MEDUSANIN ÖLÜ KUMLARI (Kitap...

Galing kay Maral_Atmc6

7.1M 640K 1.2M

Elzem Akay'ın sıradan ama güzel bir hayatı vardı. En iyi okullarda okumuş, en güzel oyuncaklara ve kıyafetler... Higit pa

KİTAP KAPAĞI VE DUYURU
(1) Mühür ve Kalkan.
(2) Tarot Kartı.
(3) Kim Olduğunu Biliyorum.
(4) Kalkanlar.
(5) Neredeyiz Biz?
(6) Parazitler.
(7) Akademiye Doğru Yolculuk.
(8) Ben Ve Hizmetçi Olmak Mı?
(9) Kazara Ayin.
(10) Sürpriz Misafir.
(11) Kim Efendi Kim Köle?
(12) Ruhumdaki Mühür.
(13) Zindan ve Ruh.
(14) Kayıp Şaşkın Bir Ruh.
(15) İstenmeyen Öğrenci Olmak Zor.
(16) Saflar Tutuluyor.
(17) Karanlığın Gizlediği Korkular.
(18) Aksilikler Bir Değil Ki!
(19) Buz Festivalinin Korkunç Yüzü.
(20) Meydan Okuma.
(21) Bitmeyen Gece.
(22) Çocuk Kadın.
(23) Küçük Baş Belası.
(24) Evlilik Mi?
(25) Yorgun Düşüyor Gibiyim.
(26) Sürpriz Ziyaretçiler.
(27) Gizli Gerçekler.
(28) İhanet.
(29) Prenses Ari Ve General Karun.
(30) Geçmişe Doğru Yolculuk.
(31) İnfaz.
(33) Yolculuk.
(34) Zindanlarda Ki Sır.
(35) Bedenimdeki Azap.
(36) Veda.
(37) Geri Dönmeyeceğim.
(38) Avcılar.
(39) İktidar Yarışları.
(40) Asıl Suçlu Kim?
(41) Zehirli Elmayı Bir Tek Pamuk Prenses Yemezdi.
(42) Kovulmadım, İstifa Ettim!
(43) Ölümsüz Olmak Mı?
(44) Bir Nefes Kadar Yakınındayım.
(45) Küçük Zararsız Yalanlar.
(46) Büyük Sürpriz.
(47) Hayal Kırıklığı.
(48) Ruh Kapanı.
(49) Geçmişin Enkazı.
(50) Aradığımız Masumiyet.
(51) Benim Şarkım.
(52) Sessiz Çığlıklar.
(53) Bazı Günahların Affı Olmuyordu.
(54) Medusanın Kızı.
(55) Kalbim Yasta.
(56) Ninfalar.
(57) Tanrıların Piyonu.
(58) Geldiğin Yere Geri Dön!
(59) Zamanın Ötesinde.
Duyuru
(60) Tanrı Tanımaz Asi.
(61) Büyü Artık!
(62) Bana Anılarımı Geri Ver.
(63) Kendinin Gölgesi.
(64) Küllerinden Doğmak.
(65) Garip Bir Meyve.
(66) Ansızın Gelen Teklif.
(67) Rüyalarda Buluşmak.
(68) Canavar Ve Güzel.
(69) Geleceği Düşlemek. (FİNAL!)
Buraya Toplanınn

(32) Oyun İçinde Oyun.

84.4K 9.9K 27.1K
Galing kay Maral_Atmc6

Soğuktu neden bu kadar soğuktu? Ablasının elleri, teni fazla soğuktu sanki o tanıdığı kadından çok uzaktı. Hıçkırıkları kesik iç çekişlere dönüşürken Itır çok kötü bir cezayı hakkettiğini biliyordu ama bu kadarını kimse hakketmezdi. Elzem'den başka kimsesi yoktu ki hiç olmamıştı. Onun tüm dünyası ablasıydı ve kendi elleriyle dünyasına kıyameti getirmişti. Anne baba zaten hiç olmamıştı, eş dost ise birkaç sahte sevgi gösterisinden ibaretti ama Elzem gerçekti. Elzem onun tek gerçeğiydi onu asla bırakmayacağını düşünmüştü çünkü bu hep böyle olmuştu. Evet Elzem onun tek gerçeğiydi ama bir o kadar da sahteydi. Itır bazı şeyleri yeni anlıyordu aslında tanıdığını sandığı ablasının hiç var olmadığını yeni anlıyordu. Itır'ın tanıdığını sandığı Elzem bir yalandan ibaretti çünkü gerçek Elzem'i herkesten saklamayı çok iyi başarmıştı. Onun tanıdığı bayan kontrol delisi meğerse istediği için öyle değildi buna mecbur bırakılmıştı. Evet Savcı ona ve kızlara her şeyi anlatmıştı artık gerçekleri biliyordu. Eskiden olsa Elzem'e böyle bir şey yaptığı için o adamın dünyasını başına yıkardı ama en büyük kötülüğü ablasına bizzat kendisi yapmışken öfkesinden eser kalmamış yerini hiçliğe bırakmıştı.

"Sen beni büyütürken hatayı nerede yaptın biliyor musun?" Gözlerinden süzülen yaşları umursamadan onun soğuk elini tuttu. "Büyümeme hiç izin vermedin işte en büyük hatan buydu." Elzem için daima küçük bir çocuk olarak kalmıştı. Asla Itır'a güvenmez hiç sorumluluk vermez daima çocuksun diyerek onun dinmek bilmeyen öfkesini körüklerdi. "Hayır kendimi haklı çıkarmıyorum." Başını iki yanına doğru sallarken saçları ıslak yanağına yapıştı onları çekmedi. "Ama öğrencilerinin ailelerine çocuklarınıza küçük sorumluklar verin diyen sen değil miydin? Bu onlara kendisini değerli hissettirir ailenin bir parçası olduğunu hissettirir. Verdiğiniz kararlarda onların da fikrini alın bu onların özgüvenini yeşertir diyen de sendin Elzem." Hıçkırarak başını salladı. "Ama sen kendi kardeşine bunların hiç birini yapmadın. Hep sus Itır, konuşma Itır, bana cevap verme Itır ve yanlışsın Itır diyerek beni büyüttün. Oysaki tek istediğim bir kez olsun senin tarafından taktir edilmekti." O aslında Elzem ile hiç rekabet halinde olmamıştı ki, Itır sadece ablasına bak bende bir şeyleri yapabiliyorum demek istemişti. Ama yapamadı Elzem buna hiç izin vermedi çünkü ablası her konuda o kadar iyiydi ki, Itır'ın yaptığı her şey onun başardıklarının yanında sönük kalıyordu.

Revirde bir yatağın üzerinde öylece gözleri kapalı uyuyan bedene bakınca dudakları titrerken onu böyle görmeye dayanamıyordu. "Senin kardeşin olmak da hiç kolay değildi." Gözyaşlarından dolayı her şeyi bulanık görürken avuçlarındaki soğuk eli sıkarak eğilip avuç içlerinden öptü. "Herkesin gözdesi, konağın prensesi olan bir kızın kardeşi olmak da hiç kolay değildi." Geçmiş zihninde hayat bulurken çocukluğuna dair anılar bir kez daha karşısına çıktı. Elzem Akay'ın kardeşi olmak hiç kolay değildi.

14 yıl önce.

Koşarak odasından çıkarken bulduğu yeni çözümün heyecanı vardı. Elzem onunla hiç oynamıyordu sürekli bir şeylerle meşgul oluyordu. Okulda dersler, ders arasında yine dersler, evde de hep dersleri vardı. Yemekler dışında kardeşiyle hiç vakit geçiremiyordu neredeyse her dakikası o sıkıcı derslerle geçiyordu. Konakta bile onun için yatılı çalışan birçok özel öğretmen varken artık neredeyse onu hiç görmüyordu. Itır onu kardeşinden uzak tutan her şeyden nefret ediyordu ama bugün kararını vermişti. Madem ki Elzem ile vakit geçirmenin tek yolu o derslerden geçiyor o vakit Itır'da onun için derslere katılacaktı. Nefes nefese müzik odasının önünde durunca tam içeri girecekti ki kapı açıldı içeriden anneannesi çıktı. "Ne işin var senin burada?" Sorgulayıcı sesine cevap vermek istedi ama ne söylerse söylesin anneannesinin ona yine kızacağını biliyordu.

"Bende Elzem ile evdeki derslerden almak istiyorum." Daha sözlerini yeni bitirmişti ki Suzan hanımın tiksinti dolu bakışlarını üzerinde hissetti. Önce oğlan çocukları gibi kestirdiği kısa saçlarına baktı yine yüzünü buruşturdu. Daha sonra kahve gözleri iğreti dolu bir şekilde oyun oynarken kirlenmiş tişörtüne hemen sonrasında diz kapakları çamur olmuş pantolonunu gördü bakışları daha da rahatsız edici olmaya başladı. Anneannesi ona böyle baktıkça Itır kendisini iğrenç bir böcek gibi hissediyor bir yerlere saklanmak için delice bir istek duyuyordu.

"Senin neyine o dersleri almak?" Omuzundaki şalını düzeltirken karşısında bir cüzzamlı varmış gibi geriye çekilerek aralarına mesafe koymuştu. "Bu ellerle mi piyano çalacaksın?" Ellerine baktı tırnak aralarında oluşan çamur ve kiri görünce utanarak ellerini arkasına sakladı.

"Bu biçimsiz halinle mi tüm o görgü kurallarını öğreneceksin?" Anneannesi gülerek yine onu küçümsedi. "Neden gidip kilerdeki farelerle oynamıyorsun? Senin gibi bir zavallının olması gereken tek yer orası!" Şimdi gülmüyordu yine ona kızıyordu. "Sana daha kaç kez Elzem'den uzak dur demem gerekiyor!" Kolunu sertçe tutarak üzerine eğilince Itır dokuz yaşında bir çocuk olabilirdi ama bu evde Elzem dışında kimsenin onu sevmediğinin farkındaydı. "Sen onun kardeşi olmayı hakketmiyorsun. Elzem'e hiç baktın mı? Sen onun gibi parlayan bir güneşin gölgesi bile olamazsın!" Bunu nasıl unutabilirdi ki, herkes ona bu gerçeği sürekli hatırlatıyordu. Konaktaki hizmetçiler bile onu saymıyordu ama Elzem'i gördükleri yerde kendilerine çeki düzen verip saygıda kusur etmiyorlardı.

Onlar kardeş değiller mi? Neden ikisi için aynı derece eşitlik yoktu? Elzem gibi güzel elbiseler giymeyi sevmiyor diye mi anneannesi onu sevmiyordu?

Kolunu sıkan anneannesine baktı Itır suratsız annesine benziyordu ama Elzem güzelliğini anneannesinden almıştı. Onunda böyle sarı saçları vardı ama Elzem saçlarını hep açık bırakırken anneannesi sıkı bir topuz yapardı. Saçlarını o kadar sıkı bağlardı ki, yüzü gerilir gözleri kısılırdı. Gözleri Elzem'e sıcacık bakarken Itır'ı görünce gözleri buz kesiyordu. İlerleyen yaşına rağmen çok güzel giyinirdi tıpkı şu anda ütülü beyaz bluzu ve siyah eteğiyle göz kamaştırdığı gibi. Omuzlarına attığı şalında bile hiç kırışıklık yoktu ve düzgün bir şekilde duruyordu. Anneannesi eğri büğrü şeylerden nefret ediyordu üstelik konakta tek bir toz lekesi görse çıldırırdı o yüzden onu her zaman özenli bir şekilde giyinmiş görürdünüz.

Elzem'e yaptığı şeyden nefret ediyordu ama buna engel olamıyordu çünkü ona yaklaşmasına izin vermiyordu.

"Onu bırak." Anneannesi kolunu sıkarak canını yakarken koridorda beliren annesi hızlıca yanlarına geldi. "O daha bir çocuk bu yaptığın fazla anlamsız." Onun elini sertçe çekerek Itır'ı kurtarmıştı ama Itır en çok bu yüzden annesinden nefret ediyordu çünkü odasından nadiren çıkıyor asla anneannesinin Elzem'e gösterdiği ilgiyi kızlarına göstermiyordu. Çok soğuktu annesi, soğuk ve ulaşılmaz.

"Bu şeye ne olduğu umurumda değil onu Elzem'in yakınında görmek istemiyorum."

"Onlar kardeş aynı kanı taşıyorlar istesen de ikisini ayıramazsın."

"Aynı kanı taşımaları onu torunumun kardeşi yapmaz!"

"Kes sesini artık! Sen kabul etmek istemiyorsun ama Itır'da senin torunun hemde etiyle kanıyla her şeyiyle!" Ruhsuz annesini ilk kez sesini yükseltirken görmenin şokundaydı genelde konakta olan hiçbir şeye karışmazdı. "Eğer seni bir daha onu hırpalarken görürsem sonuçlarına katlanırsın!"

"Anneme bağırmayı bırakmalısın." İnce ama fazlasıyla naif bir ses duyunca Elzem'i kapının önünde olanları izlerken gördü. Sarı saçları bukleler halinde omuzlarına dökülürken gözlerinin yeşilinde oluşan kızgınlık annesine yönelikti. Kırmızı kısa elbisesinde tek bir leke dahi olmazken arkasında duran dadısından izin alarak yaşından büyük küstah bir tavırla yürüyüp anneannesinin yanında durarak karşısındaki kadına baktı. "Sorun ne bilmiyorum ama o senin annen. Ona olan bu davranış şeklin affedilmez ondan özür dilemelisin anne." Özür dilemek mi? Annesi bir şey yapmamıştı burada suçlu olan tek kişi anneannesiydi!

"O bir şey yapmadı Elzem, anneannem bunu hakketti." Ele avuca sığmayan yaramaz bir çocuktu Elzem gibi kibar olmayabilir ama lafını asla esirgemeyen dobra bir çocuk olmanın hakkını hep vermiştir.

"Hakketti mi?" Elzem gözlerini kocaman açmış ona bakıyordu. "Annem hakkında nasıl böyle şeyler söylersin bu yaptığın büyük kabalık Itır."

"O senin annen değil!" Kendisini tutamayıp bağırınca anneannesi kaşlarını çatmıştı ama Itır onu umursamadı. Ona ne yapabilir ki? En fazla Elzem'in olmadığı yerlerde onu sıkıştırıp birkaç tokat atardı veya yine hakaretler ederdi. "O senin anneannen ona anne demekten vazgeç!"

"Kimin annem olduğunu biliyorum ve aynı zamanda kimin bana annelik yaptığını da biliyorum!"

"O zaman bu kahrolası yerde neden kimse bana da annelik yapmıyor!"

"Ses tonuna dikkat etmeni tavsiye ederim çünkü bu evde düşündüğün gibi sana farklı bir muamele yapılmıyor."

"Öyle mi?" İyice hırçınlaşıp Elzem'in yanında duran kadını gösterdi. "Ona sor! Hadi sor ona bana yaptığı şeyi sana anlatsın."

"Yeter dedim Itır."

"Şunu yapma beni susturma!"

"Sana yeter dedim Itır!"

"Ama-"

"Senin için herhangi kötü bir durum olsaydı bunu anlardım. Kendi kafanda kurduğun dünyanın içinde çık artık."

"Bir kez olsun beni dinlemeyi dene."

"Şu anda senin yüzünden dersimi kaçırıyorum. Henüz seni dinleyeceğim olgunlukta değilsin şimdi git ve her zamanki gibi evin farklı yerlerinde sorun çıkarmayı dene." Susmuştu Elzem her zamanki gibi onu yine susturmuştu. Ne annesi ne de anneannesi onu korkutup susturabilirdi. Bir tek Elzem'e susardı çünkü onun söylediklerini yapmazsa o da annesi gibi onu görmezden gelir diye korkuyordu. Babası ve abileri gibi ablası da onu bırakır diye korkardı. Itır kimseye susacak bir çocuk değildi ama Elzem'e hep susardı.

Sustuğu her şey, çocuk yerine konulduğu her yaşanmışlık ona öfke olarak dönüyordu ve o an her ikisi de farkında değildi ama bu öfke ileride her iki kardeş için büyük bir kayıp olarak geri dönecekti.

Şimdiki Zaman.

"Dikkatini nasıl çekeceğimi hiç bilemedim ki." Onun varlığına söylemek istediklerini cesedine söylemesi büyük haksızlıktı. "Elzem sen beni gör diye yapmadığım şey kalmadı. Doğru veya yanlış ne yaptıysam sadece varlığımı gör diye yaptım. Sen istedin diye okuldaki yarışmalara katılıyordum. Sen seviyorsun diye uykum gelmesine rağmen çaldığın piyano seslerine katlanıyordum. Sen mutlu ol diye doğum günlerinde elbise giyiyordum ama sen beni yine görmüyordun. İyi şeyler yapınca olmuyor belki kötü şeyler yapınca bir kardeşi olduğunu hatırlar dedim karışmadığım pislik kalmadı. Ancak yine beni hiç görmedin yaptığım her şeyi hızlıca yok ettin. Tıpkı bir robot gibi karşıma geçip bana birçok nutuk atarak çekip gittin ama hiç neden diye sormadın. Elzem benim tek istediğim beni görmendi ama sen beni hiç görmedin ki." Aynı evin içinde iki hayaleti oynamışlardı. Ne Itır anlamıştı ablasının neden böyle olmaya zorlandığını ne de Elzem anlamıştı Itır'ın bu öfkesinin sebebini.

"Hep onu suçladım sendeki kuralcı tavrın sebebi olarak hep anneannemi suçladım. Kendi içimde seni haklı çıkarmaya ihtiyacım vardı." Maddi olarak değil o manevi olarak ablasını yakınında görmek istemişti. Uyuyunca değil uyanıkken saçlarını okşayıp ona sevgisini hissettirsin isterdi. Itır her duyguyu dışında yaşardı asla hislerini gizlemezdi ama Elzem böyle değildi. Itır ona olan sevgisini dile getirdiğinde bile Elzem susar sadece dinlerdi. Evet Arafa gelince biraz değişmiş Itır için kendi yıkılmaz kurallarından taviz vermişti ama bunu bile Itır için yapmamıştı. Elzem onu hâlâ çocuk olarak görüyor olabilir ama ablasındaki bu değişimin sebebi Itır değildi sadece kardeşini karşı safta görmek istemiyordu. Evet bunu anlayacak kadar biraz da olsun onu tanımıştı.

İlişkileri bile onun çıkarları üzerineydi aksi olsaydı kimse kardeşine böyle bir vebal yükleyerek gitmezdi.

Hayır bu intikam değildi bu yaşarken öldürmekti ve bunu yapan biri bende çok sevdim diyemez çünkü Itır'ın sevdiği kadar ablası onu hiç sevmemişti.

"Evet anneannemin sebep olduğunu düşündüm ama o ölünce daha çok mesafe koydun aramıza. Sen onu yani seni çok seven birini kaybettin ama konakta ondan daha çok seni seven bir kişi daha vardı Elzem. Belki ondan daha fazla seven bir kardeşin vardı ama benim tek sevenim sadece sen oldun ve şimdi ben seni de kaybettim." Ağlayarak avuçlarındaki soğuk eli ısıtmaya çalışırken gözyaşlarını durduramıyordu. Tüm hayatı ablasıyla kıyaslanarak geçmiş her zaman onun gölgesinde kalmıştı. Başka biri olsa bunun için onu suçlar kıskançlıktan onu kanatırdı ama bunu hiç yapmadı çünkü onun tek istediği Elzem tarafından gerçek anlamda görünür olmaktı.

"Bende bilmiyordum sen nasıl ki benim hislerimi hiç anlamadın bende yaşadıklarını bilmiyordum. Tek fark ben sana derdimi anlatmak için çok uğraştım sen beni hep susturdun ve ben neyin olduğunu anlamak için seni konuşturmaya çalıştım lakin sen hep sustun." Sesli bir şekilde ağlarken onun solgun yüzüne bakarak yine hıçkırdı. "Neden Elzem? Neden ikimizi susturdun?"

Elzem'in içine doğduğu korkunç anlaşmayı bilmiyordu. Eğer bilseydi bu kadar az kalmışken hiç ağlatır mıydı onu? Ablası onun tek sığınağı olmuşken bile isteye onu kaybedecek biri değildi. Itır bilmiyordu ama Elzem'de hiç söylememişti kahin değildi ki birinin gözlerine bakınca her şeyi öğrensin. Özellikle Elzem gibi ustaca yaşadıklarını gizleyen birinin duygularını öğrenmek hiç kolay değildi.

"Özür dilerim." İç çekerek onun yüzüne dokundu eli titredi ve tüm cesareti kırıldı. "Lütfen beni bırakma ben çok pişmanım." Öfkesine yenik düşmüştü yaptığı hatanın geri dönüşü yoktu ama onunla vedalaşmaya hiç hazır değildi ve hiçbir zaman da olmayacaktı. Onu darağacının önünde o halde gördü ya işte orada Itır ölmekten beter olmuştu. Ablası kanamış Itır o kandan boğulmuştu ve ablası kollarında son nefesini vermiş Itır o cılız nefeste tüm soluklarını bitirmişti. "Ba-başardın." Elzem ona öyle bir vebal yüklemişti ki Itır'ın bugüne kadar ona yaptığı her şeyden daha ağır ve öldürücü olmuştu. "Bana çok güzel bir ders verdin Elzem Akay."

"Ben gidiyorum Elzem." Gidecekti buralardan. Gidecek ve bu yaptığıyla yaşayacaktı. Artık bir ablası yoktu onun için bir hayat yoktu. Kimsenin onu bulamayacağı bir yere gidecek ve kendine dair tüm güzellikleri Elzem ile soğuk toprağa gömerek uzaklaşacaktı.

Artık ona kalan tek hayat kendi karanlığında ölümü beklemek olacaktı. Hayır çok istese de canına kıymayacaktı çünkü bununla yaşamalıydı Elzem ona bu cezayı uygun görmüştü. Ablası acı çekmesini istemişti her şey onun istediği gibi olmalıydı.

