26. • Hırsız •

15.7K 1.3K 188
                                    

Geriye dönüp baktığımda ne çok şeyin değiştiğini görüyorum. Sıradan ve sönük hayatımı özlemle bile anamıyordum. Karmaşık bir ruh halindeydim. Neyi isteyip istemediğimden ya da neyi özlediğimden emin değildim. Daima farklı biri olmuştum ama kanatları ve özel güçleri olan bir varlığa dönüşmeyi hayal dahi edemezdim. İnsan değildim. Vampir değildim. Bir şekil değiştiren değildim. Okuduğum fantastik kitaplardaki hiçbir fantastik karaktere benzemiyordum. Düşman konumundaki karakterlere bile. İmperiumların varlığından kimse haberdar değil miydi? Bizi neden hiç kimse yazmamıştı? Biz... Doğamı, türümü benimsemiştim farkında dahi olmadan.

"Çünkü bizi bilenler ifşa edemezler," diyen Ashriel'in sesi zihnimde yankılanmıştı.

"Neden?"

"Cezalandırılırlar."

"İnsanların bizi bilmesi neden bu kadar kötü?"

"İnsanlar her şeyi mahvetmeye meyilli. Bizi öğrenirlerse bir deney faresine dönüştürmeye çalışırlar. Biz de onları öldürmek zorunda kalırız. Büyük bir kıyım... Ya da büyük bir temizlik, hasat... Artık her ne diyorsan. Aslında düşündüm de, kulağa eğlenceli geliyor."

Ashriel'in eğlendiğini hissediyordum. Karanlık kuytulara çekilen neşesinin nihayet ortaya çıkması beni sevindirmişti. Mensis'i kurtardığımızdan beri üzerimizde bir kasvet bulutu var gibiydi. Malikânedeki kimse o günle ilgili konuşmuyordu. Hepsi kendini suçluyordu çünkü Mensis'le artık kan bağım vardı ve bu bir felaketin ilk adımıydı. Ashriel ise konu hakkında hiç konuşmamıştı. Zihnine defalarca baktığım halde istediğimi alamamıştım. Bu konuyu düşünmeyi reddediyordu. Haklıydı. Ne diyebilirdim ki?

Yüzümün tam yakınından geçen kılıcın rüzgarı yanağımı okşamıştı. "Odaklan Mera!" diye bağırdı Lucian. "Tatlım, Evelyn'in askerleri etrafına doluştuklarında, savaşmak için Alice'in düş diyarından sıyrılmasını beklemeyecekler. O iğrenç yaratıklar kanını sömürürken Ashriel'le geçirdiğin hararetli geceyi hayal edemezsin."

Öfkeyle kılıcımı ona doğru savurdum. "Öyle bir şey olmadı!"

"Ah biliyorum. Olsaydı bunu hepimiz hissederdik, güven bana."

Lucian kendi çevresinde dönerek darbemden kurtuldu. Kılıcına gücünü yönlendirip bana doğru savurdu. Üzerime gelen sarı, yarı saydam bir güç topu vardı şimdi. Elimi havaya kaldırıp avucumu tamamen açarak bir kalkan oluşturdum ve kendimi korudum. Hemen ardından aynısını ona yaptım. Lucian yalnızca eğilmekle yetindi ve güç topu malikânenin kapısına çarpıp kapıyı paramparça etti.

Lucian kıkırdadı. "Eski kapıydı ama yeni gelin havasına girmenin vakti mi? Eşyaları değiştirmeye başlamak konusunda ısrarcıysam buna yatak odasından başla."

Bir kez daha kılıcımı savurdum. Bir kez ve bir kez daha ancak Lucian her seferinde kurtuluyordu.

Biraz uzağımızda yere inen Freya, "Ona asa vermemizi istemiştin," dedi. Odağında Lucian vardı. Mavi kanatlarını sırtında toplayıp saçlarını kulağının arkasına sıkıştırdı.

"Onun bir asası var zaten Freya."

Tedirgin bir halde geri çekildim. O günü düşünmek beni üzüyordu. Lucian'a zarar vermiş olmak da öyle.

"Dövüş yeteneklerini geliştirmek zaman alacak," dedi Freya. Bana yaklaştı ve gücünü kullanarak kılıcın elimden havalanmasını sağladı. Hemen sonrasında kılıç ayaklarımızın altındaki çimlerin arasında, toprağa saplandı. "İçgüdüsel yeteneklerine odaklanalım. Hava elementini zaten sürekli kullanıyorsun. Ateş ve suyu Lucian'a hücum ederken kullandın. Peki ya toprak?"

Karanlık BağWhere stories live. Discover now