Cehennem Savaşları

By HunHanTurkey

109K 7.7K 1.3K

Çivi gibi sert ateş kadar yakıcıydı Luhan. Babasının intikamını almaya kararlıydı Luhan. Öyle ki asla yapmama... More

Tanıtım
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm (M)
10. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm M
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
FİNAL

11. Bölüm

3.5K 269 30
By HunHanTurkey

Yazar: Özge Meral

"Ve çanlar çalmaya başladığında savaş kaçınılmazdır."

Alacakaranlığın altında sere serpe uzanan çıplak bedenlerimiz terli, sıcak ve doymuştu. Sehun bir kolunu sıkıca belime dolarken boşta kalan eli usul usul bel çukurumdan kalçama doğru tüy gibi dokunuşlarla geziniyordu.

Orman suskun bedenlerimizi sarmalarcasına etrafımızda yükselirken dingin olamayacak kadar endişeliydim. Neredeyse 2 haftadır ormanda düzenli olarak buluşuyor ve çılgınca sevişiyorduk.
Gladyatörlerin anlamaması için erkenden açıklığa geri dönüyor ve tüm gün boyunca hiçbir şey olmamış gibi davranıyorduk. Son günlerde Donkor'un bakışlarını üzerimde hissetsem de her şey yolunda gidiyordu.
Zaten sorunda buydu.
Her şey fazla yolundaydı.

Zihnim son sevişmemizin ardından
Sehun'a anlattığım anılarıma kaydı. Sehun hayatımın her dönemini öğrenmek istiyor gibiydi. O istiyor ben anlatıyordum. Oysa asıl canımı yakan şey onun kendi hakkında hiçbir şey anlatmıyor oluşuydu.
Belirsizlik.
İşte beni deliye çeviren tam olarak buydu. Çünkü kalbinizi ve ruhunuzu birine açtığınızda onun sizi sarıp sarmalaması kadar sizde ona karışmak istersiniz.

" Birazda sen anlat." Dedim başımı göğsünden kaldırıp yüzüne bakarken.

Bakışlarım nefes kesici yüz hatlarına kayarken kahverengi gözleri ışıl ışıldı. Sehun her zaman büyüleyiciydi.

" Anlatacak önemli bir şeyim yok. Hadi artık kalkalım neredeyse güneş doğuyor." Dedi huzursuzca kıpırdanarak.

Sehun ayaklanıp pantolonunu giyerken hayal kırıklığı bedenime dalga dalga yayılıyordu. Sehun sanki hiçbir şey yokmuş gibi gömleğini giymeye başladığında hayal kırıklığı yerini öfkeye bıraktı. Hışımla ayağa kalkıp çıplak bedenimle kıyafetlerimin dün geceki ateş anında hangi cehenneme gittiğini bulmaya çalıştım.
Pantolonumu birkaç metre uzakta bir taşın üzerinde bulurken gömleğim tanrı bilir neredeydi ?!
Alçak sesle bir küfür savurup ayağıma geçirdiğim çizmelerimle gömleğime bakınırken Sehun'un keskin bakışlarını çıplak sırtımda hissettim.

" Ne oldu ?" dedi temkinli bir tonda.
Gömleğimi aramaktan vazgeçip önümde duran ağaca bir tekme savurdum.

Ardından hışımla arkamı dönüp " Ne mi oldu ?!" diye haykırdım.

Sehun'un bakışları katılaşırken hızlı adımlarla yanından geçip içliğiliğimi aldım. Titrek parmaklarımla içliğimi başımdan geçirirken bakışlarım bedenimdeki küçük kızarık ve ısırık izlerine takıldı. Buğulanan bakışlarımı dikkatle bana bakan Sehun'un yüzüne çevirdim.

" Biz ne yapıyoruz ?"

Sehun kahverengi kaşlarından birini kaldırırken burnu kavganın ateşinin kokusunu almış olacak ki heybetli cüssesi gerildi. Ona doğru birkaç adım atıp yüzüne daha yakından baktım.