Evet Itır bütün olanlara rağmen hâlâ Elzem'in istediği şeyleri yapıyordu.

"Itır onu bırakmalısın." Mara'nın ne için buraya geldiğini biliyordu. "Hayır!" Ağlayarak daha çok ablasına sarıldı henüz ondan ayrılmaya hazır değildi. "Elzem ölmedi." Hıçkırarak onun soğuk bedenine sığınırken bunu kabul etmek istemiyordu. "Ölmedi değil mi Mara?" Şu anda o kadar savunmasızdı ki, Mara evet ölmedi diye bir şey söylerse bile ona hemen inanırdı.

Gözyaşlarını gizlemeye çalışırken dünden beri bu soruya cevap vermek canını yakıyordu. "Defin işlemleri için onu hazırlamalılar." Kendini tutamayıp ağlamaya başlayınca en az Itır kadar kötü durumdaydı. Elzem Akay kendi ölümünü kardeşine izletmişti bu acımasızlık çünkü her biri o esnada bunu izlemek zorunda kalmıştı. Kimsesiz hisseden sadece Itır değildi çok tuhaf değil mi? Mara onunla hiç anlaşamazdı ama dünden beri bulduğu tenha yerlere kaçıyor çığlık çığlığa ona olan kaybı için gözyaşı döküyordu. Mara onu özlüyordu çünkü Elzem'den sonra onlara kocaman bir hiçlik kalmıştı. Sadece Itır'a değil Mara'ya da güven veriyordu ne olursa olsun onları hep korumaya çalıştığını yeni fark ediyordu.

"Mara onu geri getirmenin bir yolu yok mu?" Yalvararak ona döndü. "Herkes lanetlilerin ölüler diyarına gittiğini söylüyor onu oradan çıkaramaz mıyız?" Bir yolu olmalıydı değil mi? Bu kahrolası boyutta her şeyin bir oluru vardı neden ablasını getirecek bir yol olmasın.

"Mümkün değil." Burnunu sesli bir şekilde çekerken yatakta uyuyan bedene bakıp hıçkırdı. "Ölen birinin sadece ruhu gelir o da çağrısına cevap verdiği kişiye görünür. Onun bir anlaşması vardı Itır, artık oradaki sürgün ruhlardan biri." Itır bunu kabul etmek istemiyordu bir yolu olmalıydı. "Bana cevap vermiyor." Gözyaşlarını tutamazken dünden beri ablasına yalvarıyor ama bir cevap alamıyordu. "Bana cevap vermiyor! Onu geri getirmeliyim benim oraya gitmemin bir yolu olmalı. El-Elzem orada korkar onu geri getirmeliyim. Mara belli etmez ama o çok korkar."

Bütün bu yaşadığı her şeyin kötü bir kabus olmasını ne çok isterdi ama hepsi gerçekti. Onun gerçekleri.

Bir süre sonra Mara'nın ısrarları üzerine Elzem'i bırakmak zorunda kaldı. Dün öğle vakti ölmüştü ve şimdi saat gece yarısını geçmişti çoktan yeni bir güne girmişlerdi. Neredeyse on iki saattir ablası bir ölüydü onu duymuyor onun için gözlerini açmıyordu. Kasabadaki şifahanelerden birine cansız bedenini getirmişler revirde sonsuz bir uykuya dalmıştı. İlk gün ışıklarıyla onu gömeceklerdi ablasını ondan alıp toprağın altına koyacaklardı. Orada olmak için fazla genç ve her şeye rağmen hayat dolu değil miydi? Bir hatanın bedeli bu kadar ağır olmalıydı. Böyle değil bu şekilde hiç değil.

Dışarı çıktıklarında yağan yağmurun altında ıslanan üçlüyü gördüler. Üçü de fazla suskun son olanların gerçekliğini sorguluyordu. Daha sonra bir şey oldu gökyüzü yıkılırcasına şimşeklerini savururken her biri birbirine bakıyordu çünkü Doğa nihayet saklandığı yerden çıkmaya karar vermişti. Meydanda küçük adımlarla Elzem'e doğru yürümüş onun boynuna titreyen elini uzattığını görmüştü. Daha sonra alamadığı nabız ile gözlerinden süzülen bir damla yaş hepsi bu çünkü şu ana kadar kayıplara karışmıştı. Yalnız kalacağı bir kuytu bulup dolu dolu ağladığını hiç dinmeyen yağmur gösteriyordu. Şimdi gökyüzü şimşeklerini çakıyorsa Doğa daha önce hiç olmadığı kadar öfkeli bir şekilde buraya doğru geliyordu.

"Sizce de kayıplara karışma sırası bize gelmedi mi?" Gediz arkadaşlarına bakıp her yere düşen şimşekleri gösterdi. "İçimden bir ses Işıktan gelen o korkak kızdan korkmamız gerektiğini söylüyor."

"Doğa'dan bahsediyoruz ne kadar korkutucu olabilir ki?" Bir evin çatısına düşen yıldırımı gören Hafız fikrini çok çabuk değiştirdi. "Atları nereye bırakmıştık?"

Asil güldü. "Bizimle bir sorunu yok Muhafız, ama küçük amazon ve yanındaki serseri için aynı şeyleri söyleyemem." Tam o esnada üçünün tam önüne düşen bir yıldırım ile son anda geriye çekilirken yerde açılan çukuru gören Asil, "Ben gidip şu atları getireyim."

"Nereye?" Doğa karanlığın içinde tüm ışıltısıyla çıkarken saç teline kadar her yerinde cızırtılı elektrikler çıkıyordu. Olanların suçlusu onlardı herkese hakkettiğini yaşatacaktı! Onlar Doğa'dan tek arkadaşını almıştı hepsi ama hepsi onun için birer suçluydu. "En başından beri bu takası biliyordun!" Gediz'e bakıp bağırdığında gökyüzünde kopan bir fırtına onu öyle bir savurdu ki, Gediz'in bedeni bir duvara çarparak yere yuvarlanmıştı. "Afra senin ablan olabilir ama Elzem'de benim için bir kardeşti!" Kaşlarını çatarak avazı çıktığı kadar bağırınca daha Gediz yerden kalkmadan duvara düşen yıldırım duvarı yıkmış ve Gediz o enkazın altında kalmıştı. Herkes afallayarak olanları izlerken Doğa'yı daha önce bu kadar güçlü ve acımasız gören kimse olmamıştır.

Üzerine düşen taşlardan kurtulmaya çalışan arkadaşına bakan Asil, o enkazın Gediz'i öldürmeyeceğini biliyordu ama bir süre birçok kırıkla revirde kalacak gibiydi. "Sende biliyordun!" Yumruklarını sıkan kız tozu dumana katarak ona doğru yürürken göz bebekleri kaybolmuş kaşlarını çatarak ona kin kusan sevdiği kadına bakıyordu. "Ben zaten çarpılmışım günışığı, beni geçsen olmaz mı?" Daha sözlerini yeni bitirmişti ki, bedeni geriye doğru savrularak enkazın içinde kafasını çıkarmayı başaran Gediz'in üzerine yığıldı.

"Lanet olsun kalk üstümden Asil! Ona küçük bir doz acı verebilir miyim? Tamam senin hatunun ama şu anda kendimi hiç güvende hissetmiyorum." Gediz onu üzerinden iterek kafasında dökülen toprakları silkeledi. Üstelik ensesinden kanlar akarken kötü durumda olan alnına tuttu. "Ateşli kadınları severim ama bu şartlarda zevklerimi gözden geçirsem kendi iyiliğim için daha iyi." Kahretsin kaburgalarında büyük bir hasar vardı ve sol bacağı hangi taşın altında kayboldu sorgulamak bile istemiyor.

"Ona dokunmak yok bunu hakketti-" Asil daha sözlerini bitiremeden Hafız'ın bedenini havada savrulurken görünce ikisi aynı anda bir küfür savurdu. Lanet olsun!

Hafız çok sert bir şekilde arkadaşlarının üzerine düşünce onlara göre daha iyi durumda olduğu için rahat bir nefes aldı. "Yumuşak bir düşüş oldu." Ve duvarın kalanına düşen yeni bir yıldırımdan sonra üçünün başına düşen yeni taşlar. "Bu duvarın buradaki amacını bir tek ben mi sorguluyorum? Şu ayağını yüzümden çek Hafız!" Asil'in isyanıyla sürekli yeni taşlar onların üzerine düşerken üçü kördüğüm olmuştu çünkü Doğa bir türlü orada çıkmalarına izin vermiyordu.

Yumruklarını sıkan Doğa, Itır'ı görünce iyice çıldırdı. "Katil!" Bağırarak onun üzerine yürüyüp kaldırdığı elini tüm gücüyle Itır'ın yanağına geçirdi. "Bir tokattan daha fazlasını hakkediyorsun!" Gözleri dolarken geriye çekildi canı yanıyordu ve Itır'a daha fazlasını yapmamak için kendisini zor tutuyordu. "Ama değmezsin ablasının katili olan bir zavallıya hiçbir şey değmez." Itır'ın yanaklarında yaşlar süzülürken daha fazlasını hakkettiğini bildiği için suskunluğu çektiği acının en büyük kanıtı. "Değmezsin Itır, ölüme bile değmezsin! Sen yaşayacaksın hakketmediğin halde yaşayacaksın ama kendi ablanın katili olduğunu bilerek yaşayacaksın!" Bunu unutmasına asla izin vermeyecek yıllar geçse bile Doğa bunu ona asla unutturmayacaktı.

"Ve sen!" Öfkeden yerinde zor dururken ikinci tokadı Mara'nın yüzünde patlamıştı. "Köpekler bile ekmek yediği eli ısırmaz sende kişilik ve karakter diye bir şey hiç olmadı!" Mara'ya da çok kızgındı başından beri Elzem'e zorluk çıkartıp onu üzen herkese çok kızgındı. Elzem'i tek bir kişi öldürmedi bu ölümün tek bir katili yoktu! Onlar Doğa'yı kimsesiz bırakmışlardı çünkü sahip olduğu tek yakını sadece Elzem'di.

Buradaki herkes katildi, onun katili.

*****

"Az önce onu gömdüler." Takva'nın sesini uzaktan duyarken hep geldiği uçurumun tepesinde duruyordu. Tek fark bu sefer huzuru değil hüznü yaşıyordu.

"Bir şey söylemeyecek misiniz?" Yapabilseydi Takva efendisi için onun dökemediği tüm gözyaşlarını dökerdi. Uzun zamandır bu kışta burada öylece duruyor boşluğa bakıyordu.

"Sen bununla yaşamayı nasıl öğrendin?" Hâlâ sonsuz gibi gelen uçuruma bakarken dünden beri kurduğu tek cümle bu olmuştu.

"Öğrenemedim ki o yüzden uzun zamandır bir ölüyüm efendim." Kocasının ihanetini öğrendikten kısa süre sonra onun adamları tarafından öldürülmüştü. Güçlü bir ailenin kızıyla yeni bir evlilik yapması için bekar olması gerekiyordu. Aşığı yıllarca onun metresi değilmiş gibi kocasından evlilik istemişti ve Takva ikisi arasındaki tek engeldi. Bununla yaşanmıyordu ihanetle yaşanmıyordu ama ölüm sebebinin aynı kişi olmasıyla hiç yaşanmıyordu. Bir süre sonra ölüm sizi tüm soğukluğuyla sarıyor duygularınız donuyor ve geriye hissizlik kalıyordu. Takva o yüzden kendisini Elzem'e yakın hissediyordu çünkü onun da kaderinde sevdiği adam tarafından ihanete uğrayıp ölmek vardı.

Oysaki bir bebeği olacağını öğrenmesinin üzerinden daha birkaç saat geçmişti.

"Uzun zamandır bana kızgın olduğunu biliyorum Takva."

"Sadece kırgınlık efendim, o faniye bakınca kendimi görmekten vazgeçemiyorum." Bir zamanlar o da Elzem gibi hayat doluydu şimdi ise kaybettiği hayatına uzaktan bakıyordu. Elleri arada düz karnına gider hiç hissetmediği kayıp bebeğinin kalp atışlarını arardı.

"Kocan gibi değilim ama ondan bir farkım kalmadı." Tıpkı onun gibi Savcı'da kendi kadınını soldurmuştu. Dün meydanda olan sahneyi zihninde silip atamıyordu. Aldığı her solukta Elzem'in göğsüne bir ok saplanıyor ve saniyeler içinde hayata gözlerini yumuyordu. Bir ölüm nasıl binlerce ölümü yaşatabilirdi? Geç kalmıştı Efsun'un gerçek amacını fark ettiğinde onun için fazlasıyla geç kalmıştı. Uykuyla hiçbir zaman arası yoktu ama aksilik bu ya gözlerini örttüğü o birkaç saatlik uyku derin bir uykuya dönüşmüş ona büyük bir kayıp olarak dönmüştü. Hemen sonrasında ise zaten hayatındaki tek ışığın ölümünü izlemişti. Elzem'den öncesi böyle değildi evet sıkıcı bir hayatı vardı hatta tüm hayatı kitaplardan ibaretti ama yaşanılır bir yanı da vardı. Sonra o çıkıp gelmişti her şey aynıydı ama hiçbir şey aynı hissettirmiyordu. Her zamanki sınıf, her zamanki gibi öğrenciler ama farklı bir misafir. Bambaşka bir dünyadan çıkıp gelen uslanmaz bir nefes vardı sınıfında hatta masasının üzerinde. Küçük bir çocuk gibi ayaklarını sallıyor sarı saçlarındaki günışığını ona sunarak yaramazca etrafına bakıyordu. İzlendiğinden habersiz herkes için görünmez olmanın rahatlığıyla kendi kendine konuşuyordu.

Önce dersini ürkütücü bulmuş hemen ardından eleştirilerini sıralamıştı. Savcı onun cıvıltılı sesini duydukça dönüp ona bakmak için delice bir arzuyla dolmuştu ama bunu yapmadı onu ürkütmek istemedi. Daha sonra sınıfta olanlar yüzünden onu gördüğünü saklamadı ve gözlerini görmüştü. Çoğu kadında gördüğü bir yeşili gözlerinde barındırıyordu ama o kadınlarda gördüğü gibi değildi. Islak yeşildi gözleri herkeste olan bir renk ama kimsede olmayan bir buğu. Gözlerinin yeşiline çiğ damlaları serpiştirilmişti her an ağlayacakmış gibi nemliydi. Savcı o an Itır'a endişelendiği için gözlerinin böyle olduğunu düşünmüştü ama hayır ilerleyen zamanlarda bile şaşırtıcı bir şekilde gözleri hep ıslak bakıyordu. Güldüğünde dudaklarının kenarında tomurcuklar çiçek açar gibi gülüşü içinizi ısıtır ve gözlerinin içi gülerdi ama gülerken bile gözleri nemli çiğ damlaları hep oradaydı. Elzem gülüşünü gözlerine yansıtan bir kadındı o güldüğünde çok güzel bakardı. Göz bebekleri salınır, yeşilleri koyulaşır ve çiğ damlaları titreşirdi. Savcı en çok onun gözlerine bakmayı seviyordu çünkü o kadının gözlerinde dökemediği yaşların buğusu vardı. Evet onun gözleri ıslak yeşildi bunu tarif edecek doğru kelimeler bunlardı. Baygın bir şekilde yere düştüğünde kaybettiği ilk şey gözleri olmuştu sonra ise nefesi.

"Anlamıyorum bir ok sadece birkaç saniye içinde onu nasıl öldürebilir!" Göğsüne oku aldığı an Savcı onun yanına koşmuştu ama çoktan öldüğünü görmüştü.

"Laneti buna sebep olmuştur." Takva'ya katılmıyordu tamam laneti de ona ölüm veriyordu ama burada kafasını kurcalayan bir şeyler vardı. "Laneti okun hızına göre mi onu öldürdü? Bu mantıksız Takva, böyle bir tesadüf yüzyılda yaşanmaz."

"Laneti olamaz bunun için benden aldığı şifalı bitkiler ona fazladan biraz zaman kazandıracaktı." Başından beri sessizliğini koruyan Bülbül'ün söyledikleriyle her ikisi o kadar hızlı ona doğru dönmüştü ki, Bülbül tam olarak ne kaçırdığını sorguluyordu.

"Seni beyaz cadı! Ona ne verdin?" Takva'nın ani çıkışıyla Bülbül bir an gerçekten onu zamanda sürgün etmeyi düşündü. Bu kadın bazen hiç çekilmiyordu. "Sakin ol ona zehir vermedim. Hücrede olduğu gece ona elma götürünce benden karadul otu, ökse kökü ve hurma şırası istemişti. Kötüye giden sağlığı için istediğini söyledi zaten hemen sonrasında Meliz'i görmek istedi. Onun dışında başka bir isteği olmadı bende-" Savcı'nın bakışlarını görünce içinden Elzem'e lanetler yağdırdı. "O işgüzar aslında beni kandırdı değil mi?"

Fark ettiği şeylerle ona yaşattığı bu sahte ölüm yüzünden Savcı her uzvunda öfkeyi hissederken şimdi burada olsaydı o lanet boynunu kırabilirdi! "Sadece seni değil hepimizi kandırdı!" Ellerini saçlarından geçirip yüzünü ovuştururken bunu yaptığına inanamıyordu. "Küçücük bir kadın dünyanın öbür ucundan çıkıp geliyor koskoca Araftaki herkesi parmağında oynatıyor!" Orada herkes vardı! Halktaki herkes, tüm klanlar ve aileleri, soyluların hepsi ama Elzem bütün bu insanları kandırmayı başarmıştı. Daha yirmi dört yaşındaydı onların yaşıyla kıyaslanınca çocuk kalıyordu ancak bu baş belası kadın meydandaki ihtiyar heyetini bile ayakta uyutmuştu!

Hayatında İlk kez bir kadını dövmek ve sevmek arasında gidip geliyordu.

"Sanırım bugün aptal günümdeyim." Takva kafasını kaşıyarak ona döndü. "Neler olduğunu anlamıyorum efendim."

Elzem'in hâlâ yaşadığını yeni fark ettiği için kızgınlığı yerini rahatlamaya bırakınca nihayet kalbindeki yas dağıldı. "Hurma şırası, karadul otu ve ökse kökü belli aralıklarla kullanıldığında şifa verir ama aynı anda kullanılırsa büyük bir zehir ortaya çıkar. Onları Bülbül'den alınca kullanmadı darağacına gitmeden hemen önce içti. Oraya gittiğimizde çoktan zehirlenmeye başlamıştı bu yüzden aşırı terleyip kan kusuyordu. Kimse anlamasın diye lanetini öne sürdü ama sebebi laneti değildi. O bir şifacı bedeninin hangi dakikada tükeneceğini önceden bilir. Itır ile konuşurken aslında son saniyelerine girdiğini anladı. Oku atan Meliz'di bu da planının bir parçasıydı. Ok çok uzaktan atıldı Koruyucular dışında kimse o uzaklıkta hedefi tam kalbinden vuramaz. Elzem bunu da biliyordu okun geldiğini gördü geriye çekilerek kalbine gelmesini sağladı!" Kendi ölümünün her saniyesini hesaplayan bir kaçıktı!

Hayatında görüp görebileceği tek sıradışı yaratık olduğunu artık biliyordu.

Bülbül ve Takva nutku tutulmuş bir şekilde ona bakarken her ikisi de duyduklarının şokundaydı. Gerçekten böyle bir şey yapacak kadar çıldırmış olamazdı değil mi? "Yani her şey onun planı mıydı?" Bülbül onu hafife almayacağını bilen nadir insanlardandı fakat bu kadarını o bile beklemiyordu.

"Evet öyleydi karadul otu kalp atışlarını yavaşlattı öyleki göğsü hiç hareket etmeyecek şekilde ancak kalbi hâlâ atıyordu. Ökse otuyla birleşen hurma şırası ise kan akışını kesme noktasına getirecek kadar bedenindeki ısıyı büyük bir hızla düşürdü. Araftaki hurma şırasının içine renk versin diye kırmızı yosun kökü eklerler ve bu da vücuda girdiği an içtiğin her suyla daha etkili olur. Normal zamanda şifa verir ama karadul otu ve ökse kökü üçlüsüyle çok güçlü bir zehire dönüşür. Çok sık su içtiğine eminim o bir hizmetçi daha önce tadına bakmasına gerek yok mutfakta neyin nasıl hazırlandığını görmüş olmalı. Bir zehir elde etti bu zehir vücut ısısını düşürdü, kalp ritimlerini duyulmayacak kadar yavaşlattı ve bedeninde felç etkisi yarattığı için kirpikleri bile kımıldamayan kadını herkes ölü saydı." Kusursuz bir plan tam da ondan beklenilecek bir şey çünkü içtiği zehiri onu öldüren lanetinin üzerine atacak kadar her detayı önceden düşünmüştü. Bu kadın müthiş bir şeydi ve bir o kadar Oyunbaz!

"İyi ama herkes onun nabzını kontrol etti?" Takva'da oradaydı tüm klan liderleri öldüğünden emin olmak için her biri test etsin diye en iyi askerlerden birini göndermişti.

"Onlar sadece boynuna dokundu Takva, durma noktasına gelen bir kalp dışarıya nabız vermez." Bedeni birgün boyunca o halde kalırdı fakat ruhu bedeninden çıkarsa beden anında ölür çünkü zehrin ölümcül kısmını alan şifacı ruhuydu. Tüm bu süreçte bedeninde çıkmayı göze alamazdı bedeni felçli olur ama bilinci açık. Etrafında olan her şeyi duyar, hisseder ama zehrin etkisi geçmeden tepki veremezdi. "Kahretsin canlı canlı gömüldü!" Takva yarım saat önce gömüldüğünü söylemişti zehrin etkisi geçsin veya geçmesin fark etmez o yarım saattir bir tabutun içindeyse şu anda havasızlıktan boğuluyor olmalı!

"Aman tanrım zamanında oradan çıkmazsa gerçekten ölecek!" Takva'nın sesini duymuyordu çünkü tek yaptığı biraz ileride ağaca bağladığı atına doğru koşmaktı. Bu planı yaparken Meliz'e güvenmeyi seçmişti ama onlar iki düşman eğer Meliz onu mezardan çıkarmadıysa bu sefer gerçekten ölebilirdi!

Bedeni zehirden arınmadan bir saniye için bile olsa ruhu dışarı çıkıp yardım isteyemez aksi takdirde zehir anında onu öldürürdü!

*****

Onu gömülürken görmek istemediği için Savcı bu merasime katılmamıştı ama Takva her detayını izlemişti. O yüzden hangi mezarlığa gömüldüğünü biliyordu. Kasabadaki yoksul kesimin gömüldüğü kuytu bir mezarlığa gelmek ise boğazında bir yumru oluşmasını sağlamıştı. Cenazesine sadece kalkanlar, Gediz ve arkadaşları katılmıştı. Elzem'i buraya mı gömmüşlerdi? "Onun gibi bir saray kızı için büyük hakaret." Takva kıkırdarken Savcı bunu pek komik bulmuyordu özellikle şu anda mezarın içinde onun olduğunu bilirken bu hiç komik değildi.

"Çok zaman kaybettik onu hemen çıkarmalıyız!" Telaşla bir kazma kürek arayışına girdiği esnada diğer mezarları geçerek yanlarına gelen küçük bir oğlan çocuğu gördüler. Dikişlerinden sökük montuna sıkıca sarılırken ne kadar çok üşüdüğünü gizleyemiyordu. Kafasındaki kasket onu yağan kardan koruyamazken bileklerini açıkta bırakan kısa pantolonuyla yoksul bir aileye mensup olduğu çok açık. "Bu mektup size gönderildi efendim." Üşüdüğü için burnunun ucu kızarırken verdiği nefeslerin buharı görünüyordu.

Savcı bunun ne anlama geldiğini anlamadı ama tek düşündüğü Elzem olduğu için daha sonra okumak üzere aldığı mektubu cebine koyacağı esnada küçük çocuk onu durdurdu. "Gönderen kişi hemen okusun dedi." Bunun için vakti yoktu! "Kim gönderdi?" Çocuk bilmiyorum dercesine dudaklarını sarkıtınca gönderen kişi bile belli değilken mektup bekleyebilirdi.

"Sen mektubu teslim ettin buradaki işin bitti şimdi oyalama beni."

"Ama mektubu veren kişi aldığı an okumalı dedi."

"İşim var diyorum çocuk!"

"Eğer mektubu okumazsa ona şunları söyle hemen okur dedi." Derin bir nefes alarak güçlükle aklında tuttuğu tüm sözleri hatırlamaya çalıştı. "Hepsini unuttum ama söylediklerinin çoğunda size medeniyet yoksunu barbar veya çağdışı vahşi dediğine emin olabilirsiniz." Duydukları ile yaratık görmüş gibi çocuğa bakarken şimdi elinde tuttuğu mektup hazine değerindeydi çünkü sadece tek bir baş belası ona vahşi veya barbar gibi sıfatları kullanırdı.

Mezarda değildi.

Hızlıca mektubu açarak okumaya başlayınca bu el yazısı Elzem'e ait değildi çünkü Elzem onların alfabesini bilmiyordu fakat burada yazılan her kelime onun kelimeleriydi. Mektubu Meliz'e yazdırmış olabilir şu an için tek ortağı Meliz'den başkası değildi.

Merhaba hocam.

Giriş kısmı öğretmenine mektup yazan bir ilkokul öğrencisini andırabilir ama, 'hoca' fazla resmi ve 'Savcı' ise fazla samimi bir hitap şekli olurdu o yüzden bende ikisinin ortası bir şey olsun istedim. Malum sizinle olan ilişkimiz resmiyet sınırlarını geçeli çok oldu ama asla samimiyet boyutuna da ulaşmadı.

Bugün içinde yaptığım şeyi fark edeceğinizi adım gibi biliyorum tek temennim çok geç olmadan bunu fark etmeniz çünkü ulak olarak küçük bir çocuğu seçmenin suçluluğunu çekiyorum. Siz mezarlığa gelene kadar gerekirse akşama kadar bu soğukta birkaç ötede olan annesinin mezarının yanında bekleyeceğine bana söz verdi. Evet kendi çıkarlarım için küçücük bir çocuğu kullanacak kadar alçaldım ama başka şansım yoktu çünkü yetişkin biri mektubumu okuyabilirdi oysaki bu çocuk okumayı bile bilmiyor. Onunla biraz sohbet ettim kasabanın pazarında babasıyla ayakkabı satarak geçimini sağladığı için okulu hep ertelemiş. Ben elimden gelen yardımı babasına yaptım ama bunun yeterli olmayacağını biliyorum lütfen benim hatrım için en azından kışı çıkaracak kadar onlara yardım edin.

Şimdi gelelim asıl merak ettiğiniz konuya bunu neden yaptım? İsteseydim sizinle kaçardım bütün bunlara ne gerek vardı değil mi? Hayır Savcı hoca, hepinizi korumam için bunu yapmalıydım.

Eğer sizinle kaçsaydım benim yüzümden tüm itibarınız sarsılacak, eğitim hayatınız bitecek hatta belki aileniz bile size sırtını dönecekti. Bana yaptığınız onca şeye rağmen kalbim size bu kötülüğü yapmama izin vermedi. Aklım daha kötüsünü hakkediyor diyor ama kalbim kıyamıyor size.

O yüzden sizinle gelemezdim tam bu esnada diğer ihtimal doğuyor. Darağacına gittiğimde orada olacaklar belki bir kâhin değilim ama olacakları tahmin etmek zor değil. Ne siz, ne kızlar, ne de üç silahşörler infazıma izin vermeyecekti. Tüm klanları karşınıza alarak çok fazla kan dökülecekti hem onlardan hemde sizlerden. Eğer savaş kaçınılmaz ise her iki tarafta mutlaka kayıplar olurdu o yüzden bunu engellemek istedim. Her birinizi korumanın ve sizleri klanların hedef listesinden çıkarmamın tek yolu benim ölmemdi. Ölümüm klanların elinde olmamalıydı aksi takdirde sizler rahat durmazdınız. Sizler için bir ölü olmalıydım ancak bu şekilde klanlar sizi rahat bırakırdı ve benim bulduğum tek çözüm kendi ölümümü planlamak oldu.

Benim için endişe etmeyin göğsüme gelen ok aslında Meliz'in kuş oku dediği oklardandı. Yakından bakılmadıkça normal bir ok gibi görünür ama ucu bir göğsü delip kalbe ulaşmayacak kadar tırnak uzunluğunda. Yere düştüğüm için sizler beni uyandırmaya çalışırken o kargaşada oku hızlıca göğsümden söküp kayıplara karışan o asker aslında Meliz'di.

Meliz'e kendi hayatımı emanet ederek büyük bir risk aldım ama şu anda bu mektubu okuyorsanız beni yarı yolda bırakmadı demektir. Ancak mektup konusunda ona güvenmediğim için benim yerime mektubu yazan kişi size bu mektubu verecek olan çocuğun babası. O iblisin benim adıma yanlış şeyler yazmasını istemeyiz değil mi? Zaten mezarımı tek başına kazımak zorunda kaldığı için hâlâ bana lanetler yağdırıyor.

Şimdi benim için çok önemli bir konuya değineceğim. Başta kardeşim olmak üzere kızlar ve diğerleri yaşadığımı bilmesin. Her birini duydum, gözyaşlarını dinledim onlar beni ölü sandığı için tüm o yakarışları ne yazık ki duydum. Bugün bir ölüm yaşadılar ama ölmediğimi öğrenince evet çok sevinecekler ama dört gün sonra doğum günümde aynı ölümü ikinci kez yaşayacaklar. Bunu ikinci kez onlara yaşatamam lütfen bırakın beni ölü bilsinler çünkü çok kısa bir süre sonra gerçekten artık yaşıyor olmayacağım.

En çok Itır'a görünmek isterdim çünkü anladım ki bende onun yaralarını hiç görmemişim. Burada hatalı olan sadece Itır değildi ve ben son yaptığım şey ile kendi kardeşimi öldürdüm. Evet ödeştik ama Itır bu kadarını hakketmiyordu ikimizin tek hatası birbirimizi anlamaya hiç çalışmadık. Kardeşim size emanet Savcı hoca, onu emanet edeceğim tek kişi sizsiniz. Lütfen ona belli etmeden her hareketini izleyin ve iyi olmasını sağlayın. Itır benim canım ve ben kendi canımı artık size emanet ediyorum.

Mara konusunda endişem yok o bakar başının çaresine ama zihni mühürlü değil bir kâhin olduğu her an ortaya çıkabilir. Bir şekilde zihni mühürlenmeli biliyorum çok şey istiyorum ama o iyi olmalı.

Ve Doğa, benim tek arkadaşım. Asil'in onu koruyacağını bildiğim için bu konuda içim rahat.

Afra konusuna gelirsek onun dönüşünü aileniz ve klanlara nasıl açıklayacaksınız merak ediyorum malum herkes onu ölü sanıyor. Bu sizin aile meseleniz olduğu için bu konuda bir şey yapmayacağım zaten o esnada artık burada olmayacağım. Merak etmeyin dört gün sonra kız kardeşinize kavuşmanız için geri döneceğim. Uğruna beni feda ettiğiniz ablanıza kavuşmak hakkınız.

Buraya ilk geldiğimde küçük bir kulübede kalmıştık Hafız'a sorarsanız sizi oraya götürebilir zaten onlar da bu takası biliyor olmalı. Takasın orada olmasını istiyorum kimsenin takastan haberi olmadığı için orası gözden uzak bir yer. Dört gün sonra gece yarısından önce orada olacağım.

Ve son bir şey, umarım Afra beni feda etmenize değer. Hayır artık size kızmıyorum kendi öz ailem beni feda etmişken bir yabancıya kızamam ama kırgınım hemde çok.

Prenses Ari, general Karun'un ihanetinden sonra onun hayatından sonsuza kadar çıkarak ona en büyük cezayı yaşatıyordu. Benden bu kadar artık kalem sizin elinizde şimdi masalın sonunu siz yazın çünkü sonsuza kadar hayatınızdan çıkmama sadece dört gün kaldı.

Doğum günümde görüşmek dileğiyle bana unutulmaz bir hediye vereceğiniz için şimdiden teşekkür ederim. Belkide ölüm sizden alacağım en anlamlı hediye olacaktır.

Şimdilik hoşçakalın...

Mektubu tutan elleri titrerken ona yaşattığı şeyin ağırlığı altında bir kez daha ezildi. Evet dört gün sonra bir ölüm olacaktı ama o gün artık Savcı'da yaşıyor olmayacaktı. Takva ile göz göze gelince sahip olduğu tek arkadaşına bakarken dudaklarından dökülen kelimeler içini kanatırcasına çıkmıştı. "Ben o olmadan nasıl yapacağım? Varlığına o kadar çok alıştım ki..."

Şimdi yokluğuyla yüzleşmeliydi öyle mi?




































Evet gördüğünüz gibi Elzem yine yapmış yapacağını ve kendisine ölüm süsü vererek herkesi bu işte en az hasarla kurtarmanın bir yolunu bulmuş. Bunu yapacağını bekliyor muydunuz?

Elzem düşmanına güvenerek büyük bir risk aldı malum Meliz onu mezardan çıkarmasaydı Savcı gelene kadar çoktan ölmüş olurdu. Peki Elzem'den kurtulma fırsatı varken bunu yapmayan Meliz'e ne demeli?

Mektupta da bahsettiği gibi bunu yapmasaydı Savcı ve diğerlerini koruyamazdı. Hem Oyunbazları getirmek için hayatta kalmalıydı hemde herkesi korumak için ölmeliydi. Bulduğu tek çözümü uyguladığını görmüş olduk.

Itır için ne yazık ki büyük bir keder çünkü Elzem'i ölü sanıyor ve dört gün sonra Elzem ölüler diyarına gittiğinde bile o bunu bilmediği için hep ablasının onun hatası yüzünden öldüğünü düşünecek.

Doğa ise gördüğünüz gibi çıldırmış bir durumda bundan sonra üç silahşörlere kolay kolay rahat vermeyeceği ortada.

Sanırım her zaman olduğu gibi yine en az hasarı Mara aldı çünkü o genelde olayların dışında kalmayı seçiyor ama Elzem ölüler diyarına gidince bir süre Araftakileri okuyacağız malum Afra gelince neler olacak diye. İşte o bölümlerde kızlar Elzem geri plana düşerken kızlar öne çıkacak. Şimdilik rahatı yerinde olan Mara'nın Dehliz ile olan sınavı asıl o zaman başlayacak.

Tabii Asil ve Doğa cephesinde de her şey o zaman başlayacak şu zamana kadar yerinde sayan çifti o bölümlerde daha çok göreceğiz.

Ve Itır, Elzem'in gidişi Itır'da ne gibi bir değişikliğe sebep olacak o bölümlerde okuyacağız.

Aslında o bölümleri okumanıza çok az kaldı çünkü bir veya iki bölüm Elzem'in Oyunbazları geri getirmeye çalışmasıyla geçer ama ondan sonra veda bölümünü okuyacaksınız.

Bölümlerin böyle hızlı gelmesini istiyorsanız oy ve yorum yapmayı unutmayın lütfen.❤️

Yeni bölümde görüşmek dileğiyle hepiniz Allah'a emanet olun.💙

Ipagpatuloy ang Pagbabasa

Magugustuhan mo rin

3.8M 309K 85
Ölüm uşaklarını peşime salmıştı. Soluğum korkunun soluğuna karışmıştı. Koşuyordum. Sivri dalların berelediği bacaklarım hiç durmadan hareket ediyor...
8.8K 599 5
Eski bir düşman intikam arzusu ile geri gelmişti. Ve üstelik şimdi hiç olmadığı kadar da güçlüydü. Onunla birlikte geri gelen karanlık, yedi evrende...
672 276 10
Baksana Karanlığın diğer tarafını buldum sonunda Affet beni kalbimdeki Kalbim olan Hislerim olan Affet beni sevgilim Seni seviyorum Hayır Baksana A...
730 511 6
"Tarih boyunca insanlar farklı coğrafyalarda yaşadılar ama asla yönetimsiz yaşayamadılar. Kendilerine liderler, krallar seçtiler. Çünkü toplulukları...