Cehennem Savaşları

Da HunHanTurkey

109K 7.7K 1.3K

Çivi gibi sert ateş kadar yakıcıydı Luhan. Babasının intikamını almaya kararlıydı Luhan. Öyle ki asla yapmama... Altro

Tanıtım
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm (M)
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm M
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
FİNAL

22. Bölüm

2.3K 213 49
Da HunHanTurkey

Yazar: Özge Meral

O gün geldiğinde
Er meydanına çıkacağım
Kılıcım, mızrağım ve okumla.
Beni bekle sevgilim,
Tan kana bulanmadan önce...

Korku iliklerime acı dolu mızrak darbeleri gibi saplanıyordu.
Korkuyordum.
Evet, ama Iola'nın kayıp varisi bulup bulamamasından ya da Jinwoo'nun hayatta kalıp kalmayacağından değil.

Elbette onlar içinde korkuyordum ama bu korku ardındaki her şeyi yıkarak bedenime işliyordu.

Korkuyordum çünkü demir kapıların ardındaki kana susamış canavarlardan ya da Ammit'den daha kötü şeylerde vardı.
Canavarlar sizi sadece öldürürdü ama insanlar ölümden çok daha kötü şeyler yapabilirdi.

Şimdi şeytanın çırağı bağlı olduğum zincirlere ve dağılmış halime keyif ve haz dolu gözleriyle bakarken kabaran midemi sakinleştirmeye çalışmaktan başka bir şey yapamıyordum. Neyse ki yakalandığımızdan beri tek bir lokma yememiştim. Eğer yemiş olsaydım şu an hepsi özgürlüklerine kavuşmuş olacaklardı.

Piç kurusu Ottah'ın yüzüne kustuğum anların o iç kıyıcı görüntüleri zihnimde gezinirken belki bir şeyler yemem işime yarayabilirdi diye iç geçirdim.

Ottah'ın tahtının üzerinde kaykılarak oturan görüntüsüne tiksinti dolu bir bakış atıp " Biliyordum." Diye mırıldandım.

Prens elindeki şarap kadehini sanki tüm sırlar onda gizliymiş gibi dikkatle incelerken bakışlarını kaldırmadan " Neyi biliyordun?" diye mırıldandı.

Odaya getirildiğimizden beri bana karşı hiçbir girişimde bulunmamasının iki nedeni olabilirdi ; ya bekleyerek geçen zamanın beni acı çekeceğim zamanda alacağı hazzı tetikleyeceğini düşünüyordu ya da aklında başka bir plan vardı.

Yılan bakışlarından anladığım kadarıyla ikinci ihtimal tartının ağır tarafını işaret ediyordu.
Kurnaz piç.

" Biliyordum." Dedim yeniden rahat bir tavırla oturduğum- atıldığım- yerden gerinerek sanki 5 çayında konuşan yakın arkadaşlar gibi.

" Senin nasıl korkak bir piç olduğunu."

Kükreyerek üzerime saldırmak ya da küfürler yağdırarak kellemi almalarını emretmek yerine sanki hiçbir şeyi duymamış gibi davranan piç prensi dümdüz bir suratla izliyordum.

Lanet olsun, lanet olsun !
Piçin hakikaten iyi bir planı olmalıydı. Yoksa bu sözlerden sonra o koca egosu gökyüzünden süzülerek üzerime yıkılır ve beni duvardan duvara savururdu.
Tabi, ben izin verirsem.
Bileklerimden daha kalın zincirlerle
bağlanmış zemine gömülü ellerime baktım.

Şey, izin verme kısmından pek de emin değildim.

Prens Ottah kadehindeki şarabı incelemekten bıkmış olacak ki hepsini tek bir dikişte boğazından aşağıya yuvarladı. Ardından dudağının kenarından sızan bir damla şarabı elinin tersiyle silip cilalı parlak zırhının sardığı- ve olduğundan çok daha iri ve heybetli görünmesini sağladığı- bedeniyle ağır adımlarla tahtının önündeki merdivenlerden aşağıya indi. Bana doğru yine parlak çizmelerinin zeminde takırdamasına yol açan yavaşlıkta yaklaşırken dört nala atan kalbimle yapacağı hamleyi bekliyordum.
Benim her hareketini izleyen halimi fark etmiş olacak ki başını arkaya atarak gerçeklikten uzak buz gibi bir kahkaha patlattı.

" Sana işkence edeceğimi ya da kelleni koparmaları için adamlarıma emir vereceğimi sanıyorsun değil mi ?"

Hissettiğim çok daha soğuk ve keskin bir sesle " Mazoşist bir piç kurusu olduğun herkes tarafından biliniyor." Diye yapıştırdım.

" Ah şu cahil köylüler..." dedi bıkkın bir tavırla devasa odanın içinde volta atarken.

Bakışlarımı ondan ayırıp hücrede takılı zincirlerin kanattığı ayak bileklerime çevirdim.
Prens Ottah odanın ucundaki aydınlık terasın önüne seğirtirken hızlıca ne kadar dayanabileceğimi hesaplamaya çalışıyordum. Çıplak ayaklar sorun yaratabilirdi ama kahrolası sivri taşlar yüzünden cayacak değildim.
Keten pantolonumu iki elimde kavrayıp küçük bir kumaş parçasını yırtarak kan sızan açık yaralarıma bastırırken birden odanın içindeki ölüm sessizliğini fark ettim.

Bakışlarım hızla yukarıya kayarken Prens Ottah'ın çıplak ayak bileklerime ve açıkta kalan cılız görünüşlü ama bir çita gibi hızla koşmamı sağlayan bacaklarıma diktiği gözleriyle karşılaştım. Ona okkalı bir laf yapıştırmak üzereydim ki gözlerindeki bakışın acı çekmemden ya da yaralanmamdan duyulan haz olmadığını fark ettim.

Prens Ottah'ın bakışlarından açıkça taşan şey şehvetti.
Hassiktir.

" Ulu Tanrım ! Kuşunun ölü olduğunu tahmin etmeliydim !" dedim açık kalan ağzımdan çıkan sözcüklere engel olamayarak.

Prens Ottah aniden ateş gibi yanarak kızaran ve morarmaya başlayan yüzüyle elindeki şarap kadehini boğazından yükselen hırıltılı bir öfkeyle taş zemine fırlattı. Anlaşılan az önceki sükunet buraya kadardı.
Kadeh parçalanarak dört bir yana savrulurken ona hala kocaman açılmış gözlerimle bakıyordum.
Karşımdaki piç kurusundan her şey olmasını bekleyebilirdim. Ama bu... Tanrı aşkına !

" Sakın bana acıyan gözlerle bakmaya çalışma piç ! Derini yüzerim. Derini diri diri yüzerim!"

Prens gazabının önüne geçemeyerek yakınındaki masayı yerle bir ederken kükrercesine odayı arşınlıyor ve gittiği her yeri alaşağı ediyordu.

Evet, hala Ottah piçini öldürmek istiyordum ama içim ona karşı garip bir acımayla doluyordu. Kralın piçi olmanın dışında bir varisken erkeklere ilgi duymak kesinlikle kaldırılması zor bir yük olmalıydı.
Piç kurusunun yumuşak karnını bulduğuma sevinerek o açık , derin yaranın üzerine gitmeye ve ateşi daha da körüklemeye başladım. Kendimin ne olduğunu bir süre unutmaya karar verdim.
Çünkü kontrolünü kaybederse saldırganlaşırdı.

Duygularına yenik düşen biri dikkatsiz davranırdı ve aklındaki plan her neyse bunun o planı sabote etmesini planlıyordum.

" Senin için oldukça zor oldu değil mi ?" dedim alaycı bir tonla onun bir sandalyeyi yerle bir edişini izlerken. Hadi ama onun gibi biri olunca zayıf noktalarını tahmin etmek hiç zor olmuyordu.

" Herkes seni kralın piçi olmakla yargılarken senin baş etmen gereken çok daha büyük sorunların varmış."

Ellerimi gererek zincirleri bileklerimden çıkartmaya çalışırken gayet doğal bir tonla " Komşu kadınları senden kızlarını değil meğerse oğullarını korumalıymış." Diye iç çektim.

