Cehennem Savaşları

By HunHanTurkey

109K 7.7K 1.3K

Çivi gibi sert ateş kadar yakıcıydı Luhan. Babasının intikamını almaya kararlıydı Luhan. Öyle ki asla yapmama... More

Tanıtım
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm (M)
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm M
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
FİNAL

6. Bölüm

3.2K 307 45
By HunHanTurkey

 Bakışlarımı kestane kahvesi gözlerden kaçırıp ellerimi çıplak sıcacık- Tanrım !- göğsüne koyup rahatsız bir şekilde iteledim.

“ Dibime sokulmazsan kızarmam, burada havasız kaldım.” Dedim kaslı göğsüne daha fazla dokunmak için çıldıran ellerimi dizginlerken.

Sehun'un boğazından iç yakıcı, hafif bir kahkaha koptu. Sesi tıpkı sıcak bal gibi içimi yakıyor, tenimi karıncalandırıyordu. Onu ilk kez gülerken dinliyordum.

Sehun yavaşça doğrulup bana  asla-uslanmayacak- tarzı bir bakış atıp geriye çekildi. Tam gideceği sırada bir şey unutmuş gibi dönüp şimdi daha parlak bir renk alan gözlerini üzerimde gezdirdi.

“Burası sana göre bir yer değil, ufaklık.”

Sesinde alaycılıktan eser yoktu. Kahverengi gözler anlayış ve adını koyamadığım bir duyguyla parıldıyor gibiydi.

İçimin burkulmasına aldırmadan çenemi kaldırıp, sırtımı dikleştirdim.

“ Neresinin bana göre olup olmayacağına ben karar veririm. Ben bir gladyatörüm ve adım ufaklık değil Luhan.”

Neden hiddetlendiğimi bilmiyordum ama onun karşısında kendimi ispat etmek , neler yapabildiğimi kanıtlamak istiyordum. Çelimsiz görünmem umurumda değildi. Kahraman olmakla da ilgilenmiyordum. Ben sadece yaşamak için savaşmak zorunda olan parçalanmış bir ruhum. Savaşmak için dirençli kaslar kadar, inanç ve zekada gereklidir. Ve ben bunu kanıtlayacaktım.

Sehun'un bakışlarındaki anlayış yerini yavaş yavaş öfkeye bıraktı. Şimdi koyu opal olan gözleriyle cennetten kovulmuş günahkar bir melek kadar güzel ve korkutucuydu.

“ Aptalsın.” Dedi arkasını dönüp uzun adımlarla ormanın içine dalarken.

“ Hala aptalsın.”

Çamura bulanmış çizmelerimi hiddetle önümde duran taşa vurdum. Ardından söylenerek tek tek üzerimdekileri çıkarmaya başladım. Yinede içliğimi çıkarmayıp her an birinin gelebilme ihtimaliyle sabunumu alıp buz gibi akan nehre yöneldim. Su soğuktu ; içimi titretip dişlerimi birbirine vurduracak kadar soğuktu hem de. Ama yine de temizlenmenin keyfi üşümemi önemsiz kılıyordu.

 Ben bir gladyatördüm. 

Sıcacık pirinç küvetlerde kokulu çiçeklerle yıkanan ya da piyano çalmayı, güzel konuşmayı ve gelecekteki eşini memnun etmeyi arzulayanlardan değildim. 

Ben bir gladyatördüm. 

Soğuk, açlık ya da yaralar beni yıldıramayacaktı.

Sabunumun güzel kokusu dört bir yanımdan havaya karışırken nehirden çıkıp hızla kurulandım, etrafımı kontrol ettikten sonra bir süre ormanı dinleyip sesleri ayırt etmeye çalıştım. Çok çok ileriden yükselen gür kahkahalar ve konuşmalar, savaşçıların hala mağarada olduğunu gösteriyordu. Çevreden yalnızca kuşların daldan dala atlayan sincapların ve bir baykuşun akşamın geldiğini gösteren çınlayan sesi yükseliyordu. Ortalıkta kimsenin olmadığından emin olur olmaz hızla içliğimi çıkarıp bedenimi kuruladım. Böyle dolaşmak kesinlikle rahatsız ediciydi. 

Ama acıya katlanmadan mutlu sona erişemezdiniz.

Kendimi iyice kuruladıktan sonra temiz içliğimi üzerime geçirip keten bol pantolonumu giydim. Ardından kat kat üzerime geçirdiğim keten gömlek ve kazaklarıyla tamamen hazırdım.

Islak saçlarımı hızlı bir tarama ve kurutma işleminden geçirdikten sonra çizmelerimi kaptığım gibi gerisin geriye dönmeye başladım. Hava iyice kararmış, gece bastırmıştı. Açıklık yavaş yavaş ağaçların ardından kendini gösterirken gözlerim bir araya toplanmış savaşçılara kaydı. Her biri sırtları bana dönüp gergince ileriye bakıyordu. Ne olduğunu anlamak için hızlı adımlarla yanlarına yaklaştığımda sesler yükselmeye başladı. Nihayet çelik gibi kasların çevrelediği duvarın arasından öne çıktığımda karşımda parlak kumaştan yaldızlı ceketleri ve asil yüzlerindeki kibirle en azından 3 düzine asker duruyordu.  Atların üzerindede taşıdıkları bayraklardaki anhk sembolleri onların kraliyetten geldiğini gösteriyordu. Bakışlarım simsiyah atıyla birkaç adım daha önlerinde duran sarı saçlı adama kaydı. Geniş çenesi, ince dudakları ve dışarı fırlayacak gibi duran iri gözleriyle tüm yüzünden adeta kibir fışkırıyordu.

