokJin... SeokJin hiçbir tepki vermeden yanıma oturdu. Böylelikle sağ tarafımda Joohyun, sol tarafımda ise Jin vardı.

"Jisoo, aslında başka biriyle sevgili. Yani öyle olduğundan emin değilim ama Jisoo sadece bir oyundu" dedi Jin. Ardından kucağıma kahverengi bir zarf bıraktı. Ardından Joohyun'a işaret verdi. Ardından ikisi de uzaklaştılar. Zarfı hızlıca açtım. Evet, evet  benimle oyun oynuyorlar. Benim Jisoo'm bana gerçekten de aşık. Bana şaka yapıyorlar. Zarftaki kağıtları çıkardım. Bunlar kağıtları değildi, fotoğraftı. Fotoğrafdaki kişileri görünce boğazımdaki yumrudan kurtulamadım. Jinyoung ve Jisoo... Sevgili miydi?

...

Ben hâlâ olanlara inanmıyordum. Hâlâ diğerlerine Jisoo hakkında birşey söylememiştim. Sadece, Jin Joohyun ve benim haberim vardı. Ki Joohyun ve Jin nereden biliyorlardı?

Programdan dönüşte Jisoo gayet normal davranıyordu. Ona buluşma teklifi verdim. Belki de son teklifti. Son birlikte oluşumuzdu.

Jisoo ile sahilde yürüyorduk. Benimle konuşmaya çalışıyordu. Fakat bırak konuşmayı, yanında olmak bile beni rahatsız ediyordu.

"Junmyeon?"

Hiçbir tepki vermedim. Yüzümde küçücük bir mimik bile oynamıyordu. Kafamı çevirdim sadece.

"İyi misin?" diye sordu.

Nasıl iyi olabilirdim ki? Nasıl olabilirim?

"Neden sordun?" diye sorusuna soruyla karşılık verdim.

"Normal de pek susmazsın. Ama bugün ağzını bıçak açmıyor. Neyin var cidden?" diye sordu. Konuşması benim daha da canımı yakıyordu. Sussa olmaz mıydı?

"Biraz dalgınım sadece Jisoo. Önemli birşey yok" dedim. Elimden geldiğince kestirip atıyordum.

"Saçmalama Junmyeon. Buluştuğumuzdan beri gerçekten türlü maymunluğu yapıyorum fakat yüzünde en küçük bir mimik bile yok" dedi isyan edercesine. Ağzımı büktüm. Hiçbir cevap vermedim. Sessiz kalmayı tercih ediyordum.

"Junmyeon! Bir şey der misin?! Canımı sıkıyorsun!" diye bağırdı. Neden her şeyi kendisi yönetmeye çalışıyor? Yaptığının farkında değil mi acaba?

"Bana bağırma!" diye sert bir tepki verdim. Kalbim kırılmıştı. Bu ona olan ilk tavrımdı. Hiçbir cevap vermedi. Kafasını yere eğdi ve ayakkabısına bakmaya başladı. Derinden bir nefes aldım ve dayanamayıp kendime çekip sarıldım. Lanet olsun, ondan nefret edemeyecek kadar çok aşıktım.

"Özür dilerim. Kalbini kırmak istememiştim" dedim ve daha sıkıca sarıldıö. Kollarını belime kenetledi. Hiçbir şey ona sarılmamı engelleyemezdi. Birbirimizin kalbini kırsak bile... Ama onun yaptığı canımı çok yakıyordu.
Kafasını benim boyun girintisime gömdü.

"Seni affetmiyorum" dedi. Peki ya ben? Ben onu affedebilecek miydim?

Jisoo'yu kendimden uzaklaştırdım. Elimi çenesine koyup kaldırdım. O sırada boynunda 'J or J' yazan kolyeye rastladım. Gerçekti, evet.

"Sana dondurma alırsam beni affeder misin?" diye sordum yapmacık şekilde. Kafasını iki yana yana salladı.

"Pamuk şeker istiyorum" dedi. Ona belkide son kez gülümsemiştim. Burnunun ucundan öptüm. Ardından elinden tutup pamuk şeker almaya gittik.

Ona veda etmek canımı yaksa da, bana daha fazla rol yapmasını istemiyordum. Belkide sevdiğine yapmalıydı bu sevgi dolu hareketleri... 

Yurda döndüğümde her zamankinden  keyifsizdim. İmkanı yoktu. Bunca zamandır sevgi dolu bakışları yalan mıydı?

Telefonumu elime aldım. İlk önce her şeyi Jisoo'ya sormayı düşündüm. Fakat sonra onun varlığını bile hissetmek istemediğimi fark ettim. Bu yüzden mesaj yazmaya karar verdim. Parmaklarımı klavyeye dokundurdukca canım yanıyordu. Mesajımı yazdığımda tam atacaktım ki mesajın normalden daha uzun olduğunu fark ettim. O uzun uzun kelimeleri hak edecek  biri değdi. Mesajı kısaltıp attım.

- Bu gece belkide seninle geçirdiğim son gündü. Zamanını aldığım için üzgünüm...

Oyun bitmişti. Tıpkı her şeyin bittiği gibi...

Umarım yeni olay hoşunuza gitmiştir. Neyse sizi seviyorum iyi okumalar 😘😘😘

We Got Married - JihoWhere stories live. Discover now