Öyle sıkı sarıl ki...

By mehtapayranci

399K 17.9K 1.7K

Kerem genç kızın boynunu koklayıp usulca fısıldadı "Bana öyle sıkı sarıl ki..." Gizem genç adama sıkıca sarıl... More

Bölüm 1- HAFIZA
Bölüm 2- Yeni bir gün.
Bölüm 3- Kurdelesiz de çok güzel.
Bölüm 4- ÇAPRAZ SORGU.
Bölüm 5 - Güzel bir rüyaydı.
Bölüm - 6 Anlatırım ama bir şartla, ya da iki, belki de üç.
Bölüm 7- Sen aklını kaçırmışsın.
Bölüm 8 - Kaçan ve kovalayan
Bölüm 9- Bazı şeyleri şansa bırakamazsın.
Bölüm 12- Ne olur ne olmaz, kapı açık kalsın.
Bölüm 13- Kader ağlarını örecekte...
Bölüm 14- Günlerim Yalnız geçiyor.
Bölüm 15- Ah bu ben...
Bölüm 16- Kibarlık senin yanından geçmez.
Bölüm 17- Kurtulalım birbirimizden
Bölüm 18 - Daha iyisini yapabiliriz.
Bölüm 19- Ne olur sen olma.
Bölüm 20- Tutkal gibi yapışmak.
Bölüm 21- Kazandibi
Bölüm 22- Delikanlı
Bölüm 23- Aşkın gözü kördür.
Bölüm 24- Darısı Başına.
Bölüm 25 - Küçük mavi zarflar.
Part 26 - Nice Aylara...
Part 27- Gün Bugün.
Part 28- Kendine iyi bak.
Bölüm 29 - Çok özleniyorsun.
Bölüm 30 - Gidecek başka yerim yoktu.
Bölüm 31 - Sevince
Bölüm 32 - Selim Sevgen
Bölüm 33 - Kahve Falı
Bölüm 34 - Terbiyesiz.
Bölüm 35 - Uluslar arası.
Bölüm 36 - Ben Beklerim.
Bölüm 37 - Yolu kendin bulacaksın.
Bölüm 38 - Paris
DUYURU
Bölüm 39- En güzel çift.
Bölüm 40 - Yaşlı Çirkin Cadı.
Bölüm 41- Güzelliğin mimarı
Bölüm 42- Gerçekten uyuyorum
Bölüm 43- Aşk Damarı.
Bölüm 44 - Fazla Mesai.
Bölüm 45 Tutsaklık.
Bölüm 46- Kahraman.
Bölüm 47 - İyi iş çıkartır.
Bölüm 48 - Her şey yeni başlıyor.
Bölüm 49- Öyle sıkı sarıl ki. FİNAL.

Bölüm 10- 360 derecelik deneyim.

8.6K 367 21
By mehtapayranci

Esra ve Simge tüm gün süren tembelliği sonunda bırakıp koltuktan kalktılar. Gizem'in çok geç kalmayacağını düşünerek dışarı çıkmak üzere hazırlandılar. Simge Gizem'i aradığında ona ulaşamadı. Çantalarını alıp otel odasından çıktılar, merdivenlere yöneldiklerinde Gizem'i gördüler.

Simge "Dönebildin mi Antalya turisti?" diye laf atarken Esra Gizem'in yüzünü görüp bağırdı

"Ne oldu sana? Gizem bu halin ne?" Gizem arkadaşına sahte bir sırıtışla bakıp

"Korkmayın kaza falan geçirmedim, ama yorgunum. Ben odaya çıkıp dinleneceğim siz nereye gidiyorsunuz?" diye sordu hiçbir şey yokmuş gibi.

Simge gözlerini devirdi "Tabi ki seninle geliyoruz, seni bu halde bırakır mıyız? Bir şey olmuş belli" dedi ve az önce çıktıkları kapıdan yeniden içeri girdiler.

Gizem "Gerçekten bir şey yok siz gidin" dediğinde Esra "Aslına bakarsan açlıktan ölüyoruz, seni bekledik gelirsin beraber yeriz diye. Ama ne olduğunu anlamadan gitmeyeceğimizi sende biliyorsun"

Gizem "Beklemeseydiniz keşke. Ben daha acıkmadım. Neden bu halde olduğuma gelince; güzelce gezdim yüzdüm, yemeğimi yedim, sonra bir park var Karaoğlan adında oraya gittim, manzara harikaydı bu arada çok şey kaçırdınız. Oralarda dolandım, tam buraya dönüyordum, Kerem karşıma çıktı." Kızlar bir ağızdan bağırdılar "Yok artık!"

Gizem nefessiz kalmışçasına ciğerlerini havayla doldurup "Evet, yeniden karşıma çıktı ve beni yeniden sinirlendirdi. Aslında bu sefer üzdü de biraz" dedi bezgince.

Esra "Aşşalık adam, yine nasıl yalnız yakaladı kızı görüyor musun?"

Simge'nin mavi gözleri büyümüş endişeliydi "Kalkın hemen gidelim bu şehirden, başımıza bir iş gelecek bu adam yüzünden, yemişim ben böyle tatili."dedi isyan edercesine.

Gizem kaşlarını çattı "Ne münasebet canım? O benden kaçsın. Antalya babasının değil ya. Hem zaten yarın döneceğiz, son akşamımızı da onun mahvetmesine izin vermem" dedi.

Esra yüzünde güven veren içtenliğiyle "Ayrıntıları anlatmak istersen buradayız biliyorsun, yorgunsun diye didiklemiyorum şimdi" dedi.

Gizem buruk bir gülümsemeyle "Sağ ol canım, yanımda olduğunuzu biliyorum. Ben biraz uzanayım, siz gidin yemeğinizi yiyin, dönünce konuşuruz" derken çekyatın üzerine devrilmişti bile.

Gizem'i yalnız bırakmak Esra'nın içine sinmiyordu "Yalnız kalmak istediğine emin misin?" diye sorduğunda
Gizem kaşları havada "Eminiim! Hadi gidin artııık!" diyerek kovaladı onları. Esra'yı kolundan tutup sürükleyerek dışarı çıkaran Simge azarlar gibi konuşmaya başladı

"Onu biraz rahat bırak. Şimdi nöbet tutar gibi yanında beklersek, anlatmak zorunda hissedecek ve daha çok gerilecek. Bırakalım her ne yaşadıysa kendisi yüzleşsin" dedi. Esra bir an düşünüp Simgenin haklı olduguna kanaat getirdi.

Arkadaşlarının çıkmasıyla beynindeki soru işaretleriyle baş başa kaldı Gizem. Neden karşılaşmıştı onunla? Neden tanışmak zorunda kalmıştı? Neden başka biri değil de Gizem bulmuştu onu o tuvalette? Hadi tüm bunlar olmuştu kabulüydü. Peki adam neden onu görmezden gelip yoluna devam etmiyordu ki? Neden sürekli Gizem'in karşısına çıkıp, sataşıyordu? Neden her seferinde iltifat mı yoksa hakaret mi olduğu belli olmayan karmakarışık laflar ediyordu? Her iletişimin sonunda kendini hep huzursuz hissediyordu Gizem. Bunları düşünmenin kimseye bir faydası yoktu, bunu biliyordu. Kafasını dağıtmaya çalışıyor, ama beş dakika sonra kendini yine sorgularken buluyordu. Çünkü Gizem tesadüflere değer verirdi. Bu güne kadar, kötü başlayan şeylerin kendisine iyi getirileri olmuştu hep. Şimdi bu neydi böyle peki? Artık şansı mı değişmişti? Rotası mı kaymıştı? Bonus puanları mı tükenmişti? Kocaman kırmızı burunlu bir palyaçonun kendisiyle alay edişini gördü

"Bu güne kadar kötü başlangıçlar size mutluluk getirdi, ancak bundan sonra hayatınızdaki tesadüfler size sinir ve üzüntü getirecek Gizem hanım. Mutluluk ve eğlence krediniz tükendi. Artık attığınız her kahkaha başına, iki saatlik üzüntü geri verilecek size. Game over! Game over! Hohoho hohoho" Ne değişmişti de zihninde palyaçolar gülüyordu? Düşünmek bile yeniden sinirlenmesine yetti. Derin bir nefes aldı, ayağa kalktı, kendini ve evreni ikna etmeye çalışırcasına tane tane ve yüksek sesle konuşmaya başladı.

