INTERN

Door ShipperWriter

221K 20.9K 80.6K

Louis, tıp bölümünün son senesinde sınavlarla ve stajla boğuşurken beklediği en son şey, yanında çalıştığı as... Meer

INTERN
1: First Day
2: Excuses
3: Disputes
4: Surgery Day
5: Emergency
6: Another Louis
7: Stalking
8: Music
9: There's Always Me
10: Can't Help Falling in Love
11: Don't Be Cruel
12: The Talk
13: Love Me Tender
14: It's Now or Never
15: After the Weekend
16: Kiss Me Quick
18: Holiday Package
19: Wooden Heart
20: When You Look Me In The Eyes
21: Fever
22: Devil In Disguise
23: Dinner
24: Gone
25: Calling
26: Waking Up
27: Jailhouse Rock
28: Bond
29: Last Day
30: The Turning Point
31: Wolves
32: Competitive
33: Names
34: Pocketful of Rainbows
35: FINAL

17: Truth

7.1K 593 2.6K
Door ShipperWriter

"Aslında ben bunu patates püresiyle severim, keşke püre de olsaydı." dedi Louis çatalıyla önündeki garnitürü karıştırırken. "Hastane yemeklerini seviyorum ama hep en güzel yemekleri püresiz veriyorlar."

Harry gülerek "Senin canın püre mi çekti?" diye sordu. Yemek tepsilerini ellerine aldıklarından beri Louis patates püresinden bahsediyordu.

"Hayır, canım çekmedi, ama çok sevdiğim iki şey vardır ve bunlardan-"

"Biri beşamel sos, diğeri patates püresi. Doğru mu?"

Louis kıkırdayarak ellerini yanaklarına koydu, dirseklerini masaya yasladı. "Ne güzel hatırladın!"

Harry "İşten çıkınca patates püresi yemeye gidelim mi?" diye teklif etti. "Gidelim bir yere oturalım, sadece patates püresi sipariş edelim. "

"Yaaa!"

"Olur mu?"

"Olur! Çok tatlısın, bir tanecik öpebilir miyim?" 

Alfa göz ucuyla etrafa baktı. Hastanenin yemekhanesinde, dışı camla kaplı olan teras tarafında oturuyorlardı. "Burada pek etik olmaz."

"Keşke olsaydı."

"Ama olmaz. Ee, arkadaşın nerede kaldı?"

"Bilmiyorum ya, hep yemekhaneye benden önce gelirdi o. Mesaj atayım." Louis telefonunu cebinden çıkarıp mesajlaşma uygulamasını açtı ve Liam'a seni bekliyoruz nerede kaldın  yazıp yaklaşık sekiz tane ünlem ile soru işareti koydu.

Tam mesajı gönderme tuşuna bastığı anda Liam elinde yemek tepsisiyle birlikte onların olduğu masaya geldi, tepsiyi Louis'ninkinin yanına koydu. "Geç kaldım, özür dilerim! Bugün bizim bölüm çok yoğun."

"Ben de tam sana mesaj atmıştım, otursana."

"Merhaba, Doktor Styles." Liam oturmadan önce elini doktora uzattı. Biraz gergin hissediyordu. Bunun ilk sebebi, Louis'nin uzun zamandır anlattığı Harry'nin asabi doktor  imajıydı. İkinci sebebi, karşısında duran adamın gerçek bir doktor olmasıydı, yani Liam'dan daha üst statüdeydi. Üçüncü ve son sebep ise Louis'nin söylediğine göre kıskanç bir alfa olmasıydı.

Ama Harry onu şaşırtacak kibarlıkta onunla tokalaşırken "Merhaba," dedi. "Yarı kedi olduğunu sanıyordum."

"Efendim? Kusura bakmayın, anlayamadım."

"Louis bana senin bir kuyruğun olduğunu ve miyavladığını söylemişti," dedi Harry. Yüzünde muzip bir sırıtma vardı. Louis ise utançla ellerini yüzüne kapatmıştı. 

Liam bunun onlar arasında bir şaka olduğunu anlayıp hafifçe tebessüm ederken arkadaşının yanındaki sandalyeye oturdu. Harry de ona "Beni sana anlattığını ağzından kaçırdı, sonra ben Liam kim diye sorunca da hayali arkadaşım dedi." diyerek durumu açıkladı.

"Off, Louis, benim hakkımda söylemediğin yalan kaldı mı? Babasına da benim alfa bir kardeşim olduğunu söylemiş ama öyle bir şey yok. Yani aynı sürüdeyiz ve babası bizim-"

"Babam onların ailesini tanır." diyerek Liam'ın sözünü kesti Louis. Tam zamanında müdahale etmese, Liam neredeyse Louis'nin babasının sürü lideri olduğunu söyleyecekti!

"Neden böyle bir şey söyledin?" diye sordu Harry. Louis "Babam senin kokunu sormuştu." diye cevap verdi.

"Eee, aileleriniz birbirini tanıyorsa baban bu alfa kardeş olayına nasıl inandı?"

"Tanrı'ya şükür ki bunu daha sonradan fark edip anneme sormuş. Liam'ın kardeşi yok ki, demiş. Annem de aslında Liam'ın kuzeninden bahsettiğimi ama o an dilimin sürçtüğünü falan söyleyerek kıvırmış."

"Böyle hep dört ayak üstüne düşer." dedi Liam.

Harry gülerek başını salladı. "Ee, Liam, sen hangi doktorun yanında çalışıyorsun?"

"Doktor Horan. Jinekoloji bölümündeyim."

"Niall? Çok güldürüyordur."

"Tanışıyor musunuz?" diye sordu Louis şaşkınca. Liam da şaşırmış görünüyordu.

"Evet. Aynı dönemde staj yapıyorduk, bazen yemekhaneye birlikte gelirdik. Sonra ben uzaklaştırma aldım ve uzun bir süre onu görmedim. Ben bu hastanede çalışmaya başladıktan sonra tekrar görüşmeye başladık."

"Neden yemeklerde beraber değilsiniz ki o zaman?"

"Onun yakın arkadaşı benim yakın arkadaşımın eski sevgilisi. Aynı masada oturmamız imkansız gibi bir şey. Ama kahve molalarında dışarıda görüyorum bazen, konuşuyoruz."

Liam tam "Keşke onu da çağırsaydım-" diyordu ki Louis'nin telefonu çalmaya başlayınca duraksadı. Louis telefonunun ekranındaki Aaron yazısını görünce sandalyesini geriye ittirip onları "Kısacık konuşup geleceğim." diye bilgilendirdi ve sigara içenlere ayrılan bölmeye yürüdü.

Harry ve Liam'a baktığında onların birbirleriyle konuşmaya devam ettiklerini gördü. İkisinin de ilgisi onda değildi, bunun da verdiği rahatlıkla çağrıyı cevapladı. "Merhaba."

"Merhaba Louis, rahatsız ediyor muyum? Öğle arasındasındır diye düşündüm."

"Evet, evet. Aradayım. Ama bir an önce polikliniğe dönmem gerekiyor ve daha yemeğimi bitirmedim-"

"Çok zamanın yok, anladım." dedi Aaron nazikçe. "Çok tutmayacağım seni. Sadece... Bugün buluşabilir miyiz?"

"Şey, neden?" Louis cidden şaşırmıştı çünkü Aaron ile genelde aile yemeklerinde görüşürlerdi.

"Konuşmak istiyorum, ikimiz hakkında. Benim için cidden önemli. Lütfen."

"Birine sözüm vardı, bugün gelemeyebilirim..." Göz ucuyla tekrar Harry'ye baktı ve alfasıyla göz göze geldi. Paniklediğini belli etmemeye çalışarak "Ben sana mesaj atarım, haberleşiriz. Acilen kapatmam lazım. Görüşürüz." dedi ve çağrıyı sonlandırdı.

Aaron'ın buluşma teklifini reddederse bu babasının kulağına giderdi ve babası bundan hoşlanmazdı. Bu yüzden kabul etmeliydi, zaten Aaron ile şahsi bir derdi de yoktu.

"Bir sorun mu var?" diye sordu Harry, Louis'nin düşünceli bir halde masaya döndüğünü görünce. Louis başını iki yana salladı, çatalını eline aldı. "Siz neyden bahsediyordunuz?"

"Doktor Styles'a senin utanç verici anılarını anlatıyordum." dedi Liam sırıtarak. "Üniversitenin ilk günü bir öğretmeni öğrenci sanıp kavga etmen gibi."

Louis "Off, nefret ediyorum senden!" deyip masanın altından ona tekme attı. Bu sırada Harry'nin gülümseyerek kendisine baktığının farkında bile değildi.

İlerleyen dakikalarda Harry Liam'a dersleri ve notları hakkında sorular sordu. Stajının nasıl geçtiği ve stajdan sonra neler yapmak istediğini de...

Mesainin başlamasına yirmi dakika kadar kala Liam'ı Doktor Horan aradı ve acilen yanına çağırdı. O kalkınca, Louis ile Harry de kalktılar. Görünüşe bakılırsa, stajyer olmayanların yemek yediği bu teras kısmında tepsilerini görevliye teslim etmeleri bile gerekmiyordu. Hiyerarşik düzen burada bile vardı.

Harry muayenenin yapıldığı polikliniklere gitmek yerine yataklı servise doğru ilerledi. Louis koridorda onun arkasından giderken "Bir şey mi oldu?" diye sordu ama cevap alamadı. Mecburen, odaya gidene kadar konuşmadan doktorunu takip etti.

Harry'nin odasına girdikleri anda alfa kapıyı kapattı, kalçasını masaya yasladı. "Söyle bakalım, sorun ne?"

"Ne sorunu?"

"Benden bir şey saklıyorsun. Hareketlerinden belli; sen normalde sakin bir insansın sadece bir şey gizlerken gergin davranıyorsun. Yemekhanedeki telefon konuşman da bu sakladığın olayla ilgili."

"Pfft, nerden çıkardın!" dedi Louis, heyecandan incelen sesinin kendisini ele vermeyeceğini umarak.

"Beni hafife alma. Gerginliğini hissedebildiğimi biliyorsun. Üstelik istesem alfa sesi kullanarak anında söyletirim Louis, ama ben senin kendi isteğinle söylemen taraftarıyım."

Babasının sürü alfası olması, Harry'nin sürü fobisi, ailesinin beklentileri, sürüdekilerin beklentileri, Harry'ye babası hakkında söylemediği gerçek, babasına söylediği yalanlar, Alfa Aaron, sınavlar, staj, gelecek kaygısı, istemediği biriyle mühürlenme ihtimali... Hepsi aynı anda omeganın beynine doluştu ve Louis boğuluyor gibi hissetti.

Derin bir nefes aldı, imdat çığlığı atma isteğini bastırarak "Benim babam lider alfa." dedi. "Ve üç çocuğu da omega. Kardeşlerim çok küçük ama ben artık yetişkinim. Babam da, sürüdekiler de benim hemen bir alfayla mühürlenmemi bekliyor-" gözlerine hücüm eden yaşlar ve içine dolan ağlama isteğine karşın tekrar nefes alıp verdi. "Çünkü babama bir şey olursa, sürünün yeni lider seçmekle uğraşmasını istemiyorlar. Babam da liderlik ailede kalsın istiyor."

Gittikçe hızlanarak konuştuğu için Harry onu "Yavaşla biraz," diyerek durdurdu. "Sakince anlatmaya çalış. Nefes al."

"Babamın arkadaşının oğlu var, Aaron işte. Babalarımız bizim mühürlenmemizi istediler, biliyorsun. Ben de babamla anlaşma yaptım, eğer üniversite bitene kadar ruh eşimi bulamazsam onunla mühürlenirim dedim. Şimdi seni buldum, seni benimle olmaya ikna ettim ama sen sürülerden nefret ettiğin için sana babamın konumunu söylemekten korktum ve babama da ruh eşimi bulduğumu söyleyemiyorum çünkü seninle tanışmak ister ama sen beni bile hayatına zor aldın, ailemle tanışmaya hazır değilsin. Sürüdeki herkes Aaron ile mühürleneceğimi düşünüyor, babalarımız bizim evlendikten sonra yaşayacağımız evi aramaya başladı bile..."

Üzerindeki baskı yüzünden o kadar bunalmış haldeydi ki, gözyaşlarını tutamıyordu. Tedirgindi, üzgündü, korkuyordu... Kötü tüm hisler aynı anda etrafını sarmış gibiydi. "Seni mühürlenmeye zorlamak istemiyorum daha çok erken, zaten sen sürülerden de uzak durmak istiyorsun ama benimle mühürlenirsen sürünün sıradaki lider alfası sen olacaksın, Aaron da var bir yanda!"

