INTERN

By ShipperWriter

224K 21K 80.6K

Louis, tıp bölümünün son senesinde sınavlarla ve stajla boğuşurken beklediği en son şey, yanında çalıştığı as... More

INTERN
1: First Day
2: Excuses
3: Disputes
4: Surgery Day
5: Emergency
6: Another Louis
7: Stalking
8: Music
9: There's Always Me
10: Can't Help Falling in Love
11: Don't Be Cruel
12: The Talk
13: Love Me Tender
14: It's Now or Never
15: After the Weekend
16: Kiss Me Quick
17: Truth
18: Holiday Package
19: Wooden Heart
20: When You Look Me In The Eyes
21: Fever
22: Devil In Disguise
23: Dinner
24: Gone
25: Calling
26: Waking Up
27: Jailhouse Rock
28: Bond
29: Last Day
30: The Turning Point
31: Wolves
33: Names
34: Pocketful of Rainbows
35: FINAL

32: Competitive

3.6K 371 645
By ShipperWriter

Bebek haberinin gelişi hem Louis hem de Harry için gerçekten çok aniydi. İsteksiz değillerdi, sadece biraz hazırlıksızlardı ama nasılsa yaklaşık sekiz ayları vardı. Yani öyle tahmin ediyorlardı, bebeklerin tam olarak ne kadarlık olduğunu anlamak için muayeneyi beklemek zorundaydılar.

Louis haberi anında Liam'a verdi -Liam telefonda sevinçten çığlıklar atmıştı-, Harry ise arkadaşı Darwin ile konuştu. Mark ve Johannah'ya yüz yüze söylemek istiyorlardı, bunun için Liam'a ağzını kapalı tutma sözü bile verdirtmişlerdi.

Bebeklerinin olacağını öğrenince hemen toparlanıp Londra'ya dönmediler elbette, biraz daha balayının tadını çıkardılar ama sonunda tatili planladıklarından daha kısa kesmek zorunda kaldılar. Louis'nin ailesine sürpriz yapmak için kimseye haber vermeden bir sabah aniden yola çıktılar.

Londra'ya varmalarına epey az kalmışken Louis ön tarafta, Harry'nin yanındaki yolcu koltuğunda oturmuş telefonuna bakıyordu. İnternetteki beşik fotoğraflarını incelerken "Bir tane bebek odası yapacağız, değil mi?" diye sordu. "Misafir odasının yerine yani."

"Evet, şimdilik öyle olsun. Çocuklar biraz büyüyene kadar aynı odada kalabilirler bence. Sonra, kendileri de istediği zaman mecburen odalarını ayırırız. Çalışma odasından vazgeçmek istemiyorum, belki oda ekletiriz eve."

"İkiz olacağını bilseydik evi daha çok odalı yaptırırdık."

"En azından ev yaptırdık, öyle düşün. Haberi aldıktan sonra karar verip inşaya başlasak doğuma zor yetişirdi. Şimdi en azından hamilelik boyunca kendi evimizde olacağız."

"Doğru... Arabam da var, hehe."

Harry gülüp "Evet." diyerek onu onayladı. "Muayeneye ne zaman gidelim?"

"Bilmiyorum. Biraz zaman geçsin diyorum ben, gider gitmez cinsiyetlerini de öğrenebilmek istiyorum."

"Nasıl istersen. Şimdi nasılsın, miden bulanıyor mu?"

Louis başını iki yana salladı. O tarz belirtiler yoktu. Sadece sürekli uykusu geliyordu o kadar. "İyi hissediyorum. Ulaşmamıza ne kadar kaldı?"

"Şehir merkezine girmek üzereyiz. Tahminimce yarım saate evde oluruz."

"Akşam yemeğine yetişmişizdir o zaman. Babam daha yemeği yapıyordur. Ernest ve Doris muhtemelen oyun oynuyor- bekle! Aman tanrım! Ya çocuklarımız onlara benzerse?"

"Benzesin..." dedi Harry omuz silkerek. "İkisi de çok şeker."

"Üff, hayır, tip olarak değil. Huy olarak. Onlar o kadar rekabetçi ki! İnsanı çıldırtıyorlar."

En basit şeyde bile kavga ediyorlardı. Ben daha iyi resim çizerim, çizgi filmi ben daha çok seviyorum, annem en çok beni seviyor, babam en çok benimle oynuyor... Yaşadıkları her şey onlar için bir yarıştı ve maalesef kazananı da yoktu. Bu yüzden daima kavga çıkıyordu.

"Onlar sadece çocuk, olur böyle şeyler."

"Hayır, anlamıyorsun. Ya birbirinden nefret eden çocuklarımız olursa? Ya bizden nefret ederlerse? Ya onları mutlu edemezsek, onlara bakamazsak, hastalanmalarına sebep olursak! Yanlış beslenmelerine sebep olabiliriz, onları iyi birer insan olarak yetiştiremeyebiliriz... Ya saldırgan olurlarsa?"

Harry bir an neye uğradığını şaşırdı. Louis karşısındaki boşluğa öylece bakıp olası felaketleri sıralarken neredeyse bilinçsiz görünüyordu; bir nevi transa girmiş gibiydi. Durumun ciddi olduğunu gören Harry hemen karavanı yolun kenarına çekti, arkadaki sürücüleri uyarmak için dörtlüleri yaktı ve ardından eşine döndü. "Louis, bana bak."

Omega "Hayır." diye mırıldandı. "Bizi sevmeyecekler. Kötü şeyler yaşamalarına engel olamayacağız. Çok zalim varlıklarla karşılaşacaklar, onları koruyamayacağız."

"Bebeğim, bana bak." diye tekrarladı Harry; bu sefer işi şansa bırakmayıp omeganın çenesini tutmuş ve kendisine çevirmişti. "Biliyorum, çocuklar şimdilik planımızda yoktu ve aniden gelişti. Hazır olmama ihtimalimizden korkuyorsun. Ama üstesinden geliriz, Lou. Bebeklere bakabilecek olgunluğa sahibiz, maddi ve manevi olanaklara sahibiz, psikolojik durumumuz da uygun. Harika babalar olacağız, çok güzel iki çocuk yetiştireceğiz. Korkma, tamam mı?"

"Ya başaramazsak? Hata yaparsak?"

"Elbette yapacağız. Sonra onlardan ders alacağız ve çocuklarımıza aynı hatayı yapmamayı öğreteceğiz. Onları birer baloncukta yetiştirmeyi, her şeyden ve herkesten korumayı ben de çok isterim ama dünya böyle bir yer değil maalesef. Biz elimizden gelenin en iyisini yapacak, onlara mutlu bir aile vereceğiz. Arkalarında ve yanlarında olacağız, düştüklerinde kaldıracağız. Bizim görevimiz bu."

Louis onun söylediklerini kabullenerek başını salladı. "Üstesinden geliriz," diye tekrarladı ve derin bir nefes alıp verdi. "Gerçekten korkuyorum ama bu bebekleri de çok istiyorum, biliyor musun? Onları kucağımıza almak için sabırsızlanıyorum."

"Ben de... Çok güzel bir aile olacağız."

"Şüphem yok."

Harry Louis'ye dikkatle baktı, biraz da olsa endişelerinin kaybolduğundan emin olunca öne yaklaşıp onun dudaklarını öptü ve tekrar önüne döndü. Dörtlüleri kapattı, motoru çalıştırıp yeniden yola koyuldu. Ara sıra kendisi de baba olacağı gerçeğiyle yüzleşip dehşete kapılıyordu ama kendisini sakinleştirmeyi başarabiliyordu.

Louis de karşılık olarak alfasının yanağını öptükten sonra gözlerini önündeki yola çevirdi. Trafiği yoğunlaşmaya başlayan tanıdık Londra yollarına girdiklerinde neredeyse tatile hiç gitmemişler gibi hissetti. Her ne kadar balayında gezdiği şehirlere aşık olduysa da Londra'ya bağımlıydı, bir gün buradan ayrılıp başka bir yerde yaşayabileceğine inanmıyordu.

Eh, bir karavan turuna daha hayır demezdi yine de!

Kısa bir süre trafikte sıkışıp kaldılar, sonunda Harry ara yollara girip kalabalıktan kaçarak yolculuk süresini neredeyse yarı yarıya azalttı ve sürü yerleşkesine ulaşmayı başardı. Tomlinsonların evinin tam önüne karavanı park etti.

Bavulları ve hediyeleri daha sonra almak üzere karavanda bırakarak dışarıya çıktılar. Louis hemen alfasının kolunun altına girdi, tek koluyla ona sarılarak eve doğru yürüdü. Ailesini özlemişti, onları tekrar göreceği için mutluydu. Üstelik güzel haberleri de vardı!

Kapıyı çaldıkları zaman onları karşılayan kişi Johannah oldu. Geri döneceklerini bilmediği için çok şaşırmış, "Hoş geldiniz!" diye bağırıp ikisine de sarılmıştı. Onun sesini duyan Mark da mutfaktan çıktı ve kapıya geldi. Tıpkı eşi gibi büyük bir şaşkınlıkla "Louis! Harry!" dedi neşeyle. "Hiç beklemiyorduk... Hoş geldiniz."

Louis "Sürpriz yaptık." diyerek babasına sarıldı. Mark önce iki kolunu oğluna sararak keyifle onun saçlarının arasını öptü, sonra aldığı kokuyla daha da şaşırmış bir halde geriye çekilip omeganın yüzüne baktı. "Louis, doğru mu anlıyorum?"

"Evet."

"Ciddi misin?"

"Çok ciddiyim."

"Aman tanrım, tebrik ederim!"

Baba oğul tekrar sarılırken Johannah neler döndüğünü anlamayarak onlara bakıyordu. Harry genişçe gülümsedi, kolunu Johannah'nın omzuna atarken "Bebek bekliyoruz." diye açıkladı ve kadının mutluluktan ağlamaya başlamasına sebep oldu.

"Ağlamayın ama!" dedi Louis annesinin ve babasının ne kadar duygulandığını görünce. "Daha ikiz olduklarını bile söylememiştik!"

Johannah ve Mark hem şaşkın hem mutlu bir şekilde kollarını birbirlerine sardılar, ardından iki oğullarını araya alıp onlara da sarıldılar. Kapıdan gelen sesleri duyan Ernest ve Doris de merakla oraya koşmuş ve aile sarılmasına katılmışlardı. Neye sevindiklerini bile bilmeden mutluluk çığlıkları atıyorlardı. Louis ikiz kardeşlerini görünce daha da duygulandı, kendi çocuklarının da böyle olacağını düşünerek ağlamaya başladı.

Sonunda tüm aileyi toparlama görevi Harry'ye düştü. Aile sarılmasından ayrılan ilk kişi o oldu, hâlâ açık olan ev kapısını kapattı. "İçeri geçelim, hadi." dedi. Böylece diğer herkes gözyaşlarını silmeye, salona doğru ilerlemeye başladı.

Salondaki koltuklara sırayla dizildiklerinde Mark Louis'ye sıkıca sarılmıştı, oğlunu bırakmıyordu. "Dede olmayı bu kadar çok istediğini bilmiyordum." diyerek ona takıldı Louis. Harry de şeytani bir şekilde sırıttı, "Evet," diyerek omegasına katıldı. "Hatta o kadar istemiyordunuz ki her gece bekçi olarak Ernest ve Doris'i yanımıza gönderiyordunuz."

"Bu çatının altında kirli işler istemiyorum genç adam."

"Bu kural sizin için geçerli değil sanırım, üç çocuğunuz var."

Johannah ve Louis kahkaha atarken Mark yanındaki yastığı Harry'ye fırlattı. "Şansını zorlama." dedi. "Ee, bebeklerin ne kadarlık olduğu belli mi?"

"Hayır, muayeneye gitmedik daha. Cinsiyetlerini de öğrenebileceğimiz zaman gitmek istiyoruz, tek seferde her şeyi öğreniriz."

"Alfa, omega ya da beta olup olmadıklarını hissedebiliyor musun Harry?"

"Hissedemiyorum. Muhtemelen daha çok küçükler. Zaten genelde cinsiyetle aynı zamanlarda belli olur, biliyorsunuz."

Louis başını sallayarak onu onayladı, başını babasının omzundan kaldırmadan "Evimiz ne durumda?" diye sordu. Onların yokluğunda evin inşaatıyla Mark ilgileniyordu. 

"İyi gidiyor, bitmek üzere. İki aya kadar içini bile döşemiş olursunuz, hiç merak etme. O zamana kadar burada kalmaya devam mı edeceksiniz?"

Harry "Evet," dedi. "Ben bu hafta tekrar işe başlacağım zaten. Louis'nin burada sizinle olduğunu bilirsem benim de içim rahat eder."