"Yarın buradan gidiyorum. Ne o densiz Kerem'i nede o çirkin burunlu palyaçoyu bir daha görmeyeceğim. Şimdi, bu güzel günü birazcık bozan, o çirkin yarım saatin etkisinden kurtulmak için duşa giriyorum. Benim adım Gizem'se bu akşam eğlencenin dibine vuracağım. Antalya'dan ayrılırken, gözlerimde güzel anılar yüzümde kocaman bir sırıtış olacak" dedi ve duşa girdi.

***

Akşamın karanlığında ateş böceği gibi parlıyordu. Yaşama sevincini kaybettiğini hisseden herkes buraya getirilmeliydi, işe yarayabilirdi. Kale girişi gibi bir girişi vardı ve içerisi insanoğluna çok şey vaat ediyordu. Her şeyden önce renk vardı burada... Enerji vardı, heyecan vardı, kalp atışı vardı, nefes vardı... Hayatın değerini bilmeyi öğretiyordu insana burası. Hayatta bir kere tatmadan ölünmemesi gereken zevklerin var olduğunun ispat noktasıydı. İzlerken içinizin yağlarını eriten hareketlerle burada yüzleşebilir ya da onları görmezden gelebilirsiniz. Denemeye cesaret edemeyeceğiniz, cesaret ederseniz pişman olacağınız seçimler vardır hayatta. Tavsiyeler vardır, 'sakın yapma' diyen dostlarınız vardır sizi seven. Bu senin bedenin, senin korkun, senin zevkin diyen içgüdün, bir de vazgeçip gidersen keşke deneseydim deme ihtimali vardır. İzleyerek karar vermek imkansızdır. Üzerinde düşünmek, zaman harcamak saçmadır. Ya denersin, ya vazgeçersin, çünkü ne kadar çok izlerseniz yapmaktan o kadar çok korkacağınız eylemler bunlar. Denemeden bilemezsiniz. Eğlenmek için içeri girer fakat ağlayarak çıkabilirsiniz. İçerdeki oyuncaklar damarlarınızdaki kanın şiddetini beklide rengini değiştirecek. Tamam, aslında o kadarda değil... Ben birazcık abarttım.
Kızlar Lunaparkın içindeki devasa adrenalin oyuncaklarını görünce ağızlarını kapatamadılar. Bazılarını izlemek bile yürekleri hoplatıyordu. Her biri farklı zevkler ya da korkular vaat ediyordu. Peki hangi karar mutlu ederdi? Eğlence mi adrenalin mi? Hepsi birden olamaz mıydı?

Simge "Oyuncağı eğlenceli yapan en önemli etken müziktir, en hızlı şarkı hangisindeyse ona binelim" dedi.

Gizem Simge'nin çağrısıyla hızlanınca Esra "Kılavuzu karga olanı unutma Gizem" dedi haince.

Simge "Sen ne kadar fesatsın? Çok biliyorsan sen fikir ver o zaman." dedi. Gizem arkadaslarının atısmasına gülümseyerek "Ben jeton almaya gidiyorum." diyerek yanlarından ayrıldı. Jeton satış noktalarından birinin önünde iki çocuk ellerindeki bozukluklarla jeton aliyorlardı. Gizem onların alışverisinin bitmesini beklerken etrafına bakındı. Rengarenk ışıklı oyuncağın arasında gezinen onlarca insan takıldı bakış açısına. Ama biri vardı ki... Genç kızın yüz hatları gerilirken genç adamın görüntüsü kayboldu. Gizem gözlerini kapatıp açtı. Bakışlarıyla yeniden taradı çevresini. " O degildir. Sadece benzetmis olmalıyım" diye gecirdi içinden.

jetonlarla arkadaslarının yanına geri geldiğinde ilk olarak crazy dansa bindiler. Sonra uçan halıya, hız trenine bindiler. Hız treninde Esra sevgilisi Ozan'a sayıp sayıştırdı. Yüzüne söyleyemediği ne varsa içinde, hepsini döktü ortaya. Onu trene zorla bindirdiği için Gizem'e de birkaç iyi dileğini bildirdi tabi. Oradan indiklerinde Gizem "Artık bu son olsun. Seçin birini" dedi.

