POLİSLE BAŞI DERTTE( TAMAMLAN...

By authormishel

466K 33.3K 16.7K

"Meryem!"diyen güçlü, biraz endişe bulduğuma yemin edebileceğim sesi beynimi zonklattı. "Ölüyorum galiba."ded... More

°prolog°
1.
2.
3.
4.
5.
6.
7.
8.
9.
10.
11.
13.
14.
15.
16.
17.
18
19
21
22
23
20
24
25.
26.
27
28
29
30
31.
32. FİNAL

12.

20.5K 1.7K 788
By authormishel

Yazım hataları varsa affola.. yine bölüm sonuna bakılırsa sevinirim 🥺

İyi okumalar 🧚‍♀️

*

Başımda aniden hissettiğim sızıyla yüzüm buruştuğu an kaşlarımı çatıp, hissettiğim acıya dokunmak için elimi havalandırdım. Direseğimin iç kısmında, yumuşak etimde sinek ısırığı gibi bir şey sezinlerken kapalı olan gözlerim titrek titrek açıldı. Kolum acıyla, başıma dokunamadan tekrar yanıma serildi. Görüşüm netleştiği sırada beyaz tavana attığım boş bakışlar, yanımdan gelen fısıltılarla sol omzum üstünden yanımı buldu.

"Bu kız hep böyle bayılacak mı? Sürekli peşinde gezelim o zaman." diyen fısıltının sahibi Selim'di. Nerede olduğumu anlamaya çalışırken, bir yandan da konuşmalara odaklanmayı deniyordum. "Öyle görünüyor, bayılmaları sıklık gösterecek bu gidişle." deyip kıkırdayan kişi de Sultan dişisiydi. Kaşlarımı daha da çatıp, yattığım yerden doğrulmak için kol dirseklerimi yumuşak zemine dayadım. Avuç içlerim çarşaf olduğunu tahmin ettiğim kumaştan sıkı sıkıya tutunurken bir anda sırtımda hissettiğim destekle oturur pozisyonda yerimi aldım.

Bakışlarım geniş alanda gezindi. Acilde olduğumu anladığımda dudaklarımı büzüp küskünce, yanımda bekleyen refakatçılarıma baktım. Selim ve Asiye yanyana ayakta beklerken, Sultan ve Cansel iki sandalyeyi kapmış baş ucumda oturuyordu. Sırtımda hala varlığını koruyan elin Selim'e ait olduğunu anladığımda kötü kötü yüzünü izledim. "Çek elini, sen kimsin?" dediğimde hızla elini kendine çekip Asiye'ye inanmaz gibi döndü. "Ne diyor bu? Kafası mı uçtu?" diye fısır fısır konuştu. Asiye anlamaz bir halde beni inceleyip pembe ruj sürdüğü dudaklarını büzdü. Hayır, bu bayanın pembeyle derdi neydi? Pembe kendini bu kadar sevmiyordu belki de.

"Kız zilli neden bayıldın neden ayıldın anam?" dediğinde gırtlağıma kadar gelen kahkahayı zorlukla yuttum. "Sen kimsin? Organ mafyasının eline mi düştüm? Neşterle değil tırnakla mı alacaksınız böbreklerimi?" dedim sahte bir korkuyla. Asiye gözlerini devirip Selim'e döndü. "Hah! Tırnaklarıma laf geldiğine göre aklını kaybetmediğini anladık." deyip Selim'in başını sallayarak onaylamasıyla gülümsedi. Aşık mıydı neydi anam bu kadın?

Kızgınca soluklanıp Asiye'ye vurmaya çalıştım. "Aklımı kaybetsem de o tırnaklara laf ederim kart Asiye seni. İş makinesi Asiye." dediğimde Selim Asiye'ye ulaştırmaya çalıştığım elimi itti. Şaşkınlıkla yüzüne bakıp, başımı salladım. "Öyle mi Selim?" dedim katıca. Ellerini önünde birleştirip mahcup bir bakış atsa da iş işten geçmişti. Artık bir yabancıydı benim için.

"Sonunda uyandın, öldün sandık." diyerek konuşan Cansel'e Selim'den çektiğim düz bakışlarımı yolladım. "Ölsem sizin elinizde öldüğüm için dirilir, az ötede başka ellerde ölürüm." deyip dilimi çıkarıp salladım. Serum feci iyi kafa yapıyordu zannımca. "Kızım, senin yanına geliyoruz. Müşteri vardı para bile alamadık. Sen kötü kötü konuşuyorsun." diye surat asan Sultan'a havadan bir öpücük attım. Eliyle yakalamış gibi yapıp elini dudağına kapattığında hınzırca sırıtıp işaret parmağımı önüne salladım. "Hareketlere bak hareketlere. İşi biliyorsun oynak Sultan seni. İyi müşteri kaparsın." dedim son cümlemde Asiye ve Cansel'e imayla bakıp. Sultan kıkırdayıp, elini dudağına kapatırken nefeslenip kolumdaki seruma baktım. "Ne zamandır böyleyim?" dedim kısık bir sesle. Resmen bayılmışım, hayır yani neden bayıldığıma da kimseyi inandıramazdım ki.

"Üç saattir uyuyorsun. Baygınsın demiyorum dikkatini çekerim. Horul horul horluyordun resmen."diyerek sesini duyuran Cansel'le birlikte Selim birbirine bastırdığı dudaklarına daha fazla sahip çıkamadı. Dudaklarından kaçan bir kahkahayla sırtını dönerken Asiye de hayran hayran Selim'i izleyip iç çekiyordu."Palavra, ben horlamam." dedim hırsla. Horlamamış olmam lazımdı, horlayamazdım.

"Horlarsın horlarsın. Aslan kükrüyor sandı bir çocuk. 'Hayvanat bahçesi var burada' diye bağıra bağıra sedyeye kadar koştu. Sonra baktı sen uyuyorsun, dedi 'anne maymun aslan sesi çıkarıyor'. Büyük rezaletti, seni o ara tanımıyor gibi yapıp yan tarafta uyuyan dedenin torunu numarası yaptık hepimiz." diyerek elini dizine vura vura kahkaha atan Sultan'a hüzünle baktım."İnsanların sağlık sorunlarıyla alay etmekte size yakışırdı elbette ki." dedim varla yok arası. Hiçbiri söylediğimi dikkate dahi almadı. Arkadaş ortamımda olmamla olmamam arasında bir fark yoktu anlaşılan.