"Benim işe girme olayım da otomatik olarak erteleniyor tabii," dedi Louis. Bu konuda daha önce hiç düşünmemişti. 

Ama alfa her şeyi her açıdan kafasında planlamış, alternatifler üretmişti bile. "Evet, mesleğe hemen başlayamayacaksın ama en azından bebekler biraz büyüyene kadar yüksek lisansını yaparsın. Sonra sen işe başlayabilesin diye ben ara veririm."

Johannah "Bunları zamanı gelince konuşursunuz." dedi. "O zamanın koşulları ne gerektirecek bilemeyiz. Ama her konuda mutlaka yanınızdayız. Çocukları büyütmek için de, maddi veya manevi bir desteğe ihtiyaç duyarsanız da daima buradayız."

"Biliyoruz, çok teşekkür ederiz."

Mark konuyu değiştirerek "Eee, anlatın bakalım, tatil nasıldı?" diye sordu. Sık sık görüşmüşlerdi ama yüz yüze konuşmak gibi olmuyordu tabii ki. 

Louis sonunda kollarını babasından ayırdı, doğrulup sırtını arkaya yaslarken "Çok güzeldi!" dedi. "Mükemmel şehirler gördük, festivale katıldık... Harry beni Jonas Brothers konserine götürdü!"

"Çok eğlendik." deyip göz kırptı Harry. Tam emin olmasa da iki minik yavrusunun o gece oluştuğunu düşünüyordu. "Size hediyeler getirdik. Birazdan ben bavulları getireceğim, o zaman veririz."

"Teşekkür ederiz. İstersen gel biz seninle bavullarınızı taşıyalım, Johannah ve Louis de artık sofrayı hazırlarlar. Acıkmışsınızdır."

Harry Mark'ın önerisini başını sallayarak onaylayınca aniden dört yetişkin de ayağa kalktı. Mutfağa doğru yürürlerken Johannah "Şanslısınız, baban bugün fırında beşamel soslu tavuk yaptı. Mideni bulandırmaz, değil mi?"

"Hayır, mide bulantım olmuyor pek. Sadece çok uyuyorum."

"Alakası var mı bilmem ama belki ikiz oldukları içindir. Ernest ve Doris'e hamileyken ben de öyleydim."

"Hatırlıyorum." dedi Louis gülerek; annesini her an farklı bir yerde uyurken yakaladıklarını hatırlıyordu. Mutfağa girince kalçasını tezgaha yasladı, "İkizlere bakmak zor oluyor mu?" diye sordu.

"Hayır, neden olsun ki?"

"İki taneler çünkü. Biriyle ilgilenirken diğeri... Offf!"

Johannah onun tedirginliğinin çok doğal olduğunu biliyordu. Ellerini onun omuzlarına koydu, "Zor olmuyor." dedi güven verici bir tebessümle. "Mark her zaman bana yardımcı oluyor. Üstelik ikiz oldukları için neredeyse hiç sıkılmıyorlar, görmüyor musun? Her zaman birlikte oyun oynuyorlar; en yakın arkadaşınla aynı evde yaşamak gibi bir şey."

"Ama sürekli kavga ediyorlar, yakın arkadaş gibi değiller."

"Evet, saniyeler sonra da barışıyorlar. Doris'in hastalandığı zamanı hatırlasana, Ernest sabaha kadar ağlamıştı 'kardeşim ölecek mi' diye.  Yani sık kavga etmeleri birbirlerini sevmedikleri anlamına gelmez."

Louis başını öne eğerken "Haklısın." dedi. Biraz daha sakin olabilseydi keşke. Korkuları, endişeleri yüzünden bebeklerinin gelişine bile rahat rahat sevinemiyordu.

İç çekti, çekmeceden masa örtüsünü çıkararak sofrayı kurmaya başladı. Kapının oradan baktığında Harry'nin Mark ile birlikte içeriye eşya taşıyışını görebiliyordu.

Çatal kaşıkları yerleştirirken çekmecede bal kaşığını gördü. Gözü gelip gidip ona takılıyordu. Kaşıktan altın renkli balın süzülüşünü görür gibi oldu, sonra o balı bir cheesecake üzerinde hayal etti. Bu görüntüyle de aklına limonlu cheesecake düştü, farkında bile olmadan "Offf..." diye mırıldandı. Neredeyse burnuna kokusu gelmeye başlamıştı, artık ondan başka bir şey düşünemiyordu.