Louis iki eliyle yüzünü kapatıp ağlamaya başlayınca Harry onu kollarından tutarak kendine çekti, sıkıca sarıldı. Omeganın titreyerek ağladığını hissedebiliyordu, bu yüzden onu rahatlatabilmek için şakağına bir öpücük kondurdu ve "Bunun için ağlama," dedi. "Çözemeyeceğimiz bir sorun değil, sıkma canını. Bana daha önce söyleyebilseydin keşke."

"Korktum..."

"Bundan sonra korkma."

Louis kollarını onun boynuna sarıp başını onun omzuna koydu. Ağlamaya devam ediyordu, bir yandan da durumu açıklayabilmek için "Az önce Aaron aradı." dedi. Hıçkırıkları kelimelerinin arasına sıkışıyordu. "Konuşmamız lazım dedi, önemliymiş."

"Dur, önce sakinleş sonra konuşalım."

"Benden nefret ediyor musun?"

"Senden neden nefret edeyim?"

"Çünkü benim babam sürü lideri-"

"Louis, sen tanıdığım en akıllı, en kurnaz, en zeki omegasın ama şu anda saçmalıyorsun. Babanın sürü lideri olması beni ilgilendirmez. Babandan sonra liderliğe senin alfanın geçecek olması canımı cidden sıktı, bundan hiç hoşlanmadım ve asla böyle bir şey istemiyorum. Ama bu düzen de senin suçun değil, aileme olanlar da senin suçun değil. Neden senden nefret edeyim?"

Louis ağlamaktan dolayı uzun bir cevap veremese de ona daha sıkı sarıldı ve "Ben kendimi zorla sevdirdim sana." dedi. Aslında söylemek istediği çok şey vardı; sen omegayım diye beni istemedin, omega olduğum için ruh eşi olduğumuzu kabul etmedin, sürülere olan nefretin yüzünden beni uzaklaştırdın... Ama bunların yerine ağzından sadece o çıktı.

"Sen kendini zorla sevdirmedin, sadece biriyle bir ilişki yürütebileceğime dair umudum yoktu."

Omega hafifçe geri çekilip kızarmış gözlerini ona dikti ve "Şimdi var mı?" diye sordu.

Harry hafifçe başını sallayıp "Şimdi var." dedi, tek eliyle onun gözyaşlarını sildi. "Babana ruh eşini bulduğunu söyle."

"Sen... Emin misin?"

"Eminim. Bize zaman verecektir. Vermese bile, artık seni başka biriyle mühürlenmeye de zorlayamaz. İstese de istemese de biz kendimize zaman yaratırız."

"Tamam," dedi Louis gözlerini yere çevirerek. Babasının zaman vermeyeceğinden emindi ama Harry haklıydı. Sonuçta ruh eşini bulduğunu söylerse artık babası ona Aaron ile mühürlenmesi için baskı yapamazdı. 

"Aaron ile bugün iş çıkışında görüşebilirsin ama ben de geleceğim."

"Ben kendim gi-"

"Sen kendin gidemezsin. Herhangi bir arkadaştan bahsetmiyoruz, seninle mühürlenmeyi bekleyen bir alfadan bahsediyoruz. Yanınızda olmasam bile yakınlarda olmak istiyorum."

Louis cevap olarak başını sallayarak onu onayladı ve tekrar sarıldı. O anki kıskançlığı ya da inatçılığı umurunda bile değildi. Önemli olan tek şey babasının sürüdeki konumunu duymasına rağmen alfanın onu terk etmemiş olmasıydı.

Harry ona birkaç dakika daha sarılarak sakinleşmesini bekledi. Sonra kollarını ayırdı, "Artık polikliniğe gidip  muayene başlamam lazım." dedi. "Sen burada kal, kendini biraz daha iyi hissettiğin zaman gel."

"Şimdi de gelebilirim."

"Kıpkırmızı suratınla mı?" dedi Harry şakayla. Onun burnunu iki parmağının arasına sıkıştırırken "Kal," diye ekledi. "Şu anda aklını hastalara verebilecek durumda da değilsin zaten. Kendine bir kahve yap, biraz dinlen."