Simge ve Esra önlerinde kalabalık gurupların seyirci kalmayı tercih ettiği üç oyuncağa baktılar. Gizem'in sorusu şuna benziyordu Kırk katır mı kırk satır mı? Simge daha çılgındı ve gözü en tehlikeli olandaydı.

Simge eliyle gösterdi "Buna binelim, diğerleri yüksek ama bu kadar hareketli değiller." Derken bir çocuk kadar hevesli görünüyor yerinde duramıyordu.

Esra katıksız mutsuzdu "Adamlar bizi baş aşağı evirip çevirsin diye bide para ödüyoruz, valla akıl yok bizde." Dedi ve çaresizlik ifadesiyle oyuncaklara bakmaya devam etti. Gizem'de aynı şeyi düşünüyordu aslında.

Gizem "Ama madem buraya kadar geldik denemeden çekip gidemeyiz, seçin hadi" dedi yeniden. Baktı ki Esra'dan ses çıkmıyor kararı kendi verdi. "Tamam hadi buna binelim" dedi, Simge'nin istediğini göstererek.

Esra sanki yapmak zorundaymış gibi "Siz varsanız bende varım çaresiz" dedi ve gidip sıraya girdiler.

Oyuncağın içine girmeden önce açık ayakkabılarınızı düşme ihtimaline karşı çıkarttırıyorlardı. Neyse ki kızlar spor ayakkabılarla gelmişlerdi. Dört kişilik, dört bölümü olan, 360 derece her tarafa dönebilen, karşıdan bakınca ucu kare bir çekice benzeyen on altı kişilik bir oyuncaktı bu. Merdivenlerden çıkarken Esra "On altı kurban" dedi kendi kendine. Düşünmeden edemiyordu "Ya biz havadayken bozulursa." Lunapark tarihinde eğlenmek için gelip de hayatını kaybeden çok genç olmuştu.
Dört kişilik boş koltuklardan üç tane yan yana bulmak için arka tarafa gittiler. Önler çoktan dolmuştu. Ama fark etmezdi tersi düzü arkası önü birdi. öylece yerde durmayacaklardı nasılsa. Koltuklara oturdular. Esra baştaydı Gizem ortada üçüncü sırada Simge vardı. Dördüncü koltuğa beş saniye sonra sarışın bir yakışıklı gelip oturdu, genci gören Simge,

"Aay kızlaaar ben bunu yeriiim" deyince

Esra çıkıştı "Sus kız, duyacak çocuk, buradan ben bile duydum sesini"

Gizem bir kahkaha attı, "Türk değil çocuk, o yüzden rahat rahat sarkıyor"

Esra rahatladı "Hııı tamam o zaman" dedi, eğildi çocuğa baktı oda beğendi "Hepsini yiyemezsen haber ver, kalanı da ben yerim" diye bağırdı.

Gizem'de gülerek "Size afiyet olsun, ben almayayım" dediği sırada onları kilitlemek için görevli geldi. Tek tek kilitledi onları, görevlinin gitmesiyle ayaklarının altındaki platform aşağıya inmeye başladı. Müzik hızlandı oyuncak sallanmaya ve yavaşça kendi çevresinde dönmeye başladı, renkli dumanlar da verilince, iyice havaya girdiler.

