Tanrının Hediyesi

2.9K 83 14
                                    

TANRININ HEDİYESİ 

 

Manticore'ları temizlemeyi başarmışlardı ama, bir sürü kayıp vermişlerdi. Ölenlerin çoğunluğu Manticore'ların zehirinden can vermişti. Bulabildikleri herkese şişeleri dağıtmış ve bir sürü kişiyi kurtarmışlardı yine de. Güneşin batarken çıkardığı kızıllık, ölülerin yüzüne yansıyor ve kabusun bittiğini yazıyordu alınlarına.

 Kodar, kendisine gelmiş, deli gibi Elrodel'i arıyordu. Ölülerin arasında bulmuştu Elrodel'i. Yarı ölü yarı diriydi. Ichin'e deli gibi bağırıyordu Kodar.

 Bu tarafa gel, bu tarafa gel.

 Ichin'de Sheera'da koşmuşlardı oraya.

 Elrodel ölmek üzereydi. Ichin dudaklarını açmış Sheera'da, iksiri dökmüştü, dudaklarının arasından. Hala baygındı. Tek yapabileceğimiz dua etmek, dedi Sheera. Sadece dua etmek...

 Ölülerin ateşinden çıkan yoğun duman, Droder Dağı'nın bu dünyadaki zirvesine ulaşıyordu. Kantaron çiçeğinin özsuyuyla birleşip akan çiğ taneleri, Feator'un gözüne şifa olmuştu. Sendeleyerek de olsa ayağa kalkan, Feator, bir an hayal meyal gördüğü dragonun olduğu tarafa doğru yürüyordu. Droder Dağı'nın zirvesine çıkan dumanın ne olduğunu anlamaya çalışıyordu bir yandan da.

 Dragonu gördüğü yere gelmişti. Yüksek otların arasından geçiyordu. Hayal miydi, gerçek miydi bilmiyordu. Birden beyaz bir taş, nereden çıktığını da anlamamıştı Feator.  Takılıp düşünce, lanet olsun diyerek dizini tutmuştu. Birden onun bir taş olmadığını fark etti. O, ona tanrının bir hediyesiydi.

 Öylece duruyordu. Feator'da O'da. Mavi ve gri karşımı, ışık saçan bir rengi vardı sanki. Feator ışık saçtığını düşünmüştü. Gerçek olamaz, diye düşünmüştü bir an.

 Boyu neredeyse diz kapaklarına geliyordu. Feator gördüğünün bir dragon yumurtası olduğunu anlamakta gecikmedi. Demek ki, dedi, gördüğü gerçek bir dragondu. Yıllardır duyduklarının bir efsane olduğuna inanmıştı iyice. Yüzyıllardı soylarının tükendiği söyleniyordu.

 Kucaklamaya çalıştı, yumurtayı, baya da ağırdı. İçinde ki sıvıdan olduğunu düşündü Feator. Onu orada bırakamazdı. Daha nerede olduğunu da tam kestirememişti. Hayal meyal neler yaşadığını hatırlamaya çalıştı. Ellerinde hala pıhtılaşmış kan vardı. Çizilen şekle ilk başta anlam veremese de, yavaş yavaş hatırladı, eline çizilen şeklin, yerde çizilen şekille aynı olduğunu. İki eli birleştiği zaman, kadının tozlarla yere çizdiği şekil tamamlanıyordu.

 Ellerini tam kullanamaması da yumurtayı kavramasını güçleştiriyordu. Yuvarlayarak götürmeyi düşünse de bunun içinde ki yaratığa zarar vereceğini düşünerek hemen vazgeçti.

 Hemen yanında kı uzun sazlardan bir fikir yerleşti kafasına. Üzerinde ki tuniği çıkararak, yumurtayı geniş yerinden içine yuvarlayarak, boyun kısmından çıkmayacağına emin olduktan sonra, sağlam sazlardan bağ yapmaya girişti.

 Tutabildiği kadarıyla yaralı eliyle, keskin bir taş bularak, sazlardan kesmeye koyuldu. Sazları birleştirerek, örerek sağlam bir ibrişim yapmaya çalışacaktı. Ara sıra tuniğin içinden yumurtanın yaydığı ışığı inceliyordu.

 Kısa süre sonra sağlam kalın yapraklardan boğazının önüne siper yapmıştı ki, sazlardan yaptığı ibrişim, keskinleştiği zaman gırtlağını kesmesini istemiyordu.

 Yavaşça ayağa kalktı. Yumurta hafifçe sarsılarak sırtına yerleşmişti. Bahçelerde meyve toplayan küfeli taşıyıcılara benzediğini düşünmüştü. Ellerinin dışıyla sırtında kalan yumurta yüklü tuniğini destekliyordu. Koparak düşmesinden çok endişe ediyordu. Bir ara başının döndüğünü ve sendelediğini hissetti. Hemen durarak, vücudunun toparlanmasını bekledi.

 Ağır ağır ilerliyordu. Dumana doğru gidecekti. Belli ki orada bir şey vardı. En son hatırladığı geçidin açılmış olduğuydu. Geçitten geçmiş olabilecek yaratıkları, kafasında tasarlayamıyordu, Feator. Nasıl yaratıklar geçmişti ya da geçiyordu? Ichin ve dostları savaşı kazandılar mı, Savaş devam ediyor mu? Elrodel ne yapmıştı Slasath'ta?

 Kafasında ki sorular onlarcaydı. Bir yandan bunları düşünüyor, bir yandan da attığı adımları dikkatlice seçiyordu. Dumana yaklaşacak, uzaktan seyredecekti. Durumun ne olduğunu kesinlikle bilmiyordu.

 En az birkaç saatlik yolu vardı. Acıkmıştı, susamıştı. Yorgun ve yaralıydı. Kan kaybetmişti. Umarım oraya zamanında varabilirim, diye düşünüyordu. 

Lord Fearless - EltaninWhere stories live. Discover now