INTERN

Door ShipperWriter

221K 20.9K 80.6K

Louis, tıp bölümünün son senesinde sınavlarla ve stajla boğuşurken beklediği en son şey, yanında çalıştığı as... Meer

INTERN
1: First Day
2: Excuses
3: Disputes
4: Surgery Day
5: Emergency
6: Another Louis
7: Stalking
8: Music
9: There's Always Me
10: Can't Help Falling in Love
11: Don't Be Cruel
12: The Talk
13: Love Me Tender
14: It's Now or Never
15: After the Weekend
16: Kiss Me Quick
17: Truth
18: Holiday Package
19: Wooden Heart
20: When You Look Me In The Eyes
21: Fever
22: Devil In Disguise
23: Dinner
24: Gone
25: Calling
27: Jailhouse Rock
28: Bond
29: Last Day
30: The Turning Point
31: Wolves
32: Competitive
33: Names
34: Pocketful of Rainbows
35: FINAL

26: Waking Up

5.6K 585 1.7K
Door ShipperWriter

Harry gözlerini açmaya çalışırken tüm kemiklerinin ağrıdığını hissetti. Zaman kavramını kaybetmişti, kaç saattir uyuduğunu bilmiyordu. Omegasının odasında uyandığının farkındaydı. Geceye dair sadece üç-dört ufak an hatırlıyordu.

Birincisi, Louis'nin onu bulup da elini tuttuğu andı. İkincisi Mark'ın oğlum deyişi, üçüncüsü Johannah'nın çorba yapmaktan bahsedişi ve sonuncusu da omegasının ona sarılıp uykuya dalması. Detayları öğrenmek için Louis'ye ihtiyacı vardı.

On dakika kadar hareketsizce yattıktan sonra uykudan uzaklaşmayı başardı ve yavaşça doğruldu. Odada yalnızdı, Louis'nin nerede olduğuna dair bir fikri yoktu. Odaya birilerinin yaklaştığını duyunca omegasının geldiğini düşünerek ümitlendi ama gelen o değildi.

"Bence uyandı."

"Uyanmadıysa da uyandıralım mı?"

"Uyandırırsan seni babama şikayet ederim."

Ernest ve Doris tartışa tartışa odaya girerlerken Harry istemsizce gülümsedi. O ikisini cidden seviyordu.

"Uyanmış!" dedi Doris onu oturur vaziyette görünce. Koşa koşa Harry'ye doğru gitti ve elindeki kağıdı ona verdi. "Bak sana hediye getirdim. İyileşmen için."

"Öyle mi?" dedi Harry uykulu ve yorgun bir sesle. Kağıdı ondan aldı. Uyuyan bir adam figürü çizilmişti ki, saçlarına bakılırsa bu Harry oluyordu. "Çok güzel görünüyor."

Ernest dudaklarını birbirine bastırarak bir aşağılama sesi çıkardı, "Resimle iyileşeceğini sanıyor. Çok saçma." diyerek kardeşini küçümsedi. Sonra da arkasında sakladığı çiçekleri Harry'ye verdi. "Ben sana çiçek topladım."

"Ah, çok tatlısın." Harry bahçeden koparılmış mor çiçekleri ve resim kağıdını bacaklarının üstüne bıraktı, bir eliyle Doris'in, diğeriyle Ernest'in başını okşadı. "İkinize de çok teşekkür ederim."

"Rica ederiz! İyileştin mi?"

"Tamamen değil ama artık daha iyiyim."

"O zaman bizimle oyun oynar mısın?"

Harry onlara cevap veremeden Johannah başını içeriye uzattı, "Doris, Ernest, gelin çabuk buraya!" dedi. "Harry'yi rahatsız etmek yok, onun dinlenmesi lazım. Üzgünüm Harry, seni uyandırdılar mı?"

"Uyanmıştım zaten. Bana hediye getirdiler."

İki çocuk da annelerine masumca gülümsediler, sonra hiçbir şey söylemeden koşarak odadan çıktılar. Johannah ise tamamen odaya girdi, yataktaki ufak boşluğa oturdu. "İyi misin, nasıl hissediyorsun?"

"Açıkçası komadan çıkmış gibiyim."

"Olanları hatırlıyor musun?"

"Çok değil. Hepsi rüyaymış gibi geliyor, gerçeklik algım yok oldu."

Johannah iç çekti, kendi çocuğuyla ilgilenir gibi elini onun başına koydu ve saçlarını geriye doğru ittirdi. "Geçecek hepsi, gerçekten rüyaymış gibi geride kalacak. Bugün hiç kalkma, hep dinlen. Zaten alfasın, yaraların hızlı iyileşiyor. Çok güzel yemekler de yaptım sana, şimdi getireyim ye güzelce."

"Teşekkür ederim," dedi Harry gözlerini kendi ellerine indirerek. Böyle ilgilenilmeye çok alışık değildi.

"Kendini iyi hissediyorsan banyoya gir, yıkanırsan rahatlarsın. Sabah sen uyurken dün geceki çoğu sargıyı açtı Louis, yaralarının iyileşmeye başladığını söyledi. Birkaç büyük yaradaki sargının durması lazımmış, onlar için de su geçirmez olanlardan kullanmış. Öyle dedi."

"Louis nerede?"

"Hastaneye gitti," dedi Johannah ayağa kalkarken. Oğlunun çalışma masasının yanında duran torbadan alfanın kıyafetlerini çıkardı. "Birazdan gelir, erken çıkmaya çalışacağını söylemişti. Sen o gelene kadar duşunu da alırsın, yemeğini de yersin."

Göz ucuyla duvardaki saate baktı Harry, öğleden sonra ikiyi gösteriyordu. Normalde asla bu kadar çok uyumazdı. "Size çok minnettarım, çok teşekkürler."

"Lafı bile olmaz." Johannah kıyafetleri masanın üstüne bıraktı, Louis'nin dolabından da havlu çıkardı. "Hadi genç adam, doğru banyoya. Sonra yemek yenilecek. Misafir değilsin, o yüzden Louis nasıl muamele görüyorsa öyle muamele görüyorsun."

Harry onun gülümsediğini görünce tebessüm etti, "Peki." diyerek battaniyeyi üstünden kaldırdı. Kendisini çok yorgun hissettiği için zar zor ayağa kalktı ve havluyu da alarak Louis'nin odasındaki banyoya yürüdü.

O banyoya girip de kapıyı kapattığında Johannah salona geçti, masadaki telefonla Mark'a ve Louis'ye Harry'nin uyandığını bildiren bir mesaj gönderdi. Ardından mutfağa gitti, Louis'nin isteğiyle hazırladığı yemekleri ısıtmaya başladı.

O da Mark da Harry'ye karşı önceki tavırlarından dolayı huzursuzlardı. Hâlâ Harry'nin biraz soğuk olduğunu düşünüyorlardı ama aslında kötü niyetli olmadığının farkındaydılar. Louis'nin onun ailesi hakkında anlattığı şeylere bakılırsa, böyle bir koruma mekanizması geliştirmiş olması normaldi. Büyüme şeklinin de etkisi vardı. Ona sevgilinin ailesiyle tanışırken çiçek götür ve sorulan ters soruları alttan al nasihati verecek bir annesi ya da babası yoktu.

On beş dakika kadar bir süre sonra, elinde yemek tepsisiyle Louis'nin odasına giderken "Müsait misin?" diye seslendi içeriye doğru. Harry cevap vermek yerine kapıyı açtı. Kıyafetlerini giymişti, ıslak saçları omuzlarına değiyordu.

