28- Randevu

26.2K 1.9K 1.5K
                                    

Selamün aleyküm yavrular, özledim sizi...

Keyifle okuyun.

Affan bileklerimi saran kumaşı çözerken nefesimi hala düzene sokmaya çalışıyordum. Aynı düzensizlik karşımdaki bedende de hakimdi.

Bakışlarımı göğsünden çekip de yüzüne çeviremiyordun ama dibime girmiş, bileklerimi çözerken gözlerini benden ayırmadığını biliyordum.

Sonunda ellerim serbest kaldığında kollarımı yavaşça aşağıya indirdim. Fazla havada ve kasmaktan kaynaklı kaslarım ağrırken istem dışı yüzüm buruştu. Bileklerime baktığımda kravatın sıktığı yerlerin kızardıklarını gördüm. "Piç herif!" Diye mırıldandım.

"Merak ediyorum."

Konuşmasıyla kafamı kaldırdım. Saçları bize geldiğimizdeki gibi düzenli değil, dağılmıştı. Bakışlarındaki karartı hala oradayken, yanakları o karanlık havaya zıt bir şekilde hafifçe pembeleşmişti. Gözlerim en son dudaklarına kaydığında normaline kıyasla daha şiş ve kırmızı olduklarını gördüm. Hatta bu kızarıklık dudak çizgilerinin dışına da taşmıştı.

Az önce o dudaklar...

Her ne kadar dağılmış bir görüntü gibi gözükse de, bu dağınıklığın sebebinin ben olduğunu bilmek garip bir şekilde hoşuma gitmişti.

Yukarı doğru kıvrılan dudağıyla kendime gelip, hafif çatılan kaşlarımla gözlerine baktım ve sızlayan bileğimi diğer elimle ovarken "Neyi?" Diye sordum.

Elindeki kravatı öylesine omzuna atıp, sanki çok yakın değilmişiz gibi üzerime doğru bir adım daha attı. Bu hareketiyle göğüslerimiz arasında milimlik mesafe kalmıştı.

"Gerçekten merak etmeye başladım." Tek elini kaldırıp yanağıma yerleştirirken "Bir gün..." diye sessizce konuştu ve bunu yaparken hareketini kesmeyip baş parmağını dudaklarım boyunca sürttü. "Bu dudaklardan, bana karşı..." dudaklarımda olan bakışları kısılırken, parmağının baskısını arttırıp alt dudağımı aşağıya doğru çekiştirdi. "Güzel bir şey çıkıcak mı?"

Yakınlığı yine hareketlerimi donuklaştırırken seslice yutkundum ve gözlerimi kaçırırken. "İnşallah." Dedim.

Bir anda, beklemediğim şekilde duvarlarda yankılanan kahkaha sesiyle şaşırarak tekrar Affan'a baktım. Başını aşağıya eğmiş, omuzları sarsılarak gülüyordu. Gülüşündeki tını göğsümdeki hareketlendirmeyi çoğaltırken, olabildiğince yüzünü görme arzusuyla doldum.

Sanki bu isteğimi anlamış gibi kafasını kaldırdı. Artık sesli gülmüyordu ama hala dişleri gözükecek kadar büyüktü dudaklarındaki gülümseme. Anlık bir istekle gözlerini görmek istedim ama dudaklarındaki gülümseme yüzünden gözleri kısılmıştı. Gülmek yakışıyordu... Fazlasıyla.

Vücudumdaki kontrolsüz hareketliliğin sahibinin artık karşımdaki adam olduğunu biliyordum. Ve bunu her ne kadar bilsemde hala garip geliyordu.

Dudaklarındaki gülümseme kendini küçük bir tebessüme bıraktığında, gözleri aralandı. Koyu kahve, belki de siyah denilebilecek gözlerini artık görebiliyordum. "Tatlı." Diye varla yok arası konuştu.

Aptal adam! biraz daha böyle bakmaya devam ederse yüzüne bir tane geçirecektim, haberi yoktu.

"Ziko? Affan? Müsait mi?" Merdivenin başından gelen sesle kafamı o tarafa çevirdim. "Kapıda yok ki anasını satayım çalayım." Bir kaç adım sesi geldi. "Bakın geliyorum... Göreceklerimden ben mesul değilim..." bir adım sesi daha. "Bakın geldim sayılır."

ZİKO (bxb)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin