Kadim Irk

7 2 0
                                    


Gökyüzünden arzın bu kadar keyifli izlendiğini hiç fark etmemişti Kavini. Bir dragonun pençelerindeyken izlemek ne kadar keyif verirse o kadar keyifliydi. Tam donmak üzereyken bir ineğin üzerine pislediği fare gibi hissetmişti kendisini. Sıcacık pisliğin içinde donmaktan kurtulmuş ama daha sonra canlı civelek farenin, bir kedi tarafından yakalandığı hikâyeyi anlatan annesini hatırlamıştı. Unutma demişti annesi. Sana her pislik atan kötü değildir. Her pislikten çıkaran da dostun değildir demişti.

Acaba annesi ne yapıyordu? O çingene cadıya uymuş, bir daha annesini görmeye gitmemişti. Onu kendisine hasret bırakmanın verdiği uğursuzluğu yaşadığını düşünse de sonradan çok umursamamıştı. Nasıl olsa kurtulurum düşüncesini korumaya çalışıyordu.

Gece gözcülerine yem olmak üzereyken üzerlerinde daireler çizen kara gölgenin ne olduğunu, onu kapıp havalandıktan sonra idrak edebilmişti. Yani bir ölüm şeklinden başkasına geçiş yapmıştı. Hiç olmazsa belki bir yerlerde daha güzel bir av bulur ve beni aşağı bırakır diye ümidi vardı.

Fakat donmaya başlayan suratından dolayı uzun zamandır uçtuklarının idrakindeydi. Tanrı sağolsun, ileri doğru gittiklerinden dolayı balık kokusunun gelmemsine şükrediyordu.

Birden dragonun alçalmaya başladığını hissetti. Bulutların altına inince uzun uzadıya duran mesafede yanan meşaleleri fark etmesi fazla sürmemişti. Ne olduğunu anlayamıyordu ama bir yerleşke olduğuna kim isterse iddiaya girebilirdi. Herhalde dragon yuvasını ışıklandırmış değildi. Ayrıca bir dragon yuvasının yerini belli etmez, mağaralarda saman ve ot yığınları arasında dinlenirdi.

Aradaki mesafe kapandıkça ortada yanan büyük bir ateşin etrafında siyah cübbeli karaltıların olduğunu fark etmesi uzun sürmemişti. "Kadim Irk," diye mırıldandı. Dragon kendisini ateşin yanına bırakıp, ateşin az uzağındaki yapının köşe kenarlarında bulunan burçlardan birisine çıkıp tünemişti.

Kavini yere fırlatılmanın etkisiyle toprak zeminde yuvarlanmış bu arada ellerini bağlayan sarmaşıklar serbest kalmıştı. Yerden kalkıp kalkmama konusunda tereddütte kalmış, kıpırdamadan bekliyordu. Gözlerini sımsıkı kapamış gelecek bir komutu duymaya hazırlanıyordu.

"Ayağa kalk!"

İşte beklediği an gelmişti. Yavaşça elleriyle yere tutunarak ayağa kalktı. Ateşin etrafına dizilmiş 12 kadar kişiydi cübbeliler.

"Neden dünyamızdasın? Haberimiz olmaz mı sandın?"

Öne doğru eğilerek kadim bir şekilde selamlamaya çalıştı kalabalığı. Sesin geldiği kişiyi bulamamıştı. Tekrar konuşmasını bekledi doğru kişiye yönelmek için.

"Kimsin? Necisin? Topraklarımızda işin ne?"

Soruları kimin sorduğunu öğrenmişti.

"Efendim ben ikiz dünyadan Ziador Şehrinden Lord Kavini. Tamamen barışçıl hislerle dünyanızdayım. Sizi bulmak için çıktım bu yolculuğa."

"Sebebin nedir Lord? Neden bizi ararsın?"

"Efendim, diğer dünyaya açabileceğimiz bir geçitle size sonsuz yiyecek, köle ve hazineler imkânı sunmak istedim."

"Bizim bunlara ihtiyacımız olduğunu nereden çıkardın?" Adam bunları sorarken kalabalığın geri kalanından homurtular yükselmişti. "Be aptal Lord. Bilmez misin ki biz kadim bir ırkız, senin söylediklerine ihtiyacımız olur mu?"

Kavini yazdığı hikâyenin tutmayacağını anlamış başka bir yöntem bulmaya çalışıyordu. İkiz dünyaya tek dönme şansının bu adamlarda olduğunu biliyordu. Kalabalıktan birisi, Kavini'nin ürpermesine neden olacak cümleyi kurmuştu sonunda:

"Efendim Manu'ya kurban edelim mi?"

"Hayır," dedi sertçe liderleri olduğu anlaşılan kişi. "Şimdilik içeri götürün, bir bağlama büyüsü salın üstüne dışarı çıkamasın. Tanrılara soracağız akıbetini."

Kavini, şimdilik de olsa postu kurtarmanın sevinciyle olmayan tanrısına şükretmişti. "Nasıl olsa bir yolunu bulurum," diye tekrarlıyordu içinden.

Cübbelilerden birisi, anlamadığı bir büyü dilinde birkaç kelime söylemiş ve Kavini donmuş kalmıştı. Şimdi sürüklenerek içeri taşınıyordu iki kişi tarafından. Kale gibi görünen yapının içinde bir sundurmanın altına bırakıp gitmişlerdi. Etrafını inceliyor ama başından başka yerini oynatamıyordu. Yapının ortası avluydu. Birbirine bakan iki büyük kapı göze çarpıyordu. Sade basit bir yapıydı. Herhangi bir harikuladelik göze çarpmıyordu. "Bu adamlar bu kadar sade ve basit hayatın neyini beğeniyor olabilirler," diye düşünmekten kendini alamadı. Onlara güç, zenginlik, kadın ve hazine vadetmişti ama ters tepmişti. "Böyleleri de var," diyerek uykuya daldı.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Oct 24, 2023 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Lord Fearless - EltaninWhere stories live. Discover now