"Hasta olursun öyle oğlum, kurut saçlarını." dedi Johannah içeriye girerken. Tepsiyi masaya koydu, banyoya geçip saç kurutma makinesini çıkardı. "Otur bakayım, yemeğini yemeye başla."

Harry onun sözünü ikiletmeden sandalyeye oturdu, masadaki tepside duran yemeklere göz attı. Kaşığını eline alıp çorbayı karıştırmaya başladığı sırada Johannah'nın sandalyenin arkasına geçtiğini ve makineyi çalıştırdığını fark etti. Şaşkınca arkasına döndü ama Johannah ona "Yemeye devam et." dışında bir şey söylemeden saçlarını kurutmaya başladı.

Daha önce böyle bir şey yaşadığını hatırlamıyordu Harry. Yurttayken de, üniversitedeyken de, ondan sonra da hep kendinden sorumlu olmuştu. Yemeğini yemiş olup olmaması ya da saçlarını kurutup kurutmadığı kimsenin umurunda olmazdı. Bu ilgiyi bir tek sevgilisi olarak Louis'den görmüştü, ama bir anne onunla ilk kez böyle ilgileniyordu.

Gözlerinin doluşunu gizlemek için birkaç kez arka arkaya kırptı, çorbayı yemeye başladı. Yaklaşık bir hafta kadar önce neredeyse kavga ettiği kadının anneliğinden etkilenmesi çok tuhaftı ama şaşırtıcı değildi. Herkes gibi o da bir ebeveyne ihtiyaç duyuyordu.

Kendisini beş yaşında gibi hissetti. Sokakta çok oynamış, çamura batmış; eve dönünce annesinin azarını yiyerek duşa girmiş gibi. Sonra yemek yemeye zorlanmış ama ona kızan annesi yine de kıyamamış ve oğlunun saçlarını kurutmaya gelmiş gibi. Akşam yemeğinde annesi onu babasına şikayet edecekmiş, babası da gülmemeye çalışarak sahte nutuk atacakmış gibi.

Daha fazla tutamadığı gözyaşlarından biri yanağına süzüldüğü anda elinin tersiyle sildi, derin bir nefes aldı. Hissettiği duygu yoğunluğunu ve boğazında oluşan ağırlığı yok etmeyi amaçlayarak bardaktaki suyun yarısını içti.

Johannah, onun tüm hislerinin farkında bile olmadan saçlarını yarım yamalak kurutmayı başarınca makineyi kapattı, tekrar banyoya götürdü. "Açılmamış diş fırçası bıraktım buraya. Doyunca tekrar yatağa gir, uzan, tamam mı?"

"Tamam. Ve yemek için teşekkürler, çok güzel olmuş."

"Afiyet olsun. En sevdiğin çorba neydi bilmiyorum, umarım sevmişsindir."

Artık en sevdiğim çorba bu, demek istedi Harry. Bunun yerine "Çok güzel, teşekkürler." demekle yetindi. O esnada evin zili çaldı ve Johannah "Louis gelmiştir." diyerek kapıyı açmak üzere odadan ayrıldı.

Harry bir yandan yemeğini yiyerek omegasının gelişini bekledi. Louis de daha kapı açılır açılmaz selam bile vermeden "Harry odamda mı?" diye sormuş ve cevap beklemeden odasına koşmuştu.

Johannah onları yalnız bırakarak Ernest ve Doris'in yanına giderken Louis odasına girdi, çalışma masasında oturmuş yemek yiyor olan alfasının arkasına geçip kollarını onun boynuna sardı. "Nasılsın, iyi misin? Ayağa kalkmışsın."

"İyiyim." dedi Harry gülümseyerek. "Yemekten sonra tekrar yatacağım, tembihliyim."

Louis kıkırdadı. "Annem, değil mi? Sözünü dinlemezsen çok fena söylenir, keşke dövse de konuşmasa artık dersin." deyip alfanın yanağını öptü ve geriye çekildi. Sırtındaki çantayı yere bıraktı, montunu çıkardı. "Ağrıyan bir yerin var mı?"