Oyuncağın makinisti "Aranızda korkan var mı? Korkaklara burada yer yok, korkmayanlar alkışlasın da aşağıda izleyenler görsün" diye bağırıyordu mikrofonla. Oyuncaktaki insanların çoğu biz korkmuyoruz dercesine alkışlıyordu. Oyuncak iyice yükseldiğinde Tarkan'ın "Öp öp doyamadım" cümlelerine eşlik edenlerin sayısı azalmış, alkışlamakla tutunmak arasında seçimler başlamıştı. Ama Gizem'ler susmuyordu, Simge "Çok iyi dostuuum, devam et" diye bağırırken Esra'nın yüreği ağzına gelmiş "Vaaay beee, vay bee!" demekle yetiniyordu.

Oyuncak döndü, döndü, birkaç kez ters olarak döndürdü üzerindekileri ve bu sırada çığlıklar yükseldi her dörtlükten. Bir sağa bir sola savruldu dönerek ve sonunda gökyüzünde başa aşağı kalakaldılar.

Dünyaya tepeden ters bakmak ilginçti, ağaçlar, diğer oyuncaklar, insanlar farklı görünüyorlardı. Esra tutunmaya çalışmanın saçma olduğunu düşündü, eğer kilit açılırsa o anda aşağı düşeceklerdi zaten. Tutunsa ne faydası olacaktı ki? Yinede ellerini özgür bırakamıyordu, önündeki metal kilide sarılmış, gözlerini sımsıkı kapatmış aşağı indirilmeyi bekliyordu. Simge içgüdüsel olarak poposunun altındaki koltuğu eliyle kavrayınca, birilerinin koltuğu kendinden önce tırmalamış olduğunu fark etti. Tırnak izleri hissediliyordu. Biri can havliyle tırnaklarını geçirmişti belli ki. Ama güzeldi böyle yarasa gibi ters durmak. Ellerini başının üstünden salladı yeryüzüne. Alışınca "Vooov, beynime kan gitti dostum" dedi. Gizem'se başa aşağı kalınca, içinde ılık ılık akan heyecanı, kulaklarının uğultusunu keşfediyordu. Adrenalin tavan yapmıştı, işte korku buydu, korkudan zevk alınır mıydı? Evet, alınırdı ve Gizem bu korku dolu zevki çok beğendi.

"İşte buuu, eveeeet!" dedi. Ters durduğu için sesi bile ağzından düşüyordu sanki. Oyuncağın ona verdiği heyecan, hissettirdiği adrenalin, öyle güçlüydü ki uyuşturucu kullanmanın, içkiyle sarhoş olmaya çalışmanın aptalca olduğunu keşfetmişti şu anda. Sarhoş gibi hissediyordu zaten. Gözenekleri uyuşmuştu, beklide kanı beynine hızlı gitiiği içindi, ama güzeldi. Hatta harikaydı, hatta iner inmez tekrar binmeliydi.

"İşte buu, işte bu, uçuş bu, uyuşturucuya ne gerek var?" diye bağırdı, bağımlı bir keş gibi. Ellerini kollarını bacaklarını, tüm bedenini boşluğa bıraktı. Önündeki çelik kemer yokmuş gibi gökyüzüne kanat açtığını hissediyordu. Uçuyordu ve hala mırıldanıyordu

"Ben o şelale saçlara, ay o hilal kaşlara, süzme bal dudaklara" derken Kerem geldi aklına ve gülüşü için söyledikleri. Gizem bu sefer ona saydırmaya başladı, zaten bindiğinden beri susmamıştı hiç. Bu sırada oyuncakta inişe geçmişti.

" Pislik! Densiz. bi daha karşıma çıkma valla seni doğduğuna pişman ederim!" bağıra bağıra içini döktü. Gürültünün arasında avazın çıktığı kadar bağırmak güzeldi. Yüksekten hızla inmek güzeldi, hızla yukarı fırlatılmak güzeldi. Hatta harikaydı ama her güzel şey gibi bununda bir sonu vardı ve oyuncak başladıkları noktaya geri döndü ve durdu.

