Dokumacı Kuşu

560 49 38
                                    

DOKUMACI KUŞU





Ethelroc, penceresine konan küçük kuşun tıkırtılarını çalıştığı iksir üzerindeyken son anda farketmişti. Hazırladığı ve 3 geceden beri defalarca denediği iksire o kadar odaklanmıştı ki, neredeyse duyamayacaktı. Hazırlamaya çalıştığı iksirde, hep birşeyler ters gitmişti. Eğer başrarısa, iksiri içerek astral seyahate çıkabilecek ve cesedi yatağında yatarken o, semada dilediği yere gidebilecekti.

Ama her denemesi hüsranla sonuçlanıyor ve çok çok sarayın diğer odalarına gidebiliyor ve ruhu derin bir ızdırapla geri çekilerek bedenine dönüyordu. Bütün bunları unutarak, pencereye yöneldi. Küçük dokumacı kuşu, camı tıklamaktan yorulmuş, pencerenin geniş pervazına pusmuş kalmıştı. Yaşlı adam, canını acıtmamaya çalışarak, onu içeriye aldı. Uçmaktan yorulduğu her hâlinden belli olan küçük kuşu, değişik, renk renk şişelerle dolu tezgahının üzerine yavaşça bıraktı. Ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.

Form değiştirmiş bir büyücü olabileceğini düşünse de, bu fikrinden hemen vazgeçti. Neden gelmişti kendisine, neden gönderilmişti düşündü ama bulamadı. Kuşun kendisine gelmesini beklerken, düşüncelere dalmış ve onlar gibi uçmanın ne kadar güzel olabileceğini hayal ederken, arkasından sessizce yaklaşan Kral Licome'u farketmemişti bile.

"Ne oldu ihtiyar? Neyi izliyorsun öyle?"

İrkilerek dönmüştü. Neredeyse kolu, masada duran iksir şişelerini deviriyordu.

"Hoşgeldiniz sayın kralım. Bir kuş, dokumacı kuşu. Penceremde bayıldı, içeri aldım. Dinlenmesini ve kendine gelmesini bekliyorum."

"Dokumacı kuşu mu?"

"Evet, sayın kralım."

"Bacağında mesaj falan mı var? Hoş, bu kuşu kullanmazlar bildiğim kadarıyla değil mi?"

"Evet sayın kralım. Pek bu kuşu tercih etmeyiz krallığımızda, zaten herhangi bir mesaj da taşımıyor. Ama camımı gagasıyla tıklatmasının bir anlamı olabileceğini düşündüm."

"Camını mı tıklattı?"

"Evet, ilginç bir şekilde açmamı bekledi. Fakat ben o kadar işime dalmışım ki, sanırım yorgun düştü ve yığılıp kaldı."

"Belki uzaklardan geliyordur. Peki bu şekilde mesaj yollama ihtimali var mı birisinin?"

"Belki Lordum, eğer zihnine girebilirsem, bir yoklarım belki neler gördüğünü. Siz neden gelmiştiniz?"

Kral, eline aldığı mor renkli bir şişeyi, içeri giren günışığına tutarak incelerken konuştu:

"Deolber'den ulak gelmiş."

Deolber, nemli havasıyla bir çok turunçgil çeşidini ve diğer meyveleri oldukça bereketli kılan topraklara sahipti. Deolber'de yetişen üzüm ve zeytin, krallığın başka hiçbir yerinde yetişmiyordu. Ethelroc, meraklı bakışlarla kralı süzerek, bahsedeceği konunun ne kadar ilginç olabileceğini kafasında ölçmeye çalışıyordu. İncelediği şişeyi tekrar masaya, iksir yığınlarının arasına koyan kral, Ethelroc'ın şişeyi tekrar alarak, başka bir sıraya koymasına aldırmadan devam etti.

"Şarap sıkıcıları, vergi olarak ödedikleri şarap sayısında indirim istiyorlarmış."

"Nasıl böyle küstahlaşabilirler efendim?"

"Bilmiyorum. Ben halkımı korumak için hiçbir cesaretsizlik göstermedim. Ama sanırım, bu halk bundan bihaber. Ne dersin yaşlı dostum?"

"Gayet haklısınız efendim. Deolber halkının tamamı çiftçi olduğu için, savaş nedir bilmiyorlar. Fikriniz nedir efendim?"

"Diyorum ki... Bunları da askere almaya başlasak ve oradaki kale surlarımıza bu şehirden ve Korsan Adaları'ndan eğittiğimiz askerleri yerleştirsek?"

"Olabilir efendim."

"Biliyorsun, büyük büyükbabam, onlara bu huzuru vermek için 3000 askerini feda etmek zorunda kalmıştı. Denizde kaybolanlar da cabası."

"Tarihimizi biliyorum efendim."

"Sen biliyorsun ama bu avam topluluğuna öğretmemiz lazım," diyerek gürlemişti kral. Kralın bu gür sesine, masada yatan küçük kuş bile tepki vermişti. Ethelroc, canlanır gibi olan ve titreyerek gövdesinin üzerinde durmaya çalışan küçük kuşun kafasındaki sarı-kırmızı tüyleri okşarken kral, konuşmaya devam ediyordu.

"Derhâl yola çıkmak için hazırlan, yanına 4-5 asker al ve bu avam topluluğuna onları askere alacağımızı duyur."

"Emredersiniz sayın kralım."

"Bakalım, ağaçtan meyve toplamaya benziyor muymuş savaşçı olmak?"

"Emredersiniz kralım. Bu kuşu incelemeyeyim mi?"

"Bir kafese kapat, dönünce incelersin."

"Emredersiniz sayın kralım."

Ethelroc, ender sinirlenen kralın arkasından bir müddet baka kalmıştı. Kısa süre sonra kralın küçük prensesi girmişti içeriye. Gülümsemeye çalışarak kızı içeri kabul eden Ethelroc, hâlâ kralın verdiği kararı sorguluyordu kafasında. Deolber'deki çiftçilerden birer savaşçı yetişeceğine inanmak gerçekten zordu. Hiç savaş görmemişlerdi ve tek yaptıkları çiftçilikti. Ama işlerinde gerçekten iyi olduklarını tekrarlayıp duruyordu kafasında. Küçük prenses, Ethelroc'ın avucunda cilveli cilveli öten küçük kuşu alarak sevmeye başlamıştı. Ethelroc, kafasında kovalamaca oynayan tilkilerden hangisini yakalayacağını bilemezken, küçük prenses, yumuşak ve tatlı sesiyle sormuştu:

"Öğretmenim, neden babam böyle huzursuz ve sinirli bir ihtiyara dönüştü?"

Ethelroc, dokumacı kuşunu okşayan prensesin saçlarını okşayarak konuştu:

"Küçük leydim, bir ülke yönetmek kolay değildir. Büyüdükçe siz de anlayacaksınız."

"Ama hep sinirliymiş gibi geliyor bana. Neden başkası yönetmiyor da benim babam yönetmek zorunda?"

"İnan bana, belki de seçme şansı olsaydı, seninle Lorane Şehri'nde küçük bir orman evinde vakit geçirmek için herşeyini verirdi."

Gözleri hafif buğulanan küçük kız, daha fazla sormasının bir anlamı olmadığı hissine kapılarak, elinde parlak sarı tüylerini okşadığı küçük dokumacı kuşunu gösterdi:

"Bu kuş nereden geldi?"

"İstersen, ben dönene kadar ona bakabilirsin. Ama kafesinden kaçmaması lazım."

"Ben de kafesteyim öğretmenim, kaçıyor muyum bir yere?"

Ethelroc, kızın çektiği çileyi düşünerek hüzünlendi. Gittiği yerler ancak nedimesinin kraliçeden izin alabildiği yerlerdi. Orc Boğazı'na yakın olmaları ve arasıra şirazesi kayan orc'ların sarayın bahçelerinin yakınlarına kadar gelebilmesi, Kral ve Kraliçe'yi korkutmaya yetiyordu. Konseyde bir çok kere, Orc'ların egemenliğine son verilmesi konuşulsa da, karar hep yaşamaları yönünde çıktığı için dokunulmuyordu. Konseydeki büyük çoğunluk, ülkelerindeki çeşitliliğe zarar gelmesini istemiyordu. Ethelroc, kuşu sazlardan yapılmış bir kafese kapatarak prensese verdi.

"Yem ve su vermeyi unutma sakın!"

"Tamam öğretmenim, siz gelene kadar çok iyi bakarım ben ona."

"Hadi bakalım," demişti arkasından gülümseyerek bakarken...

Lord Fearless - EltaninWhere stories live. Discover now