"Ee, doktor ne dedi neden bayılmışım?" diyerek horlama konusunun üzerine bir iki kürek toprak fırlatıp kapattım. "Bunu söylemek çok zor, çok üzgünüz." deyip burnunu çeken Asiye'nin kalın sesinden dolayı kulaklarım aşındı. "Ölecek miyim şükür?" dememe kalmadan  sevinçle el çırptım. Bir yandan ebedi hayata göç etmek lazımdı.

Cansel gözlerini devirip bıkkın bir nefes alırken Sultan bacaklarını okşayarak, "Hamileymişsin. Çok erken değil mi sence de?" dediğinde gülüşüm azar azar solarak tamamen terk etti suratımı. "Emin misiniz?" derken karnıma kayan elimden sonra bakışlarım da üzgünce elimle okşadığım karnıma düştü. "Öyle vallahi, korunsaydınız keşke." deyip iç çeken Selim'e baktım. İçeriye göçen yanaklarıyla kendini gülmemek için sıkıyordu. "Kız, bir öpmeyle hamile mi kalınıyor?" diyen Asiye, önündeki sandalyede oturan Cansel'in kulağına eğildi. "Bu hiç fanfini fon yapmış gibi değil ki kız anam." diyerek fısıldadığında gözlerimi devirdim.

"Meryem ana vakasını hatırlatmama gerek var mı kart Asiye? Bende o kadar mübarek bir insanım zannımca, imkansız diye bir şey yoktur. Allah ol der ve olur." dedim ciddi ciddi. Elim hala karnımı okşarken, hamile olduğuma inanmaya başlamıştım bile. "Hem, adımız da aynı. Kaderimizin aynı olmaması için bir neden göremiyorum." dediğimde kaşlarımı alnıma yükseltip yüzlerine baktım.

Cık cık eden Selim'in memnuniyetsiz yüzüyle kaşlarım alnımdan inerken, dilimi damağıma vurup bakışlarımı keskinleştirdim. "Hayırdır lan rakun Selim? Canının yangınının harlanmaya mı ihtiyacı var?" deyip göz kırpmama kalmadan Asiye'ye dönüp, "Emin miyiz? Yağız amir baya baya buna mı aşıkmış? Şüphe ettim ben şimdi." dediğinde nefesimi tuttum. Gözümün önüne bir bir gelen görüntülerle yüzüm her saniye farklı bir ifadeye bürünürken dudaklarımı ısırıp, nefessizlikten buruşan ciğerlerimi koca bir nefesle doldurdum. Aldığım nefese başka nefesler eklenirken sıklıkla havalanan göğsümde, kaburgamı zorlayan bir adet piç kalbe de sahiptim zira. "Nerede bu adam madem aşık? Siz sanıyor musunuz o adam birini sevebilir? İnanmayın." deyip elimi yumruk yaparak çarşafa vurdum. Çarşafın altındaki bacağım acıyla kasılırken inlemem de içimde kayboldu. "En zor günümde yanımda yok. Ben bu çocuğu tek başıma yapmadım.!"dedim acımı dizginlemeye çalışırken. Role girmiştik ya, Allah kurtarsındı.

"Annenle eczane gitti, ilaç alacaklardı." deyip eliyle arkasını gösteren Sultan'dan duyduklarımla içimden bir ton küfür edip çarşafı serumlu elimle üzerimden ittim. Sızı, kolumda yayıldığı an yüzüm buruşsa da durmayı reddederek sağ elimle sol koluma sokulmuş iğne ucunu düşünmeden çektim."Ulan ateşle barut ah yan yana gelmez diye bir şarkı var bilmiyor musunuz?Annem adamı çiğ çiğ yer." deyip ayaklarımı sedyeden aşağı indirim. Hemen yerde gördüğüm beyaz terliklerimi giyerken, önüme dökülen saçlarım gözümün önünü kapatıyordu. Sonunda doğrulup saçlarımı geriye iterek ayaklandım. O an dönen başımla dengemi kaybetmem, kalktığım yatağın üzerine ölü gibi devrilmem bir saniye içinde gerçekleşmişti. Kapanan gözlerimi açıp hala istiflerini bozmadan oturdukları ve durdukları yerden beni izleyen arkadaşlarıma baktım.

"Doğru söyleyin. Ölecek miyim ben?" dedim bu sefer korkuyla. Kalbim delicesine atıyordu, ayaklarımı da hissetmiyordum. Azrail orağını ayaklarıma, bacaklarıma süre süre yukarıya doğru geliyordu sanki. "Of, kızım mal mısın? Ne ölmesi? Sen yirmi beşinci yüz yılda doğan adamı gömersin bu gidişle. Ölmezsin korkma." diyerek sarı saçlarıyla oynamaya başlayan Cansel'le rahat bir nefes alıp ellerimi yatağa yaslayarak sırtımı yataktan kaldırdım. "Oh, iyi bari. Hepinizin mezarına tükürebileceğim demektir bu." deyip kıkırdadığımda gözlerimin gördüğü bedenle gülüşüm soldu.

Annem önde, pavyon gülü elinde bir eczane poşetiyle annemin  hemen arkasında acilden içeriye girdiğinde üzerimi kontrol ettim. Beyaz, erkek reyonundan aldığım xxl tişörtüm ve altında siyah nike eşofman altımla rezalet çirkin bir görüntüyle sahiptim. Hüzünle çöken omuzlarımla nefeslenip karşıma odaklandım tekrar. Yeri izleyen bakışları ağır ağır havalandı, ilk saniyesinden göz göze geldiğimizde bakışlarımı aceleyle önünde yürüyen anneme çevirdim. Çatık kaşlarıyla bana baktığını fark edip gergince soluklandım.

"Ben sana kahvaltı et dememiş miydim? Açlıktan bayılmışsın." diyerek yanımda biter bitmez azar çeken annemle şaşkınlıkla soludum. Konu şu an aç olup olmamam mıydı cidden? Yahu kadın, kızını öpmüşlerdi sokak ortasında alooo!! "Ay üf anne," deyip tuttuğu kolumu kendime çektim. Üzerimde hissettiğim ela gözlerin ağırlığı yanaklarımı kızartırken anneme odaklanmam oldukça zordu.

