(12) Ruhumdaki Mühür.

98.4K 9.3K 13.7K
                                    

"Ruhum bile bedenime ait değilken ben neyin savaşını veriyorum?"

Sabaha kadar uyku tutmadığı için yine kulübenin içinde dönüp durmuştum. Aklımı kurcalayan o kadar çok şey vardı ki bütün gece uykumu kaçırıyordu. Dün gece anneannem kılığında Meliz az kalsın beni kandırıyordu. En kötüsü ben her defasında bu numaraya körü körüne inanıyordum. Herkesin zaafları vardı benim de öyle. Meliz bu zayıflığımı iyi bildiği için bunu bana karşı kullanıyordu. Bütün bunlarla tek başıma mücadele etmem gerekiyordu. Kızlar burada kendilerine tatile çıkmış gibi keyif sürerken, ben tek başıma bu ateş çemberinin içinde kalmıştım.

Doğa'yı saymıyorum o benden yanaydı ama o da olaylara karşı fazla kayıtsızdı. Bizim dengeyi korumak için birlikte hareket etmemiz gerekiyordu çünkü ben tek başıma yetersiz kalıyorum. Itır güç, Mara bilgi, Doğa sağduyu ve ben stratejiydim. Birleşirsek bir şeyler yapabilirdik. Kendime çok güveniyorum ama bu benim tek başıma çözeceğim bir bulmaca değildi. Kızların yeteneklerine ihtiyacım vardı.

Bende sadece işin zekâ kısmı vardı ama güç olarak yetersizim. Bu yer hakkındaki gizemli bilgiler kendiliğinden gelmiyor aklıma ve motivasyonumu yükseltmek için fazla iyimser değilim. Aksine her şeyin en kötüsünü düşünen beynimin sunduğu ihtimaller beni deli ediyordu. Kapana kısılmış gibiyim nasıl bir yol izlemem gerektiğini bilmiyorum.

Saat sabahın beşiydi belki temiz hava beni kendime getirir diye dışarı çıkmıştım. Pelerinimi taktıktan sonra Doğa üşümesin diye şömineye biraz daha odun atmış ve kulübeden çıkmıştım. Benim kulübem bomboştu ve çok fazla tadilatı vardı. İlk maaşımı alıp kulübemin eksiklerini giderene kadar Doğa'da kalıyordum.

Bir saat içinde güneş doğacağı için dışarısı o kadar karanlık değildi. Belki tavşancık kulübeye geri dönmüştür diye kendi kulübeme doğru yürümeye başladım. Bebek tavşanı arada buralarda görüyordum. Bu soğukta dışarıda kaldıysa fazla yaşayamazdı. Umarım sığınacak bir yer bulmuştur. Elif kâhya tüm gün canıma okuduğu için tavşanımla ilgilenemiyorum.

Ezbere bildiğim yolu geride bırakıp kendi kulübeme girdim. Burada hiç ışık yoktu ama katlanamayacağım bir karanlıkta değildi. Salon, mutfak ve lavabodan oluştuğu için yine hızlıca etrafa göz gezdirdim. Tavşanı aradım ama bulamadım. Daha fazla karanlığa maruz kalmamak için koşarak dışarı çıkmaya çalıştım. Ancak ayağım kapı eşiğine takılınca tökezleyip yere düştüm. "Ah, hayır, olamaz!" Dizlerimin üzerine düşmemden daha kötü bir şey varsa o da Doğa'dan aldığım terliklerden birinin ayağımdan çıkmasıydı.

Ellerimi yere bastırıp kalkacaktım ki, açılan duyularım yüzünden sertçe yutkundum. Burnuma gelen kokularla tırnaklarımı toprağa geçirip kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Burnuma gelen sıcak ekmek kokusunun akademinin mutfağından geldiğini ayırt etmem uzun sürmemişti. "So-sorun yok bunu aşabilirim." Hâlâ dizlerimin üzerinde yerdeyken derin bir nefes aldım. Çıplak ayağımı diğerine sürtüp öbür terliği de çıkardım. Bunu kontrol etmeyi öğrenmeliyim.

Ayaklarımın özgür kalmasıyla algılarımın o kadar hızlı açılması müthiş bir şeydi. Onlarca kokunun saldırısına uğradığım için dişlerimi sıkarak toprağı tüm gücümle avuçladım. Sıcak süt kokusu soludum. Gözlerim kulübelerden uzakta olan büyük mandırayı bulunca, annesinin sütünü emen danaların şapırtısını duyabildim. Yoğun bir tutku ve cinselliğin garip kokusunu da soludum. Daha önce hiç deneyimim olmadığı halde bu kokunun iki bedenin yakınlaşmasıyla ortaya çıktığını tuhaf bir şekilde anlayabiliyorum.

Yavaşça ayağa kalktığımda gözlerim kulübeleri hızlıca taradı ve birinde durunca afalladım. "Hacer mi?" Evet, bu onun ruhunun kokusuydu. Böylece hangi kulübede kaldığını da öğrendim. Tabii şu anda yalnız olmadığını da...

MEDUSANIN ÖLÜ KUMLARI (Kitap Oluyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin