KAOS GÜNLÜĞÜ (TAMAMLANDI)

By Aquamarine_Carson

7.9K 695 3.5K

Bir melez. Kaos'a düşmüş ve oradan sağ çıkmış tek melez. O, Poseidon'un kızı Aquamarine Carson. Dostları onu... More

Başlangıç
Bölüm 1
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
DUYURU
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
Bölüm 28
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
Bölüm 32
Bölüm 33
Bölüm 34
Bölüm 35
Bölüm 36
Bölüm 37
DUYURU
FİNAL

Bölüm 2

347 26 151
By Aquamarine_Carson

Kendime geldiğimde nerede ve ne durumda olduğumu anlamaya çalıştım. Düşüyordum. Burası kesindi. Bayağı yüksekten düşüyordum. Bu da tamamdı. Güçlerim yoktu, bileziğim yoktu, nektar ve ambrosiam yoktu. Kemerimde duran hançerim ve bıçaklarım da yoktu. Hah,bir de unutmadan, çarptığım anda püre olacaktım. Durum buydu!

Tutunacak bir yer aradım ama ulaşmam imkansızdı. Bilirsiniz fikirler insana(ya da meleze) en kötü anda gelir ve bunlar kesinlikle iyi fikir olmaz.

Etrafımda dönerek benden uzakta olan duvara yaklaştım. Biraz fazla yaklaşmış olmalıyım ki sertçe duvara çarptım. Üzeri keskin kayalar ve sivri çıkıntılar ile doluydu. Beni taşıma ihtimali olan bir çıkıntı arıyordum ama düşerken bunu yapmak azıcık(!) zordu.

Bakınırken benden bağımsız hareket eden uzun örgülü saçlarım birden bir kayaya takıldı ve ben de kafamın her tarafındaki yakıcı acıyla ve çığlıkla artık düşmediğimi fark ettim. Gözlerim acıdan yaşarmıştı ama yine de ellerimle tutunacak bir yer bulmayı başardım. Ardından da bir ayağımı alabilecek bir çıkıntı. Saçımı takıldığı yerden kurtarıp ne yapacağıma karar vermeye çalıştım. Her yer zifiri karanlıktı. Sadece aşağıda belli belirsiz bir ışık huzmesi var gibiydi. Aşağısı Kaos'tu ve oraya gitmek kesinlikle iyi bir fikir değildi ama yukarı çıkamayacak kadar dipteydim. Tırmanmaya başlasam bile büyük ihtimalle yorgunluktan bayılırdım, düşüp ölürdüm. O da olmazsa açlıktan, susuzluktan ölürdüm. Eğer inersem, hayatta kalma şansım vardı. İmkansız gibi bir şeydi ama her şeye razıydım.

Kaç saat veya gün geçti bilmiyordum ama zemine ulaşmayı başarmıştım. Di immortales... O kadar sıcaktı ki sanki çektiğim nefes ciğerlerime varamadan buhar oluyordu. İlk birkaç dakikayı başım aşağıda, nefes almaya çalışarak geçirdim. Sonra ise etrafı incelemek gibi bir hata yaptım. Gerçek görüşlü olduğumu bilmiyordum yoksa asla böyle bir şey yapmazdım.

Korkunçtu. Kaos'u olduğu gibi tanımlamak imkansız. Denemem gerekirse: Her tarafta ruhlar, çığlıklar, ölümler, canavarlar... Ölümlü veya ölümsüz olsun, baktıkça canınız acırdı ve bu duygusal ya da ruhsal bir acı değildi. Tamamıyla gerçekti. Sanki... Sanki elinde kızgın demir olan biri onu beyninize batırıyordu, sonra bunu tekrar tekrar ve tekrar yapıyordu. Gözlerim korkudan kocaman olmuştu ama hipnotize bir etkisi vardı, başka bir tarafa bakmak imkansızdı. Beynim her bir korkunç detayı ezberleyene kadar sadece bakabildim. Fiziksel acı dedim ya. İşte, burnumdan ve sol kulağımdan kan akıyordu. O kadar korkmuştum ki yanımda bir şey olsa kendimi öldürmek çok kolay bir yol gibi gelmişti. Sorun görüntüsü değil etkisiydi. Belki de yeraltı dünyasından çok da farkı yoktu ama büyüsü vardı. Dizlerimin bağı çözüldü ve ağlamaya başladım. Sadece korkudan da değildi. Yaşadıklarım, gördüklerim, cezam çok ağırdı.  Emin olduğum şey ise şuydu: Bunları hak edecek hiçbir şey yapmamıştım.

Bir süre sonra ağlamam kesildi. Gözlerimi yerden kaldırmıyordum. Birden aklıma babamın mektubu geldi. Jüpiter Kampı'na gitmemi o istemişti. Eğer isteğini yerine getirmeseydim, başıma bunlar gelmezdi.

Zamanı hesaplamaya çalıştım ama mümkün olmadı. Gezinmeye ve her an beni öldürmeye çalışan şeylerin daha az olacağı bir yer aramaya başladım. Kafama takılan bir düşünce beni rahatsız etti. Kronos'un ruhu da buradaydı. Kaos'a mahkum edilmişti. Benim gibi. Yani Zeus/Jüpiter benim Kronos kadar kötü biri olduğuma mı karar vermişti? Ya da Kronos herkesin düşündüğü kadar berbat değil miydi? Yoksa babam da Zeus ile aynı fikirde olup da buraya gelmemi mi sağlamıştı?Kendime gelmeye çalıştım. Bı düşünceler bana ait değildi. Olamazdı. Olmamalıydı.

Penthlagon'u bulmam lazımdı. Ateş Nehri'ni. Oradan su içersem en azından besin ihtiyacını nedeniyle ölmezdim. Yani beni başka yollarla yok edebilirlerdi. Harika değil mi!? Ne mutlu onlara!!

Ateş Nehri fikrimi kullanmam için Tartarus'a çıkmam lazımdı. Bunu için de yapabileceğim tek şey yürümekti. Ölmeyecektim. Bu lanet çukurdan çıkmayı başaran ilk kişi olacaktım.

Yürüyordum. Sadece yürüyordum. Aşırı derecede sıcaktı. Sanki kaynar suyun içinde ilerlemeye çalışıyordum. Tişörtümü çıkartıp belime bağlamıştım. Üstümde bikinim vardı. Nereye gidersem gideyim içime daima bikini giyerim. Kendimi bu alışkanlık için kutluyorum.

Zar zor nefes alıyordum. Boğazım kurumuştu. Konuşacak halim yoktu. Nefes almak bile işkence gibiydi. Ne zamandır buradayım bilmiyordum ama hiç uyumamıştım. Kendi isteğimle olan bir şey değildi. Kaos... En ufak huzur ve rahatlamayı sizden uzak tutuyordu. Umutla tutunduğum bir şey vardı ama. Normalde güçlerim yokken denizkızı halinde olmam lazım. İnsan olduğuma göre güçlerim tamamen yok olmuş değil. Ya sebebi bu ya da babamın kutsaması. Evet ya!! İndiğim ilk gün sırtımda kürek kemiklerimin arasında siyah bir üç dişli yaba sembolü belirmişti. Göremiyordum ama orda olduğunu hissediyordum. Önce buraya düşmeme sebep oluyordu sonra da beni kutsuyordu.

Vücudumun her yeri yaralarla ve kendi kanımla kaplıydı. Bir cehennem tazısıyla karşılaşmamın hediyesi olarak kolumda ve belimde kocaman pençe izleri vardı. Silahım olmadığı için kendimi savunma şansım olmamıştı. Yaralar kapanmıyordu. Aksine gün geçtikçe derinleşiyor ve her geçen gün daha çok acıyorlardı. Gözlerim etraftaki kül ve kirli sisle dolup buğulanmıştı. Attığım her adımda bayılmanın eşiğine geliyordum. Nehri bulmam lazımdı. Açlığa dayanmak kesinlikle kolay bir şey değildi. Neredeyse 16 yıldır istemediğim, nefret ettiğim güçlerime her şeyden çok ihtiyacım vardı. Pes etmek istiyordum. Boşuna çabaladığımın farkındaydım ama burada ölmek kesinlikle son tercih bile olamazdı. Bu çukurdan çıkacaktım ve Olimposlular'a günlerini gösterecektim.

Albızlar alasıca günlerdir veya haftalardır yürüyor ve acı çekiyordum. Ama sonunda başarmıştım. Tartarus'a varmıştım. Öyle olduğunu düşünüyordum en azından çünkü hava daha bir solunabilir hale gelmişti. Daha temizdi ama yine de zehirliydi. Kaos'u son görüşüm olduğunu düşünüyordum ve tabiki yine yanılıyordum.
İlk defa şansım yaver gitti ve gerçekten kısa bir süre sonra Ateş Nehri'ni buldum. Keşke şansım yaver gitmeseydi. Thyke asla yüzüme gülmedi zaten!!

Nehrin kenarına geldiğimde ayakta zor duruyordum. Bastığım yerin nehrin suyuyla ıslanmış olduğunu fark etmemiştim. Ayağım kaydı ve kendimi nehrin içinde buldum.

Kesinlikle çok kötüydü ve denizde yüzmek gibi değildi. Ölüyormuş gibi hissettim. Yani tamam, ölmek üzereydim ve mahvolmuş durumdaydım ve... Aman neyse!!! Nehre düşünce daha da kötü oldum yani. Sanki mümkündü de!

Diğer anlar biraz bulanık. Her şeyi hatırlamasam bile acı fazlasıyla netti. Gözlerim yanıyordu. Bir sürü su- ya da ateş- yutmuştum. Çırpınıyordum. Yüzeye ulaşmak için çabalıyordum. Ne kadar ironik. Poseidon melezi, denizkızı Aqua ayağı kaydığı için boğularak ölüyor. Apollon da arkamdan bir haiku yazar artık!!

Akıntı fazla güçlüydü, karşı koyamıyordum. Kollarım beni çekemiyordu. Kendimi bıraktım ve biraz sürüklendim. Annem burada olsaydı bana bayağı bir kızardı.

"Küçük bir kız gibi sürüklenip ölmeyi mi bekleyeceksin? Yoksa Atlantis kraliçesi gibi savaşıp hayatta mı kalacaksın?"

Son bir çabayla kendimi yüzeye itip kollarımı ve bacaklarımı tüm gücümle çırpmaya başladım. En sonunda kenara ulaşmayı başardım ve karaya çıktım. Anında da yere serildim. Ateş tükürüp öksürmeye, ciğerlerime dolmuş zehirli suyu atmaya çalıştım. Derin nefesler alarak Tartarus'ta olamayan oksijeni içime çektim. Belki yattığım yerde biraz dinlenebilirdim. Gözlerimi kapatsam ve kendimi bıraksam yeterdi. Hatta şanslıysam ölebilirdim. Sadece... HAYIR!!! Bunları isteyerek düşünmüyordum. Ben, bu lanet olası hayatı yaşamak istiyordum. Çukurdan çıkmayı, güneşi ve suyu hissetmeyi, rüzgarı sesini dinlemeyi, Jason'ı tekrar görmeyi, ona sarılmayı ve tekrar onun yanında olabilmeyi istiyordum. Bu düşüncelerden güç alarak zor da olsa ayağa kalktım ve sağ kolumun içine baktım. Poseidon'un yabası, SPQR harfleri ve her bir yılı temsil eden 5 çizgi. Geri dönecektim. Lanet ortadan kalkacaktı ve tekrar mutlu olacaktım.

Öncelikle bir silaha ihtiyacım vardı. Tabi tercihen bunu bir yay ve kılıç olması iyi olurdu ama o kadar şanslı değildim. Mızrak gibi bir şey yapacaktım. Uzun ve kolay kırılmayacak bir sopa buldum. Buna şekil vermem lazımdı. Bu yüzden çok da büyük olmayan bir taşı kırıp keskin bir parça elde ettim. Muhtemelen saatlerce çalışıp sopanın ucunu sivriltmeyi başardım. Sonuçta başka işim yoktu, vakit çoktu! Mızrağı tamamladıktan sonra bir tehlike olup olmadığını kontrol etmek için etrafa baktım. Alışmam lazımdı bu görüntüye. Sürekli yere bakarak gezemezdim.

Kaos kadar kötü değildi. Yine de bu berbat olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Etrafta daha çok canavar ve daha çok ruh vardı. Bana bir şeyler fısıldıyorlardı. Öylesi şeytani bir yerdi ki beynim "Buraya ait değilsin! Buraya hiç gelmemeliydin!" diyordu. Ruhlar ise aksini

"Bizden farklı değilsin." diyorlardı. " Kötülük yaptın, buraya düştün. Bizden birisin. Kim olduğunu kabullen. Kimsenin sana vermediği ve veremeyeceği yuvayı burada bulabilirsin..."

Yalan söylüyorlardı bunu biliyordum ama yine de bir yanım" Ya hak ettiysem." diye düşünmeden duramıyordu. Tartarus'a düşmüş, acı çekmiş ve eziyetlerin en büyükleriyle karşılaşmış her bir ruhun sesini duyuyordum. Alışırdım ama. Alışmak zorundaydım. Belki de bu çığlıklar sonradan kulağıma ninni gibi gelecekti. Kim bilir!?

Mızrağı şöyle bir inceledim. Yapabileceğimin en iyisiydi muhtemelen. En azından savunmasız değildim. Ama ellerim berbat bir haldeydi. Resmen paramparça olmuşlardı. Öte yandan vücudumdaki yaralar geçmişti fakat cehennem tazısının pençe yaraları tamamen geçmemişti, hafif bir iz kalmıştı.

Vakit kaybetmemek için Penthlagon'un yukarısına doğru yürümeye başladım. Henüz buradan çıkamayacağımı biliyordum ama en azından güvenli sayılabilecek bir yer bulmam lazımdı.

Yorgunluktan tam anlamıyla ölmek üzereydim. Bacaklarımın, ağırlığımı daha fazla taşıyamayacağını anlayınca yere çöktüm. Çok yorgundum ve lanet hayatımın  bu lanet çukurda geçirdiği her lanet dakikadan nefret ediyordum. Ruhların seslerini duyuyordum, ya da delirmiştim bu da bir ihtimal.

"Uyu!" diyorlardı. "Uyu artık. Biz seni koruruz..."

Düşünemeyecek kadar yorgundum. Tişörtümü katlayıp başımın altına koydum ve Ateş Nehri'nin kenarında felaket bir uykuya daldım.

Evettt!! Böyle bir bölümün sonuna geldik. Umarım beğenirsiniz. Benim hoşuma gitti açıkçası. Birkaç bölüm sonra olaylar hızlanacak. Kendinize dikkat edin. Pazartesi görüşmek üzere ❤️

Continue Reading

You'll Also Like

303 58 7
Gerçek aile kitabıdır. Bir baba neden sevmez ki öz evladını? ...... Bu hikayede sevginin değil de sevgisizliğin gücünden bahsedeceğim. Evet, yanlış a...
17.4K 3.4K 60
✓ tamamlandı. ! Demigod Temizleme Timi ! ⋘ ──────── ∗ ⋅◈⋅ ∗──────── ⋙ ❝ᴀʀᴛɪᴋ ᴅᴇᴍɪɢᴏᴅ ᴋʟɪꜱᴇʟᴇʀɪɴᴅᴇɴ, ʙᴜᴛᴜɴ ᴍᴇʟᴇᴢʟᴇʀɪɴ ᴋᴇɴᴅɪɴɪ ᴛᴀɴʀɪᴄᴀʟᴀꜱᴛɪʀᴍᴀꜱɪɴᴅᴀɴ...
302 74 44
Geçmişte yaşıyor gibi görünen çocuk bir sokak kedisi kadar ürkek bakıyordu.
12.1M 588K 87
18 yaşında genç bir kızın yolu çıkmaz bir sokakta hiç kesişmemesi gereken bir adamla kesişti. Adam hayata ve mavi renge küskündü. Genç kızla beraber...