Louis onun şefkat göstermesinden çok memnun bir şekilde gülümseyerek "Uzun sürmez, hemen gelirim." dedi. Harry de onun dudaklarının kenarına hafif bir öpücük bırakıp yanaklarını okşadı, "Tamam, sonra görüşürüz." diyerek doğruldu ve kapıya doğru yürüdü. 

Alfası gidene kadar bekleyen Louis o gittikten sonra kapıyı kapattı, lavabonun yanına geçip yüzünü yıkadı. İlk defa böyle ani bir ağlama krizi geçirmişti ve Harry yanında olup onu sakinleştirmese muhtemelen saatlerce sürerdi.

Kendisine az sütlü bir kahve yapıp Harry'nin sandalyesine oturdu, sessizliğin tadını çıkardı. Aaron'a işten sonra görüşebileceklerine dair bir mesaj attı. Aaron karşılık olarak mekan ve saati mesaj atınca da basit bir tamam ile cevap verdi. Gözlerinin ve burnunun kırmızılığının geçmesini, aklındaki düşüncelerin uzaklaşmasını bekledi. Biraz daha iyi olduğunu hissedince de odadan çıkıp polikliniklere geçti.

Muayene odasına girdiğinde Harry'nin yaşlı bir hastayla konuşuyor olduğunu gördü. Hızlıca masanın başına geçti, diğer zamanlarda da olduğu gibi bilgisayardan reçetelerin yazıldığı sistemi açtı. Hiçbir şey olmamış gibi hasta muayenelerinde doktoruna yardım etmeye başladı.

Yaklaşık üç saat boyunca arka arkaya yaptıkları hasta muayenelerinden sonra poliklinikler birer birer kapanmaya başladı. Louis ve Harry de oradan çıkıp muayenehaneyi temizleyecek olan görevlilerin işini kolaylaştırdılar ve Harry'nin yataklı servisteki odasına gittiler.

Sırayla kıyafetlerini değiştirirken çok fazla konuşmadılar.  Sonunda Harry siyah pantolonu ve beyaz kazağını giymiş, Louis de gri eşofman takımını tekrar üstüne geçirmişken odadan çıktılar. Harry kapıyı kapatıp kilitledi, elini Louis'nin beline koyma isteğiyle çok savaşarak koridorda ilerledi. Aralarında bir şey olduğunun hastanedekiler tarafından görülmesini istemezdi. Bununla ilgili yazılı bir kural olmasa da hoş karşılanacağını sanmıyordu. 

"Victoria Parkı'nın karşısındaki kafede buluşacağız. Evime yakın ya, ondan." dedi Louis Harry ile birlikte hastaneden çıkarken. İki eli de sırt çantasının kola geçirilen kısımlarını tutuyordu. 

"Biliyorum ki sen normalde eve otobüsle gidiyorsun." diye karşılık verdi Harry. "Ama bu sefer bisikletimle gidiyoruz."

"İkimiz birden mi? Nasıl sığacağız?" 

"Küçücük bir şeysin, zor olmaz." 

Louis ona sahte bir kaş çatmasıyla bakınca Harry güldü. Otoparktaki ağaçlardan birine zincirlediği bisikletinin kilidini açtı, zinciri bisikletin bir kenarına taktı. Önce kendisi oturdu, sonra ön tarafta olabildiğince yer açıp Louis'yi oturttu. İkisi de yarım oturuyorlardı ve ikisi de hiç rahat değildi. Yine de, bunu çok tatlı buldukları için itiraz etmediler.

"Gidonu ben tutarım, sen pedal çevir sadece." dedi Louis, sırt çantasını gidona asmış ve ellerini hemen tutacaklara yerleştirmişti.

"Ee, ben de arkandan titanik hareketi mi yapacağım?" diye dalga geçti Harry. Louis kıkırdadı, sinsice bir plan yapmış gibi "Belime tutunursun." dedi.

Harry karşı çıkmak yerine kollarını onun karnına sarıp pedal çevirmeye başladı ve Louis hemen bisikletin yönünü hastane otoparkının çıkışına yönlendirdi. Yüzüne kocaman bir sırıtma yerleştirmişti çünkü aşırı mutlu hissediyordu.

"Bunu çok sevdim," diye itiraf etti. "Çok yakınımdasın, kesin dışarıdan çok tatlı görünüyoruzdur! İnsanlar şu tatlı çifte bak diyorlardır!"

