Isırık

634 68 1
                                    

ISIRIK

Ay ışığı sayesinde hızlı ilerliyorlardı. Feator yine de dikkatli davranıyor, heybesinde ki yumurtayı devamlı kontrol ediyordu. Hava ılıktı. Acıgöle gelmişlerdi. Gölün etrafını saran, sazlıktan geçiyorlardı. Yüksek sazlar ikisinin de bacaklarına sürtünüyordu. Kodar, birden pony'siyle birlikte yere yuvarlandı.

Kocaman bir yılan, pony'yi bacağından ısırmıştı. Tıslayarak, Kodar'a bakıyordu. Arkadan gelen Feator, kılıcıyla ikiye böldü yılanı. Yerde kalan parçaları, kıvrılmaya devam ediyordu. İkisi de hızla pony'ye ulaştılar. Pony kıvranıyordu acıdan. Feator yaşlı gözlerle ona baktı.

Ne yapacağız şimdi?

Sakin ol, dedi Kodar. Yere yuvarlanan pony'ye asılı olan heybeden turuncu renkte bir şişe çıkardı. Dua edelim, tadını sevsin, yoksa bu zehir onu birazdan öldürür.

Kasılmaya başlamıştı küçük pony. Bacaklarını bir kılıç gibi dümdüz geriyor, acıyla kişniyordu. Vücudu kaskatı kesilmişti. Kodar, şişenin tıpasını ağzıyla açarak, şişeyi pony'nin ağzına dayamıştı. Pony turuncu iksirin tadını sevmiş yalıyordu şişeyi. Yarısına kadar içmişti neredeyse. Kodar, yeter küçük canavar, diyerek şişeyi çekmiş, bize de kalsın ne olur ne olmaz, demişti.

Benim bildiğim, yılanlar gece karanlığına çıkmazlar, yanlış mı biliyorum, demişti Feator.

Ben de öyle biliyorum ama, sanırım taşıdığımız yükün kokusu onu buraya çekmiş olmalı.

Pony yavaş yavaş düzeliyordu. Feator'la konuşan, Kodar, bir yandan da pony'nin yarasını emerek tükürüyordu. Yılanın ısırdığı yeri saran Kodar, dua edelim de yan etki yapmasın, cücelerde fena yan etki yapıyor, demişti.

Feator anlamadığını belirten bakışlarla Kodar'a bakmış, Kodar da boşver dercesine elini sallamıştı. Pony Birkaç dakika sonra ayağa kalkmış ve eski haline dönmüştü. Tekrar yola çıkmışlardı. Yola çıkmadan hemen önce, Kodar, şarap şişesinin kapağını açmış ve yumurtanın bulunduğu örtüleri kaldırmadan üzerine şarap boca etmişti.

Ona rağmen koku hissediliyordu. Fakat yola çıktıktan az sonra Pony'den gelen sesler ve değişik kokular, yumurtanın kokusunu gizlemeye yetiyordu. Burnuna bez bağlayan Kodar, bunu da Ichin'e iletirim, demişti. Feator kahkahalarla gülüyordu. Bu iksir iyi ama yan etkileri çok komik, demişti.

Yola çıkalı birkaç saat geçmişti. Kodar sızlanmaya başlamış, ben acıktım yav, ama kamp kurmadan da yiyebilirim, demişti. Sen ne durumdasın?

Yok ben acıkmadım, ama eğer yoruldum diyorsan, dinlenebiliriz.

Yok yok sen acıkmadıysan devam, ben pony'min üzerinde de yerim. Bir yandan da elini heybeye atmış, çıkardığı butu kemiriyordu. Yolculuk boyunca koca butu silip süpürmüştü Kodar. Ara sıra da Feator'a dönüyor ve istemediğine emin misin, diyordu.

Gün ışımaya başlamıştı. Büyük acıgöl bitmek üzereydi. Birden bir hisle sağ taraflarından gelen bir tehlike olduğunu sezdi Feator. Kodar, dikkat et, diye fısıldadı. Kodar da ne dediğini anlamamış, doğan güneşin kızıllığında Feator'un yüzüne anlamsızca bakmıştı. Neye dikkat edeyim?

Ormandan bir tehlike sezdim.

Ne sezmesi, sezgileri nereden edindin?

Bilmiyorum, hissettim işte.

Durmuşlardı. İkisi de sağ yanlarında ki ormanlık alana dönerek elleri kılıçlarında beklemeye başladılar. Sanırım bu yük bizim başımıza epey dert olacak, demişti Kodar. Boşta kalan parmağını dudaklarına götürerek, sshhh, yaptı Feator. Birden ağaçların arasında bir hareketlilik gözlerine çarptı. İkisi de kılıçlarını çıkarmışlardı. Boz tüylerini görünce ikisi de rahatlamışlardı. Bir dağ tilkisiydi bu. Yumurtanın kokusunu Hiçbir şey bastırmaya yetmiyor sanırım, Kodar, senin şarap da boşa gitti, demişti Feator.

İkisi de kahkahalarla gülüyorlardı. Bir hareketleriyle tilki geldiği gibi geri kaçmıştı. Sabah serinliği Feator'u üşütmüştü. Kodar'a dönerek, şimdi mola verebiliriz, demişti. Gerçekten üşüdüm, bir ateş yakalım ve ısınalım.

Cücenin canına minnetti. Hemen yakacak malzemeler toplayarak, taze otların olduğu yere atlarını bağladılar. Feator ne olur ne olmaz diye yumurtayı çıkararak, yanına almıştı.

Feator, küçük bir kahvaltıyla yetinse de, Kodar, yine yemeğin hakkını vermişti. Bir yandan da heybeden çıkardığı şarabıyla, şarabın onda bolca bulunduğunu göstermişti.

Birkaç saat sonra Guldar'da olacağız, demişti Kodar.

Guldar mı, nasıl bir şehir orası?

Bilmiyor musun, halbuki Ziador şehriyle sadece bir orman ayırıyor ikisinin arasını. Hoş, orman derken devasa bir orman ama, gitmişsindir diye düşünmüştüm.

Yok gitmedim. Babam bahsederdi o şehirden, bir çok ırkın birlikte yaşadığını falan ama, hiç götürmemişti beni. Daha çok Şampel Ormanı'na götürürdü beni. Avlanmayı, dövüşmeyi öğretirdi.

Neyse, toprağı bol olsun, dedi Kodar. Demek ki kısmet bugüneymiş.

Isındın mı?

Evet, ne yalan söyleyeyim, üşümem sanmıştım ama sabahları hala serin oluyor demek ki.

Öyledir daha Ogre ayı yeni çıkıyor. Hadi senin için ısıttığım şu sıcak şarabı yudumla.

Feator şarabı yudumlarken, gelecek günlerin neler getireceğini düşünüyordu. Gözü otlayan atlarına takılmıştı. Kodar sırtüstü kendisini çimenlere atmış, atlar değil tek bizim de otlanmaya ihiyacımız var, güneş tam doğunca uyandırırsın beni, demişti.

Fazla zaman geçmeden, horultularını duymaya başlamıştı Feator. Gülümseyerek yüzüne baktı. Ne kadar güvenilir ve samimi dostlarım var diyerek, koca bir yudum çekti şarabından.

Lord Fearless - EltaninWhere stories live. Discover now