" Biz ne yapıyoruz ? Biz neyiz ?"
dedim yeniden.

Bir cevap vermesini bekliyordum. Tanrının cezası bir cevaba ihtiyacım vardı. Oysa Sehun yalnızca susuyordu.

Sesimdeki acı yerini kor gibi öfkeme bırakırken " Cevap ver !" diye haykırdım.

" Yatıyoruz. Kahrolası her gün seninle düzüşüyoruz. Sen ne zaman istersen o zaman. Sen konuş diyorsun ben konuşuyorum. Sen anlat diyorsun ben anlatıyorum. Ama Tanrı kahretsin Sehun, sen hiçbir şey söylemiyorsun."

" Ne söylememi bekliyorsun?" dedi Sehun çatık kaşlarıyla.

Kızgınken bedeninden yayılan karanlığı hissedebiliyordum. O karanlığa dokunmak onu da tıpkı diğer şeyleri gibi kabullenmek istiyordum. Tanrım bu adamı nasıl bu kadar sevebilirim ?!

" Bir şey söyle." Dedim yeniden. Tuzlu gözyaşları gözlerimi yakıyordu.

" Sana kendimi açtım. Her şeyimle. Kahrolasıca bir şey söyle!"

Sehun iki koca adımla aramızdaki arayı kapatırken şimdi üzerimde koca bir dağ gibi yükseliyordu.

" Benden söz mü bekliyorsun ? Ne yapmamı istiyorsun ? Ben bir çiftçi ya da terzi değilim. Bu şartlarda benden ne bekleyebilirsin. Benim kim olduğumu bile bilmiyorsun !"

Yumruk yaptığım ellerimi iki yanımda hissizce sallandırdım. Öfke yalnızca bir paravandı.

" İzin ver." Dedim bir elimi hafifçe çenesinden yanağına kaydırırken.

" Seni tanımama izin ver. Ben sana bu kadar yakınken senin bu kadar uzak olman canımı yakıyor. İzin ver, Tanrı aşkına!"

Bakışlarımı Sehun'un sımsıkı kenetlenmiş dudaklarından bilinmez sırlarla dolu kestane kahvesi gözlerine çevirdim.
Konuşmuyordu.
Gözyaşları gözlerimi yakarken son bir umutla baktım yüzüne. Belki bir şey söyler diye, belki beni uçurumun kenarından çekip alır diye.
Ama Sehun yalnızca susuyordu. Sessiz geçen uzun saniyelerin sonunda bakışlarımı yeniden gözlerine diktim. Arsız bir damla usulca yanağımdan boynuma yuvarlandı.

" Seni seviyorum Sehun. Ama senin beni sevdiğini bilmeden buna devam edemem."

Kestane kahvesi gözler gece gibi kararırken gözyaşlarının sicim gibi süzüldüğü yüzümü elimin tersiyle silip arkamı döndüm. Attığım her adımda yüreğim çığlık çığlığa kal diyordu.

Artık onunsun; nereye gittiğini sanıyorsun ?

Kışın habercisi buz gibi rüzgar yüzüme ve çıplak tenime çarparken gözyaşlarının kör ettiği gözlerimin ardından yırtılmış gömleğimi gördüm. Titreyen parmaklarımla keten gömleği üzerime geçirirken hıçkırıklarımı yutmak için derin nefesler alıyordum.

Bu lanet bir rüya olmalıydı. Tanrım, her şey kocaman bir kabus olmalıydı.

Neden gelmiyorsun Sehun ?
Gitmeme neden izin veriyorsun ?

Belki de Sehun haklıydı. Bulunduğumuz şartlarda ne bekleyebilirdim ki ?

"Belki de seni gerçekten sevmiyordur" dedi içimdeki ses. Acı yüreğimi kor gibi yakarken gözyaşlarının ardı arkası kesilmiyordu.

