Köle

290 39 3
                                    

KÖLE

Evin sahanlığına çıkan merdivendeki ejderi geç farketmişti Ichin. Kendisini ele verenin o olduğunu anlaması bir şey ifade etmeyecekti. Karşısında, dikilmiş kendisine bakan barbar ve tıslayan ve zehirli dilini sarkıtan ejderle karşı karşıyaydı. Daha önce hiç görmediği bu garip hayvanın ne olduğunu düşünürken, barbarın eğilerek yerden aldığı taşı farketti. Ichin, gelen taştan son anda kurtulmuştu. Vaktin geldiğini anlayarak, omzuna asılı heybeden birkaç malzeme çıkardı ve yüzüğü çevirerek elinde ufaladığı kurumuş malzemeleri havaya savurarak büyülü sözleri haykırdı. Adam, donmuş kalmış, elindeki baygın kadın yere yığılmıştı. Adamın gözleri, yan bir şekilde Ichin'e bakıyor, hiddetten kuduruyordu. Tekrar yüzüğü çevirerek, kadını yerden kaldırdı ve sırtına alarak gözden kayboldu. Arka taraftan dolaşarak, güvenli gördüğü bir ahıra kadını usulca yatırmıştı.

Fazlaca yapabileceği birşeyler olmadığını anlamanın verdiği derin ızdırapla koşmaya başladı. Bir an önce, arkadaşlarını barındırdığı eve varması gerektiğini hissediyordu. İçinden bütün iyi dilekleri geçiriyor ve geç kalmış olmaktan, iliklerine kadar korkuyordu. Koşmaktan, nefes nefese kalmıştı. Artık gençlik yıllarındaki enerjisinin kalmadığını kabullenmek zorunda bırakan yıllara, küfür etmeyi de ihmal etmemişti. Eve yaklaşmıştı ama dumanları farketmesi biraz sürmüştü. Duyduğu seslerden savaştıklarını anladı. Asasını uzatarak koşmaya devam etti, dövüştükleri yere ulaşmayı başarmıştı. Barbarlar, evin önündeki saman yığınını yakmışlar ve kapıyı kırarak içeri girmişlerdi. İçeridekiler, canla başla karşı koymaya çalışıyor ama devasa olan ve savaşmakta gayet başarılı olan adamların saldırılarını savuşturmakta zorlanıyorlardı.

Saman yığınından yayılan ışık ve duman eşliğinde asasını uzatarak bildiği basit ve hızlı büyüleri sıralıyor, bir yandan da kılıcını çıkarmaya çalışıyordu Ichin.

“Nerde kaldın, kaçık ihtiyar?”

“Yetiştim, her yeri sarmışlar,” dedi Ichin kılıcını Kodar'la savaşan barbarın bacağına indirirken. Barbar acı bir çığlık atarak, dizkapağının üzerine çökmüştü. Kodar, tam kılıcını indirecekken bir kadın sesi duyulmuştu.

“Ölmek mi istiyorsunuz?”

Herkes dövüşmeyi bırakıp, sesin sahibine dönmüştü. Sesin sahibi genç yaşlarda, sarı saçları ve mavi gözleriyle büyüleyici güzelliğe sahip bir genç kadındı. Uzun örülmüş saçları ve başındaki sivri boynuzlara sahip miğferi içinde tam bir lider havasındaydı.

“Sessizce kaderinize razı olunuz. Yoksa, bu kadar kişiden ibaret olmadığımızı anlarsınız. Kaçımızı öldürebileceksiniz?”

Kodar, Ichin'in daha önce duymadığı bir küfürü homurdanarak, kılıcını tekrar kavramıştı. Tam yere çökmüş barbarın boynuna indirecekken, Ichin bağırdı.

“Sakin ol cüce!”

“Kimsiniz siz, bir şehri yakıp yıkmak ve insanlarını yok etmekten daha barbarca bir şey duymadım. Kimsiniz siz? Vahşi Trolllerden farkınız yok!”

“Demek, liderleri sensin. Adamlarına söyle, sorun çıkarmadan itaat etsinler. Yoksa, gerçek barbarlığı gösteririm sana canlı canlı.”

“Ichin, dostum, bunlara gerçekten boyun eğecek misin? Şunlara hadlerini bildirelim.”

“Sakin ol cüce. Konuşacağız bu kadınla.”

“Konuşacak bir şey yok,” diyerek bir boğa kadar iri olan ejderden, zarif bir hareketle atlayarak aşağı indi. Ejderin ağzından bir yılan dili gibi uzanan sivri dili, mide bulandırıcı bir şekilde tıslamasına neden oluyordu. Kadın, garip bir dil kullanarak, ejderle konuşmuş ve sakinleşmesini söylemişti. Kadın, konuşmasına kaldığı yerden devam ediyordu.

“Eğer itaat ederseniz, canlı kalacaksınız. Yemeğiniz verilecek ve siz dokunulmayacak.”

“Köle olduktan sonra...”

Kadın sert bir bakışla Ichin'e bakmıştı:

“Ne dedin sen?”

“Bizi köle olarak alacak ve götürdüğünüz yerlerde satacaksınız. Buna mı yaşamak diyorsunuz?”

“Ölmekten iyi değil mi?”

“Ben her gün özgürlüğü düşlerken, sen bana en besili kazları, ördekleri yedirsen ne anlamı var yaşamanın?”

“Öldürün, daha mı iyi diyorsun yani?”

Cevap vermemişti Ichin. Kafasında onlarca plan kuruyor, nasıl bir büyü yaparsa kurtulacaklarını hesaplıyordu. Ama problem çoktu. Bir enerji alanı yaratabilirdi belki ama bir çok kişi bu çemberin dışında kalacaktı. Özellikle, evin kapısındaki barbarın elinde debelenen kadın ve çocuk tüm masumluklarıyla ona bakarken, bunu yapamayacağını düşünmüştü.

“Şimdi sessizce teslim olun. Balder sizi teslim alsın ve bu yaygara bitsin artık,” diyerek kapıda kadın ve çocuğu bir saman çöpüymüş gibi tutan adama döndü.

“Emredersiniz sayın kraliçem.”

Ichin'e dönerek konuşmaya devam etti kadın:

“Adım Gejfon. Vikinglerin son nesil kraliçesiyim.”

Ichin'in heybesine uzandığını farkedince, elindeki devasa kılıcı salladı ve sesini yükselterek konuşmaya devam etti.

“Thor aşkına, hiç debelenme yaşlı büyücü. Kendi yaşlı kelleni düşünmüyorsan, şu masum çocuğu düşün.”

Kılıcını Ichin'e doğru uzatarak, boynuna asılı olan heybenin kayışını koparttı ve uzanarak aldı Gejfon.

“Şimdi kılıçlarınızı teslim edin ve itaat edin.”

Kodar, bir sinirle ve hışımla kendi dilinde, Ichin'e bağırmıştı. Ichin, aynı dille yanıtlamıştı onu.

“Kaçmıyoruz cüce dostum, teslim oluyoruz. Bazen, bir ayıyı yakalamak için yaşadığı ine duman basarsın ve sana kolay av olur. Bu yüzden itaat edelim ve diğer halkı korumak için neler yapabiliriz onu öğrenelim.”

Kodar, pek ikna olmuşa benzemese de, diğer adamlara dönerek gönülsüzce Ichin'e uymalarının en akıllıcası olduğunu mırıldanmıştı.

Sahile inmeleri, ite kakıla yarım saate yakın sürmüştü. Gece iyiden iyiye ilerlemiş, şehir neredeyse tamamen sessizleşmişti. Meydana indiklerinde gördükleri orta nüfuslu kalabalık, Ichin'in burnunun direğini sızlatmıştı. “Bu kadar az kişi kaldığına göre, çoğunu öldürmüşler,” diye sızlandı. Elleri bağlı kalabalıktan birisinin yanan meşalelerin altında kendilerine doğru bağırdığını farkedince, bunun şehre mısırlarını satmaya inen kadının kocası olduğunu tahmin etmekte zorlanmadı. Kodar, geri dönmüş ve ona, “hiç olmazsa adam yaşıyormuş,” demişti. Sessizce tebessüm eden Ichin, keyifli keyfili ıslık çalmaya başlamıştı.

Ichin'in çaldığı melodiye, Gejfon'u taşıyan bir at iriliğindeki ejder, dönerek garip bir şekilde esnemişti. Tekrar yoluna dönen ejdere kocaman gözbebekleriyle bakan Ichin, hayvanın anlamayacağını ummuştu. Islık çalmaya devam eden Ichin'in melodisine yanıt gecikmedi. Küçük bir dokumacı kuşu, Ichin'in üzerinden inerek avuçlarına konuvermişti. Onu avuçlarının arasına narince alan Ichin, kuş avuçlarının içindeyken, gözlerini kapatmış ve sihirli cümleleri mırıldanmaya başlamıştı bile. Kısa süre sonra, avucundaki minik kuşu ağzına götürerek, ılık bir nefesle üflemiş ve serbest bırakmıştı. Sessizce havalanan minik kuş, yükseldikten sonra, gecenin sessizliğine cıvıltılar saçarak uçmaya başlamıştı.

Lord Fearless - EltaninWhere stories live. Discover now