"Hayır. Sadece yorgun hissediyorum. Bunca saat uyumuşum ama uykusuzum."

"Yemekten sonra biraz daha iyi olursun."

"Sana soracak çok sorum var." dedi Harry ufak bir parça ekmek yemeden hemen önce. Son birkaç günde olan biteni öğrenmek istiyordu.

"Benim de öyle. Konuşuruz. Önce yemeğini ye, sonra biraz sarılıp öpeyim, çok kötüyüm iki gündür." Alfanın kaybolduğunu anladığı andan beri korkudan canı çıkmıştı. Uykusuz kalmıştı, iştahı kaçmıştı, düzeni bozulmuştu. Her şeyin yeniden iyi olduğunu hissetmeye ihtiyacı vardı.

Önce banyoya geçip ellerini ve yüzünü yıkadı, ardından üzerindeki kıyafetleri çıkarıp günlük kıyafetlerini giydi. O da yorgun görünüyordu. Gece Harry'yi bulup eve getirdikten sonra uyumuştu ama birkaç saat sonra kalkıp işe gitmesi gerekmişti.

Etrafa saçtığı mont ve çantayı toparlarken komodinde duran kağıt ile çiçekleri gördü. "Ernest ve Doris geçmiş olsun demeye mi geldi?"

"Nereden bildin?"

"Resim ve çiçekler. Hiç değişmez."

"Çok tatlılar. Abarttığın kadar yaramaz değiller bence."

"Oh, öyle mi? Seni hediyeleriyle kandırmalarına izin vermişsin bile!"

Harry güldü, peçeteyle dudaklarını silip ayağa kalktı. O banyoya doğru giderken Louis yemek tepsisini alıp mutfağa götürdü.

Johannah salondaydı, Ernest ve Doris'in legolarla ev inşa etmesine yardım ediyordu. Oğlunu mutfağa doğru yürürken görünce "Hepsini yemiş mi?" diye sordu.

"Evet, merak etme."

"Sen de bir şeyler ye, hadi."

"Aç değilim." diye seslendi Louis mutfaktan. "Şimdi uzanacağız biraz, belki uyurum."

"Tamam sen bilirsin. Bir şey lazım olursa haber ver."

Louis yeniden baş salladı, odasına girip kapıyı kapattı. Babasının ya da annesinin odaya girip Harry'yi sorulara boğmalarını istemiyordu. Johannah'ya uyuyacaklarını söylemesinin sebebi de buydu, rahatsız edilmeyi önlemişti.

Odaya girdiğinde alfasının yatağa doğru gidiyor olduğunu gördü. Her ne kadar geceye kıyasla çok daha iyi görünüyor olsa da, hâlâ bitkin gibiydi. Louis bir kez daha onun başına gelen şeyler yüzünden kendini kötü hissetti. Alfanın elini tutarak onu durdurdu, sıkıca boynuna sarıldı. "Özür dilerim."

"Hiçbiri senin suçun değil."

Omega, beline sarılan kollar tarafından hafifçe yukarıya doğru çekildiğini ve ayaklarının yerden kesildiğini hissedince istemsizce kıkırdadı. "Tamam, indir beni."

"Hayır."

"İndir, Harry, iyileşmedin daha!"

"Kendini suçlamadığını söyle, indireyim." dedi Harry ciddi bir şekilde. Louis iç çekti, onun boynuna bir öpücük bırakıp başını geri çekti ve alfasıyla göz göze geldi. "Tamam. Olanlar benim suçum değildi."

"Güzel." Harry burnunun ucunu öptüğü omegasını bıraktı ve yatağın üzerindeki battaniyeyi açtı. Bir şey söylemesine gerek bile kalmadı, o yatağa girdiği anda Louis de onun yanına geçti üstlerini bel seviyesine kadar örtüp alfaya sarıldı.

Son zamanlarda olanlardan çok rahatsızdı. Harry'yi bir ilişkiye alıştırması çok zor olmamıştı ama tahmin ettiği kadar kolay da değildi. Tam her şey iyiyken, artık alfasının yanında olmanın keyfini sürecekken araya mühürlenme kavgası, aileyle tanışma faciası ve bu kaçırılma saçmalığı girmişti. Her ne kadar bilerek alfasına zarar vermemişse de, olanlarda kendisinin de payı olduğuna inanıyordu.

"Konuşmaya nereden başlayalım?" diye sordu Harry. "Kaybolduğum günden mi?"

"Seni karavandan mı aldılar?"

"Akşam vaktiydi, bahçedeydim. Birdenbire birkaç adam belirdi ve bana sprey gibi bir şey sıkmaya başladılar. Ben ne olduğunu anlayıp onlara saldırana kadar onlar beni ilaçla etki altına almışlardı bile, zaten sonrasında da bayılttılar."

Louis o anı düşünmek bile istemeyerek yüzünü asarken "Bahçenin kapısı açık mıydı?" dedi.

"Hayır, kapalıydı. Üstünden atladılar galiba bilmiyorum."

"Biliyor musun, babam daha önce bana bahçe kapısı kısa, keşke üstüne tel çektirse demişti. Dalga geçmiştim. Çoğu zaman söylediği şeyler bana abartı geliyor, boşu boşuna felaket senaryoları kuruyor gibi geliyor ama hep de haklı çıkıyor."

Mark'ın sözünü daha sık dinlemesi gerektiğini her seferinde kötü bir tecrübeyle öğreniyordu. Küçükken Mark'ın ona "Kask takmadan bisiklete binme" dediğinde Louis'nin "Motorsiklet mi sürüyorum sanki" diye dalga geçmesi ve alnının yarılması sonucuyla karşılaşması gibi.

"Tel abartı biraz ama kapının kısa olduğu konusunda haklı. Duvarların boyuna yakın uzunlukta kapı yaptırmayı düşünüyorum. Yarın birkaç yere bakarım hatta."

Louis başını kaldırdı, kaşlarını çatarak ona bakarken "Yarın mı?" dedi. "Hayır ya, hiçbir yere gidemezsin. Dinlenip iyileşeceksin, bırakmam."

"İşe dönmem lazım, tabi hâlâ bir işim varsa. Ayrıca karavana dönmek istiyorum artık."

"Annem bir şey mi yaptı, babam mı bir şey dedi? Neden gitmek istiyorsun?"

"Hayır ama iyiyim artık ve evime dönmek istiyorum. Hızlı iyileştiğimi biliyorsun, yarına ufak tefek çiziklerden başka bir şeyim kalmaz."

Her ne kadar Johannah son derece sıcak davranmış olsa da, aralarında bir yabancılık vardı ve Mark ile de arası mükemmel değildi. Bu evde kaldıkça kendini sığıntı gibi hissedecekti, zaten Johannah ona hizmet ettikçe de Harry mahcup oluyordu.

"Aaron'ın babasını arıyorlar hâlâ, tek başına karavanda kalman güvenli değil ki."

Harry sesi endişeli çıkan omegasına gülümsedi, onun alnına bir öpücük bıraktı. "Korkma, bu sefer dikkatli olurum. Ayrıca zaten aranıyorken gelip de beni tekrar kaçırmayı denemez. İş konusunu konuşalım asıl. Doktor muyum ben hâlâ yoksa kendime kısaca işsiz mi demeliyim?

"Hastanenin en yakışıklı doktoru olmaya devam ediyorsun, merak etme. Sen olayları anlat ben de anlatacağım. Seni kaçırdılar, sonra?"

"Sonra bir eve götürmüşler, orada uyandım. Biraz sonra Oliver'ı getirdiler ve bir adam geldi. Oliver sonradan söyledi, Aaron'ın babasıymış. Bizi birbirimizle mühürlenmeye zorladı..."

Oliver bu kısımları anlatmıştı zaten ama Louis aynı hikayeyi bir kez de Harry'den dinledi. Mark da duymak isteyecekti, ama alfa kendini iyi hissedene kadar Louis onun sorguya tutulmasını asla kabul etmezdi.

Harry hikayeyi hatırladığı kısma kadar anlattıktan sonra "Aaron'ın babasına ne olacak?" diye sordu. Sürü yasalarını bilmezdi ama cezasının küçük olmayacağı belliydi. 

"Bulunur bulunmaz polise teslim edilecek."

"Polise? Kendi sürü cezalarınız yok mu?"

"Babam onlardan hoşlanmıyor." dedi Louis. Sürülerin insan yasalarına çok aykırı düşmemek şartıyla kendi düzenlerini sağlamalarına izin vardı fakat Mark bunu doğru bulmuyordu. "O sadece yönetimle ilgilenir. Yargılama işini devlete bırakır."

"Sürüler hakkında bilgim yok ama sizin normal bir sürü olmadığınızı söyleyebilirim."

Louis gülümsedi ve başını salladı. "Dedem düzeni değiştirmeye başlamıştı, babam da devam ettiriyor. Sürü geleneklerini modern yapıya uydurmaya çalışıyorlar. Babama göre sürüyü yönetmenin amacı birilerine hükmetmek, savaş kazanmak ya da ganimet toplamak değil. O sadece sürü üyelerinin iyi yaşamasını sağlamaya çalışıyor. İyi ve kötü günde birlik olmamız bizi sürü yapıyor, hakimiyet alanımız değil."

Alfasının sürüye ısınmasını çok istiyordu. Evet, Harry'nin sürüsü onun hayatını mahvetmekten başka bir şey yapmamıştı ama Louis kendi sürüsünü sıcak ve samimi buluyordu. Herkes birbirini tanıyordu, -Aaron'ın babasını saymazsak- güvenilir bir ortama sahipti ve kocaman bir aile gibiydi.

Harry "Şimdi sen anlat," diyerek onun düşünce bulutlarını dağıttı. Bir yandan da omegasının elini tutmuş, onun yanında olmanın verdiği rahatlık ve huzurla iyice mayışmıştı.

"Sen işe gelmeyince uyuyakaldığını düşündüm. Aradım ama açmadın. Senin adına izin dilekçesi yazdım, başhekime götürdüm. İşler yolunda, merak etme, muayenelere kadar hepsini hallettim. Arkadaşın Darwin ile tanıştım, birlikte seni aradık. Öğleden sonra senin muayene edeceğin hastaları o devraldı."

"İşlerin aksamamasına çok sevindim, Louis."

"Her şey olması gerektiği gibi devam etti. O gün Aaron sayesinde seni Rutger'ın seni kaçırdığını anladık, ben Darwin ile konuştum. O da başhekime olayları elinden geldiğince açıklamış, sen dönene kadar hastalarınla Darwin ilgileniyor. Ayrıca  başhekimle konuşup beni de kendisinin ikinci stajyeri olarak yanına aldı. Senin hastalarınla ilgili şeylerde ona yardım ediyorum."

Harry'nin bu dünyada en çok güvendiği insanlardan biri arkadaşı Darwin'di, bu yüzden hem hastalarının hem de sevgili-stajyerinin ona emanet olmasına sevindi. "Birazdan onu arayıp konuşsam iyi olur."

"Arama, biz konuştuk onunla. Mesaiden sonra seni ziyarete gelecek, yüz yüze görüşürsünüz."

Louis böyle bir kriz anında bile her şeyi o kadar harika yönetmişti ki, Harry ona bir kez daha hayran kaldı. Hep gördüğü o muzip, şımarık, tatlı omegasının farklı bir yanıyla tanışmıştı. Louis hastanede işleri yoluna sokmuştu, kaybolan alfasının izini sürmüştü, arkadaşları ve aileyi idare etmişti. Üstelik önceki gece, tam bir doktor olarak, alfasının yaralarıyla da ilgilenmişti.

Bunları düşününce "Uyumalısın." dedi, omeganın bitkin düşmesini istemiyordu. Louis ise uykuluydu ama direniyordu. "Uyumak istemiyorum, seni özledim."

"Yorgunsun bebeğim," dedi Harry bunun onu yumuşatmasını umarak. "Uyurken de yanındayım artık, korkma, dinlen."

Louis "Bebeğin..." diye vurguladı, "...uyumayı kabul ediyor ama bir şartla: sen de uyuyacaksın. Senin de dinlenmen lazım."

"Ben saatlerce uyudum, istersen annene sorabilirsin. İkide uyandım."

"O zaman ben de uyumuyorum."

"İnatçılık su olsa sen deve olurdun, farkında mısın?"

"Ama senin deven." dedi Louis sırıtarak. Doğruldu, dirseğiyle yastığa yaslanarak alfasına yukarıdan baktı. "Sana bir şey olsaydı ne yapardım hiç bilmiyorum, aklımı kaybederdim."

Harry onun bu konuda çok ciddi olduğunun farkındaydı, omeganın bağlılığını görmek zor değildi. "Ama bir şey olmadı çünkü seni kıskanarak yerimi belli ettim." diyerek ciddiyeti dağıttı çünkü artık omegasını gülümsetmek istiyordu, başarmıştı da.

"Aaron şok oldu o anda, çok komikti."

"Onunla konuştun mu hiç, Oliver nasılmış?"

Louis başını iki yana salladı, "Aramadım." dedi. "Biraz yalnız kalmak isterler muhtemelen. Birkaç gün içinde ararım. Ben de yalnız kalmak istiyorum seninle, artık biraz huzur istiyorum."

"Olaylar üst üste geldi," diyerek onu onayladı Harry. Son zamanlarda arka arkaya talihsizlikler yaşıyorlardı. "Son iki-üç hafta ikimiz için de yorucu geçti."

"Doğum günüm zirve noktamızdı, oradan sonra düşüşe geçtik." 

"Düşüşe geçmedik, sadece kötü olaylar yaşandı. Benimle olduğun sürece asla düşmeyiz."

Louis hâlâ uzanıyor olan alfasının yüzüne doğru eğildi, dudaklarına bir öpücük bıraktı. "Yarın da burada kalacağına ve işe gitmeyeceğine söz ver."

"Lou-"

"Lütfen. Fiziken iyileşsen bile biraz kafa dinlemeye ihtiyacın var. İstersen tüm gün odamda kalırsın, kendi odan gibi. Bilgisayarı açıp film izlersin, müzikçalardan şarkı dinlersin... Tüm gün -ben gelene kadar- sana ait olur ve bir gün bile olsa keyfine göre göre geçirirsin."

"Annen bana hizmet etmek zorunda değil."

"Annem sana hizmet etmiyor, sadece yemek getirmiş o kadar. Üç çocuk büyüttü ve harika bir ebeveyndir, severek ilgileniyor seninle."

Harry henüz omegası yokken bu evde kalabilecek kadar rahat hissetmiyordu, bu yüzden "Israr etme, lütfen." dedi. "Tamam işe gelmem ama karavanımda kalırım, sen de işten çıkınca yanıma gelirsin."

"O zaman Aaron'ın babası bulunana kadar karavanını sürü yerleşkesine getir."

"Ama sen gerçekten çok inatçısın." dedi Harry gülümseyerek. Avucunu omegasının yanağına yaslamış onun yüzünü okşamıştı. 

Louis "Benim güvenliğim tehlikede olsa sen beni kendine zincirlerdin," diye karşılık verdi. "Ya karavanın sürü yerleşkesinde durur ya da seni odama kilitlerim, gitmene izin vermem."

Harry sırıttı, her halini sevdiği omegasını kolundan tutarak tekrar yanına yatırdı. Bir şey söylemeden tek kolunu onun beline sardı ve iyice kendine çekti. "Bakarız, boş ver şimdi bunu."

"Bana inatçı diyorsun ama sen-" Sözleri alfanın dudakları tarafından minik bir öpücükle kesildiğinde bir an bile şaşırmadı, artık onun bunu yapmasına alışmış bile sayılırdı. "Sözünün kesilmesini sevmiyorsun ama sen benimkini hep kesiyorsun."

"Bundan hoşlanmadığını söyle," dedi Harry yüzüne yayılmış gülümsemesiyle.

"Hoşlanıyorum ama-"

Alfa güldü, bir kez daha onu öpücüğüyle susturdu. Louis de artık itiraz etmekle uğraşmak yerine bir eliyle onun kolunu tuttu ve gözlerini kapatarak alfasına karşılık verdi. Onu öpmek o an için heyecan değil güven vericiydi. Karanlıktaki tek ışığa koşuyor gibi hissediyordu. Bu hisle tutuşunu biraz daha sıkılaştırdı, daha sahiplenici bir şekilde öpmeye başladı.

Tam o anda odanın kapısı bir kere tıklatılıp cevap bile beklenmeden pat diye açıldı ve Louis ile Harry mecburen ayrılıp kapıya döndüler. Mark kapıda öylece dikiliyor, suratında garip bir ifadeyle onlara bakıyordu.

"Genelde kapı çalındıktan sonra içeri gir denilmesi beklenir." dedi Louis huysuzca.

Mark işaret parmağıyla o ikisini işaret edip "Hiçbir baba bunu görmek istemez." diye karşılık verdiğinde Harry gülmemek için kendini zor tutuyordu. Louis aslında babasına çok benziyordu, karakteristik açıdan onun bir kopyasıydı.

"Bunu görmek istemeyen baba çocuğunun odasına baskına girer gibi dalmaz."

"Sus artık!" dedi Mark çocuksu bir bıkkınlıkla. "Bir şey söylemeye gelmiştim, ne olduğunu unutturdunuz! Ayrılın."

Harry sessizce derin bir nefes aldı, kolunu omegasından ayırıp hafifçe doğruldu ve sırtını yatak başlığına yasladı. "Haklısınız, üzgünüm. Sizi dinliyoruz."

Mark içeriye girdi, ciddi bir şeyden bahsedeceğini belirten bir ifade takındı. "Rutger, yani Aaron'ın babası bulundu."

"Sonunda!"

"Ceza alacak. Ya sürü tarafından cezalandırılıp öldürülecek, ya da polise teslim edilecek." dedi Mark. Ve daha önce hiç yapmadığı bir şeyi yapmak üzere Harry'ye döndü. "Cezasına sen karar vereceksin Harry. Ona ne olmasını istediğine sen karar vereceksin."

Ga verder met lezen

Dit interesseert je vast

193K 20.4K 34
taehyung kırmızı defterini kaybeder 290423, tk ☁️
329K 21.5K 152
Alec sadece derdini anlatmak istiyordu ve rastgele mesaj attığı o numaranın hayatını tamamen değiştireceğini nereden bilebilirdi ki?
1.1K 119 7
Korku ve gerilimi iliklerinize kadar hissedeceksiniz.. Okulda ki gizemli olayı çözmeye çalışan 5 kafadar ,rüya ve gerçeği birbirine karıştıran bir k...
26.9K 3.4K 42
Teen Wolf Fanfiction | Sterek Ve eğer Stiles isterse Derek ona özgürlük alacak. Ona dünyaları verecek. Stiles'a bir gökyüzü alacak, ona onu sevdiğini...