POLİSLE BAŞI DERTTE( TAMAMLAN...

By authormishel

466K 33.3K 16.7K

"Meryem!"diyen güçlü, biraz endişe bulduğuma yemin edebileceğim sesi beynimi zonklattı. "Ölüyorum galiba."ded... More

°prolog°
1.
2.
3.
5.
6.
7.
8.
9.
10.
11.
12.
13.
14.
15.
16.
17.
18
19
21
22
23
20
24
25.
26.
27
28
29
30
31.
32. FİNAL

4.

20.4K 1.5K 692
By authormishel

Yazım hataları varsa affola... iyi okumalar 💖

*

Gözyaşımı silip oturduğum kaldırımdan kalktım. İki yanımda boş boş sallanan elimle birlikte kaldırıma çıkıp yürümeye başladığımda bakışlarım yerdeki taşları izledi. İçimdeki ateşle üç dört saat öncesine gittim yine.

Gufran, Yağız denen pavyon gülüne alayla bakıp kolunun altına küçük bir kız çocuğunu sever gibi sıkıştırmıştı beni. "Bizim Meryem ile aramızda olanı çok yanlış anlamışsın amir bey, biz onunla arkadaştan daha öteyiz. Senin beynin basmaz bu işlere, biz birbirimizi farklı görmeyiz. Ne onun gönlü bana kayar ne de benim gönlüm ona. Hala patavatsızlığına devam ediyorsun, ders alamadın belli ki." demişti. Burada her şey düşündükçe mantıklı gelmişti. Ah tabi beni hüngür hüngür yolun ortasında ağlatan şey Gufran'ın söyledikleri değil, Yağız Emir beyle sonrasında yaşadığım tartışmaydı.

Bana attığı o bakışların altında öyle böyle ezilmemiştim. Üstümden tır geçmiş, hatta gökten taş yağmışta ben altında kalmışım gibi hissettirmişti. Hayır anlamıyordum, bu adamın benimle ne gibi bir derdi vardı? Gufran'a karşı olan hislerimi Efsun dahi fark etmemişti ben söyleyene kadar. O nasıl görmüştü, dahası ne görmüştü bilemiyordum.

Sonrasında da Yağız bey yersiz yükselmiş, "Sen sürekli ne arıyorsun emniyette? Yirmi dört saat seni görmek istesem nikahıma alırım. Gelme buraya." diyerek Gufran'ın üzerine yürümüştü. Bunu bende merak ettiğim için Gufran'ın kolunun altından çıkmıştım. Yüzündeki alaycı sırıtma ile başını sağa sola sallamış bana bakıp göz kırptıktan sonra Yağız beye dönmüştü tekrar. "Kız arkadaşımın çalıştığı yere de mi gelemeyeceğim?" demişti meydan okur gibi. Ben söylediği şeyi idrak etmeye çalışırken tekrar konuşmuş, "Gönlümü sizin ekipten Aydan'a kaptırdım sorun olmaz inşallah." diyivermişti.

Ben Gufran'a şok olmuş bakarken, üzerimde hissettiğim ela bakışlar da Yağız Emir'e aitti. Yutkunup bakışlarına karşılık vermiştim. O sırada Gufran köpeği yanağımdan bir makas almış, "Burada görüyorum seni ikidir. Dikkat et it ısırmasın. Ben yengenin yanına gidiyorum. Görüşürüz mahallede." der demez cevap beklemeden gitmişti. Baş başa kaldığım insanın kim olduğunu söylememe gerek bile yoktu.

"Ortalığı boş yere ne bulandırıyorsun be pis mendebur? Gördün mü yok işte öyle bir şey?" deyip omuzlarımı küskün bir kız çocuğu gibi sallayıp ona sırtımı dönmüştüm. Arkamdan attığı adımları işitiyordum, sessiz sessiz attığı adımlar biz bedenlerimizi bahçeye çıkarana kadar bu şekilde devam etmişti. "Onda yok diye sende de yok değil ya? Şoka girdin herhalde ağlamadın hayret." demesiyle attığım adımım havada kalmış, sinirle yüzümü yüzüne dönmüştüm.

"Kafanda kurmuşsun sen. Paranoyak mısın nesin? Sana ne hem benim kimi sevdiğimden?" diyerek baş kaldırışım kolumdan nazikçe tutulup kenara çekilmemle son bulmuştu. "Senin kimi sevdiğin beni niye ilgilendirsin zaten? Kimi seversen sev." dediğinde kolumu kendime çekip bir adım gerilemiştim. "Karışma o zaman bana  kötü kalpli gargamel."dememe kalmadan gözlerini benden çekip etrafta gezdirmişti.

"Sadece sana bir şeyleri göstermeye çalışıyorum. Kabahatli oldum yine." dediğinde kaşlarımı çatmış, içimde merakla dolup taşmıştım." Neymiş göstermeye çalıştığın şey? Senin ne haddineymiş bakalım?" verdiğim karşılıkla bakışları ok gibi tenime saplanmıştı.

"Seni kimsenin sevmeyeceğini göstermeye çalışıyorum sadece." demişti acımasız bir halde. "Efsun bile konuşmuyor, yüzüne bakmıyor. İnsanların hayatında olmasını isteyeceği bir insan değilsin. Senin o yılan dilin insanları senden uzaklaştırmaya yeter de artar bile." diyip yüzüme son kez bakıp sırtını dönmüştü. Emniyet binasına attığı adımları benden her saniye daha da uzaklaşan bedenine doğru bir iki adım atmama neden olmuştu.

"Seni söylediğin her şey için pişman edeceğim, sende altına etmiş çocuk gibi ağlayacaksın kapımda. Bunu sakın unutm! "diyerek çığlık atmıştım sinirle. Bağırışımla yürümeyi kesmiş, bedenini yarım halde bana çevirmişti. "Çok beklersin kertenkele, sen ancak kendini ağlatırsın. Hadi bakalım, nasıl ağlatacaksın beni görelim. "deyip yine yürümeye başlamıştı. Bende ayaklarımı yere vura vura emniyet bahçesinden çıkmış, maksimum yirmi adım attıktan sonra döndüğüm köşe başına bedenimi bırakmıştım. Güzelim elbisem kaldırımın tozunu iyice yemişti ya o an bunu zerre düşünememiştim.

Yağız Emir denen pavyoncudan elbette nefret ediyordum lakin artık daha önemli bir gayem vardı. Plan şuydu;

Yağız Emir Alkan'ı kendine aşık et, tekmeyi bas.

*

"Ay Meryem yemin ediyorum içimi şişirdin. Al çekirdek diyorum yok diyorsun, al çiğdem diyorum ikisinin farkı ne diyorsun. Yok farkı markı al şunu elimden." diyen Efsun aşkıma hüzünlü hüzünlü baktım. Evet elbette günler süren vuslat bu akşam, "Sana ihtiyacım var polat." diye mesaj atmamla bitmişti. Gerçi ilk önce aramıştım, daha öncekiler gibi bunu da açmamıştı. Bende gidip, "Niye açmıyorsun telefonunu, belki bir şey söyleyeceğim belki imdat diyeceğim?" diye mesaj çekmiştim. Benim cebi ve zekası gibi gönlü de dolu olan biricik arkadaşım da dayanamamış neyim olduğunu sormuştu elbette ki.

Şimdiyse karşı karşıya oturmuş, benim Gufran'a olan ilgimi konuşuyorduk.

"Aydan mıdır nedir, güzel mi acaba?" dedim çekirdek paketini elime alıp seri bir hareketle açarken. Gözlerim Efsun'un günlerdir özlediğim, hasret kaldığım çehresini gezindi. "Güzelse bize mi güzel sanki kızım?" dedi omuz silkip. "Hem sen hiç beklediğim tepkileri vermiyorsun bu nasıl aşık olmak? Ben Hande ile Affan'ı görünce nasıl olmuştum unuttun mu?" deyip omzuma bir fiske vurmayı da ihmal etmedi tabi. "Yahu Gufran zaten ayran gönüllünün teki. Ne zaman kime köpüreceği belli mi oluyor sanki? Ondan üzülmedim pek." diyerek verdiğim karşılık sonrası tuzlu çekirdeği dudaklarımın arasına koydum. "Kandırma kendini. Kızım insan bir üzülür, gitti asayişte birini bile sevdi de kalbi bana bir kez olsun çarpmadı diye. Yok anam, sen sevmiyorsun bu çocuğu." deyip omuz silkti bininci kez. Elleri, dağılmış nemli kahküllerinde gezinirken düşündüm. Gufran'ın beni istemiyor oluşu birkaç zamandır zoruma gidiyor diyemezdim. Ne bileyim, en son Affan abinin bıçaklandığı gece yanındaki sarı yelloz Gupse'yle olan samimiyeti zoruma gitmişti. Ondan sonra köşe başında Elif ile mi görmedim bey efendiyi, Zuhal ile mi görmedim. Maşallah herkeslere boncuk dağıtıyordu. Zoruma da gitmiyordu artık, ya alışmıştım ve bir beklentim yoktu ya da Efsun aşkımın da dediği gibi ben bu sarı kafalı Gufran köpeğini sevmiyordum.

"Sen hiç bahsetmiyorsun Affan abiyle ne olduğundan." dedim çekingen bir sesle. Gufran beyi konuşmaktan daha önemli konuları ertelemenin anlamı yoktu. "Bahsedecek bir şey yok ki Meryem, ağırıma gidiyor bunca yıl gördüğü sevdama karşılık vermemiş olması. Beni korumak için benden vazgeçmesi. Ben ondan koruma istemedim ki, sevgi istedim. Gözünün içine baktım bir gram sevgisi için. Aşağıladı, ondan uzak durayım diye hor gördü sevgimi. Şimdi ne yapacağım, seviyor diye gözümün önünde beni yakmalarını nasıl sineye çekeceğim? "dediğinde yanağından akan bir damlayı silmesine fırsat vermeden çekirdeği pakete atıp parmaklarımı yanağına götürdüm. O kadar doluydu ki, adını duyması bile hüngürdeyerek ağlamasına neden oluyordu.

"Haklısın, o kadar haklısın ki...Kimse sana tek kötü şey diyemez şu saatten sonra. Hep itti seni, ittiği koylar, kıyılar da hastalıklı bir adamın kollarıydı. Bencil davrandı Affan abi. Bunun başka bir açıklaması yok." dedim kollarımı vücuduna sararken. Benim de sağım solum belli olmuyordu. Keyfi yerinde olan kızı ağlatmam iki saniyemi almıştı. Pavyon gülü haklıydı. Yılan dillinin tekiydim ben ama Efsun beni hep severdi.

"Neyse ne işte, geriye kalan her şeyi anlattım zaten. Boş ver beni, sen kapıda planımız var dedin. Ne planıymış bu?" dedi burnunu çektikten hemen sonra. Koala gibi sarmaladığım bedenini inatla benden uzak tutmak için kendini geriye çektiğinde burnumu kırıştırıp ondan uzaklaştım."Bak, kesinlikle olmaz demek yok Efsun. Ölümü gör." deyip tepkilerini izledim. Memnun kalmasa da başını sallayıp oturuşunu düzeltti.

"Yağız Emir beyle ilgili bir plan, onu kendime aşık etmem lazım gelir." dedim bir çırpıda. Bakışları donarken yüzündeki değişim de hiç hayra alamet gibi durmuyordu. "Niye yapacaksın bunu?" dedi tereddüte düşmüş gibi. "Hem Gufran'ı seviyorum demiyor musun kızım? Ne işin olur senin çocuklu dul bir adamla?" diyerek tekrar konuştuğunda Yağız abiden dul diye bahsetmiş olması bende sonu olmayan bir keyife yol açmıştı. Kıkırdadım. "Bana seni kimse sevmez dedi. Bir dersi hak etti orangutan götü." dedim neşeyle. Başını sağa sola salladığında bunu asla desteklemeyeceğini fazlaca belli etmişti zannımca. "Böyle bir ders mi verilir insana? Ya sende aşık olursan ne olacak?" dedi kısık sesle. Gözleri az ilerimizde kalan kapalı kapıyı buldu. "Valla baban çıldırır çocuklu adama aşık oldun diye, benden demesi." diyerek tamamladığı konuşmasına boş boş baktım. "Hıh." dedim kendimden emin halde. "Canım ben prensip olarak pavyonlara girmiş erkeklerden hoşlanmıyorum. O kısım imkansız yani."desemde içimde ince bir kurt bir yerleri oymaya başlamıştı bile."Hem sana aşık olmaz falan da demiyorsun. Demek ki oluru var bu işin." dedim içime kaçan sesimle.

"Ben artık hiçbir şeye olmaz gözüyle bakmıyorum. Affan beni seviyorsa herkes herkesi sever vallahi." diyerek verdiği karşılıkla kafasına bir fiske vurdum. "Senden iyisini bulabilirse onu sevsin ya..hiç sanmıyorum." deyip vurduğum yeri yavaşça okşadım. "Güzel kızım dünyam benim." diyerek kızmaması için de biraz yalakalık yaptığımda olmadı değildi. Kafasını geriye çekip bana kötü kötü baktı. "Ay Meryem, günah olur bize. Bir insanın kalbiyle oynanır mı?" masum masum bakan gözlerine boş bakışlar attım. "Kalbiyle oynamıyoruz biz. O buzdan kalbini eriteceğiz sadece. Sevap bile kasarız, ne günahı." dedim bilmiş bilmiş. Gülümseyip omuz silkti. Onay vermiyordu ama bunca gündür de konuşmuyor olmamız keskin bir dille reddetmesine mani oluyordu. "E ne yapacağız peki? Ya da ne yapacaksın? Plan ne?" deyip ellerini bir iki kez çırptı. Keyifli görünse de gözleri o kadar hüzünlü bakıyordu ki, onun yaşadığı şeylerin yanında benim bu içi boş fantezilerimin verdiği üzüntü devede pire kalıyordu. İç çekip yanağını öptüm.

"O adam sürekli nerede?" dedim, cevabını herkesin bilebileceği bir soruydu bu. "E emniyette." dedi boş boş. Başımı sallayıp, "Eh bende sürekli gözünün önünde olmalıyım haliyle. Baktığı her yerde beni görmeli, öyle ki bir yerde görmese gözleri beni aramalı. Tutuşmalı kızım aşkımdan."diyerek son kısımda attığım çığlıkla Efsun mala bakar gibi attığı bakışları yumuşatıp sahte bir gülümsemeyle dinlemeye devam etti.

"Napacaksın, her gün başka bir suça mı karışacaksın? "diye sordu sahici bir merakla. Dizlerimin üzerindeki bedenimi yatağa bıraktım. "Aslında ilk başta bunu düşündüm, yani başına da bela olurum falan diye. Ama o adama belli olmaz kızım, valla beni hapse attırmak için her şeyi yapar gibime geliyor." dediğimde hak verir gibi başını salladı. Eh, sağır sultan duymuş, kör kraliçe çoktan görmüştü pavyon gülünün bana olan nefretini.

"Sonra bende daha ince düşündüm, biliyorsun ki bir matematikçiyim ve tüm değerleri, tüm ihtimalleri gözden geçirmem gerekir. Bunu yaptım elbette. Aklıma ne geldi dersin?" diye sordum keyifle. Kaşlarını kaldırıp cevap bekledi. "Ragıp abi yok mu Ceylin'in babası. O işsiz diye geçen yıl onu emniyetin kafeteryasına koydurdu ya, diyorum Ragıp abiden orada iş istiyim. Garson ya da çaycı olurum. Yağız denen gundiye yakın olsam yeter." deyip düşünen suratını izledim.

Unuttuğum çekirdeğim ani bir şekilde aklıma geldiğinde parmaklarım paketin içine uzandı."Ee, bir şey desene." dedim çekirdeği çitlemeden hemen önce. "Ne diyim Meryem, işe yarar mı bu? Okulun var, dahası Yağız abinin seni kabul edeceği ne malum?" diyerek verdiği karşılıkla bıkkınca soluklandım. "Sürekli soru sorma kızım filozof musun sen her cevapta başka soru yaratıyorsun? Bu kadar düşünme manyak olucaksın sonunda." dediğimde dil çıkarıp yataktan kalktı. "Vallahi dene o zaman, adamı delirtme sakın ama. Sürekli kedi köpek gibi olursanız nah aşık olur."dediğinde başımı sallayıp onayladım. "O iş bende, ona bir profosyanel edasıyla yaklaşmaya karar verdim, inceden inceden naz falan da yaparım. Zaten o kartlaşmış adama naz yapan başka biri olmadığından da hemencecik aşık olur haspam." deyip kahkülümü üfledim. Canım Efsun'umla best olduğumuz beraber kahkül kestirdiğimizden bile belliydi.

Efsun kıkırdayıp omuz silkti. "Sen biliyorsun." dediğinde başımı sallayıp ben bilirim edasıyla arkadaşıma baktım.

*

"Ragıp abi, Yağız amir üç kahve istiyor odasına." diyerek kafeteryaya giren tahmini otuza yakın polis memuru ile bıyık altı gülümsedim. İşimde ilk günümdü, eh tabi Ragıp abiciğim de benim gibi mükemmel bir elemanı bulamayacağı için hemen teklifime atlamıştı. Tabi bire bir böyle olmamıştı, doğrusu Ragıp abi çenemden bıkıp, "Allah aşkına sus tamam, aldım işe seni." demişti sonunda. Günlük otuz liraya çalışacak başka eleman da bulamazdı ya orasından haberi yoktu tabi adamın.

Kasada para sayan gözleri beni buldu. Bende hemen başımı sallayıp oturduğum yerden ayaklandım. "Ragıp abi, cezve nerede?" dedim dolapların kapaklarını tek tek açarken. Yok yani üç dolap vardı toplasan ama bir cezveyi göremiyordum. "Kızım buraya cezveyle kahve mi dayanır, bak orada makinesi içine koy fincan başı iki kaşık kahve." dediğinde işaret ettiği kısma baktım. Kocaman siyah bir makine gördüğümde gözlerimi devirip makineye adımladım. "Her şeyi robotlar yaparsa insanlara bir şey kalmaz. Köpeği oldunuz teknolojinin." dedim sinirle. Makinenin hemen yanındaki büyük kavonaza giden elimle birlikte kapağı açtım. Kulağıma dolan kıkırtılarla omzum üzerinden sağ tarafıma baktığımda bir masanın etrafında oturan beş kadar erkek cinsi polisin bana baktığını fark ettim. "Bir istediğiniz mi vardı?" dedim soğukça. Gözlerim tekrar makineyi bulduğunda gördüğüm gri kapağı açtım. Kavanozun içinde olan kaşığı alıp kaşık dolusu kahveyi makinaya koyarken içlerinden biri konuştu.

"Yok çok haklısın, ona hak verdik kendi aramızda."diyenin kim olduğunu anlamak için tekrar masalarına baktım. Hepsi yarım ağız sırıtmış, masaya koydukları silah ve emniyete ait araçların anahtarları ile kendilerince havalı olduklarını sanıyorlardı. "Sizin hak vermenize değil, dışarıdaki tacizciler gibi bakmamanıza ihtiyacım var benim. İşinize bakın." deyip makinenin kapağını kapattım. Seslerinin kesildiğinden emin olup çalıştırdığım makineyi beklerken raftan üç fincan çıkardım.

"Helal olsun kız sana, hep savun böyle kendini." diyen Ragıp abiye döndüm. Yüzünde gurur duymuş bir ifadeyle bana bakıyordu. Sanırsınız Afrin harekatına katılmışım da sınıra bayrağı ben dikmişim gibi bir bakıştı bu. "Savunurum tabi abi, biz dışarıdakilerden bizi korusunlar diye bunlara güveniyoruz. Hiçbir farkları yok onlardan. Polislikte mutlaka karakter ve abazanlık yüzdesi de ölçülmeli." dedim bir profesör edasıyla. Ragıp abi başını sallayıp burnunun üzerindeki gözlüğü parmakları ile geriye itti. "Doğru vallaha, sonra neden kızları dışarı bırakmıyoruz. Ülkenin polisi bile sorunlu artık. Güvenmek çok zor. " diyerek yakındığı dertle başımı sallayıp fincanları musluğa benzeyen aparatın altına koydum. Algıladığı fincan ile kahve akıtmaya başlayan makineye hayran hayran baktım. "Kim icat etmiş bunu, bin maşallah. Böyle teknolojinin tabi köpeği olunur." deyip hayret etmiş bakışlarımla Ragıp abiye baktım. Kıkırdayıp ayva göbeğini titrete titrete güldü. "Götür de gel hele şunları." demesiyle başımı sallayıp geriye kalan fincanları da doldurup tepsiye dizdim. Gerçi pavyon gülü Yağız efendinin kahvesine tükürmeyi çok istiyordum ama bu kadarına cidden benim midem bile dayanmazdı.

Kafeteryadan çıkıp merdivenleri çıkmaya başladım. Emniyetin her yerinde de istisnasız merdiven vardı. Her yer abartısız olarak her yere çıkıyordu doğrusu. Bu düşünce ile kendimi onaylayıp giriş katta yürümeye başladım. "Canım bakar mısın?" diyen sesle birlikte başımı sesin yönüne çevirdim. "Buyur hanım abla?" dedim boş bulunup. Karşımda benimle yaşıt gibi duran kız bir dakikaya yakın boş boş gözümün içine baktı. "Ne bu internetle çalışıyorsun da bağlantı mı kesildi? Bari göz möz bir şey kırp." dedim sinirle. Kahveler soğuyordu burada be!

"İki çay alacaktım ben."dedi bozuntuya vermeden. Bıkkın bir nefes salıp gelişigüzel süzdüm karşımda kalan bedenini. Benden tahmini beş on santim kadar uzundu. Kalıplı bedenine bakılacak olursa kaslı diyebileceğimiz kadınlardandı ve ben kesinlikle bu bayanla bir kavgaya girmezdim. Sarı saçları çene hizasında, bukle bukle yapılmış ve yüzünde aramızdaki mesafeye rağmen okunan sivilce lekeleriyle ortalama beş onluk bir kızcağızdı..

"Alacaksan kafeteryaya in beni de yorma kendini de bacım, haydi. İşim var görmüyor musun?" dedim dilime mani olamayıp. Daha biraz önce dayak yiyeceğimi kendi tarafımdan onayladığım kadına neyime güvenip babalık taslıyordum bazen ben bile hayret ediyordum kendime.

"Tamam, teşekkürler." dediğinde şaşkınlıkla soludum. "Ne demek, asıl ben teşekkürler." dedim garip bir ses tonuyla. Biri bana böyle çıkışsa ben geriye adım atmazdım. Sanırım bayağı hanım hanımcık bir kadın polisti. Gülümseyip kafeteryaya doğru yürümeye başladığında bende omuz silkip yeteri kadar soğuyan kahvelerden keyif alarak merdivenlere yöneldim.

"Aydan, bir bakar mısın ihbar var." diyen kalın sesle attığım adımları durdurup gözlerimi hızla çevrede gezdirdim. Genişçe bir kapıda duran orta yaşlardaki polis eli havada biriyle konuşuyordu. "Kumarhane baskını, çok seversin haber vereyim dedim." deyip kıkırdadığında baktığı yere çevirdim kafamı. Biraz öncesinde küçük bir münakaşa yaşadığım bayan, konuşan adama eliyle anladım işareti yapıp yoluna devam etti.

Şaşkınlıkla soluklandım. Aydan denen kız bu muydu? Gufran nasıl olurda yüz üzerinden doksan dokuz olan ben dururken bu beş onluk bayanı sevebilirdi aklım almıyordu. Demek ki gönül ota da konar boka da dedikleri tam olarak buydu. Ya da ben tam anlamıyla Gufran'ın gerçekten birini sevebileceğini düşünmüyordum ya...evet tam anlamıyla buydu.

"Meryem!" diyen baskın, korkutmaya programlı sesle yerimde sıçardım. Elimdeki tepsi titrerken bakışlarım endişeyle yanımı buldu. Dalgın anımdan ötürü kalbimde hissettiğim ataklar beni ölüme bile götürürdü.

Görüş açımda olan tek surat önce tepkisiz bıraksa da sonrasında bedenime mükemmel bir sinir nüfuz etti. "Aptal mısın Behlül?" dedim sinirle. Elimdeki tepsiyi düşmesinden korkarak daha sıkı tuttum. Zira ayaklarımdan saçlarımın ucuna kadar titriyordu. "Görmüyor musun elimde ne olduğunu?" deyip gözlerimi tepsiye indirdim. Beyaz fincanların etrafındaki lekelerle gözlerim kapanırken içimde her saniye büyüyen sinir koca emniyeti yok edecek kadar harlıydı. "Canım sıkıldı eğlendim biraz, hadi tavla atalım seninle." dediğinde şaşkınlıkla soluklandım. "Şu an sorman gereken bir şey var farkında mısın? Elimdeki tepsi elimde ne arıyor mesela? Burada işe mi başlamışım ben aaaa?" dedim Selim'i alaya alıp. Sorması gereken şeyler vardı. Sormuyordu aptal. "Kızım sen bu kapıdan girdiğin an bizim her şeyden haberimiz olur. Geldiler dediler bana Meryem diye bir kız işe başlamak istiyormuş Yağız abinin tanıdığı. Ona söyle de o ne derse onu yapalım." deyip göz kırptı. Ne yani ben şimdi pavyon güneşini elimde tepsiyle şaşırtamayacak mıydım? Resmen tüm hayallerim hayal olmuştu. "Ama tabi ben Yağız amire söylemedim. O bilmiyor, kabul edin Yağız amir biliyor dedim. Nasıl yapmışım?" diyerek konuşmama fırsat vermeden tekrar sesini duyurduğunda gözlerim irileşti. Küçük bir çocuk gibi aferin bekleyen tavırlarını gurur duyarak izledim. "Vay be, sen gerçekten de kötü gün dostuymuşsun Selim'im. Bu işe çok ihtiyacım var kocaman eve ben bakıyorum. Yağız denen pavyoncu beni kabul etmezdi. Sana arada bedava sakız vereceğim söz." deyip burnumu yalancıktan çektim. Selim kıkırdayıp merdivenleri çıkmaya başladı. Bende yanında yerimi aldığımda tüm odağımı basamaklara verdim. "Kızım sen video falan çekmiyor muydun? Seni aradım bulamadım." dediğinde sabır çekip, "O Yağız denen amirine öylesine söylenmiş bir şey. Ne videosu allasen, benim videolarım Efsun'un ben uyurken çektiği rezalet kötü videolar. Horluyorum falan, ıyy." dedim gözümün önüne Efsun'un izlettiği görüntüler gelirken. Kıkırtısı ince ince kulağıma dolduğunda bitmemeye yemin etmiş basamakların sonuncusunu çıktım. "Şunu bırakta aşağı nezarete inelim, tavlayı sonra atarız. Canseller yine orada. Fal falan baktırırız Asiye'ye."demesiyle sevinçle çığlık attım."Vallaha mı Selim?" dedim sona doğru duygusallaşıp. "Oğlum çok özledim lan kızları. Pis gudubet amirin yüzünden hem rezil oldum hem numaralarını falan alamadım. O kadar şeyden sonra yüzüme bakmasalar yeridir." deyip iç çektim. Üstümüzdeki birkaç gözün meraklı bakışları umurumda dahi olmamıştı. "Öyle oldu tabi, senden sonra Yağız amire baya yüklendiler ama. Kısacık zamanda gerçek dostluklar kazandın sakın rezil oldum diye düşünme. Seni sordular birkaç kez daha geldiler buraya tabi. Bende bilmiyorum falan diyordum, seni gördüklerine baya sevinecekler." dediğinde başımı sallayıp gözlerimi kapılarda gezdirdim.

"Hangi odada o pis kafir? "dedim hiddetle. Bakışlarım karşı çaprazımda kalan siyah kapıya odaklandı. Üzerinde adının yazdığını görür görmez hareketlendim. Arkamdan kıkırdayarak gelen Selim'in ne gibi bir gayesi vardı bilmiyordum. Ondan habersiz işe alınmıştım. Pavyon gülü Selim'i sağlam bırakır gibime de gelmiyordu. "Vallahi sen amirine görünmesen iyi olur, mazallah ölün çıkar odadan, adam benden hiç haz etmiyor." deyip son bir adım daha attıktan sonra kapalı kapının hemen önünde durdum. Hemen yan tarafımda yerini alan Selim'e attığım bakışlar gergin yüzüyle karşılaştırdı beni. "Biliyorum, ama yüz ifadesini görmeye değer. Ölsem de bunu görüp öleyim." dediğinde yüzümdeki saçma sırıtma ile başımı sallayıp kapıyı çaldım. Yedi düvel pavyon gülüyle olan husumetimizi biliyordu resmen.

"Gir." diyen kaba sesi kalbimi koca bir kasırgaya sokarken sinirle soluklandım. Bu adamın yüzünden saniyede on beş ayrı duygu değişimi yaşıyordum ya! Kapıdan biraz uzaklaşıp Selim'e kapıyı işaret ettim. Gülümseyip kapıya yaklaştırdığı bedeniyle kapıyı açtı. Bedeni hemen içeriye akarken Selim'i takip ettim.

"Amirim, kahveleriniz geldi." diyen Selim'le birlikte tepsideki bakışlarımı yukarıya kaldırdım. Siyah, deri koltuklar üzerinde oturan üç adam hemen önlerinde bulunan orta sehpaya başlarını eğmişti. Sehpanın üzerine çarşaf gibi serilen bir haritayı inceleyen gözleri bizi bulmadı. "Hele şükür Selim, nereden geldi kahve Arabistan'dan mı? Koy masaya." dediğinde kıkırdayıp bakışlarını bana çeviren Selim'e göz kırptım. Geçmem için yaratılan boş alanda adımlamaya başladığımda odadaki tahmini polis olan iki kişinin başları haritadan kalktı. Buna rağmen pavyon gülü dikkatle haritaya bakmaya devam ediyordu.

Gülümseyip soğuduğunu iyi bildiğim kahveleri  adamların önüne bıraktım. Teşekkür etmelerine karşın sadece gülümserken masanın etrafını dolaşıp pavyon gülünün yanında durdum. "Hayır anlamadığım kısım şu, bu kenevirler nerede yetişiyor? Çatılarda mı yani?" dedi düşünceli sesiyle. "E bu da olamaz. Çatıların hepsi kiremitli, bu kenevir güneşe ihtiyaç duyacak." diyerek konuşmaya devam etti. Bir eli çenesini bulmuş, kıstığı gözleriyle haritayı kesecek kadar keskin bakıyordu. Eğilip kahvesini dikkatle incelediği kısma sırıtarak bıraktım.

Yan bir bakışla tepkisini izlerken doğruldum. Kaşları çatıldı, hareketleri donduğunda nefes dahi almadığını hissettim. "Selim." dedi kısık sesiyle. "Sen lavantalı parfüm mü kullanıyordun?" diyerek devam ettiğinde omzum üzerinden Selim'i izledim. "Hayır amirim. Meryem'in parfümüdür o." diyerek karşılık veren Selim'le sırıtıp omzuma dökülen saçlarımı ittim.

"Kahve soğumuş, yine de ellerinize sağlık hanımefendi." dedi polislerden birisi. Gözlerimi pavyon gülünden ayırmadan başımı salladım.

Yutkundu. "Selim." dedi biraz öncesine göre daha sağlam bir sesle. "Cinsiyet değiştirdiğini söyle bana." deyip gözlerini sıkıca kapadı. "Yoo, hala erkeğim şükür. Meryem o Meryem." dedi Selim keyifle. Dudaklarımı ısırıp kahkahamı tuttum. "Yok Meryem değildir, değildir." deyip siyah deri koltukta geriye yaslansa da gözleri hala kapalıydı. "O'dur, o'dur." dedi Selim tekrar konuşarak. "Benim, benim." dedim bu sefer. Yüzünü buruşturup ellerini yüzüne kapadı.

"Senin ne işin var burada?" dediğinde gözlerimi polislere çevirip gülümsedim. "Sürpriz yapayım dedim nişanlısıyım da." der demez Selim'in odayı dolduran iri kahkahası daha da keyiflenmeme sebep oldu. Polislerde sabit tuttuğum gözlerim koltuktan aniden doğrulan adama korkuyla döndüğünde çakmak çakmak yanan ela gözleriyle karşılaştım. "Ne zırvalıyorsun sen? Ne işin var burada diye sordum, cevap ver." diye gürledi birden bire. Tutulmuş dilimle abartılı olarak verdiği tepki zihnimi koca bir şoka soktu.

"Amirim, karşınızda bir kadın olduğunu hatırlatmama gerek var mı? Üstelik bu güzel hanım nişanlınız." diyerek ayaklanan polisle yutkunup başımı hızla salladım. Geriye bir adım taşıdığım bedenim pelte kıvamına gelirken çoktan arkamda yerini almış olan Selim omzumdan sağlamca tuttu. "Güzelse bana güzel. Sana ne oluyor ulan dingil Demir? "dediğinde sesindeki katılık bir kayada dahi bulunamayacak kadardı. "Elbette beni ilgilendirmez, ancak nişanlına bu şekilde davranamazsın. Hiçbir kadına böyle davranamazsın, sen polissin. Herkesten daha duyarlı olman gerekiyor." diyen Demir beye attığım hayran bakışlarımla belime dolanan iri kolla büyük bir bedene çarptım. Burnuma dolan odunsu kokuyla nefesimi tuttuğum an belimdeki parmakları tenimi sıkıca yokladı. "Biz böyle anlaşıyoruz. Ayrıca burayı zerre sevmez. O yüzden kızdım bende, benim için buraya katlanmak zorunda değil. Öyle değil mi hayatım?" diyen sesine boş boş baktım. Yan profilimde hissettiğim bakışlara endişe ve merakla karşılık verdim.

Hayır yani ben dalgasına nişanlısıyım demiştim, o 'ne münasebet' diyecekti bende 'aynen ne münasebet bu adam kim benim nişanlım oluyor' diye karşılık verecektim. Bunu asla düşünmemiştim, uzatmaya gerek yoktu, adam macera arıyordu. Başka bir açıklaması yoktu bende.

"Yo, öyle değil. Beni kafeteryada çalıştırdığını neden saklıyorsun bu beylerden? Çalıştığım parayı da benden alıp rakıya, viskiye vermiyor musun?" diye sordum ağlak sesimle. Doldurduğum bakışlarımla Demir bey ve adını bilmediğim diğer polise baktım. "Ciddi misin şu anda? Ne söylüyor bu kadın Yağız? Bunu nasıl yaparsın?" diyen adını bilmediğim polisle birlikte gözlerimi kapatıp başımı omzuma yatırdım.

"Yok öyle bir şey. Çalıştırmıyorum, ben alkol bile kullanmıyorum." deyip belimi daha da sıktı. Acıyla dişlerimin arasından inleyip kendimi kurtarmaya çalıştım. "Var öyle bir şey. Görmüyor musunuz gözünüzün önünde şiddet uyguluyor bana?" dedim üzgün şekilde. Azar azar açtığım bakışlarım karşımda eliyle ağzını kapatmış bana şok olmuş gözlerle bakan Selim'e değdi. Göz kırptım. Yok anam, şeytan bile şaşıyordu şu an bana.

"Bırak kızı, dışarıdan memur çağırın hemen. Nezarete atın şu adamı." diye gürleyen Demir beyle bıyık altı gülümsedim. "Ne diyorsun ulan sen? Yok öyle bir şey. Kendince eğleniyor işte. Meryem hep böyledir." dedi pavyon gülü hiddetle. Belimden çekilen koluyla birlikte parmakları bileğime dolandı. Beni sarsıp kendinden bir uzaklaştırıp bir yakınlaştırırken diğer kolumdan da Demir bey tutup kendine çekmeye başladı.

"Yağız bırak kızı. Tamam nezarete attırmayacağım, şu kızı bırak ulan!" diyen Demir beye çarpan omzum yerine alışamadan pavyon gülüne doğru çekildim. "Çek o elini ulan, dokunma kıza!Ne diye dokunuyorsun göt veren?" dediğinde kıkırtım Demir beyin gürültüsü içinde kayboldu.

"Kadına şiddetten tutuklusun Yağız Emir Alkan. Kızı bırak, hakaret davasını da açacağım sana. Bırak ulan kızı, bıraksana. Adam mısın sen?" diyen Demir beye bir kez daha çarpan bedenimle yerimde sallandım.

"Demir, kızın kolu kopacak. Sen bari bırak oğlum, ne yapıyorsunuz siz? " dedi adını hala bilmediğim polis. Aynı anda, "Sen sus İsmail. " diye bağıran iki adamın arasında bir oraya bir buraya savrulurken Selim'e 'yardım et' der gibi baktım. Selim girdiği şoktan çıkıp elini dudaklarının üzerinden çekti. "Yağız amirim, sakin olun vallahi şaka yapacaktık." diyen Selim'i hiç duymayan kuduz köpek Yağız kuvvetle çektiği kolumla birlikte bedenimi bir anda arkasına aldı. Boşta kalan iki kolumla Hz. Yusuf gibi kuyuya düştüğümü sanmıştım bir an için.

"Sana dokunma kolunu çek demiyor muyum ben? Neden bırakmıyorsun kızı?" diye bağırdığında yerimde sıçradım. Açık kapıya doluşan herkes şokla içeriyi izliyordu. Havayla kahküllerimi düzelttim. İki tane izbandut gibi adam benim için kavga ediyordu, havasını da mı atmayacaktım? Atacaktım elbette.

"Kızı senden kurtarmaya çalışıyorum ben. Ne de korkmuş zavallı, çekil yolumdan." deyip boşluktan bana ulaşmaya çalıştığında ise odada yankılanan kemik sesiyle birlikte birden yere serilen bedeni kanımı dondurdu. "Sana dokunma dedikçe hala dokunmaya çalışıyorsun. Dokunmayacaksın, neresini anlamadın bunun?" Pavyon gülünün sesindeki kinle dudaklarımı ısırdım. Biraz eğlenmek istemiştim ama durum fazlaca ciddiye biniyordu.

"Eyvah amirim, başsavcının kardeşine vurulunur mu?" dedi Selim ağlak bir sesle. İri iri açılmış gözlerimle yerden doğrulmaya çalışan adamı izledim. Yahu sen başsavcı kardeşiysen nedem polis oluyorsun daha? "Affedin, onu atmayın beni atın hapse." diyerek tekrar konuştuğunda bedenini yere güçsüzce serilen Demir beyin yanına attı. "Nişanlı değil bunlar. Şaka yaptık amire, o da bizi bozmamak için yaptığı role kaptırdı kendini. Affedin Demir bey. Abiniz duymasın." deyip burnunu çektiğinde başımı kedi yavrusu gibi sallayıp pavyon gülüne yaklaştım.

"Kaldır beni."dedi Demir bey Selim'in söylediği şeylere cevaben. Masum Selim hevesle başını sallayıp Demir beyin kolundan tutarak ayaklandı. Ondan destek alan adam ayaklarını yere sertçe bastığında elleriyle çenesini tuttu."Şakaydı yani öyle mi? " dedi kesik kesik. Kuduz köpek Yağız'ın yanından geçip Demir beyin nasıl olduğuna bakmayı planlayıp ileriye atıldım. Adım attığım yere kocaman bedenini taşıyan pavyon gülüyle birlikte sıkı sıkıya kapattım gözlerimi.

"Dur durduğun yerde, dokunma şu adama." dediğinde başımı sallayıp önüme siper ettiği kolundan tuttum. "Şaka mıydı bunlar Meryem hanım?" dedi Demir denen gerizekalı. Hayır anlamıyordum, herkesten şaka olduğunu duymaya ihtiyacı falan mı vardı bu adamın? Komik olmayan bir kızdım ve komik olmayan şakalar yapardım hepsi buydu. Asıl kabahat pavyon gülündeydi. Ne diye inkar etmiyordu anlamış değildim.

"Şakaydı, evet." dedim fısıltıyla. Gergince soluklanıp uzun tırnaklarımı pavyon Yağız'ın koluna geçirdim. "Ben boş yere mi yumruk yedim?" dedi pavyon gülüne dönüp. Yağız bey kıkırdadı.

"Ne boş yeresi? Dokunma diyorum dokunuyorsun, kendine çekiyorsun. Yapmasaydın." deyip omzunu silkti. Adamdaki hava da kimsede yoktu. Maşallah beyimiz ne yapsa arkasında duruyordu. Birazcık sözünün eriydi, ama çok değil.

"Öyle mi?" diyen Demir bey şaşkınlıkla gülümsedi. "Öyle." dedi pavyon gülü. Nefeslerim biraz olsun düzene girerken başını sallayıp Selim'e dönen Demir beyin söyledikleri ile hıçkırdım.

"Bu ikisini nezarete atın, görelim bakalım bu komik olmayan şakaya kaç yıl yiyecekler."

*

25.06.2020

Bölüm normal şartlarda iki gün önce gelecekti ancak yaylaya çıktığım için atamadım. Benden bölüm bekleyen herkesten özür diliyorum. Umarım beklediğinize değecek bir şeyler karalayabilmişimdir. Kahkaha atmasanız da tebessüm etmeniz bile benim için yeterli olacaktır. Çokta eğlenceli bir bölüm olduğunu iddia etmiyorum. Ama umarım ki siz seversiniz.

Bu arada yaylada ne kadar süre kalacağım belli değil. Bol bol boş zamanım olacağı için elbette bölümler yazacağım ancak internet erişimini her yerden sağlayamadığım için bölümlerin arası açık olabilir. Yine de eskisi gibi iki ayda gelmeyecek tabi ki.

Ben bölümleri şekilde yazarım ama bu bölüme yapılan yorumlara cevap veremem ne yazık ki. Bunu çok isterdim fakat mümkün değil. Siz yine de yorumlarınızı ve oylarınızı eksik etmeyin 💖💖💖

Sizden rekor oy bekliyorum aşklarım. Bu bölüme 1000 oy gelir mi?

Ve ricamdır ki, biraz olsun tebessüm eden herkes eğer bölümleri oylamamışsa kısa bir vakit ayırıp bölümleri oylasın. Bunu yaparsanız çok mutlu olurum🥺🥺

Sizi seviyorum. 💋💖

Continue Reading

You'll Also Like

811 121 10
22 yaşında olan genç bir kadının en sevdiği tarafından uğradığı ihanet, aşağılanma ve en önemlisi bunların hepsinin bir gün unutulup hayata kalındığ...
1.4M 71.6K 41
!!!Watty's 2016 - Gizli Cevherler Ödülü!!!! " Tiyatronu oynadın. Şimdi eserinden memnun bir şekilde odana gidebilirsin sanırım." Öfkeli haline i...
718K 39.3K 40
Elindeki tesbihi daha hızlı çekmeye başladı karşımda, sinirlendiğinde yapıyordu bunu genelde o kadar tanıma fırsatım olmuştu onu. "Neden İstanbul'a...
63.9K 2.3K 20
deli dolu bir asistan doktor, kendinden ve ciddiyetinden asla taviz vermeyen asker...