KURBAN

By edaatokmakk

5.8M 141K 13.6K

WATTYS 2017 KAZANANI✓✓ "Nefrete KURBAN Edilmiş Bir Aşk, Sizce Galip Gelebilir Mi?" Bir ta... More

Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26 ( YARI FİNAL)
DUYURU!!!
!!!
Güzel Haberim Var!!!!!! 😉😀😂😁😀
Tanıtım Videosu
RÖPORTAJ !!!
> FİNAL'E BİR ADIM KALA<
DUYURU!!!
BEN GELDİM :):):)
KURBAN 2- Bölüm 1
KURBAN 2 -Bölüm 2
KURBAN 2 - Bölüm 3
KURBAN 2 -Bölüm 4
KURBAN 2 -Bölüm 5
KURBAN 2 - Bölüm 6
KURBAN 2 - Bölüm 7
KURBAN 2 - Bölüm 8
KURBAN 2- Bölüm 9
KURBAN 2 -Bölüm 10
KURBAN 2 Bölüm 11
KURBAN 2- Bölüm 12
KURBAN 2 - Bölüm 13
KURBAN 2- Bölüm 14
KURBAN 2 - Bölüm 15
KURBAN 2- Bölüm 16
KURBAN 2- Bölüm 17
KURBAN 2- Bölüm 18
KURBAN 2-Bölüm 20
KURBAN 2 - Bölüm 21
KURBAN 2- Bölüm 22
KURBAN 2 - Bölüm 23
KURBAN 2- Bölüm 24
KURBAN 2-Bölüm 25
KURBAN2-Bölüm 26
KURBAN 2 - Bölüm 27
KURBAN2 - Bölüm 28
KURBAN2 -Bölüm 29
KURBAN 2- Bölüm 30
KURBAN 2 - Bölüm 31 ( Final Öncesi Sessizlik)
KURBAN 2 - Final

KURBAN 2- Bölüm 19

11.1K 567 93
By edaatokmakk

Geçenlerde bir okurumdan aldığım mesaj üzerine iki bölüm peş peşe paylaşıyorum. Sizlerin düşünce ve isteklerine elbette çok önem veriyorum. :)




"Deniz, kızım hızlı koşma düşeceksin!"

"Anne beni yakalamak için çok daha hızlı koşmalısın."

Anneme dönmüş koşarken birden ayağım takılınca hızla yere düştüm. Gözyaşları ufacık yanağımdan aşağı boncuk boncuk akmaya başladığında annem endişeli bir ifadeyle kan içindeki ellerimi elleri arasına alarak, "Çok mu acıyor bir tanem?" diye sordu.

Başımı olumlu anlamda sallarken, "Evet ama onun için ağlamıyorum, elbiseme kan bulaştı." dedim ve daha çok ağladım.

Annem beni kendine çekip sıkıca sarıldı ve "Üzülme bebeğim yıkarız, tertemiz olur." dedi. Ona inandım ve güvendim. Birden elimdeki bütün acı yok oldu ve gülümseyerek ben de ona sarıldım.

...

"Anne rezil oldum!"

"Kızım belli bile olmuyor, kimse görmedi."

"Ya anne ben biliyorum ya yeterli işte! En mutlu günümde en sevdiğim elbiseme kan bulaştı. Neden bugün olmak zorundaydım ki!"

Suratımı asarak kendimi yatağa bıraktım. Annem tüm yüzüne yansıyan harika gülümsemesiyle gelip yanıma oturdu.

"Sen artık bir genç kızsın tatlım. Büyüyorsun. Çok güzel bir genç bayan oluyorsun."

Bu kadın da her zaman kadife gibi sesiyle beni sakinleştirmesini başarıyordu. Duyduklarımdan memnun olmuşçasına sırıtarak, "Gerçekten güzel miyim anne?" diye sordum.

"Elbette tatlım, çok daha güzelleşeceksin."

Gülümsedim. Sonra birden suratım düştü ve "Peki ya elbisem? Berbat oldu, en sevdiğim elbisemdi." dedim. Annem beni kendine çekip sıcacık göğsüne yasladı. "Üzülme bebeğim, yıkarız tertemiz olur."

Ona inandım, güvendim ve ben de gülümseyerek sıkıca sarıldım.

...

Vücudumdan aşağı kayıp giden suya karışıyordu gözyaşlarım. Sıcacık suya nazaran buz gibi olan bedenimi ovmaktan kıpkırmızı bir hale getirirken aklımda sadece annemin sesi yankılanıyordu.

"Üzülme bebeğim, yıkarız tertemiz olur."

Olmuyor anne! Olmuyor!

Elimdeki lifi öfkeyle bir kenara fırlatırken, "Rüzgar!" diye haykırdım. Sonra kendimi yere bıraktım. Birkaç saniye öylece suyun vücudumdan akıp gitmesini izledim. Sonra da güçsüz çıkan sesimle fısıldadım: "Bunu bana nasıl yaparsın!"

Sırtımı buz gibi fayansa yasladım ve ayaklarımı kendime çekip kollarımla sardım. Hıçkıra hıçkıra ağlarken, "Anne, yine bana sarılmana ihtiyacım var!" diye çaresizce mırıldandım. Daha da sıkı sardım kollarımı kendime. Onun varlığını hissedebilecekmişim gibi.

"Ona güvenmiştim anne, güvenmiştim!"

Ayaklarımı uzattım ve başımı geriye yasladım. Çok yorgun, bitkin hissediyordum kendimi. Ağlamaya bile takatim yoktu. "Nasıl yaptın bunu, nasıl!" Son güç kırıntılarıyla çıkan bir feryattı bu. Uzanıp suyu kapattım. Havluya sarınıp yorgun adımlarla odaya geçtim. Güneş henüz doğmamıştı ama hemen üzerimi giyinip bu evden –Rüzgar'dan– uzaklaşmak istiyordum. Hızlıca bir kot pantolon ve siyah bir tişört giyindim. Siyah... Dün geceden sonra sanki bir daha günüm aydınlanmamıştı. Her yer ve her şey sadece siyahtı. Hayatım gibi, hayallerim, umutlarım gibi, aşkım gibi. Ayakkabılarımı da giyindikten sonra kaçarcasına evden çıkmak için hareketlendiğimde bir an gözlerim aynadaki yansımama takıldı. Durup kendime baktım. İyice yaklaştım. Gözlerim o kadar çok şişmişti ki, altları da mosmordu. Tenimse ona zıt bir şekilde bembeyazdı.

Sanki bir ölünün suratına bakıyormuş gibi hissettim.

Gözlerimi biraz daha aşağı kaydırdığımda bakışlarım boynumda takılı kaldı. Sağ tarafta neredeyse boydan boya kırmızı bir çizgi vardı. Uzanıp dokunmak isteyince yüzümü acıyla buruşturdum ve yine bir damla yanaklarımdan aşağı benden bağımsız bir şekilde kayıp gitti.

Kollarımdaki morluklara gözlerim hiç takılmadı bile. Daha önce alışacak kadar görmüştü onları. Daha dün o şık kıyafetin içinde kendime bile yabancı gelecek kadar güzel görünürken şimdi bir harabeden farksızdım.

Gözyaşlarım hızla akmaya başlayınca hemen elimin tersiyle silip odadan çıktım. Sessizce merdivenlerden indim. Kendimi olabildiğince hızlı bu evden uzaklaştırmak istiyordum.

Arabaya bindiğim gibi gazı kökledim. Güneş yeni yeni kendini göstermeye başlamıştı. Nereye gidecektim şimdi? Kime gidecektim? Canımı yakan bu gerçekle nasıl insanların yüzüne bakabilecektim! Okulun önüne park ettiğimde kendimde arabadan çıkma cesareti bulamadım. Sanki yüzüme baktıklarında dün gece neler yaşadığımı anlayacaklardı. Gözlerimi sıkıca kapatıp başımı arkaya yasladım. Akmak için hücum eden gözyaşlarını bastırmaya çalıştım. Daha ne kadar ağlayabilirdim ki! Ne faydası vardı!

Birden camı biri tıklatınca sıçradım. Gözlerimi açıp baktığımda Ömer endişeli bir ifadeyle bana bakıyordu. Az sonra kapımı açtı ve "Bu saatte burada ne işin var fıstık?" diye sordu. Ben arabadan inerken, "Ayrıca dün konuşmamız yarım kaldı, telefon bir anda kesildi. Tekrar aradım ama kapalıydı." diye ekledi.

Ona her şeyi anlatabilir miydim? Anlattıktan sonra yüzüne nasıl bakabilirdim ki? Bu kimselere anlatamayacağım ve sadece benim taşımam gereken kocaman bir lekeydi. Bu yüzden, "Şey şarjım bitmişti ve şarja takmaya fırsatım olmadı." diyerek yalan söyledim.

Gözleri bir an boynuma takılınca endişeli bir sesle, "Boynuna ne oldu?" diye sordu.

Geçiştirircesine, "Ufak bir kaza!" dedim ve okula doğru yürümeye başladım.

Ömer kolumdan tutup beni durdurarak, "Deniz, ne oldu?" diye sordu. Çok ciddi görünüyordu. Yine bir derdim olduğunu anlamıştı ama bu defa anlatamayacağım kadar utanç vericiydi. Kolumu yavaşça çekerken, "Sadece kazaydı Ömer!" diyerek son noktayı koymaya çalıştım.

Konuyu değiştirmek istercesine, "Sen neden bu kadar erken geldin?" diye sordum.

"Benim koreografi üzerinde çalışacağım. Senin de erken gelmen iyi oldu. Hadi birlikte çalışalım."

"Elbette!" derken aklımdaki tek şey kendimi dansın rahatlatıcı kollarına bırakmaktı. En kötü günümde bile ona sıkıca sarılmış ve beni teselli etmesini istemiştim. Şimdi de o teselliye fazlasıyla ihtiyacım vardı. Bir şeyler atıştırdıktan sonra sınıfa geçtik. O müziği ayarlarken ben de bir kenarda ısınma hareketleri yapıyordum. Az sonra yanıma gelip, "Hadi başlayalım." diyerek sırtıma dokununca bir an Rüzgar'ın dokunuşları aklıma geldi ve "Dokunma bana!" diye bağırdım. Sesim müziği bastıracak kadar yüksek çıkmıştı.

Ömer şaşkın bir halde eli havada öylece kalakaldı.

"Be-ben özür dilerim Ömer!" deyip sınıftan çıkmak için hareketlendiğimde Ömer hemen önüme geçip, "Dün neler oldu?" diye bağırırcasına sordu.

Anlamıştı işte.

Birden gözyaşlarım hızla akmaya başlayınca destek almak istercesine Ömer'e sarıldım. Ömer yavaşça kollarını bana sarınca kendimi bir nebze olsun güvende hissettim. Hıçkırıklarım arasından dün geceden beri boğazımda kocaman bir yumru gibi biriken çığlığı serbest bıraktım. Ömer daha da sıkı sarıldı bana.

Ne oldu, nasıl oldu sorularıyla beni bunaltmak yerine sessizce sarılıp destek oluyordu. Şu an içinde bulunduğum duyguyu kelimelerle ifade edemezdim zaten. Ömer de beni bu sıkıntıya sokmuyordu. Ne kadar süre geçti hiç bilmiyorum ama gözyaşlarım artık dinmişti. Geri çekilip Ömer'e baktım. "Teşekkürler." diye fısıldadım.

Uzanıp yanağımdaki ıslaklıkları sildi ve "Neler oldu anlat lütfen." dedi.

"Hayır anlatamam Ömer! Benim halletmem gereken özel bir mesele. Sen sadece bana destek ol lütfen."

Birkaç saniye öylece baktıktan sonra, "Peki!" dedi.

Fazlasıyla anlayışlıydı Ömer. Sadece gözlerime bakarak bile ne hissettiğimi anlayabiliyordu. Şu an konuşmak istemediğimin farkındaydı. Ayağa kalkarken, "Ben sınıfıma geçeyim, gelmeye başlamışlardır şimdi." dedim.

Ömer de kalkıp, "Tamam, iyi dersler fıstık." deyip hafifçe kolumu okşadı.

Bu hareketiyle aslında her şey yoluna girecek demek istemişti. Gülümsedim ve "İyi dersler." deyip sınıftan çıktım.

Rüzgar'dan...

"Rüzgar!"

"Kalksana oğlum!"

"Git başımdan Gökalp!"

"Kalk diyorum lan!"

Hızlıca doğruldum ve "Ne var?" diye bağırdım.

Gökalp sinirli bir ifadeyle, "Ne halt yedin oğlum sen?" diye hesap sorarcasına bağırınca kaşlarımı çatarak, "Ne?" diye sordum.

"Deniz nerede? Niye kıyafetleri odanın her yerinde? Ne yaptın lan kıza?"

Birden aklıma dün gece gelince kaşlarımı çatarak, "Deniz!" diye mırıldandım.

Gözlerimi hızlıca etrafta gezdirdim. Dün yaptıklarım gözlerimde canlanınca "S*ktir!" diyerek yataktan kalktım. Hızlıca üzerime bir şeyler geçirip yukarıya çıktım. Odasında yoktu tabii ki. Aşağı bakmak için merdivenlerden inerken Gökalp önüme geçip beni durdurdu.

"O evde değil!"

"Aradın mı?" diye sorduğumda hemen atlayıp, "Telefonu kapalı!" dedi buz gibi bir sesle ve ekledi: "Ne kadar ileri gittin?"

Onu görmezden gelip odama ilerledim. Hemen arkamdan gelip kolumu tutarak beni kendine çevirdi ve "Ne kadar ileri gittin?" diye bağırdı.

Ben de öfkeyle, "Sonuna kadar!" diye bağırdım.

Gökalp birden kolumu bırakıp geri çekildi ve suratıma sağlam bir yumruk attı. Şaşırmıştım. Bunu hiç beklemiyordum. Hemen kendimi toparlayıp bir yumruk da ben ona geçirdim.

"Bunu hak ettin!" diye bağırdım. Gökalp çenesini tutarak bana bakınca, "Deniz de ona yaptığımı hak etti!" diye ekledim.

Tam konuşmak için niyetlendiğinde onu durdurarak, "Beni kandırdınız, ikiniz de!" dedim.

Gökalp anlamadığını belli edercesine kaşlarını çatınca, "Toprak'ın bana kan vermesine nasıl izin verdin!" diye hesap sordum.

"Bak, bunu istemeyeceğini biliyordum ama ölmene izin veremezdik."

"Ölmeyi tercih edeceğimi biliyorsun Gökalp. Söylesene Deniz seni nasıl ikna etti?"

Gökalp üzerime doğru ilerleyip öncekinden daha da sert bir yumruk atınca kendimi yere düşerken buldum. Üzerime eğilip işaret parmağını bana doğrultarak, "Kendine gel!" diye bağırdı.

"Deniz senin karın ve ben ona hep kardeşim gibi baktım. Öfken kontrolden çıkmış senin. İntikam alacağım derken kendini kaybettin oğlum!"

Geri çekilip doğruldu ve kapıya doğru ilerledi. Sonra durup bekledi. Arkası dönük bir şekilde, "Sana en başından beri bu hikâyedeki tek masum Deniz dedim. Hatta siz çiftlikteyken de sana bunu hatırlattım. Ama gözünü intikam hırsı bürüdüğü için sen bunu hiç göremedin." dedi ve dönüp bana baktı.