"Şu ucubelere bak diyor da olabilirler." dedi Harry gülerek. Louis başını geriye atıp onun omzuna yaslarken "Hiç de bile!" diye karşı çıktı. O da gülüyordu. "Kesinlikle tatlı olduğumuzu düşünüyorlar."

Bu şekilde, ikisinin de kalçası yarım oturmaktan acıyarak ve ara sıra yalpalayarak on beş dakika kadar bisiklet sürdükten sonra, kafenin önüne geldiler. Louis çantasını alıp içeriye geçerken Harry yine bisikletini bir yere kilitledi. Ellerini ceplerine koydu, ağır adımlarla kafenin kapısından içeri girdi.

Louis çoktan Aaron'ın karşısına oturmuş, onunla selamlaşmıştı bile. Aaron kendisinden iki yaş büyüktü, mimarlık bölümünden mezundu ve yüksek lisansını yapıyordu. Kumraldı, mavi gözleri vardı ve yanağında ufak bir ben bulunuyordu. Sakaldan pek hoşlanmıyor olmalıydı, Louis onu sadece bir kere hafif sakallı görmüştü.

Aaron ona hızlıca "Geldiğin için teşekkürler, bu çok önemli ve artık konuşmamız lazımdı-" derken aniden duraksadı, "Kusura bakma." dedi. "Çok kabayım, bir şey içmek ister misin diye bile sormadım, özür dilerim. Ne alırsın?"

"Hiçbir şey, teşekkürler." diye karşılık verdi Louis. Aileleri bir araya geldiğinde konuşuyorlardı, nadiren yalnız kaldıkları da olmuştu -mesela acilden çağrıldığı gün Aaron onu arabasıyla hastaneye götürmüştü- ama yine de bir yabancıyla konuşuyor gibi gergindi.

"Tamam... Ben direkt konuya gireyim o zaman. Hem sen işten çıktın, yorgunsundur, eve gidip dinlenmek istiyorsundur. Şey, Louis, babalarımızın bizim hakkımızdaki planları asla benim isteğimle ortaya çıkmadı. Yani sen nasıl zorla bana ittirildiysen, ben de sana zorla ittiriliyorum. Yanlış anlama! Sen çok tatlısın, cidden, üstelik komiksin de, ama işte..."

"Ama sonuçta senin omegan değilim?" diye tamamladı Louis onun cümlesini. Aaron'ın doğru kelimeleri bulamadığını fark etmişti.

Kumral alfa başını sallayarak onu onaylarken "Senin de bana aşık olduğunu pek düşünmüyorum ama yine de umarım seni kıracak bir şey söylemiyorumdur." dedi. "Şöyle ki, ben ruh eşimi buldum."

"Cidden mi?"

"Evet. Çok sevimli bir omega. Senden bir yaş küçük, benim gibi mimarlık okuyor. Biz birkaç aydır görüşüyoruz ve onu cidden seviyorum."

"Adı ne?" diye sordu Louis merakla. Sonra bunun kulağa kıskanmış ya da üzülmüş gibi gelmemiş olmasını umarak "Bu arada yanlış anlaşılma olmasın, ben de kendi ruh eşimi buldum." diye ekledi.

"Gerçekten mi? Çok rahatladım- Yani şey, çok sevindim! Kim peki, tanıyor muyum?"

Louis kıkırdadı, Aaron'ın sürekli pot kırdığını sanıp kendini düzeltmeye çalışması komik gelmişti. "Sen tanımıyorsun. Yanında çalıştığım doktor. Kendisi de şu anda burada çünkü yalnız olmamızı istemedi."

"Bilmiyormuş gibi yapayım mı? Ya da istersen onu da çağır."

"Çağırsam iyi olur, buraya bakmaktan boynu ağrıyacak." dedi Louis gülerek. Çantasından telefonunu çıkardı ve Harry'yi aradı.

Harry ne olduğunu anlamış gibi çağrıyı reddedip ayağa kalktı, onların olduğu masaya yürüdü. Aaron başını kaldırıp ona bakarken "Merhaba," dedi ve elini uzattı. "Ben Aaron."

"Harry." Kısa bir tokalaşmadan sonra alfa hemen omegasının yanına oturdu ve Aaron onun korumacı tavrını sevimli buldu. "Sanırım Louis ile evlendirilmeye çalışıldığımı biliyorsun."