Dudaklarımı ıslattığım an tarif edemediğim yumuşak bir tat dilime yapıştı. Göğsüm yana yakıla göğe çıkıp inerken burnumdan derin bir nefes çektim. Nane kokusu tüm netliği ile ciğerlerimi yaktığında sinirden ağlayacak duruma gelmiştim çoktan. "Sen bana masayı topla diye kahvaltı et dedin, inadına etmedim bende." dedikten sonra omuz silktiğimde annemin bakışları alayla yukarıya kıvrıldı. "Akşamdan beri ağlıyorsun, dokunmadım kızmadım sana üzgünsün diye. Eve şu ayağı kırık çocuğu almana da bir şey demedim, babandan gizli saklı iş yapıyoruz. Tüm bu fedakarlığımı görmezden mi geleceksin? Dizim de yarım kaldı bayılınca, sen adamı hasta edersin nankör evlat. " taramalıya bağlayıp şak şak konuşan annem sustuğunda bile her an yeniden konuşabilir riskiyle söze girmedim. Bir zaman sonra ortamdaki sessizlikle konuşmasının bittiğini anladığımda rahatça gülümseyip avuç içimi yatağa yasladım.

"Oh canıma değsin, evin içinde paradoks maradoks geziyorsun. Sana Netflix alan aklımı seveyim, kasıtlı bayıldım izleyeme diye." dedim ifşa olduğumu görmezden gelmeyi denerken. Akşamdan beri ağlıyor oluşum Yağız efendiyi ilgilendirmezdi kanımca. "En heyecanlı yeriydi Meryem." deyip hevesle yanıma oturduğunda Sultan ve Cansel 'e 'kurtarın beni' bakışları attım. "Bak ne oldu biliyor musun?" deyip söze gireceği anda tam sedyemin önünde duran genç doktorla gülümseyip ayaklandım. Annem diziyi anlatmaya başlasa durmazdı, hayır birde anlatmaya başladığı kısım yarıda bıraktığı yer asla olmuyordu. Her anlatışında ilk bölümden başlıyor, izlediği bölüme kadar susmadan bıdı bıdı bir şeyler konuşuyordu.

"Kendine gelmişsin sonunda, nasıl hissediyorsun?" diyerek elindeki küçük dosyayı açan doktor, hemen sonrasında önlüğünün göğsünde bulunan cebe astığı siyah kalemi parmakları arasında tuttu. "Çok iyi çok, kendine geleli bir iki saat kadar oluyor." diyerek havalı olduğunu düşündüğü bir şekilde ayaklandı Sultan. Kaşlarımı çatıp doktora adım atışını izledim. "Hadi ya, ben kontrol için gelecektim ama gözlerinin kapalı olduğu belli olunca gelmemiştim." mahçup mahçup konuşup Sultan'daki bakışlarını bana çevirdi. "Kusura bakmayın, beklettim. Çoktan çıkışınızı verirdik." dediğinde dudaklarımı aralayıp konuşmak için hamle yaptığım anda Sultan, tekrar söze girdi. "Yok hasta horlaya horlaya uyudu zaten. Hiç sıkıntı yok, siz üzülmeyin yeter ki." deyip doktorun koluna dokunduğunda korkuyla pavyon gülüne baktım.

Selim'e attığı sert bakışları, duyduklarını idrak ettikten hemen sonra iri iri olmuş vaziyette beni bulduğunda kaşlarımı çatıp yüzüne bakmaya devam ettim. Bir zaman sonra dudaklarını birbirine bastırdığında gülmesini gizlemek için başını omzu üstünden sola çevirdi. Sinirle Sultan'ı izleyip dişlerimin arasından soludum. Hayır yani, horlayan bir kadına aşık olmayı hangi erkek isterdi?

Bir dakika hıaammına bu adamın bana aşık olduğuna inanıyor muydum ben?

"Meryem hanım, nasıl hissediyorsunuz? Birde sizden cevap alalım." diyerek tebessüm eden doktorla zorlukla gülümsedim. Dudaklarımın bir kez daha aralanmasına kalmadı ki bu sefer söze giren kişi annemi. "İyi doktor bey iyi, kötüye bir şey olmaz." deyip koluma 'pat pat' vurduğunda kolumu kendime çekip, sinirle gözlerimi kapattım. "Ben mi cevaplasam artık? Soru bana soruldu da." dedim aksice. Doktora çevirdiğim bakışlarımla başını sallayan doktorla rahatça silkelendim. Dudaklarım aralandı, bir kez daha konuşmama fırsat verilmediğinde içime dolan sinirle gözlerim sızladı.

"İyi iyi, turp gibi. Bir şey yok dedik ya." deyip doktorla aynı hizada duran Yağız'la ayaklarımı yere vura vura olduğum yerde zıpladım. Doktora attığı uyarıcı bakışları kanıma dokunurken, "Kötüyüm ben! Kötüyüm ya, kalbim acıyor, nefesim daralıyor benim." dedikten hemen sonra pavyon gülünün şaşkın yüzünden çektiğim bakışlarımı bu sefer doktora çevirdim. "Ölümcül hastalığa yakalandım galiba, ince hastalık bu doktor. Bak bi çaresine." dedim ağlak sesimle. Organlarım yanıyor gibi hissediyordum, çoklu organ yetmezliği olabilirdi.

"Meryem hanım, sizden alınan kan değerleri gayet normal. Açlık hissiyle bayılmışsınız zaten. Beslenmenize dikkat ederseniz sıkıntı kalmayacaktır. Halsizsiniz, şu an böyle hissetmeniz normal." diyen doktora boş gözlerle baktım. "Ölmüyor muyum yani?" dedim üzgünce. Doktor gülümseyip başımı sağa sola sallarken ellerimi yüzüme kapattım. "Yine mi gol değil? Üzülüyorum Allah'ım."diye kısık kısık söylendim.

"Size verilen iğne ve iştah açıcı ilaçları aldınız mı?" dediğinde pavyon gülüne dönen doktorla göz ucuyla beni izleyen pavyoncu derin bir nefesle başını aşağı yukarı salladı. "Aldık hepsini, boşuna eczaneye gitmedik ya." deyip ilaç poşetini doktorun gözü önünde salladı. Bunca mektep okumuş adamı azara çektiğinde burnumu kırıştırdım. Haspam, havası da kimeydiyse. "Parasını annem vermediyse bir doz almam o ilaçlardan." dedim inatla. Samimiyete gerek yoktu. Ben onu kapısında öptüm, o beni mahallenin ortasında öptü diye bu ne samimiyetti?