" Ağlamak zayıflıktır."dedim kırık sesimle.

Ben zayıf değildim.
Yaşamak için güçlü olmak zorundaydım. Keten gömleğimin koluyla yüzümü haşince silerken rüzgar çok daha şiddetli esmeye başladı. Çatık kaşlarımla uzun ladin ağaçlarının ardından gökyüzünü görmeye çalışırken havanın gittikçe karardığını fark ettim.

Oysa güneş doğuyordu; havanın daha da kararması imkansızdı. İçgüdüsel bir hareketle elim çizmemin içindeki hançerime kayarken bakışlarım deli gibi etrafı tarıyordu. Acım gözlerimi öylesine kör etmişti ki fark edememiştim.

Etrafta ne cırcır böceklerinin neşeli sesleri ne de kuşların şakıyan neşeli sesleri vardı. Orman ölüm sessizliğine yatmış gibiydi. İşte tam o sırada kulaklarıma ürpertici bir haykırış çalındı. Başımı sesin geldiği tarafa çevirmeme gerek yoktu.
Cevap açıktı.
Koştum.

Bastığım yeri ezercesine, önüme çıkan her şeyi devirecek bir kuvvetle koştum. Açıklığa çıkar çıkmazsa iki elimle ağzımı kapatıp boğazım yırtılırcasına haykırdım.

" Saldırı, saldırı, saldırı !"

Savaşçıların uyanmış bakışlar ve silahlarıyla açıklığa çıkmaları yalnızca saniyeler sürdü. Jinwoo buz gibi bakışlarla bana doğru koşup bir elini iyi olduğumu anlamak ister gibi koluma sardı. Ardından o da diğerleri gibi gökyüzüne bakmaya başladı.

Metrelerce uzun kanatlarını çırparak havada süzülen Grifon çarpık gagasıyla uğursuzca haykırdı.

Donkor çelik gibi gözleriyle koşarak açıklığa girerken " Borazanlar !" diye kükredi.

Birkaç saniye sonra havada uzun kulak tırmalayıcı borazanın sesi yankılandı.

" Silahlanın !" diye talimat verdi Donkor zırhını giyerken.

Bakışlarım Griffon'un tepemizde akbaba gibi dolaşan görüntüsüne kayarken zihnimde çakan kıvılcımla koşarak cephane dolu depoya girdim.

Düzinelerce oku ve yayı toplarken birinin " Büyücü mührü yeniliyor !" diye haykıran sesini işittim.

Düzinelerce ok ve yayı depodan çıkarıp deli gibi koşmaya başladım.

Donkor'un bakışları oklara kayarken " Bu kadar yüksekteyken okların bir yararı olmaz." Dedi.

Elimdekileri toprağa bırakırken yeniden depoya koşturdum. Donkor bu defada kollarımı dolduran kumaş tomarlarına çatık kaşlarla bakarken ona aldırmadan dün geceki sönmek üzere olan ateşin yanına seğirttim.

Yakılmak için kullanılacak odunları tek tek biriktirirken " Et !" diye haykırdım.

" Et getirin!"

"Böyle bir zamanda yemek mi yiyeceksin ?" dedi arkamdan Sefu şaşkınca.

Öfke dolu bakışlarımı arkama çevirirken " Kıçlarınızı kaldırıp yardım edin !" diye kükredim.

Jinwoo okları toparlayıp yanıma getirirken çelimsiz esmer bir askerde ona yardım ediyordu. Kumaş tomarlarını deli gibi keserken kestiğim parçayı okun ucuna doladım.

" Ne halt ediyorsun ?" dedi Donkor bana doğru seğirtirken.

" Canım Griffon eti çekiyor." Diye mırıldandım. Jinwoo bıyık altından gülümsemesini saklamaya çalışırken Donkor homurdanarak uzaklaştı.

Arkamdan " Et nerde kaldı ?!" diye kükreyen sesini işittim.