"Biliyorum."

"İşte bu konuda konuşmak için çağırmıştım Louis'yi. Ben kendi ruh eşimi buldum, güzel bir omega. Adı Oliver. Biz birkaç aydır birlikteyiz ve artık mühürlenmek istiyoruz ama Louis ile mühürlenmek zorunda olmam gibi bir engel var önümüzde."

"Ama ikimiz de ruh eşimizi bulduğumuza göre, ailelerimiz artık bu karardan vazgeçer!"

"İşte tam olarak öyle değil." Aaron sessizce iç çekti, bakışlarını karşısında oturan ikiliye çevirdi. "Ben dün babama söyledim. Ruh eşimi buldum ve biz mühürlenmek istiyoruz dedim. İzin vermiyor."

"Ne demek izin vermiyor?"

"İzin vermiyor işte. Kimsenin haberi olmayacak, Louis ile mühürleneceksin dedi. Bu durumda güçsüzleşeceğimi söyledim ama umrunda değil."

"Çünkü lider alfa olman, mutlu olmandan daha önemli." dedi Harry ilk defa konuya dahil olarak. Başını Louis'ye çevirdi, "Neden sürülerden tiksindiğimi görüyor musun?" diye sordu.

Louis usulca başını sallarken Aaron "Lider alfa olamam bile çünkü güçsüzleşeceğim." dedi. "Ama babam sürekli sen bu işe karışma deyip durdu. Aşırı hırslanmış durumda, onu durdurabileceğimi sanmıyorum. Üstelik eğer ruh eşimi bulduğumu herhangi biri duyar da seninle aramızdaki şey bozulursa diye bir ton da tehdit savurdu."

Louis "Liderlik bu kadar önemli mi?" diye sordu. "Zaten bu devirde kurt sürüleri de ülke devletlerine bağlı, yani lider alfanın çok büyük bir gücü yok."

"Senin dedenin dedesinin babasından önce bizim aile varmış liderlikte. Babam bizim aile de liderliğe dahil olsun istiyor."

Harry bu durumdan hiç hoşlanmayarak kaşlarını çattı. Bir şekilde yine, o nefret ettiği sürülerin sorunlarına dahil oluyordu.

"Tamam, sorun yok Aaron." dedi Louis. "Ben zaten babama ruh eşimi bulduğumu söyleyeceğim. İlk fırsatta. Sonuçta bu bizi evlendirme işi bozulacak çünkü babam ruh eşimle mühürlenmemi isteyecek."

"İşi bozan taraf sizmişsiniz gibi görünür. Sonra ben hemen Oliver ile mühürlenirim. Böylece babam bana kızamaz çünkü evlilik ihtimalimizi siz ortadan kaldırmış olursunuz. Sürüdekiler de senin hakkında olumsuz dedikodular yapamaz çünkü ben hemen biriyle mühürlendiğime göre benim de istemediğimi anlarlar."

"Tamam, kulağa iyi geliyor."

"Anlaştık?"

"Anlaştık."

Aaron rahatladığını belirtecek bir şekilde nefesini seslice dışarı verdi. "Ben gideyim o zaman artık." dedi. "Gelip beni dinlediğiniz için teşekkür ederim. Bu arada, bugün akşam yemeğinde bizimkiler size davetliymiş, yani akşam görüşürüz."

"Tamam, ama ben babama hemen bugün söyleyemem haberin olsun."

"Sorun değil."

"Görüşürüz!"

Harry hiç konuşmadı, sadece Aaron'ı başıyla selamladı ve onun gitmesini bekledi. Sonra Louis'ye döndü, "Sen bekle, ben bir sorayım burada patates püresi satıyorlar mıymış..." dedi ve ayağa kalktı.

Alfa sipariş vermeye giderken Louis onun arkasından baktı. Harry'nin sessizliğinin pek de hayra alamet olmadığından emindi çünkü konuşma boyunca onun gerginliğini hissetmişti. Neden sürülerden tiksindiğimi görüyor musun, demişti Harry. Belki de pişmandı, Louis için bu sürü hakimiyetinin altına girmeyi göze alamıyordu?

Korkmaya başladı çünkü Harry bu olaylardan rahatsız olup ondan uzaklaşabilirdi. Üstelik haklı da olurdu. Ailesini katleden sürü bir yanda, liderlik için oğlunun mutluluğundan vazgeçen zihniyetin olduğu sürü diğer yandaydı.