"Kız, evden apar topar çıktım. Para mı vardı aklımda? Terliklerle şap şap indim merdivenleri. Verdi parayı, borcumuz olsun."sözleriyle kolumda hissettiğim çimdikle küçük bir çığlık attım. Bakışlarım annemin ayaklarındaki terliklerle indi. Pamuklu, alçak topuklu gerdek terliği acımı unuttururken dudaklarıma piç bir gülümseyiş takmıştı. Kadın yirmi beş yıldır evliydi lakin yeni gelin modundan asla çıkamamıştı. "Ne borcu? Olur mu öyle şey, aramızda lafı yapılmaz." diyerek kaba sesiyle konuşan pavyon gülüne ters ters baktım. Çoktan annemin girmiş olduğu kolumu havalandırıp yumruğumu belime dayadığımda çirkef mahalle kadını rolüne çarçabuk adapte olmuştum. "Neden lafı yapılınmazmış acaba? Ne bu samimiyet? Borcumuz borçtur. Borç yiğidin," deyip annemle ikimizi işaret parmağımla gösterip, "kamçısıdır." dedikten sonra nefeslenip tekrar söze girdim. "Borçlanılan da itin yancısıdır." dedim alayla yüzünü izleyip işaret parmağımı bu sefer ona doğru tutarken. Kaşları çatıldı, dudakları ard arda aralanıp geriye kapandığında göğsü aldığı nefesle şişti.

"Seninle tartışmayacağım. Gözümün önünde bayıldın zaten, hala elim kolum titriyor." deyip ellerini arkasında birleştirmesiyle omzuma dökülen saçlarımı elimin tersiyle sırtıma ittim. "Sen sanıyor musun ki sen beni öptün diye bayıldım? Avucunu yalarsın." kendi elimi ağzımın hizasına tutup, avcumu yalar gibi yaptım. "Açlıktan bayılmışım." diyerek doktora döndüm. Şaşkın yüzüyle aramızdaki atışmayı izleyen doktorla sırıttığımda, "Değil mi doktor? Biraz önce söylediklerinizi duymamış bu adam. Neden bayılmışım ben, tekrar edin nolur." diye yalvar yakar baktım yüzüne. Kaşlarını kaldırıp Yağız beyimizi izledi. "Yani, heyecana da bağlı olabilir. Mümkün." dedikten hemen sonra bana çapkın bir gülümsemeyle göz kırpan pavyon gülüyle yutkundum.

"Ne heyecanı? Bu kart adam beni sokak ortasında öptü diye heyecan yapıp bayılacak kadar mı kimseyle öpüşmedik sevişmedik biz?" dedim elimi 'kimler geldi kimler geçti' dercesine sallarken. O an kafamda hissettiğim darbeyle ileriye doğru irdelenirken hala sessiz sedasız oturan Cansel'in desteği ile adımlarımı sağlamlaştırdım."Sen ne diyorsun? Ocağımıza incir ağacı mı dikeceksin kızım?" dedi annem ağlak bir sesle. Pavyon gülüne havamız civamız olsun diye anamızı kalpten götürecektik bir gün. "Yahu kadın, vurma şu kafama. Matematikçiyim ben, formül mormül kalmıyor aklımda." deyip göz ucuyla pavyon  gülüne baktım. Bendeki dalgın bakışları dudaklarıma düştüğü an istemsiz bir şekilde dudaklarımı ıslattım. Kaşları çatılırken gözleri kısa bir an gözlerime çıkıp, saniyesinde tekrar dudaklarıma indirdi."Zaten mahallenin diline düştük, nasıl eder nasıl temizleriz biz bunu?" diyen anneme döndüm şaşkınca. Doktordan cevap bekleyen bakışlarıyla bende beklentiyle doktora döndüğüm an doktor gülümseyip ellerini teslim olur gibi kaldırdı.

"Ben bilmem nasıl temizlenir. Gideyim, artık. Geçmiş olsun." karga tulumba aceleyle konuşup bir anda gözden kaybolan doktorun arkasından gözlerimi devirdim. "Anne temizlenecek olan şey ne mesela?" dedim tek düze. "Hayır yani, pervol  iyi çıkarır bahsettiğin çamaşır falansa." diyerek yüzüne sert bir bakış attım. "Anneyle düzgün konuş, ben onca sütümü boyun uzasın diye verdim sana. Dilin boyunu geçti." dedikten sonra elini dil gibi salladı. Başımı sağa sola salladım, elim kuvvetle havalandığında işaret parmağımı pavyon gülüne doğru sallayıp, sinirle soludum.

"Şu adam beni öpmüş diye namusum mu kirlenmiş benim de temizleyecekmişim? Öpesi varmış, bana denk gelmiş. Efsun olsa önünde onu öperdi, Sultan olsa onu öperdi." dememe kalmadan, bileğime dolanan parmaklarla şok içinde Yağız efendiye döndüm. "Ah ah, keşke ben olsaydım." diye fısıldayan Sultan'ın söylediklerine tepki vermeme kalmadı ki pavyon gülü elimi yavaşça yana indirip bileğimde kaydırdığı parmaklarını bu sefer avuç içimde gezdirmeye başladı.

Bedenimi ani bir hamleyle yanına çekerken, sıkı sıkıya tuttuğu elimle, boşta kalan elimi kalbime yaslayıp Selim'e döndüm. Bu Efsun neredeydi dostlar? Görmesi, en yakınım olarak yorumlaması lazımdı. Mesela yakışıyor muyduk yakışmıyor muyduk? Önemli bir konuydu bu.

Selim Efsun'un görevini devralıp eliyle 'ok' işareti yaptığında bakışlarımı hevesle pavyon gülüne çevirdim. Neden hevesleniyorsam, bende az salak değildim ya neyseydi. Anneme attığı ciddi bakışların altında ezilirken kuruyan dudaklarıma geçirdiğim dişlerimle dudağımda bir sızı hissettiğimde burnuma dolan metalik kokuyla dudağımın kanadığını anladım.

"Yalan söylüyor. Önümde değil bir başkası, bin başkası da olsa kızınızı öperdim. Benim niyetim ciddi." diyen adamla bir kez daha ayağımın altındaki yer kaydığında sızlayan bakışlarımı sıkı sıkıya birbirine tutunan ellerimize indirdim.

*

Elimdeki pet şişeyi uzak mesafede kalan konteynera tam isabetle attığımda gülümseyip göz kırptım. Efsun'un kıkırtısı hemen yanıbaşımda bir yerlerde duyulduğunda  oturduğum bankın yanındaki bankta olduğunu iyi bilerek yan bir bakışla yüzüne baktım. Yalandan bir sinirle ayaklanıp, çocuk parkına doğru yürümeye başladığımda Efsun'un da arkamdan geldiğini belli eden ayak sesleriyle gülmemek için dudaklarımı ısırdım. Ben uyandığımda yanımda yoktu hanımefendi, nerede olduğunu sorduğumda da 'sen horul horul uyumaya başlayınca, Gufran'ı ziyarete gitmiştim' demişti. Yok yani madem horluyorum ben al yastığı boğ beni, nasıl en iyi arkadaştı bu kız anlamıyordum bazen.

"Meryem, daha ne kadar  surat asacaksın? Çocuk sen uyanana kadar ameliyata girdi de çıktı bile. Sen uyanmak bilmedin, ne yapayım?" dedi arkamdan attığı adımları sıklaştığı sıra. Omzum üstünden yüzüne baksam da yürümeye devam ettim. "Ne ameliyatı oldu burnu mu kırılmış?" dedim memnuniyetsiz bir halde. Başını sallayıp yanımda yürümeye başladığında, "Evet, estetik olmuş birde."deyip koluma girdi. Koluma girmesine olumlu ya da olumsuz bir tepki vermeden yürümeye devam ettim."Oh iyi olmuş ona. Burnu uzundu baya, bahaneyle estetik olmuş işte. Her yere de sokamaz o burnunu artık." derken omuz silkip Efsun'un kolundan çıktım. Adımlarım ağırca koşmaya döndüğünde annesiyle oturduğu banktan kalkıp küçük adımlarla salıncağa yürüyen çocuktan önce salıncağa varmayı hedefleyip koşma hızımı artırdım.

Çocuk tam salıncağa dokunacağı anda kendimi önüne atıp, bir hamlede salıncağa oturmamla korkuyla gerileyen oğlan poposu üzerine düştü. Ağlaması  azar azar çoğalsa da oralı olmadım. Bakışlarım bankta oturup, telefonuyla ilgilenen kadına çıktı. "Hanım abla! Şiişşttt sarılı , bak bir!" deyip yavaşça sallanmaya başladığımda kadın başını telefondan kaldırıp çevresini kontrol etse de salıncaklara bakmayı akıl edemiyordu. "Çocuk düştü hanım abla! Aloo, titrettin beni sarılı!" derken ayaklanıp elimi kolumu sallayarak dikkatini çekmeye çalıştım.

Sonunda çevrede gezinen boş bakışları bana değdiğinde rahat bir nefes alıp, yukarıya kıvrılan tişörtümü elimle düzelttim. "Kız, çocuk ağlıyor çocuk, senin değil mi bu? Bir anda düştü, kaldırmaya çalıştım. 'Anam da anam gelsin ölmeden göreyim' diye tutturdu. Dokunamadım da, alsana şunu yerden." deyip elimle hemen önüme ağlaması bitmiş bana şaşkın şaşkın bakan çocuğu gösterdim. Kadın küçük bir çığlıkla kalkıp koşarak oğlunun yanında yerini aldığında başımı sağa sola sallayıp tekrar kalktığım salıncağa oturdum. Yok anam, şu teknoloji insanı evladından da ederdi yar'ından da...

"Of Meryem, çocuk gibisin. Salınsın işte ne olacaktı?" deyip yanımda fısır fısır konuşan Efsun'a küçümser bir bakış atıp ayaklarımı kum zemine sürttüm. "Hep onlar salınacak diye bir kural mı var? Bizim de içimizdeki çocuk ihtiyaç duyuyor böyle şeylere." dedim aksi bir dille. Kadın bir teşekkür olsun etmeden ayaklanıp, çocuğunun elinden tutarak kalktığı banka yürümeye başladı. "Teşekkür etmesini bilmiyor herhalde." derken burnumu kırıştırmıştım b*k kokmuş gibi. Arkama geçip, sırtımdan hafif hafif iten Efsun keyfimin yerine gelmesine sebep olurken, "Çocuğu düşüren sensin, teşekkür ne için edecek?" dediğinde başımı aşağı yatırdım. Uzun saçlarım benimle birlikte sallanırken bakışlarımı arkamda beni sallayan Efsun'a diktim.

"Kadının bundan haberi mi vardı sanki? Çocuğu çalıp gitsem haberi olmayacak. Dua etsin, iyi insana denk geldi." diyerek kafamı kaldırıp karşıma odaklandım. Ağzı içinden söylenip, bir kez daha sırtımdan ittiğinde hevesle gülümsedim. Ellerim, salıncağın demir askılarından daha sıkı tutundu."Onu bunu boşver de, ne olacak şimdi? Adam seni resmen geride bıraktığımız son yirmi bir yılın dedikodu trend listesinde başa taşıdı."diye konuştu çekine çekine. Gülen yüzüm aniden solduğunda hastaneden çıkarken de ettiğimiz kavga gözlerimin önünden gelip geçti.

Elimi aceleyle elinden koparıp, yüzüne bile bakmadan bizim çocukları toplayarak acil çıkışına yürümüştüm. Hemşire arkamdan 'çıkışınız verilmedi henüz' diye bağırıp peşimden koşmaya başladığında bir iki adım önümden ağır aksak yürüyen Selim'in sırtına atlamış, orta parmağımı da hemşireye doğru kaldırmıştım. Kadın şok içinde nefessiz bir halde beni izlerken daha fazla kendini ve beni taşıyamayan naçar Selim'in yeri boyamasıyla kafa üstü yere serilmiştim rezalet biçimde. Tabi kaşım patlamıştı, ama bu sefer de acilde herkes bir olmuş 'mesai arkadaşımıza yan çizen birini tedavi edemeyiz' diyerek kaşımı sarmaya yanaşmamışlardı. Devreye tam burada giren pavyon gülü çaktırmadan bir sargı bezi ve batikon getirmiş, sinirli halde söylene söylene getirdiklerini bol tişörtümün içine saklayıp beni dışarıya çıkarmıştı.

Kaşımdan akan kan yüzümü al renge boyarken annem hiç oralı olmuyor, hastanenin bankalarından birinde oturmuş Dark izliyordu. Omuzlarım hüzünle çökerken Selim'e bakmıştım, Selim de ağrı içinde yan tarafımda ağladı ağlayacak vaziyette bacağını ovuyordu. Normal şartlarda Selim'e olsun bakmaları gerekirken, Selim de benim yancım diye onu da tedavi etmemişlerdi.

"Sen başıma nasıl bir belasın?" diye söylenmişti bizim pavyoncu efendi de. Söylediğine sessiz kalmayı başarıp, onu umursamadan annemin yan tarafında kalan banka oturmuş, kanamanın durmasını sağlamak için elimle tampon yapmaya niyetlenmiştim. Kaşıma giden elimi ters bir tavırla aşağı indirmiş, tişörtü kaldırıp incecik belimden dolayı sıkı sıkıya bağladığım eşofmanın arasına sıkıştırdığı sargı bezi ve batikonu tenime değmemeye özen göstererek sakladığı yerden çıkarmıştı.

"Yarılmış bu, dikmek lazım."demişti kısık kısık. Yüzü her saniye yüzüme daha da yaklaşırken vücut sıcaklığım da o doğrultuda artış gösteriyordu. Yüzümü yan çevirip bakışlarından kaçmaya çalışmıştım ama nafileydi. Yanaklarım alev aldı alacak gibi hissediyordum."İçeriden bir şekilde hemşire getirmek lazım." deyip ani bir hamleyle ayaklandığında hüzünlü bakışlarımı alttan, yüzüne çıkarmıştım. Kaşımı izleyen yoğun bakışları gözlerimi bulmuş, çatık kaşları o saniyeden itibaren normal bir şekle bürünmüştü. "Gideyim de birini gizlice getireyim. Gerekirse tehdit ederiz, polisim hakkında suçlama var falan derim. Dikiş şart." diye söylene söylene Sultan'a çevirmişti bakışlarını. Görmese de başımı sallayıp, onaylanmıştım. Feci bir ağrı yüzümü uyuşturmaya başlarken aldığım nefeslerle burnuma dolam kan kokusu da midemi alt üst etmeye başarmıştı bile.

"Sultan, ben gelene kadar şu bezi kaşına bastırır mısın?" derken Sultan'a uzattığı sargı beziyle başını sallayıp sargı bezine uzanan Sultan'ın tırnaklarını görür görmez iri iri olmuş bakışlarıyla sargı bezini alelacele Asiye'nin önüne tutmuştu. "Vazgeçtim, al sen yap Asiye. Biz bir yara kapatacakken ikinci yarayı Sultan açacak gibi duruyor. " deyip Asiye'nin tırnaklarının kısa olduğundan emin olarak sargı bezini almasına müsaade etmişti. Bana attığı kısa bir bakış sonrasında arkasını dönüp acile yürümeye başlamasına tepkisiz kalmaya çalışsam da benim için uğraşıyor oluşu gözlerimi de yaşartmadı değildi.

"Anne, sen ne güne duruyorsun da yedi kat eller yakınım oluyor burada? Gel saralım artık." demiştim Asiye sargı bezini katlayıp kaşıma bastırdığında. Omzum üstünden anneme çevirdiğim bakışlarım, telefona şokla bakıp, ağzını tek eliyle kapatan annemi gördüğünde başımı 'hiç ümit yok' dercesine sallayıp soluklanmıştım."Kız bu nasıl dizi? Hayret ediyorum doğrusu, çocuk geçmişe gidiyordu son bölümde geleceğe gitti yanlışlıkla." der demez telefonu yatay tutmayı bırakıp dikey bir şekilde tutmaya başlamıştı. "İkinci sezonuna başlayım, yarına biter." diyerek telefonda da bir yerlere dokunmaya başladığında koşa koşa gelen Efsun'a çevirmiştim bakışlarımı.

Yüzümü net bir şekilde gördüğünü tahmin ettiğim o an adımları yere çivi gibi çakılmış, son anda fırlayacak olan çığlığı da ağzını kapayarak susturmuştu. Efsun adım atmadan şaşkınlıkla beni izlemeye devam ederken pavyon gülü yanında biraz önce orta parmak kaldırdığım hemşireyi kolundan tutmuş, koşar adımlarla oturduğum banka getirmişti.

"Bu neden geldi? Başkası mı yoktu?" diye sormuştum aksi dilimle. Bana kötü bir bakış atan hemşire pavyon gülüne döndüğünde hayranlıkla iç çekmiş, Yağız efendi de hemşireye gergin bir tebessüm yollamıştı. Başımın tepesinden beynime kazık çakılıyormuş gibi bir hissiyata kapılırken ayağa kalkmış, dönen başımla zorlukla dengemi sağlayabilmiştim. "Sen bu kadına işve cilve yapıp çocuğunun anasının kaşını diktirmeye mi getirdin namussuz herif?" diye bağırmıştım sinirle. Hemşire şaşkın bakışlarını bana çevirdiğinde Yağız beyimiz kaşlarını gözlerinin üzerine yatırmışta yatırmıştı.

"Ne çocuğu Meryem? Evli miyiz biz seninle? " diye soran ters sesiyle gözlerim şüpheyle kısılmış, "Bak sen beyefendiye! Ben seni kocam görmüşüm de sen beni eşten saymıyorsun öyle mi? Pis kart adam, al hemşireni de," derken Asiye'nin elinde tuttuğu kanlı sargı bezi ve kapağı açılmamış batikonu alıp üzerlerine fırlatıp devam ettmiştim konuşmaya. "sargı bezini de. Başına çal. Seviyormuş, niyeti ciddiymiş. Hayvan herif sana inanan insanın beyni yoktur beyni!" diye de bağırmıştım tüm gücümle, kanayan kaşımın hemen arkasında kalan şakağıma vururken. Sinirle soluklanıp, yüzüne de hakiki bir tükürük atmıştım elbette ki.

Seviyordu güya, sevdiği kadının yarılan kaşını diktirmeye cazibesini kullanıp başka kadın getiriyordu beyefendi. Alsın bütün bayanları başına çalsındı, dönüp yüzüne güleni de Fethullah Gülen tarikatına katsındı.