"O kazaya senin sebep olduğunu ikimiz de biliyoruz Rüzgar! Ta en başından beri bütün öfken kendine ama sen bununla yüzleşemedin bu yüzden hep suçlayacak birilerini aradın. Deniz'in ailesi de çok iyi bir seçenekti."

Ben duyduklarımla kaskatı kesilmişken yanıma yaklaşıp diz çöktü.

"Nereden bildiğimi mi merak ediyorsun? Daha fazlasını duymak ister misin? Annen, sen ve baban arabadasınız. Annenle sen arka koltuktasınız. Annen son nefesini orada, senin kollarında veriyor ve sen bağırıyorsun: 'Anne!' diye. Baban dönüp sana bakıyor bu yüzden dikkati dağılıyor ve karşı şeride geçiyor. Sonra bam! O büyük kaza."

Nasıl da acımasızca konuşmuştu! Nasıl da gerçekleri bir çırpıda yüzüme çarparcasına söylemişti.

Gökalp beni tutup ayağa kaldırdı ve "Her şeyi en başından beri biliyorum Rüzgar. Sana zaman tanıdım. Bununla yüzleşip kendini affetmen ve insanlara zulüm etmekten vazgeçmen için. Ama bakıyorum da sen hâlâ o arabadaki korkmuş ve kendini annesinin katili sanan çocuktan başkası değilsin!" dedi.

Öfkeyle onu iterek, "Dosyamı mı okudun lan?" diye bağırdım.

"Elbette dosyanı okudum. Hatta o psikoloğunla defalarca konuştum."

Gökalp'in sesi benim aksime fazla sakin çıkmıştı. Yaklaşıp omzuma dokunarak, "Zor zamanlar geçirdin biliyorum ama bunu başkalarına da zor zamanlar geçirterek telafi edemezsin. Artık değil Rüzgar." dedi.

"Kes şunu!" diye bağırdım.

"Kes, kes, kes! Haddini yeterince aştın. Şimdi defol git evimden!"

Gökalp birkaç saniye öylece baktıktan sonra hızla arkasını dönüp odadan çıktı. "Lanet olsun!" diye bağırırken ellerimi saçlarımın arasından geçirdim. Bütün bunları duymak canımı yakmıştı. Bir an gözlerim aynadaki yansımama takıldı. Berbat görünüyordum. Tam bir pislik gibi. Bir kadına tecavüz eden iğrenç bir pislik gibi. Nasıl bunu yapmıştım? Gökalp haklıydı, öfkem resmen gözlerimi kör etmişti.

Ne yapacaktım şimdi? Odanın içinde bir oraya bir buraya giderken, "Plana sadık kal, plana sadık kal..." deyip durdum.

"Plana sadık kal!"

Deniz'den...

Bütün öğrenciler gittikten sonra biraz daha sınıfta kalmak istedim. Müziği açtım ve gözlerimi kapatıp her ritmin beni bulmasını, bedenimi harekete geçirmesini bekledim. Yavaş hareketlerle oradan oraya savrulmaya başladığımda bir damla yaş da yanaklarımdan kayıp acı dolu dansıma eşlik etti. Sonra bir damla daha, bir damla daha...

Her hareketimde Rüzgar'ın dokunuşları aklıma geliyor ve vücudum kaskatı kesiliyordu. Hızla dönmeye başladım. Daha da hızlı. Gözyaşlarımın etrafa savrulmasını umursamadan daha da hızlı dönmeye başladım. Müzik bittiğinde yavaşça dönmeyi bıraktım ve gözlerimi açtım. Birden aynadaki yansımayı görünce öfkeyle arkamı döndüm. Rüzgar sınıfın girişinde kollarını bağlamış omzunu da kapıya yaslamış beni izliyordu.

Öfkeden hızlı hızlı nefesler almaya başladım. Nasıl buraya gelebilirdi? Bana doğru gelmeye başladığında yüzümü buruşturarak ona baktım.

Sonra daha fazla ona bakamayacağımı anlayınca bakışlarımı üzerinden çektim ve hızla sınıftan çıkmak için hareketlendim. Rüzgar bileğimden kavrayıp beni durdurunca başımı kaldırıp da ona bakmadım bile. Elimi çekiştirirken ne göz teması kurdum ne de beni bırakmasını söyledim. Ama o beni bırakmaya hiç niyetli değil gibiydi. Ağlamak istemiyordum ama gözyaşları çoktan yanaklarımdan kayıp gitmeye başlamıştı.

Bir öfkeyle, "Dokunma bana!" diye bağırarak bileğimi elinden kurtardım. Sadece birkaç saniye gözlerine bakıp tekrar başımı çevirdim.

Ellerimi saçlarımın arasında geçirirken, "Bana bir daha sakın dokunma!" diye azarlarcasına bağırdım.

"Nasıl böyle bir şey yapabildin bana, nasıl?"

Kollarımı kendime sarıp devam ettim.

"Ne yaptım ben sana ha, cevap ver ne yaptım!"

"Hayatını kurtarmaya çalıştım sadece, sana değer verdim, seni sevdim be! Bedeli bu olmamalıydı."

"Ne aşağılık, iğrenç bir yaratıksın sen! Nasıl bu kadar düşebildin!"

Ağlamam şiddetlenince ellerimi yüzüme kapattım. "Beni nasıl kirletebildin!" Bu son söz bir fısıltı gibi çıkmıştı ama kalbimi parçalarcasına dudaklarımdan dökülmüştü. Rüzgar onca feryadımı hiçe sayarak dümdüz bir sesle, "Bitti mi?" diye sorunca beynimden vurulmuşa döndüm. Öfkeyle dönüp ona baktım.

Hızla ilerledim ve ona vurmaya başladım.

"Aşağılık herif!"

Onu ittim, göğsüne yumruklar attım.

Birden durup ellerimi göğsüne yasladım, sanki vücudumdaki bütün enerji bitmiş gibi hissettim ve yer ayağımın altından kayıverdi. Gözlerim karardı ve ben kendimi öylece yere bıraktım.

Rüzgar'dan...

"Bitti mi?"

Deniz bu söylediğim karşısında öfkeyle gözlerini bana dikti. Böylesine duygusuzca davranmam onu gerçekten de çok sinirlendirmişti. Üzerime doğru gelip bana vurmaya başlayınca onu durdurmadım. Öfkesini kusmasına izin verdim. O kadar güçsüzdü ki. Tüm gücüyle vurduğuna emindim ama bir çocuğun dokunuşlarından farksızdı.

Birden durup ellerini göğsüme yasladı ve ben daha ne olduğunu anlamadan yere yığıldı. Eğilip onu kucağıma aldım. Başı geriye doğru düşünce boynundaki izi fark ettim. Boydan boya kırmızı bir çizgi. Birden kolyeyi kopardığımda Deniz'in attığı çığlığı duyar gibi oldum.

Onu arabaya taşıdım. Kemerini takarken omzundaki ve kolundaki morlukları da fark ettim. Elimden kurtulmak için çırpınışları canlandı gözümde. O çırpındıkça ben daha sıkı tuttum ta ki istediğimi alana kadar.

Kapısını kapatıp sırtımı arabaya yasladım.

"Lanet olsun, lanet olsun, lanet olsun!"

Ona bunu yapmak istememiştim. Ta en başından beri planlarımda ona dokunmak yoktu. Dönüp ona baktım.

"Bu senin suçun Deniz! Beni kışkırttın!"

"Bu kadar öfkeliyken yanımda olman senin talihsizliğin. Ne vardı hemen odana çıkıp uyusaydın!"

Arabanın önünden dolaştım ve sürücü koltuğuna oturdum. Eve doğru yol alırken Deniz'in yanımdaki son günü olduğunu fark ettim. Bugün bitecekti. Aylar öncesinde planladığım intikamım bu gece alınmış olacaktı ve Deniz... Deniz artık benimle yaşamayacaktı.

Yavaşladım ve arabaya sağa çektim. Dönüp Deniz'e baktım. O kadar bitkin görünüyordu ki. Onu yine incitecektim, son bir kez daha ve her şey bitecekti. Yüzüne dökülen saçları kulağının arkasına sıkıştırdım. Uzanıp boynundaki yarayı öptüm ve son kez kokusunu içime çektim. Bir vedaydı bu aslında.

Deniz'den...

Gözlerimi araladığımda odamda olduğumu görünce nasıl geldiğimi anlamayarak kaşlarımı çattım. Yavaşça doğrulurken en son ne olduğunu hatırlamaya çalıştım. Rüzgar okula gelmişti ve ben ona bağırıyordum. Sonra bayılmış olmalıyım. Aşağılık pislik! Bütün sinirlerimi altüst etti.

Yataktan kalkarken saate baktım. 10'a geliyordu. Ağır adımlarla aşağı indim. Ev fazlasıyla sessizdi. Merdivenlerin başında iki büyük bavul vardı. "Ne oluyor?" diye içimden geçirirken ilerleyip salona geçtim.

Rüzgar salonun ortasındaki koltuklardan birine oturmuş bekliyordu. Evin bütün çalışanları da salonun kenarında boydan boya sıralanmışlardı. Yeliz de hemen mutfağın girişinde duruyordu ve bana endişeli ve ıslak gözlerle bakıyordu. Gözlerim Gökalp'i aradı ama hiçbir yerde yoktu.

İlerledim. Rüzgar beni görünce derin bir nefes alarak ayağa kalktı. Dalga geçercesine, "Prensesimiz sonunda uyanmış!" deyince onu umursamadım bile.

Buz gibi bir sesle, "Neler oluyor burada?" diye sordum.

Rüzgar gülümseyerek kollarını iki yana açtı ve "Finali herkesin önünde yapmak istedim." dedi.

Anlamayarak, "Ne finali?" diye sordum.

Rüzgar bana doğru bir adım attı ve tek seferde, "İntikamımın finali!" dedi.

Ne intikamından bahsediyordu bu adam? Zaten bana yapacağı en kötü şeyi yapmıştı. Daha ne istiyordu benden?

"Ne saçmalıyorsun sen?"

Rüzgar başını iki yana sallayarak, "Hayır, hayır güzelim. Ben bu gece bütün saçmalıkları bitireceğim." dedi.

Anlamayarak kaşlarımı çattım.

"Şuradaki bavulları gördün mü? İşte onlar senin tatlım. Bu evden gidiyorsun artık!"

"Ne?"

Rüzgar tam karşıma gelip, "Gidiyorsun!" diye tekrarladı.

"Ama gitmeden bilmen gereken bazı şeyler var. Sana şahane işleyen planımdan bahsetmek istiyorum."

Duyacaklarımdan korkarak bir adım geri attım. Rüzgar gözlerimin içine bakarak, "Hazır mısın?" diye sorduğunda istemsizce başımı iki yana salladım. Bu hareketim karşısında kahkaha atarak kollarımdan tuttu. Onu itmeye çalıştım ama bırakmadı. Çaresizce söyleyeceklerini dinleyecektim.

Rüzgar beni bırakıp geri çekilerek, "Sana bir hikâye anlatacağım." dedi. "Küçük, masum, her şeyden bir haber köylü kızıyla ilgili aklında intikam planları olan karanlık prensin hikâyesi bu."

"Bir gün bu karanlık prens sırf intikam almak için köylü kızını evliliğe zorlar. Köylü kızı bu yüzden karanlık prensten nefret eder. Aslında karanlık prensin istediği de budur, ondan ölümüne nefret etmesi. Bu yüzden köylü kızına çok kötü davranır, onu aşağılar. Her gün ama her gün köylü kızının gözyaşı akıtmasını izler. Ta ki küçük kızın canına tak edene kadar."

"Bundan sonra karanlık prens planının ikinci aşamasına geçer ve küçük kıza iyi davranmaya başlar. Ona yaklaşır, gözlerinin içine bakar, hatta bir iki güzel laf eder. Masum köylü kızı bu ilgi karşısında ne yapacağını şaşırır. Ama hoşuna gitmeye de başlar. Böylece ikinci aşama da başarılıdır.

Karanlık prens üçüncü aşamada küçük kızın aklını karıştırmak için bir yakın bir uzak davranır. Zavallı kızın aklı allak bullak olur. Karanlık prens kendisini seviyor mu yoksa nefret mi ediyor bir türlü anlayamaz. Bu karmaşa onu daha çok karanlık prense iter ve bir gün bakmıştır ki ona aşık olmuş."

Duyduklarım karşısında resmen donup kalmıştım. Neler anlatıyordu Rüzgar böyle!

Yanıma gelip yüzümü elleri arasına aldı ve eğilip kulağıma, "Küçük kız seni seviyorum Rüzgar dediğinde üçüncü aşama da başarıyla sonuçlandı." diye fısıldadı ve geri çekilip yüzüme baktı. Ellerini indirip geri geri adım atarken, "Ama küçük kız son geçe hiç uslu durmayınca karanlık prens de ona bir ceza verdi. Hayatı boyunca prensi hatırlatacak bir iz bıraktı onda. Çünkü karanlık prens, küçük kızın onu unutmasını istemiyordu."

"Şerefsiz!" diye bağırarak ona vurmak istediğimde elimi tutup kıvırarak arkama aldı.

"Pisli herif bırak beni!"

Rüzgar dudaklarında sinirlerimi bozan bir kıvrımla, "Ne o, hikâyemi beğenmedin mi?" diye sorunca, "Midemi bulandırıyorsun!" dedim.

Yüzündeki iğrenç gülümsemeyi daha da büyüterek, "Sana bir hediyem var bebeğim." dedi ve beni sürüklercesine çekmeye başladı.

"Hiçbir şey istemiyorum, bırak beni Rüzgar!"

Üst kata çıktığımızda çalışma odasına doğru beni çekmeye devam etti. Kapının önüne geldiğimizde, "Ne kadar emek verdiğimi görmeden gitmeni istemem." deyip kapıyı açtı.

Aylardır içinde ne olduğunu merak ettiğim kapı şimdi sonuna kadar açıktı ama benim girmeye cesaretim yoktu.

Rüzgar, "Hadi bebeğim lütfen!" diyerek beni içeri itti.

Korkuyla gözlerimi etrafta gezdirdim. Ne kadar da büyük bir odaydı burası. İki duvar boydan boya kitaplarla kaplıydı. Bu evde bu kadar kitap olacağı hiç aklıma gelmemişti. Başımı biraz daha yana çevirdiğimde dudaklarım şaşkınlıkla aralandı. Daha iyi görebilmek için yavaşça yaklaştım.

Bir duvarın tamamı neredeyse benim fotoğraflarımla kaplıydı. Her fotoğrafın altında da küçük notlar yazılıydı. İyice yaklaşıp yakından baktım. Hepsi de benden habersiz çekilmiş fotoğraflardı ve hepsinin altında tarih yazılıydı.

Buraya geldiğim ilk günden bugüne kadar çekilmiş fotoğraflara bakarken yanaklarımdan aşağı bir damla kayıp gitti. Biraz daha yaklaşıp kâğıtlarda neler yazdığına baktım. Okudukça gözyaşlarım hızlanmaya başladı. Benimle ilgili her şey bu kâğıtlarda yazıyordu.