Birkaç dakika içinde düzinelerce ok keten kumaşlarla sarılmış koca bir parça çiğ etse sinekleri davet edercesine yanımda duruyordu.

" Eti açıklığın ortasına taşımama yardım edin." Dedim ayaklanırken.

Griffon hala uğursuz çığlıklarıyla tepemizde uçarken yapış yapış eti el birliğiyle açık alanın ortasına bıraktık. Savaşçılar silahlarına, zırhlarına ve oklarına kuşanırken Griffon'un kokusunu alıp gelmesi için geriye çekildik. Griffon kulak tırmalayıcı bir başka çığlıklarının arasında uçmaya devam ediyordu.

" Neden gelmiyor ?" dedim Donkor'a şaşkınca.

Donkor okçulara bekleme emri verirken " Yaratıklar kan kokusuna gelir Luhan. Asıl istedikleri her zaman kandır."

Griffon kanatlarını sert rüzgara karşı çırparak kara gagasını bize çevirip bir çığlık daha attı. Yayımı ve bir düzine paçavra bağlanmış okumu kaptığım gibi açıklığın ortasına koşmaya başladım. Ok torbasını sırtıma geçirirken çizmemde duran hançerimi çekip çıkardım. Donkor'ın arkamdan deli gibi bağırdığını duyabiliyordum.

Keten gömleğimin kolunu sıyırıp dişlerimi gömleğime geçirdim.

Çabuk ve çevik.
Yalnızca bir saniye sürecek.

Hançer derimi parçalar ve açılan yarıktan oluk oluk kan sızarken acının içime bıçak gibi saplanmasına izin verdim. Şimdi kanım çiğ etin üzerine akıyordu. Arkamda birilerinin bağırdığını duyabiliyor ama anlayamıyordum.

Tüm dikkatimi Griffon'a vermiştim. Griffon uzun bir dakikanın ardından devasa kanatlarını çırparak döndü ve bir başka çığlık eşliğinde üzerime doğru ok gibi inmeye başladı.
Kanın sızdığı titreyen koluma aldırmadan yayımı kaptığım gibi ateşin başına seğirttim. Savaşçılar oklarının ucunu ateşe vermiş Griffon'in yaklaşmasını bekliyorlardı.

İlk okumu ateşe tutup yayıma yerleştirirken derin bir nefes aldım. Yayı sıkan yaralı elim titriyordu. Griffon'la aramızda metreler kala Donkor'un gür sesi yankılandı havada.

" Ateş !"

Uçlarında yanan ateşleriyle yüzlerce ok kanımın üzerine aktığı ete saldıran Griffon'in üzerine yağarken, yaratık isyankar çığlıklarla kanatlarını çırpmaya başladı.

Havalan toprak üzerimize yağarken oklar dört bir yandan yağmaya devam ediyordu. Griffon'in tutuşan ve derisinde yarıklar oluşturan oklar canını yakıyor olacak ki yaratık deli gibi çırpınmaya başladı. Jinwoo'nun da arasında bulunduğu ikinci saldırı ekibi ellerindeki kılıçları ve üzerlerine kuşandıkları zırhlarıyla Griffon'a saldırmak üzere harekete geçtiler.

Tam o sırada Griffon gagasına ona yaklaşmaya çalışan esmer savaşçıya savurup, savaşçıyı metrelerce uzağa fırlattı.
Oklar üzerine yağar, Griffon'in hastalıklı derisi yavaş yavaş yanarken , Jinwoo'nun da bulunduğu bir grup kılıçları ve mızraklarıyla Griffon'in derisini delmeye çalışıyordu. Griffin acı çığlıklar atıyor, savaşçılar vurmaya devam ediyordu.

Kolumdan toprağa sızan kanımın kokusu burun deliklerimden süzülürken kulaklarım usul usul uğuldamaya başladı. Görüşümü bulandıran bulanıklığı atmak istercesine başımı sallarken Griffon kanatlarını son bir güçle açıp ona saldıran savaşçıları savurmaya başladı.

Savaşçılar boş bir çuval gibi havada süzülüp sertçe toprağa yapışırken Griffon feryat edercesine bana doğru koşmaya başladı. Ateşin yanındaki bedenim kaskatı kesilirken sanki zaman ağır çekimde ilerliyor gibi hissediyordum.

Yere düşen savaşçılar haykırıyor , birileri koşuyor ve deli gibi haykırıyordu. Okuma çekmek istiyordum ama yaralı kolumdan akan kan bedenimi tüketmişti.

Bakışlarım Griffon'ın yanar döner kara gözlerine kilitlenirken ' Ölüm tahmin ettiğimden yakınmış' diye geçirdim içimden.

Ve her şey saniyeler içinde oldu.
Bedenim havada sallanırken görüşüme iri beden girdi.
Ardından bir kükreme. Bu sesi tanıyordum.
Şaşkın bakışlarımı önümdeki manzaraya çevirirken Sehun haykırarak Griffon'e bir kılıç darbesi daha indirdi.

Griffon Sehun'a karşılık vermiyor, yaralı ayaklarıyla sürünerek kaçmaya çalışıyordu. Kalbim göğüs kafesimin içinde dört nala atarken Sehun başka bir haykırışın ardından havaya sıçrayıp dönerek kılıcını kabzasına kadar Griffon'in kafasına indirdi. Griffon son acı çığlığını atarken açıklığa ölüm sessizliği hakimdi.
Tıpkı en başında olduğu gibi.

Bir hayal bulutunun içinde sürüklenen bedenim daha fazla ayakta kalamayarak titrerken dizlerimin üzerine çöktüm. Sehun'un Griffon'i parçalarına ayırmaya devam eden görüntüsünden gözlerimi ayıramıyordum. Orada öyle ne kadar oturdum bilmiyorum ama birinin küfürler savurarak yaralı kolumu sardığını fark ettim.

Başımı çevirip iş ve pisliğin içinden Sehun'a baktım. Sehun'un bakışları bakışlarımla buluşurken kestane kahvesi gözlerde kederi gördüm. Onun gözleri her zaman canımı yakardı.

" İyi misin ?" dedim çatlak , kırık dökük sesimle.

Sehun cevap vermek yerine kolumu sarmaya devam etti.

" Kaç kişi ?" dedim sesli bir şekilde yutkunurken. " Kaç kişiyi kaybettik."

Sehun başını kaldırmadı. Titreyen elimi kahverenginin en güzel tonundaki perçemlerine uzattım.

Kestane rengi gözler gözlerimi delip geçerken " 5" dedi sessizce.

Görüşüm bulanıklaşırken kalbimin ortasında koca bir sızı hissettim.

5 can. 5 arkadaş. 5 yoldaş.

Kana bulanan havayı önce derinden gelen bir feryat yırttı. Ardından hepsi birbirini izledi. Keder kor gibi üzerimize yağarken Donkor'un acı dolu sesi sızdı kulaklarıma.

" Savaş çok yakın."


Continue Reading

You'll Also Like

24.2K 1.4K 15
Jeongguk okulda sürekli ''Jiminşiiii'' diye bağırırdı. JjkXPjm
38.3K 3.8K 30
Sehun, canlı yayında biricik köpeğini gezdirmesi için fanlarından yardım istediğini söyledi. Bunu söylerken içten içe köpeğine gerçekten birinin bakm...
36.3K 3.6K 20
hinata dışında kimse 'kortun kralı'ndan pek hoşlanmıyordu. ˏˋ°•*⁀➷ kagehina, the nbhd au! texting.
487 50 10
Ünlü şarkıcı Kim Taehyung ve işinde en iyisi olan dişçi Park Jimin Eğlence amaçlı yazıyorum pek ciddi bir şey beklemeyin,birazcık klişe olabilir onu...