Sözlerim prensin camdan bir kadehi üzerime fırlatmasıyla son buldu.
Kadehten eğilerek saklanırken duvara çarparak parçalanan cam parçaları dört bir yana dağıldı.
Harika.

Prensin odayı kırıp geçiren görüntüsüne buz gibi sükunetle bakarken bu yaptığımın iğrenç bir şey olduğunu biliyordum ama ne derler bilirsiniz ; savaşta her yol mubahtır.

Öfkesinin kontrolünde koca odayı talan eden Prens Ottah nefes nefese parçalamak için kaldırdığı oymalı vazoyu sıkıca kavrayıp bir süre elinde tuttu. Ardından vazoyu yavaşça yerine bırakıp, ondan beklediğimin aksine yavaş ve kararlı bir tavırla üzerime doğru yürümeye başladı .

" Derhal burayı terk edin ve ben izin vermedikçe kimsenin girmesine izin vermeyin." Dedi bakışlarını üzerimden ayırmadan kapıdaki askerlere.

Kraliyet askerleri Prensin emirlerine harfiyen uyduklarını belli eden bir hızla odayı terk ederken boğazımda biriken yumruyu yutmaya çalıştım.
Onu öfkelendirmiştim.

Tanrım, öfkelendirmekte ne kelime piç kurusu adeta alev almıştı ama şimdi şeytani bakışlarla üzerime gelirken bir şeyin onu durdurduğunu fark ettim. Aklındaki planı her neyse onu yok etmiştim ama şimdi ondan çok daha kötüsü gelecek gibiydi.

Ottah dizlerinin üzerine çöküp kemikli elleriyle çenemi kavradı.
Dışarıya taşan büyük gözleriyle iyice yakınıma sokulup onunla göz göze gelebileceğim bir mesafede durdu. Bunu fırsat bilip az önce üzerime attığı şamdandan kırılan büyük bir parçayı yüzüne savurdum.

Prens canhıraş bir çığlıkla yüzünü tutarken ince bileklerimi zorlu denemelerin ardından sıyırdığım zincirleri bedenimden uzağa fırlattım. Bu zincirler sağlıklı bir erkeğin bileklerini dolduracak büyüklükteydi, tesadüfe bakın ki benimkiler bir erkeğe ait olamayacak kadar inceydi.

Kapının önündekileri askerlerin varlığını bildiğimden yere devrilen eşyaların arasında duran parlak hançeri kapıp prense doğru hamle yaptım.
Oysa hesaba katmadığım bir şey vardı .

Prens Ottah ayaklarının üzerinden yüzünden oluk oluk akan kanın yarattığı mide bulandırıcı görüntüsüyle şeytani bakışlarını üzerime dikmiş beni bekliyordu. Yüzüne aldığı herkesin acılar içinde kıvranmasına neden olacak kadar derindi.

Acı çekmesi gerekiyordu. O acı çekerken onu kolayca rehin alacak ve buradan çıkıp Sehun'un ve diğerlerinin yanına gidecektim ama kahrolası piç bir ayı kadar dirençli çıkmıştı.

Prens Ottah çaldığı uyarı ıslığıyla kapının önündeki bir düzine askerini içeriye çağırırken ümitsizce ' İşe yaraması gerekiyordu. İşe yaraması gerekiyordu ...'diye düşünmeden duramıyordum.

Piç kurusu Prens yüzümdeki dehşeti yüzünden taşan kana aldırmadan gülümseyerek seyrederken kesilen et parçası ters bir açıyla içindeki tüm kasları ve sinirleri gösterircesine aşağıya sarkıyordu. Acı bir öğürtü boğazımı tırmalarken hançerimi şansım olmadığını bile bile üzerime gelen askerlere doğrulttum. Güçlüydüm ama bir düzine askerle mücadele edecek kadar değildim.

" Sana ne söylediğimi hatırlıyor musun ?" dedi Prens Ottah bana keyifli bakışlarla bakarken.

Soluk gözleri merhametsiz ve katıydı. O tilki gözlerinde geleceğimi görebiliyordum.
Bana doğru kararlı bir adım attı.

" Ölmekten çok daha kötü şeyler vardır."