"Ben cheesecake istiyorum." dedi bal kaşığına bakıp dudağını büzerken. Bunu söylemesiyle Johannah'nın gülümsemesi bir oldu. "Babana söylerim gider şimdi."

"Ben gideceğim, görüp almam lazım, ya istediğim gibi olmazsa?"

"Tek gitme o zaman, babanla gidin."

Louis tamam anlamında başını salladı, salona yürüdü. Mark orada değildi. Harry yere oturmuş, iki bacağına Ernest ve Doris'i oturtmuş onlara hediye oyuncaklarını veriyordu. İki çocuk da, o da çok mutlu görünüyorlardı. Omega onları konuşup gülüşürken görünce gülümsedi. Çocuk yetiştirme konusunda Harry'ye çok güveniyordu.

Harry onun öylece durduğunu hissederek başını kaldırdı, "Çocuklara hediyelerini verdim." dedi. Ardından iki çocuğa döndü. "Abinize ne diyecektiniz?"

Ernest de Doris de aynı anda ayağa kalktılar, "Teşekkür ederiz!" diye bağırarak Louis'ye koştular ve ona sarıldılar.  Louis ikisinin de yanaklarından öptü, "Rica ederim." diye karşılık verdi. Tekrar Harry'ye döndüğünde yüzündeki gülümseme daha da büyümüştü. "Babam nerede?"

"Bavulları senin odana götürüyordu. Neden?"

"Canım cheesecake istiyor, beraber gidelim diyecektim."

"Bırak babanı, ben alır gelirim." desi Harry yerden kalkarken. "Neli istiyorsun?"

"Limonlu. Ben de geleceğim, göreyim öyle alalım."

"Tamam annene haber ver çıkalım."

"Söyledim bile. Oh, bal da istiyorum."

Alfa güldü, "Alırız omegam, gel." diyerek eşinin elini tuttu ve onu dışarıya yönlendirdi. "Ernest, Doris, bir şey istiyor musunuz?"

Doris "Fındıklı çikolata!" diye bağırdı. Ernest de hemen "Karamelli çikolata!" diyerek onun önüne geçti.

"Fındıklı çikolata daha güzel bir kere!"

"Hayır, karamelli."

"Hayır, fındık."

"Karamel dedim!"

Harry sahte bir öksürükle ikisinin kendisine bakmasını sağladı. "Hiç çilekli beyaz çikolata yediniz mi?" diye sordu. "Tadı çok güzel. İkinize ondan alayım mı?"

"Olur!"

İkisi anında kavgalarını unuttular, yeniden yere oturup oyuncak paketlerini açmaya devam ettiler. Louis onlara bakarken bu sefer endişe hissetmedi. Kardeşler arasında ufak tefek tartışmalar olabilirdi, hayat her zaman kolay olmayabilirdi, kendi çocukları da üzülebilir veya ağlayabilirdi... Ama günün sonunda her şeyin yoluna gireceğine inanıyordu çünkü evde her zaman Harry gibi bir eş, bir baba figürü olacaktı.

----

Biliyorum, çok geciktim. Biliyorum, bölüm kısaydı. Çok üzgünüm. İnanın bu aralar çok yoğundum ve bu bölüm de bir geçiş bölümü olduğu için resmen tıkanmıştım, bir türlü yazamadım. Sonraki bölüm için bu kadar çok bekletmeyeceğim ❤

Ehmm, bir de 35. bölüm final olacak 🙂

Continue Reading

You'll Also Like

99.8K 11.5K 32
değişiyorsun, dayanamıyorum
545 60 6
Burası benim evim, alfaların tanrıya dönüştüğü, ölümsüzlük yemeğini tattığı zirve, Arena. 🔞☠️
85K 6.3K 27
"En sevdiğim renk..." gözlerimi düşünmek için bir saniye kapattım. Tekrar açtığımda bana bakan okyanus rengi gözlere bakarak konuştum "Mavi. Tüm tonl...
88.5K 4.7K 59
"Komşum ünlü bir futbolcu. Fazla yakışıklı ve bunun da fazlasıyla farkında. Üstelik inatçı keçinin teki, tam anlamıyla gıcık ve çekilmez biri. Başta...