Gizem heyecanla "Hiç bitsin istemedim, harikaydı, bi daha binelim, süperdi. Gençleştim 17 gibi hissediyorum, hatta 15" diye sayıklarken Esra gözlerini yeni açıyordu "Kapa çeneni Gizem!" diye sızlandı. Ama Gizem'in umurunda değildi, hala uçuyordu. Esra kemeri açmak için ayaklarının dibine gelen görevliye

"Aç ablam, açta ben kaçayım. Bu manyaklar binecekse binsin, ben incem" dedi, gencin kemeri açmasıyla kendini aşağı attı, kaçar gibi uzaklaştı. Gizem umutsuzca Simge'ye baktı, görünüşe bakılırsa Simge'den de hayır yoktu ona.

Simge "Evet çok iyiydi, harikaydı ama yeter. Tadında kalsın."dedi ve oda indi. Gizem bir an düşündü, çok kısa bir an ve görevliye vermek için bir jeton daha çıkardı cebinden. Koltuğunda yalnız başına beklemeye başladı. Ya rezil olacaktı ya vezir, ama tadı damağında kalmayacaktı.

Üç beş saniye sonra yanındaki koltuklar doldu. Oyuncak yeniden harekete başladığında J Balvin'den Tranquila şarkısı çalmaya başladı.

Tamda bu oyuncağa uygun şarkı hani diye düşündü Gizem, müziği kıvrak, sözlerinin anlamı sakin, yavaş... Makinistin az öncekine benzer cümlelerine alkışlarla yanıt verdi. Keyfi yerindeydi. İster istemez kızları aradı gözleri. Oyuncak öyle hızlı savruluyordu ki, bir şeyleri net görmek zordu. Ama o arkadaşlarını ve giysilerini bildiği için ilk bakışta buldu onları. Karşıdaki ağacın altındaki banka oturmuşlardı. O da ne? Arkalarında ayakta durmuş ona bakan adam Kerem miydi? Yok artık! Dedi, kendi kendine. Sersemletti beni, o yüzden baktığım her yerde onu görüyorum diye düşündü. Kendini eğlencesine teslim etti. Kaldığı yerden devam etti. Ne Kerem'i ne de dünyadaki her hangi bir ayrıntıyı düşünerek, şu anına haksızlık etmemeliydi. Sanki çok biliyormuş gibi şarkının sözlerine eşlik etti.

"Tıırrra tıra tırankila, bla bla bla." Ve yeniden o tepetaklak gelme zamanı. Dünya başının altında, ayakları uzayda, havada asılı kaldığında bu kez, yabancı sesler yabancı nefesler vardı yanında. Ve şimdi daha rahat, daha özgür hissediyordu. Vücudunu tutan kelepçenin izin verdiği kadar, yeniden kızların oturduğu yöne bakmaya çalıştı, yaklaşık 40 metre yüksekteydi, baş aşağıydı ama azda olsa görebiliyordu. Ve evet, orada dikilmiş olan, kendisine el sallayan o adam, Kerem'di.

"Lanet olsun! Derdin ne senin? Ben hayatımın ilk 360 derecelik deneyimini yaşarken gözümün içine girmeye hakkın yok!" diye bağırdığında elbette onu duyan Kerem değildi. Yanındaki üç gençti. Onlarda bu lafı, gözüne kaçan bir sineğe söylediğini düşündüler.

Continue Reading

You'll Also Like

509K 4.4K 19
"Bakışlarındaki isteğe daha fazla dayanamadım, ama bakışlarından çok altındaki asıl harikanın ıslak ve muhtaç isteğine dayanamadım." "Konuşmak yerin...
1.1M 33.1K 65
Bir berdelle kaç kişinin hayatını kurtarabilirsin? Bir berdelle kaç kişiyi hayatından edebilirsin?
3.9M 252K 43
Aylardır izlediği yayıncıya olan hislerinin arttığını düşünen İzem, artık onun dikkatini çekmek ister. Dağhan'a ilk mesajı değildi ama bu sefer onun...
1.6M 26.4K 50
- Ahh...abim gelicek yapamayız.. Üstümdekileri delice yırtarak çıkardı. - Abini boş ver gece. Bugün gelmeyecek güzelim Erkekliğini boxer'ından çıkar...