O an orada bir terör estirip bizim çocukları ve Efsun'u da alıp hastane bahçesinden çıkmıştım. Hayır yani, az kalsın sevdiğine de inanacaktım aptal kafam gibi...

"Allah aşkına, anma şu adamı olduğum yerde be kızım. Hala sinirliyim." deyip onu hatırlatan acıya dokundum parmak ucumla. Hastaneden çıktıktan sonra yol üzerindeki özel bir hastaneye gitmiş, muayene parası şu parası bu parası derken Selim'e de iyi kitlemiştim. "Pezevenk miyiz biz, gavat mıyız? Beni öpüyor, bir şey demiyoruz. Yani bu koca bir sorun ama annem de diziden başını kaldırıp bir azar çekmiyor ki adama. Yüz buldu tabi. Ama yok büyük beddua ettim kendime. Yüzüne dönüpte gülmem bir kez olsun." dediğimde sırtımda hissettiğim uzun parmaklarla göğe doğru yükseldim. Kıkırdayıp güneşi izlerken bir elimle de güneşi yakalamaya çalışıyordum. Bedenim aşağıya inip kuvvetle geriye salındım. O an yine aynı uzun parmaklar sırtımdan güçlü bir şekilde ittiğinde bu sefer daha da ileriye atılıp, biraz öncekinden daha yükseğe ulaşmıştım.

"Kız Efsun,bir öküzü tek başına mı yedin? Bu ne şiddet ne celal?" deyip kahkaha attığımda alçalan bedenim bir kez daha göğe itildi. Dahası mümkün gibi yukarıya ulaşan bedenimle düşmemek için demir askılara sıkı sıkıya tutundum. "Canın çıksın Efsun! Yavaş olsana, öleceğim salak kız." dediğim an yere değen ayaklarımla ani bir şekilde durdum. Sırtım şiddetle duvar gibi bir şeye çarptığında korkuyla omzum üzerinden neye çarptığıma baktım. Gördüğüm yüz koca bir fiskeyle zihnime vurdu.

Elleri benim sıkı sıkıya tutunduğum demir askıları biraz yukarıdan tutmuş, uzun bedenini aşağıya eğmişti. Aynı hizada birbirimize suspus olmuş şekilde birkaç dakika baktık diye düşünüyordum.

"Ne oluyor? Efsun nerede?"dedim soğuk bakışlarımı etrafta gezdirip Efsun'u ararken. Yaptığı her şeye rağmen göğüs kafesimi döven yüreğimin de alacağı olsundu. "Gönderdim, gitti."dedi bakışları hala yüzümdeyken. Başımı sağ tarafa yatırıp yakınlığımızı bitirmeye çalıştım. İnadına yapar gibi daha da boynuma kadar soktuğu varlığıyla sinirle soluyup salıncaktan kalktım hiddetle. Efsun hanım iyi bir dayak yiyecekti. Hayır, giderken bari haber verse ölmezdi. Ya ben hüngür hüngür ağlayıp, 'çok seviyorum Efsun' naraları atsam ne olacaktı?

Salıncaktan kalkar kalkmaz yürümeye başladım. Attığım hırslı adımlar, kum yüzeyden sert taş yüzeye geçiş yaptığında yürüyüşüm hızlandı. Acilen eve gitmem lazımdı benim, ocakta yemeğim yanmış olsa gerekti.

"Meryem, daha ne kadar kaçacaksın? Hayır, ben kovalarım hep orası sorun değil de, ne kadar yorulacağımı hesaplamam lazım." dedi arkamdan nefes nefese. Her adımım ve her adımında sesi yakınlaşıyordu. "Defol be kart adam! Ne kaçacağım senden? Görünme benimle, hani benimle adının duyulmasından daha kötü bir şey yoktu ne oldu?" der demez kestiğim adımlarımla yüzümü arkamdan yürüyen adama çevirdim. Kaşları kaşlarım gibi çatılmış, nefesleri de nefeslerim gibi göğsüne dar gelerek kaburgasını dövüyordu. "Sokağın orta yerinde sen kimsin de öpüyorsun beni?" deyip kaldırdığım ellerimi yumruk yaparak tam önümde duran göğsüne tüm gücümle vurdum. Yüzü bir gram olsun buruşmadığında daha sert bir şekilde vurmamla, elleri bileklerimden tutundu.

"Sen kimdin de öpüyordun beni kapımın önünde? Sana o hak var da bana mı yok zilli?" dedi sinirle. Alnında hop hop hoplayan damarına kayan gözlerimi zorlukla yüzüne çektim. Bakışlarım sinirle suratından koptuğu an kollarımı kendime çekip yürümeye çalısam da başaramamıştım. Sıkı sıkıya tuttuğu bileklerim ateşe girmiş gibi, ateşten bir kelepçe takılmış gibi yanmaya başladığında sızım sızım sızlayan gözlerimi kapattım. "Bırak beni, kötü olur." diye fısıldadım dişlerimin arasından. Yaptığı şeyleri bir yere kadar şakaya vurabilirdim. Umursamaz olduğumu düşünseler de bazı anlarda ben de bir şeyleri umursayıp, gönül koyabiliyordum. Bu da onlardan sadece biriydi elbette.

"Yahu, anlamıyorum ben seni. Bana 'evet' ya da 'hayır' demek bu kadar mı zor?" sesini normal tutmaya çalıştığını anlarken başımı salladım. Konuşmak ve yüzüne bakmak içimden dahi gelmiyordu. "Yüzüme bak. Bir gül, bir güzel söz söyle bana." diyen fısıltısıyla üzerime eğildiğini hissederken nefesimi canhıraş bir şekilde tuttum. Göz pınarlarımda hissettiğim yoğunluk taştı taşacak derken dikiş atılıp, sargı benziyle kapatılan kaşıma konan dudaklarıyla gözlerime ağırlık olan göz yaşlarım aniden yanaklarıma boşaldı. Dudaklarımı aralayıp kesik bir nefes aldım. Hala yerini koruyan dudakları bu sefer hafif bir kaymayla şakağımda durduğunda tüy kadar hafif bir öpücük bırakması kalbimi durdurdu, durduracaktı neredeyse.