"Ne kadar çok uğraşmışsın!" diye fısıldadım gözlerim hâlâ fotoğraflardayken. Sonra ıslak gözlerimi ona çevirdim. "Bana Mert'i hatırlattın biliyor musun?"

Rüzgar'ın ifadesi bir anda değişti, böyle bir şeyi duymayı beklemediği her halinden belliydi. Hoş, ben de böyle bir şeyi görmeyi beklemiyordum.

"O da böyle benden habersiz fotoğraflarımı çekmişti. Ama aranızda bir fark var. O aşkını göstermişti bana, sen ise nasıl intikam aldığını."

Rüzgar hırlarcasına, "Beni onunla bir tutma sakın!" diye tıslayınca hemen atılarak, "Ama ikiniz de canımı yaktınız." dedim.

Hızlıca yanıma geldi ve kolumdan tutup yine sürüklercesine beni aşağı indirdi. Kapıya doğru savururken, "Defol git şimdi evimden!" diye bağırdı.

"Git ve onun için her şeyi göze aldığın abine sana yaptıklarımı anlat!"

"Rüzgar Ulusoy ile uğraşmanın sonu nasılmış abine göster!"

"Yılmaz kardeşler, sizinle işim bitti artık!"

Ne yapacaktım, ne söyleyecektim? Bu nasıl bir çaresizlikti böyle! Karşımdaki adam benim sevdiğim adam değildi. Bunca zaman kiminle yaşamıştım, kimi sevmiştim ben?

Her şeyiyle yabancı olan bu adam Rüzgar'ın gerçek kişiliği miydi? Nasıl da kanmıştım, nasıl güvenmiştim bu yabancıya! Ne yaptın sen bana Rüzgar? Beni ne hale getirdin! Elimi ayağımı bağlayıp karanlık kuyuya attın beni. Çığlıklarım güçsüz, sesim kimseye ulaşmıyor. Çünkü duyacak hiç kimse yok!

"Götürün şunu evine!" diye emredip hızla merdivenleri çıktı.

Ağlayamıyordum bile! Canım çok yanıyordu. Ne yapacaktım, nereye gidecektim bilmiyordum. Bu şekilde nereye gidebilirdim, nasıl yüzlerine bakardım!

Kapının önünde öylece bekledim. Kimseden çıt çıkmıyordu. Ali bavulları taşımaya başladığında, "İstemiyorum onları!" diye mırıldandım.

"Onun aldığı hiçbir şeyi istemiyorum."

Sonra dönüp kapıyı açtım ve yavaşça ilerledim. Yeliz hemen arkamdaydı, ağlama sesini duyabiliyordum ama bana seslenmeye cesareti yoktu. Dönüp ona baktım. Sessizce, içli içli ağlıyordu. İlerledim ve ona sarıldım. Sanki bunu beklermiş gibi kollarını sıkıca sardı bana.

"Çok, çok üzgünüm Deniz Hanım!"

Sadece, "Ben de!" diye fısıldadım ve sonra da hızla evden çıktım.

Ali benden önce koşup arabaya binince, "Kendim giderim." deyip bahçe kapısına yöneldim.

Bu eve geldiğim ilk gün bu kadar yaralı çıkacağım hiç aklıma gelmemişti. Aklım karmakarışık, kalbim paramparça, hayallerim yıkık, umudum bitik, geleceğim karanlık.

...

Gökyüzünde süzülen bir melektim ben. Huzur dolu ve özgür. Sonra bir gün Rüzgar'ın ağına yakalandım ve beni kafesine hapsetti. Çırpındım, kurtulmak için çabaladım ama bu sadece canımı yaktı. Zamanla alıştım bu esarete ve kabullendim burada yaşamayı. Ama bir gün Rüzgar beni o kafesten çıkarınca umudum tekrar filizlenmişti ta ki kanatlarımı koparıp beni boşluğa bırakana kadar.

Şimdi bu evden uzaklaştığım her adımda düşüyordum, hızla. Ne beni tutup çekecek biri vardı ne de aşağıda kollarını açmış bekleyen biri. Düşüyordum ve elimden hiçbir şey gelmiyordu. Az sonra bir araba acı bir frenle yanımda durunca düşüncelerimden sıyrılıp ona baktım. Gökalp arabadan inip tam karşıma gelerek öylece bana baktı. Fazlasıyla endişeli görünüyordu. Bense dümdüz bir ifadeyle baktım ona. Sonuçta Rüzgar'ın işbirlikçisi değil miydi? En başından beri o da bu intikam oyunun içinde değil miydi?

Onu görmezden gelip yanından geçip giderken beni durdurarak, "Seni bırakayım!" dedi.

Kolumu hızla elinden çekerken, "Beni rahat bırak!" diye bağırdım.

Birkaç adım ilerledikten sonra tekrar önüme geçerek, "Bak, suçsuz olduğumu söylemiyorum ama ben en başından beri senin masum olduğuna inanıyordum." deyince öfkeyle onu ittim ve "Bu yüzden mi Rüzgar'ın beni tuzağa düşürmesine seyirci kaldın!" diye haykırdım.

Gökalp üzgün bir ifadeyle, "Söylemeye çalıştım ama sen çoktan..." deyip susunca buz gibi sesimle onu tamamladım.

"Çoktan ona aşık olmuştum!"

Sonra yüzümü buruşturarak başımı iki yana salladım. "Bu bahane olamaz!" diye mırıldandım.

"Deniz ben üzgünüm!" diyerek bana bir adım yaklaştığında onu tüm gücümle iterek bağırdım. "Bu bahane olamaz!"

Hızla yanından geçip ilerlemeye başladım, kaçarcasına.

Gökalp arkamdan bağırarak, "Rüzgar beni de evden kovdu!" dedi.

Yürümeye devam ederken, "Seninle de işi bittiği içindir!" dedim acımasızca.

"Hayır bu yüzden değil. Bilmen gereken şeyler var Deniz!"

Durmayacaktım, durmak istemiyordum.

"Hiçbir şey öğrenmek istemiyorum artık!"

Gökalp öfkeli çıkan sesiyle, "Onun kazanmasına izin mi vereceksin!" diye bağırınca bir an donup kaldım.

Yavaşça dönüp ona baktım. "O dün gece kazandı zaten!" diye mırıldandım. Duyduğundan emin değildim ama az sonra yanıma gelip kollarımdan tutarak, "Bu şekilde gidersen en başından beri uğruna savaştığın şeyi kaybedeceksin." dedi.

"Savaştığım şey?" diye sorarcasına tekrarladım.

"Toprak ve Yağmur. Sence onların yanına gittiğinde her şey kaldığı yerden devam mı edecek?"

Elbette etmeyecekti. Rüzgar beni mahvetmişti. Günlerimi, geleceğimi karatmıştı. Hayatıma hiç silinmeyecek iğrenç bir leke bırakmıştı. Yanaklarımdan süzülen kanlı gözyaşlarının eşliğinde, "Peki şimdi ben ne yapacağım?" diye sordum. Sesim fazlasıyla çaresiz çıkmıştı.

Gökalp beni bırakıp geri çekildi ve "Sana iki seçenek sunacağım." dedi.

Duyacaklarımdan korkarcasına kaşlarımı çattım. Gökalp ciddi bir ifadeyle gözlerime baktı ve "Ya şimdi seni alıp abinin evine götürürüm, uğruna savaştığın her şey boşa çıkar ve Rüzgar kazanır ya da şimdi benimle o eve geri dönersin, hayatını tekrar kendi ellerin arasına alırsın ve Rüzgar kaybeder." dedi.

Başımı iki yana sallarken, "Daha fazlasını kaldıracak gücüm yok Gökalp!" diye fısıldadım.

Gökalp tekrar kollarımdan tutarak, "Bu defa ben hep yanında olacağım Deniz!" dedi.

Ellerini iterek geri adım attım. "Sana neden güveneyim ki?"

"Eğer şimdi gidersen Rüzgar böyle yaşamaya devam edecek. Ama sen geri gelirsen onun bütün düzenini altüst edeceksin ve bu defa kafası karışan o olacak. Belki böylece aklı da başına gelir."

Dudaklarımda hayal kırıklığıyla dolu bir kıvrımla, "Sadece onu düşünüyorsun, benim ne hissettiğim umurunda bile değil!" dedim.

"Hayır, hayır Deniz! Bu hikâye böyle bitmemeli. Sen çekip gitmemelisin, Rüzgar'ın öfkesi galip gelmemeli."

"Ya bana yaptıkları! Bunu bile bile nasıl her gün o adamın evinde uyanayım, nasıl her gün onun yüzüne bakayım!"

"Asıl o her gün seni gördüğünde kendinden nefret edecek. Gözlerine baktığın her saniyeye lanetler okuyacak. Sen onun zayıf yanısın Deniz. Sana baktıkça vicdanı onu cayır cayır yakacak."

Başımı yavaşça iki yana salladım ve arkamı dönüp yürümeye devam ettim. Gökalp son kez ardımdan bağırdı.

"Şimdi gidersen bir daha dönmek için o cesareti bulamayacaksın ve ikimiz de biliyoruz ki yeni bir hayata başlayamayacaksın!"

"Gitme Deniz, gitme!"

Continue Reading

You'll Also Like

1.8M 79.8K 63
Aile problemleri yüzünden evden kaçmış ve kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan, aynı zamanda sinir hastası olan Pare, ucuza gelsin diye ikinci el...
1.3M 54.2K 46
~TAMAMLANDI~ 0545* Sizi "MAFYA" adlı gruba ekledi #Romantizm kategorisinde 1.Sıra✨ #3Ay kategorisinde 1.Sıra✨ #Siyah kategorisinde 1.Sıra✨ #Esir kate...
44.6K 2.5K 14
Tezgahtar olarak çalışan Deva kendi haline baskıcı ailede yetişen,onu hor gören bir Babanın kızı idi.Bir gün alışveriş yaptığı sırada karşına çıkan D...
300K 10.2K 82
Zeynep, yeni bir sayfa açmak için, yeni başlangıçlar, yeni maceralar yaşamak için çok sevdiği şehre, İstanbula, geri döner. Sadece mutlu olucak, huzu...