***

Halk huzursuz ve heyecanlıydı.
Bir çoğu yaşanacak kanlı turnuvadan ölesi korkarken aynı zamanda ölümü izlemek için yanıp tutuşarak arenanın etrafını kuşatıyorlardı. Prens Ottah Arenanın başındaki yüksek platform ve korumalı alanından öne çıkarak tırabzanlara dayandı.

" Bugün burada hayatın ince çizgisini görecek ve ölümü tadacaksınız." Diye haykırdı arenanın etrafını kuşatan halka hitap ederek.

" Ancak sanılanın aksine durumu en az acılı duruma getirmek için bazı değişiklikler uyguladım." Diye vurguladı bu defa bakışlarını arenaya çevirerek.

Arenanın ortasında güneşin altında iki düzineden fazla gladyatör sırt sırta vermiş arenadan aldıklarını silahlarını ayaklarının dibinden almadan dümdüz karşıya bakıyorlardı.
Dövüşmeyeceklerdi.
Birbirlerini öldürmeyeceklerdi.
Prens Ottah yarısı sargılı yüzünün ardından gülümseyerek onlara baktı.

" Size kendi kaderinizi seçme şansı sunuyorum." Diye haykırdı Gladyatöre doğru.

" İçinizden en güçlü olanınız benim askerlerimden biriyle dövüşecek. Eğer askerimin kellesini önüme atarsanız sizi özgür bırakacağım."

Gladyatörlerin yüzlerinden yayılan şaşkınlık ve değerlendirmeleri izleyen Prens beklentiyle kınındaki kılıcının kabzasını okşadı.

" Ya askerinizle de dövüşmezsek ?" diye sordu Gladyatörlerin içinde sarışın bir adam.

" O zaman," dedi Prens rahat bir tavırla. " Hepinizin kellesi ayaklarımın önüne atılır. Size özgürlüğünüz için bir şans tanıyorum. İçinizden en güçlü gladyatörü karşıma çıkarın ve askerimle savaşmasına izin verin. Eğer yenerseniz turnuva olmayacak."

Halk da tıpkı gladyatörler gibi şaşkınlık dolu bir uğultuyla kendi aralarında tartışırken Gladyatörlerin arenanın ortasında kurdukları çemberin içinden bir asker sıyrıldı.

Uzun boyu ve heybetli yapısıyla öne ilerleyip arenadaki herkesin dikkatini üzerine çekti. Koyu kahve perçemlerinin üzerine geçirdiği paslı miğferinin ardından derin mavi gözlerini Prensin durduğu platforma çevirdi.

" Askerini gönder Ottah !" diye kükredi gladyatör , keskin kılıçlarını kabzalarından kavrarken.

Kestane kahvesi gözlere sahip gladyatörün çaprazında ki geçit açılırken içeriden zırhların ve miğferlerin ardına saklanan asker , bir düzine kraliyet askerinin eşliğinde sürüklenerek ölüm turnuvası için arenaya çıkarıldı.

Arenanın etrafındaki halk haykırarak taraflarını seçerken kimse kraliyet askerlerinin sürüklediği , miğferlerin ardına saklanan askerin gözyaşlarını görmüyordu.

Continua a leggere

Ti piacerà anche

94K 9.5K 25
Baekhyun sonunda 22 yaşında çocukluk hayalini gerçekleştirmiş, Formula 1 yarışçısı olmuştu. 2 yıl gibi çok uzun sayılmayacak bir süre zarfında ard ar...
487 50 10
Ünlü şarkıcı Kim Taehyung ve işinde en iyisi olan dişçi Park Jimin Eğlence amaçlı yazıyorum pek ciddi bir şey beklemeyin,birazcık klişe olabilir onu...
14K 1.5K 31
"geçmişi değiştiremeyiz ama ondan ders çıkartabiliriz, değil mi?" 〃yarı texting ( + group chat ) 〃küfür + argo 〃angst with happy ending 〃sunaosa, bok...
550K 34.4K 46
"Baba,çok korktum ben." Mirzat Bey kolları arasına aldığı kızını göğsüne yaslarken duyduğu şey ile adeta donup kalmıştı. Kızı kendisine yıllar sonra...