"Çok mu zor şeyler istiyorum senden?" dedi aynı tonda. Burnundan derin bir nefes aldığını hissederken kırılan basiretimle son çare geriye bir adım atıp biraz olsun uzaklaşmaya çalıştım. Benimle birlikte ileriye attığı adımla dudakları da saçlarımın arasına gizlenen burnu da mevcut konumunu korudu.

"Çok beklersin Meryem sana bakacak da yüzüne gülecek diye. Hayatta yapmam, büyük beddua ettim kendime." dedim burnumu çekip, yanağımı kaşındıran gözyaşımı omzuma yatırdığım başımla tişörtüme silerken. Burnundan verdiği derin nefesi saçlarımın dibinde tüm kaynarlığıyla vurdu."Ne diye beddua ettin kendine?" dedi efsunlu bir sesle. Göz kapaklarım titrek titrek kapanırken yakınlığımız ya da temasımıza acı bir şekilde alışmıştım çoktan. "Yüzüne bakıp gülersem Fethullah Gülen tarikatına düşeyim dedim. Büyük beddua ettim anlayacağın." diye söylendim elimde olmayan, nazlı bir sesle. Temasımızı sonlandıracak bir hamleyle geriye çekildiğinde düştüğüm boşluk hissine garip garip baktım.

"Nereden geliyor bunlar aklına? Geri al bedduanı çabuk." dedi sinirle. Başımı sağa sola sallarken yine yüzüne bakmıyordum. "Meryem, büyük beddua bu cidden. İnsan kendine bunu yapmamalı, hadi güzelim. Bak yüzüme." dediğinde daha yumuşak, ılımlı bir sesle konuşmuştu. Yutkunurken gözlerimi kapatıp dudaklarımı ıslattım. "Güzelin miyim gerçekten?" diyen fısıltımla aniden açılan gözlerim karşımda kalan denizi korkuyla izledi. Yok benden adam olmazdı, iki güzel söze de tav oluyorsan sen yaşama kızım. Hayırsız Meryem seni, salak Meryem ne olacaktı.

"Güzelimsin tabi, güzelleştiğimsin. Bak yüzüme." kısık sesiyle söylediklerinin hemen ardından saçlarıma konan dudaklarıyla içim erim erim erimeye başlasa da kolumu şiddetle kendime çekip mesafemi korumaya çalıştım. Azıcıkta gurur lazımdı insana anacım.

"Benden bir cevap mı bekliyorsun?" dedim sonunda serbest bırakmaya razı olduğu kolumu kendime çekip bileklerimi ovarken. Hayvan herif, sanki kurbanlık inektim de kaçıp denize atacaktım kendimi, öyle sıkı tutulunur muydu? "Evet, çok bir şey istemiyorum." dedikten sonra derin bir nefes aldı. "Yüzüme bakmanı istiyorum birde. Ya da başıma daha çok bela olmanı. Seninle nezaretlere girmeyi istiyorum ya da köpekten kaçarken uçurumdan atlamayı." sona doğru kısılan sesinden duyduklarımla yutkunup bakışlarımı elimde olmadan yüzüne çevirdim. Hüzünlü gözleri umutla yeşerdi.

"Ben seninle gerekirse ölmeyi istiyorum." deyip bakışlarını sol omzu üzerinden denize çevirdi. "Biliyorum, çok hata yaptım. Ama asla tek taraflı değildi. Sevmiyor musun? Seversin." diyerek tekrar yüzüme döndü.

"Ama sevmiyor gibi de bakmıyorsun be Meryem." dedi acıyla. Acısını  göğsümde bir hançer gibi hissederken yüzünden kopan bakışlarım, aynı hizamda olan göğsüne, göğsünün içindeki kalbi görmek ister gibi sol yanına mühürlendi. "Seviyorsun sende. Hissediyorum." diye fısıldadı.

*
15.07.2020

Bölüm normal şartlarda tamamlandı tamamlanacaktı ve sınır dolduğu gibi gelecekti ama bilenler var ki yayladayım. İnternet erişimim yok denecek kadar az, o yüzden bölümün büyük bir kısmı kaydedilmeyip silinmişti. Alelacele bir şeyler yazdım, ilk hali oldukça eğlenceli ve daha da duygu yüklüydü.

Bu kadar yazabildim sonrasında. Her neyse, gecikme için özür diliyorum. Sınırı da doldurup taşırmışsınız birde. Bin oy gelmez diyenle utanır mı.. sanmam psçekeğfpvçgötörjrşeçekeş Son iki
bölüm 1k oya ulaşmış hatta aşmış. Oylayan herkese çok çok çok teşekkür ediyorum... duygusal bir turşuyum şu anda. Ve isteyen eli bol arkadaşlar da eğer diğer bölümleri oylamak isterlerse bu gariban ekmek yiyen köpek (me) hayır demez.

Ve sınırımıza gelirrrseeekkk....

13. BÖLÜM SINIRIMIZI YİNE 990 OLARAK BELİRLEDİM.

Zorlamaya gerek yok, bölüm başı ortalama okuyucu sayısı artarsa eğer, sınırı da bu doğrultuda arttırabiliriz. Biraz bu şekilde gidecek gibi.

Oylayan herkese teşekkür ederim tekrardan.

Umarım sevdiğiniz bir bölüm olmuştur. Sizi seviyorum, kendinize cici bakınız efenim ❤️

Continue Reading

You'll Also Like

181K 9.1K 45
Annesinden yediği dayaklar yüzünden gözyaşlarını kaybeden bir çocuk/Genç #1 Sevgi #1 Love #1 romantizm #1 Biseksüel #1 Lgbt #1 Gay #2 Eşcinsel
12.5K 856 33
'Ben etrafındakilere Feza'yım ama onun için Cânfezâ'yım.' Aile baskısı gören içe kapanık ve kalabalık ortamlarda bulunmak istemeyen kız Ve bunların...
1.1K 74 9
"Ama ilk önce niyetinizi öğrenmeliyim." Dedi ve yavaşça geri çekildi. Saçlarını düzeltti. "Niyetim derken?" Diye sordu adam. "Burdan bakınca dostça y...
1.4M 71.6K 41
!!!Watty's 2016 - Gizli Cevherler Ödülü!!!! " Tiyatronu oynadın. Şimdi eserinden memnun bir şekilde odana gidebilirsin sanırım." Öfkeli haline i...