“ Böyle bir şey mümkün değil, efendim.” Dedi Donkor hemen önümden gergin bir sesle.

“ O halde mümkün kılın.” Diye karşılık verdi askerlerin komutanı olduğunu düşündüğüm adam. Sesi kaba ve rahatsız edici bir titreşimle doluydu.

Sarışın adam hepimize kibirli bakışlarından fırlatıp gitmek için hazırlandığında Donkor arkasından “ Adamlarımı ölüme göndermem!.” Diye gürledi.

Sarışın adam sanki bunu bekliyormuş gibi eğlenen , aşağılan bakışlarıyla hızla yanımıza yaklaşıp atından inmeden kayışlarını sıkıca tuttuğu atını Donkor’un dibine yanaştırdı.

“ Sen ve adamların bana aitsiniz. Gelecekteki kralına sakın karşı gelmeye çalışma !”

Kocaman açtığım gözlerimle sarışın adamı süzerken “ Gelecekteki kral mı?” diye mırıldandım hafifçe.

Donkor açık bir tehdit ve zorbalıkla dibine sokulmuş attan kaçmak yerine çenesini kaldırıp gelecekteki kralımıza açıkça meydan okudu.

“ Henüz mevsim kış. Kar ve tipi çok yakında burayı da vuracak. Demir kapıların ardına gitmek askerlerimi bilerek ateşe atmak demek. Ammit ve türevleri karşısında hiç şansları kalmaz. Yeterli teçhizatımız ve hazırlığımız yok. Strateji belirlemeli ve ona göre hareket etmeliyiz.”

Duyduklarımı hazmetmeye çalışırken keskin bakışlarımı karşımda duran pislik herifin üzerinde gezdirdim. Ammit ve diğer karanlık yaratıklar demir kapıların ardında kan şehvetiyle kıvranırken fırtınanın içine girip savaşmak delilikti. Savaşçılar hayatta kalsa bile soğuk her birini öldürürdü. Babamın keşfe çıktığı her seferinde eve bitap bir halde dönüşü canlanıyordu gözlerimin önünde, bir keresinde günlerce ateşin önünden kalkamamıştı.

“ Tehlikeli sularda yüzüyorsun, Benwick.” Dedi sarışın adam Donkor’un soyadını vurgulayarak.

İçimde kaynayan öfke damarlarımdan taşarken Donkor’un bu iğrenç herife haddini bildirmesini bekliyordum. Babamın en yakın arkadaşını soğuk yüzünden kaybedişi aklımı dolduruyor, o dağ gibi adamın yıkılan hali gözümün önünden gitmiyordu.

Ne yaptığımın farkına varmadan, düşünmeden hareket ettim. Donkor’un ardından hızla öne atılırken gece siyahı at tepkimle şaha kalkıp az daha sarışın pisliği yere düşürüyordu.

Tüm gözlerin üzerime çevrilmesine aldırmadan çatık kaşlarım ve alev alev yanan gözlerimi bana hiddetle bakan soluk gözlerde gezdirdim.

“ Kışın keşfe çıkmak intihar demek. Yaratıklardan korunsak soğuk yakamızı bırakmayacak. Eğer gelecekteki kral olacaksan koruyucularını gözetmen gerekir. Kapılardaki büyü bizi daha ne kadar yaşatır sanıyorsunuz ? Açlığı, soğuğu ya da kötü koşulları hiçe sayarak bu uygarlığı ; sizi koruyorsak gelecekteki kral olarak, kralın veliaht’ı olarak mantıklı ve krallığınız için en iyi kararları almaya bakın, Lordum.”

Sessizlik. Arkamda duran savaşçıların ve önümdeki düzinelerce atlı askerin ağzından tek bir laf çıkmıyor, sessizliği bozacak en ufak bir hareket yapılmıyordu. Sanki herkes donmuş gibiydi. Sarışın herifse biraz daha nefes almazsa kesinlikle patlayacaktı.

Sessizlik herkesin aynı anda konuşmaya başlamasıyla tarihe karıştı. Gladyatörler sözlerime destek çıktıklarını söyleyen naralar atıyor, Donkor arkamdan esefle beni savunuyordu.

“ Yeter !” diye kükredi veliaht.

Pörtlek bakışlarını üzerime çevirip “ Sen !” dedi. “ Hadsizliğin ve saygısızlığın için cezalandırılacaksın !”

Arkamdaki erkek ordusundan yüksek bir “ Hayır.” Narası yükseldi. Tanıdığım ya da tanımadığım görünen herkes beni savunuyor gibiydi.