Biraz sonra Harry elinde iki bardakla gelip Louis'nin karşısına oturdu. "Yemek servisi olmadığı için patates püresi de yokmuş. Sıcak çikolata aldım onun yerine."

"Olsun, teşekkür ederim." dedi Louis bardağı kendi önüne çekerken. "Şey- Harry... Bir sorun mu var? Biraz huzursuz gibisin."

Harry "Hoşuma gitmeyen şeyler var." diye cevap verdi. Sonra Louis'nin korktuğunu anladı ve masanın üstünden onun elini tuttu. "Seninle ilgili değil, korkma. Aaron'ın babasının tavrı hoşuma gitmedi."

"Çok kötü cidden! Oğlunu bastırmış resmen. Zavallı Aaron..."

"Babana ruh eşini bulduğunu söylerken bugünkü olayı da anlat. Aaron'ın ruh eşini bulduğunu ama babasının bunu söyletmediğini bilsin."

"Ama o zaman Aaron'ın babasıyla arası bozulur. Biz sessizce hallederiz dedik ya işte. O hemen Oliver ile-"

"Bak, minik omega." dedi Harry. "Sizin ailenizden önce onlar lidermiş. Aaron'ın babasının şimdiki liderliği geri alma hırsına bakılırsa, belki de babanla arkadaş olmasının sebebi bile budur. Liderle yakın arkadaş olması, sonra oğlunu onun oğluyla evlendirmeyi denemesi hiç de iyi niyetli görünmüyor. Baban her şeyi bilsin, ne yapması gerektiğine ailece karar verin. Yoksa, Aaron'ı korumaya çalışırken babana ve kendine zarar verirsin."

"Haklısın. Kendimi biraz hazır hissedince babamla konuşacağım. Ama belki de önce anneme anlatsam daha rahat olur."

"Akşam yemeğinde adamın tavırlarına, hareketlerine dikkat et. Fazla yanaşma, o ya da onların ailesinden biri sana bir şey verirse yeme, ailenin yemesine engel ol. Bugüne kadar bir şey yapmamış olabilirler çünkü sorun yok sanıyordu. Ama şimdi oğlunun ruh eşini bulduğunu biliyor ve panikliyor."

"Akıllı alfa, en sevdiğim." dedi Louis sırıtarak. "Tamam, dikkatli olurum."

Harry hafifçe gülümsedi, elini onunkinden ayırıp "Buradan çıkınca hemen eve gitmek zorunda mısın?" diye sordu. "Önce karavana gidelim. Ben sana koca bir kase patates püresi yapayım. Sonra evine gidersin."

"Harika plan." dedi Louis neşeyle. Sonra sıcak çikolatasını içmeye başladı. Sevinci hareketlerine yansıyordu. Ayaklarını neşeyle ileri geri sallıyordu.

Harry ona bakarken gülümsedi. Artık bu sevimliliği hayatında daha sık görmek istediğinden emindi.

---
Sonraki bölüm 24 Aralık'ta gelecek bebeklerim şimdiden söyleyeyim 😌

Ayrıca, önceki bölümde Harry'nin aldığı kuru pamuk dallarına niye "Neden bunu aldın?" yazdınız bu dünyanın en tatlı hediyesiydi bence...

Ga verder met lezen

Dit interesseert je vast

66.4K 6.1K 28
Teen Wolf Fanfiction | Sterek Stiles Stilinski, doğaüstülerle dolu hayatında en çok Derek Hale denen kurtadamdan nefret ediyordu. En çok onu lanetlem...
436K 35.7K 27
Melez Kaplan Taehyung, Melez Tavşan Jungkook ile sevgili olmak istiyordu Ha birde onu altında inletmeyi... [texting+düz yazı] #3 - taekook [13.08.202...
1.1K 119 7
Korku ve gerilimi iliklerinize kadar hissedeceksiniz.. Okulda ki gizemli olayı çözmeye çalışan 5 kafadar ,rüya ve gerçeği birbirine karıştıran bir k...
329K 21.5K 152
Alec sadece derdini anlatmak istiyordu ve rastgele mesaj attığı o numaranın hayatını tamamen değiştireceğini nereden bilebilirdi ki?