30. • Ulak •

12.1K 1.1K 147
                                    

Kötü şans mı? Kader mi? Yoksa plansızlık mı?

Leona... Ona artık anne demiyor olmak ne tuhaftı. Oysa o benim annemdi, bunu söylemeyi neden bırakıyordum ki?

Annemin söylediğine göre Mensis ve Ashriel'in ruhları yorgundu ve ikinci kez açıkta kalacak kadar güç toplayamamıştı henüz. Bu yüzden Mensis dışarı çıkamamıştı ve ruh en uygun kabukta olduğu için konağı terk etmemişti. Bunun ne kadar süreceğini hiçbirimiz bilmiyorduk ancak Ashriel günlerdir uyumuyor, beslenmiyor ya da bizlerle çok fazla konuşmuyordu. Sanki sessizlik yemini etmiş gibiydi. İkisinin de zihnine ulaşabiliyordum ancak karşılaştığım Şey koca bir kaostan ibaretti. Annem Mensis için geçici bir beden arayışına girmişti. Eğer ikisi aynı bedende kalmaya devam ederlerse sonu iyi olmayacaktı. Güçleri birleşmiş vaziyetteydi. Karanlıkları uğursuz bir rüzgâr gibi sürekli çevremizde dolaşıyordu. Bu durum beni pek rahatsız etmese de diğerleri sürekli huzursuzdu. Özellikle Freya ve Damien Ashriel'den olabildiğince uzak duruyordu.

Mutfağa doğru giderken derin düşüncelerimden sıyrıldım. İçeri girdiğimde beni Lucian karşılamıştı. Yüksek taburelerden birine oturmuş ve dirseklerini masaya dayamıştı. İçerideki kan kokusu biraz önce beslendiğinin habercisiydi. Benim ise karnım hiç aç değildi ama bir şeyler atıştırmak istiyordum. Mesela kahvaltılık gevrek gibi.

Mutfak dolaplarından birini açıp en sevdiğim gevreği çıkardım. Dolaptan sütü aldım. İkisinden de bir kâseye yeterince boşalttıktan sonra bir kaşık alıp Lucian'ın karşısına oturdum.

"Ashriel nasıl?" diye sorarak sessizliği böldü.

"İyi değil. Şu anda kişilik bölünmesi yaşıyor ve umarım bölünerek çoğalmaz."

Lucian yüzünü buruşturdu. "Sen espri yapma Mera."

Gözlerimi devirerek kahvaltılık gevreğimden bir kaşık aldım ve kütürdeterek yemeye başladım.

"Dünya üzerindeki melezler toplanmaya başladı. Mensis'in bedenini almaya gideceğiz ancak tek sebep bu olmayacak gibi. Herkes savaş istiyor."

Kaşığımı kâsenin içine bırakıp yutkundum. Bir süre düşündüm. "Kehanette bahsedilen yeryüzü Routhelia olabilir mi Lucian?"

Dalgın bir halde duruşunu dikleştirip kanatlarını esnetti. "Olabilir. Belki de kana bulayacağın yer Routhelia'dır."

"O halde biz kazanacağız demektir."

Lucian keyifsiz bir yüz ifadesiyle bana baktı. "Bu işin sonunda kazanan biri olmayacak Elismera. Kavramakta güçlük çektiğini biliyorum ama bizler gerçekten tehlikeli varlıklarız. Safkanların bizi Routhelia'da istemiyor olmalarının bir nedeni var. Onlar da güçlüler, Lielyn'i gördün ve o meclisin en güçlü halkası bile değil. Sorun şu ki onlar karanlık tarafından yönetilmiyor. Bizler ise minicik bir öfke nöbetinde bir gezegeni kül edebiliriz. Oraya savaşı götüreceğiz. Peki, bu bize ne kazandıracak? Yalnızca Mensis'in bedenini alıp çıkmalıyız ama haberi duyan geliyor. Malikânenin çevresinde artık Gölge İblisleri yok. Yalnızca İmperiumlar var ve hepsi intikam yemini etmiş canavarlar."

Lucian söylediklerinde haklıydı. Karşılık vermiyordum.

"Savaş istemiyorum," diyerek yeniden dirseklerini masaya yasladı.

"Ne için yaşıyorsun peki?"

Sorunun sahibi Ashriel'di. Sesin geldiği yöne baktığımda mutfağa girdiğini ve üzerinin çıplak olduğunu gördüm. Terliyordu. Altındaki pantolonu bile nemlenmiş görünüyordu. Kızıl siyah kanatları hafif açıktı. Sanki savaştan çıkmış gibiydi.

"Sen iyi misin?" diye sorarak ayağa kalktım.

Beni önemsemedi. "Sana sordum Lucian," dedi. "Bizler ölüm tacirleriyiz. Başka bir yetimiz yok. Savaşmayacaksan neden yaşıyorsun? Git kendini yok et seni aptal"

Karanlık BağWhere stories live. Discover now