“ Benim askerimi cezalandıramazsın !” diye karşı çıktı Donkor bir adım önüme geçerken.

Ardından Jinwoo ve Sefu’yla birlikte savaşçılar birer birer önüme geçerek adeta etten bir barikat kurdular önümde. Minho'nun bile onların arasında olduğunu görmek içimi sızlattı.

Veliaht prens tepkimizle daha da kızarken rengi kırmızıdan mora dönüyor gibiydi.

“ Ben prensinizim ! “ diye gürledi atının kayışlarını hiddetle çekerken. “ Hepiniz benim savaşçılarımsınız ve ben ne diyorsam o olur ! O keşfe çıkılacak ve o hadsiz köpek gibi kırbaçlanacak !”

Önümdeki etten duvar bir milim bile kıpırdamazken prens’in rahatsız edici sesi duyuldu.

“ Ya o hadsiz köpeği bana verirsiniz ya da her birinizi kırbaçlatırım !”

Gözlerim dehşetle açılırken yüreğim dört nala atıyor içim endişeyle kaynıyordu.

Ben ne yapmıştım böyle ?

 İçimden kırbaçların acısını düşünmemeye çalışıp öne çıkmak için hareketlendiğimde  prensin “ O köpeği bana getirin !” diye kükrediğini duydum. 

Ardından toprağı döven at sesleri ve savaş naralarıyla her şey bir anda birbirine girdi.

Benim için dövüşüyorlardı. Çoğunun yüzünü dahi bilmezken benim için çarpışıyorlardı.

 İçim sıcacık bir sevgi ve güçle dolarken “ Ben bir gladyatörüm.” Dedim kendi kendime.

“ Gladyatörler asla kaçmaz.”

Yerden kaptığım bir kılıçla hışımla arbedenin arasına dalarken prensin askerlerini püskürtüyor öne doğru ilerliyordum.

 Beni yakalamak için üzerime atılan askere kılıcımla saldırıp tekmemle nefesini keserken dirseğimi hiddetle gözüne geçirdim. 

Ardından hızla prensin önüne atılıp “ Dur!” diye haykırdım.

 Sarışın adam gözlerini keyifle üzerimde gezdirirken o gözlerdeki açlık midemi bulandırdı.

“ Durun. Geri çekilin. “ diye emretti prens.

Donkor’un ardımdan “ Hayır !” diye kükrediğini duydum.

Arkamı dönmedim. Arkamı dönersem beni ne pahasına olursa olsun kurtaracağını biliyordum. Bu onu bitirirdi.

Prens keyifle askerlerine ipi çıkarmalarını söylerken çoktan etrafım sarılmıştı bile.

Babam her zaman “ Çenen başına çok dert açacak” derdi. 

Sanırım haklıydı.

Bileklerim canımı acıtacak bir sıkılıkta bağlanırken bir başka ipte boynuma geçirildi. Askerler sıkıca gerdikleri ipleri çekiştirirken tenim karıncalanıyor, diz çöktüğüm toprak altımda sallanıyordu.

Toprağa çarpan topuk seslerini, savaşçılardan ama en çok Donkor’dan yükselen sesler takip ediyordu.

Toprağı döven topuk sesleri kulaklarımı yalarken meşalelerin aydınlattığı gecede üzerime hafif bir gölge düştü.

Başımı dümdüz tuttum. Onun önünde eğilmeyecektim.

Gözlerimi kapatırken karanlık gecede kırbaç bir kez şakladı.

“Sehun.” Dedim usulca. 

Bu koşullarda aklıma nereden geldiğini bilmiyordum ama onun adını söylemek kalbimi rahatlatıyordu. Aklım bir anda kahve gözlerinin neşelendiğinde nasılda parladığıyla doluverdi. Dudakları hafifçe gerilir, burnunun hemen yanındaki iki et parçası mükemmel bir açıyla yukarı kalkardı. Dakikalar sonra bile o gözlerdeki parlaklık hiç bozulmaz ancak öfkelendiğinde kararırdı gözleri.

‘ Sehun’ diye fısıldadım yeniden.  

Sehun.

İlk kırbaç darbesi sırtıma inerken uzaktan, çok uzaklardan geceyi yırtan öfke dolu bir kükreme yükseldi.

Continue Reading

You'll Also Like

24.2K 1.4K 15
Jeongguk okulda sürekli ''Jiminşiiii'' diye bağırırdı. JjkXPjm
14K 1.5K 31
"geçmişi değiştiremeyiz ama ondan ders çıkartabiliriz, değil mi?" 〃yarı texting ( + group chat ) 〃küfür + argo 〃angst with happy ending 〃sunaosa, bok...
38.3K 3.8K 30
Sehun, canlı yayında biricik köpeğini gezdirmesi için fanlarından yardım istediğini söyledi. Bunu söylerken içten içe köpeğine gerçekten birinin bakm...
329K 8.5K 39
soğuk ve acımasız mafyanın bir kıza aşık olup onu takıntı haline getirmesi ve piskopatlaşması ama bunu kıza yansıtmamaya çalışarak unutulmaz bir aşk...