(55) Kalbim Yasta.

83.1K 8.5K 23.6K
                                    

Bazı vedalara hazır değildim, hemde hiç değildim.

Ne tuhaf, mutluluk hiç uzun sürmüyordu. Yirmi dört yılın ardından nihayet artılarımı ve eksilerimi fark etmiştim. Kendimi değerlendirmiş ve şu zamana kadar yaptığım tüm hataları tüm çıplaklığıyla görmüştüm. Ben affetmeyi seçmiştim. Araf'ta bana yapılanları ve kendi dünyamda uğradığım tüm haksızlıkları sineye çekip affetmeyi öğrenecektim. Itır ve sevdiklerimle yeniden başlayıp mutlu olmayı deneyecektim. Evet, günün başında verdiğim karar buydu. Peki ya şimdi? Itır kanlar içinde kollarımda can çekişirken verdiğim bu karara ne kadar sadık kalacaktım? Itır'ı kaybedersem ateş olup yakmaz mıydım hepsini? Canımdan can giderken bunu da sineye çekecek miydim? Hayır! Tüm hayatımı onu korumak için harcadığım kardeşimi benden alırlarsa hepsini kendi kanından boğardım! Gözümü karartır, yıkar geçerim ve kimsede beni durduramazdı! Kaybettiğim bir canın karşılığında onlarca can alsam da içim soğumazdı. Afra veya Suzan Dilzah fark etmez çünkü en azılı olanı gelse beni durduramazdı.

Bana bu acıyı yaşatan kimseye huzur vermem!

Çok yıpranmıştı. Anneannem onu gerçekten çok yormuş olmalı ki kan revan içindeydi. Elimle kanayan göğsüne bastırmıştım fakat gittikçe silinirken bu işe yaramıyordu. Başımı kaldırıp diğerlerine bakmaya cesaret edemiyordum çünkü bir saniye gözlerimi Itır'dan ayırsam kaybolacak gibi geliyordu. "Ölüler Diyarında Ebrar ve Takva var," dedim buğulu gözlerle. "Seni yalnız bırakmazlar," dediğimde bu konuşmayı yapmak beni kahrediyordu. Kardeşimi ölüme hazırlamak da varmış kaderimde.

"Sakın," diyerek saçlarını okşadım. "Orada yalnızlık çekeceğini düşünme çünkü buradaki işim bittiğinde yanına geleceğim." Ağlayarak başımı salladım. "Belki her gün üzerimize kül yağacak, belki asla canlı renkler olmayacak ama biz olacağız. Elzem ve Itır olarak sonsuza kadar birlikte olacağız," diyerek hıçkırdım. Gittiği her yere peşinden giderim çünkü benim kardeşim bensiz yapamazdı.

Hızlı hızlı soluklar alırken, "Ge-gelme Elzem," dedi fısıltıyla. "Bu senden son isteğim peşimden gelme. İkimiz için yaşa ama bana gelmek için acele etme." Bu mümkün değildi! Onun olmadığı bir hayatı yaşamam mümkün değildi. Buradaki tüm hesapları kapattıktan sonra Itır'a gitmek benim için kurtuluş olacaktı.

Bekle! Hâlâ kurtuluş şansı vardı!

Kucağımdaki başını yavaşça yere koyduğum esnada, "Sıraç!" diye bağırdım. "Onunla konuşmaya devam et!" dedikten sonra abim Itır'a doğru koşarken ayağa kalktım. Anneannem ölürse kazanan Itır olurdu. İlk kim ölürse diğeri kazanıyordu. Mara, İkra'yı öldürdüğünde ağır yaralıydı ama bedeni hâlâ yaşadığı için ruhu iyileşmeye başladı. Onlar kaybedince bedenleri olmadığı için siliniyordu. Lakin biz kaybedince bedenimiz ölüyor ve ruhumuz Ölüler Diyarına gidiyordu. Rakiplerimizin bir bedeni olmadığı için onlar kaybedince bunu silinen ruhuyla ödüyordu. Eğer anneannem kaybederse Itır'ın ruhu zamanında bedenine girer ve iyileşirdi. Evet, hâlâ bir şans vardı.

"Anneanne," deyip ona doğru yürüdüm. "Kardeşimi kaybedemem."

Yerde can çekişen kıza bakarak güldü. "Yaşamasının tek yolu benim ölmem ve beni öldürecek güçte değil," dedi. Itır'da onda ağır yaralar açmayı başarmıştı. Kafası kanıyordu ve sol omzu kılıç yaralarıyla doluydu. Lakin bu yaralar onu öldürmezdi.

Yeşil harelerinde küçücük bir merhamet kırıntısı bulmak istercesine baktım. "Eğer ölürsen Itır kurtulur," dedim. "Biliyorum bu bencilce bir istek," dediğimde kendimi tutamayıp hıçkırdım. "Ama kardeşim ölmesin anneanne." Mümkün olsa kendi hayatımı ona vererek yaşatırdım ama bu da mümkün değildi.

MEDUSANIN ÖLÜ KUMLARI (Kitap Oluyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin