Cehennem Savaşları

By HunHanTurkey

109K 7.7K 1.3K

Çivi gibi sert ateş kadar yakıcıydı Luhan. Babasının intikamını almaya kararlıydı Luhan. Öyle ki asla yapmama... More

Tanıtım
1. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm (M)
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm M
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
FİNAL

2. Bölüm

4.8K 349 75
By HunHanTurkey

Yazar; Özge Meral

“ İntikam yoluna bir kez girdiğinizde, acı kaçınılmazdır."

 Gözlerimi aynaya yansıyan görüntümden ayıramıyordum. Parmaklarım gür saçlarımın arasından naif dokunuşlarla geçiyor, geçtiği her yeri gözyaşlarımla mühürlüyordu.

 " Luhan ?” dedi Akila serinkanlı adımlarla odaya girerken.

Aynada kendime son kez bakıp gözlerimi kapattım. Bu kendime son bakışımdı.

 “ Hazırım.”

Ağır adımlarla odanın ortasındaki tahta sandalyeye yürüdüm. Bedenim boş bir çuval gibi yığıldı sandalyeye.

Güçlü olmalıydım. Güçlü olmak zorundaydım.

İntikamımı alacaksam sonuçlarına katlanmam gerekmiyor muydu ?

Derin bir nefes alıp ellerimi sıkıca sandalyemin kenarlarına geçirdim.

 “ Kes.”

Akila’nın küçük elleri gür saçlarımın arasında hafifçe gezindi.

“ Bunu yapma, Luhan. Geç değil, hala vazgeçebilirsin.”

Boğazıma oturan yumruyu umursamadan “ Kes “ dedim yeniden.

Akila önce saçlarımı usul usul taradı. Kendimi bildim bileli saçlarımı her zaman babam tarardı. Kendi saçları gibi, benimkilerin uzun olmasını istiyordu. Bir kez bile kesmeyi düşünmemiştim.

 Ama artık kimse saçlarımı tarayamayacaktı. Saçlarım babama aitti. Her bir telinde onun kokusu onun dokunuşu gizliydi. Akila kaskatı kesilen omuzlarımı hafifçe sıkıp saçlarımı örmeye başladı. Dakikalar hiç geçmeyecekmiş gibi akıp giderken Akila’nın sesi çalındı kulaklarıma.

“ Beni affet, Luhan.”

Ardından duyduğum tek  şey zemine düşen ağır bir yığının sesiydi.

Gözlerimi açmadım. Kaskatı kesilmiş bedenimle öylece oturmaya devam ettim. Akila’nın zeminde bıraktığı ayak sesleriyle odadan ayrılışını işittim.

Parmaklarım ağır ağır başıma yükseldi. Alnımdan  başlayıp  titreyen parmaklarımla saçlarımı takip etmeye başladım. Bomboş kalan enseme değen soğuk gerçeği söylese de dokunmam gerekiyordu.

Gözlerim yavaşça açılırken bakışlarım hızla yerdeki örgüye takıldı. Ne yaptığımı bilmeden atıldım ileriye.

 Küçük aynadaki görüntüm yüzüme inen bir yumruk gibiydi. Babamın her zaman okşadığı, ormanda delicesine koşarken rüzgarla dalgalanan saçlarım yoktu artık. Kahverengi perçemler yüzüme düşüyordu.

Hayır.

Gözyaşlarım sicim gibi yanaklarımdan süzülürken bakışlarım bir an olsun aynadaki yansımamdan ayrılmıyordu.

Bir daha asla eskisi gibi olamayacaktım.

****

“ Tanrı aşkına ! Luhan!”

Donkor’un gürlemesi kulaklarımı doldururken beklenti içinde yavaşça arkamı döndüm. Donkor, ardına kadar açtığı gözleriyle beni baştan aşağıya incelerken teninin siyah rengine rağmen renginin çekildiğine yemin edebilirdim.

“ Luhan… Bana bunu yapmadığını söyle ! Tüm bu... bunların gerçek olmadığını söyle ! Tanrım, sen ne yaptın, Luhan?! Baban..” Donkor’un şok içindeki ifadesine bakarken yapabildiğimin en iyi performansı göstermem gerektiğini hatırlattım kendime. Önce dudaklarım kıpırdandı ardından yavaşça gerilmeye başladı.

Gülmek, ne kadar zor olabilirdi ?

“ Gladyatör olmak için artık uygun muyum ?”
Donkor üç başım varmış gibi bakıyordu yüzüme. Bundan güç alıp güçlü bir sesle “ Ne diyorsun?” dedim.

 “ Sen delirmiş küçük bir çocuksun. Tanrı aşkına, sadece 17 yaşındasın Luhan!” Dedi Donkor yavaş yavaş şaşkınlığından sıyrılırken.

Heybemi kenara fırlatıp pozisyon aldım.

“ O halde benimle dövüş. Sana nasıl deli olduğumu kanıtlayayım. Gladyatör olabileceğimi kanıtlayayım.”

Donkor önce şaşkınca ardından kızgınca üzerimde gezdirdi bakışlarını. Beni reddetmesini bekliyordum ama yapmadı. Yumruklarını sıkıp boynunu kütürdetti.

 “ Neyin varmış göster bakalım küçük deli.” Dedi alaycı bir sesle.

Bende gösterdim. Önce öne doğru atılıp yumruğumla yüzünü hedef aldım. Ancak Donkor benim küçük yumruklarıma yakalanmayacak kadar hızlıydı.

 “ Tüm marifetin bu mu ?” dedi tekmemi çevik bir tavırla savuştururken. Hırıldayarak öne doğru atılıp ani bir hareketle dizlerimin üzerine çöküp ayağımı bacağına sarıp hızla çektim. Donkor neredeyse 2 metre boyunda ve bir dev kadar iriydi. Ama yine de çelmem onu deviremese de bir anlığına şaşırttı. İşte tek ihtiyacım buydu. Açık bacaklarının arasından kayıp yüzüme savrulan toprağı umursamadan maymun gibi sırtına atladım. Kolumu boğazına geçirip nefesini tıkarken bir yandan da baş parmağımla soluk borusuna giden damara bastırıyordum. 

Bu babamın bana öğrettiği küçük sırlardan yalnızca biriydi. Donkor nefes alma ihtiyacıyla tepinirken hırsla kollarımı çekiştiriyordu. İnsan anatomisini bilmeyebilirim. Ama soluk borusuna bastırılan bir parmağın ne kadar acı verici olduğunu tahmin edebiliyordum. Nihayet Donkor’u serbest bırakıp aşağıya atladım. Donkor önce bir iki kez öksürdü, ardından tehlikeli denecek bir yavaşlıkla arkasına döndü.

 Yumruğu şimşek hızında yüzümün yanında patlarken geriye çekilmek son anda aklıma geldi. Yanağımı ıskalayan sert yumruğun ardından işlerin ciddiye bindiğini fark edip yeniden pozisyonumu aldım. Ancak bu defaki darbeden kaçacak kadar hızlı değildim. Donkor koca yumruğu karnıma saplanırken midemin bir an için ağzımdan çıkacağını düşündüm. Histerik bir öksürük nöbetine kapılmışken Donkor’un ayaklarımı yerden kesmek için attığı tekmeden kendimi arkaya atarak kurtuldum. Midemde oluşması muhtemel çürükleri umursamadan her darbeyi savuşturuyor, kaçamadıklarımdansa ustalıkla ayağa yeniden kalkıyordum.

Vücudumdaki her kas acıyla zonklarken nefes nefese bir halde ayakta duruyordum. Donkor iki yanına sarkıttığı kalın ağaç dalları misali kollarını sıvazlayıp etrafımda dönmeye başladı.

 “ Güçlüsün, hızlısın. Ama sende eksik olan bir şey var.”

Akila’nın bakışlarını üzerimde hissederek öfkeyle yanan gözlerimi Donkor’a diktim.

 “Saçlarımı kestim. Dövüşmeyi biliyorum. Yıllardır babamla dövüştüm. Yüksek mesafelere zorlanmadan tırmanabilir, korkmadan ağaçların üzerinden atlayabilirim. Bir balık gibi yüzerim. Metrelerce uzaktaki bir kuşu gözümü kırpmadan okumla vurabilir, eyersiz dört nala at sürebilirim. Kılıcımla yıllardır çalışıyorum. Ben Gladyatör olabilirim, Donkor !”  dedim hiddetle.

Donkor bana görmüş geçirmiş bir bakış fırlattı.

 “ Peki ya gözünü kırpmadan insan öldürebilir misin ?”

Kaşlarımı çattım. Anlamıyordum.

 “ Gladyatörler demir kapıların ardındakileri avlar. İnsanları değil. Bir yaratığı öldürebilirim.”

Donkor tatsız bir gülüşle siyah tenine tezat bembeyaz dişlerini göstererek gülümsedi.

 “ Düşmanlarının kim olacağını seçemezsin, Luhan.”

Derin bir nefes alıp, yumruklarımı sıktım.

 “ Öldürebilirim. Bir insanı öldürebilirim. Eğer düşmanımsa yaparım. Bana güven , Donkor.”

Donkor kollarını göğsünde kavuşturup beni yeniden süzdü. Ardından tek bir kelime dahi etmeden gece siyahı güzeller güzeli atı Abasi’ye yöneldi. Çevik bir sıçrayışla atına atlayıp başını şaşkınca onu izleyen gözlerime çevirdi.

 “ Gladyatörler dakik olmak zorundadırlar. Hala orada dikilmeye devam edecek misin ?”

 Tuzlu gözyaşları gözlerimi yakarken heybemi kaptığım gibi Akila’ya sarılıp Abasi’ye doğru koşmaya başladım. Artık geri dönülmez bir yola girmiştim.

***

 Tüm hayatını bir ormanın içinde geçirmiş biri olarak şehir kesinlikle hayallerimin ötesinde bir yerdi. Babamın beni neden herkesten sakladığını bir türlü anlayamamıştım.

 Ona ne zaman şehre gitmek istediğimi söylesem “  Kötülükten ne kadar uzak olursan, babanı o kadar çok mutlu edersin” derdi. Benim efsanevi Gladyatör Xi Bing Hao'nun oğlu olduğumu bilen yalnızca Akila ve Donkor’du. Soyumuzdan gelen çelik zırh dövmesi iki kürek kemiğimin hemen ortasındaydı. Donkor dövmemi kimseye göstermemem konusunda iyice tembihlemişti beni. Güvenebileceğim yalnızca 2 kişi kalmıştı. 

 Bakışlarım büyük tekerlekli tezgahlarını sürükleyerek tozlu yollarda giden satıcılara, ortalıkta koşuşan çocuklara, kıkırdayarak yürüyen kızlara kayıyordu.

Şehir ; kalabalık ve gürültülüydü. Babamın şehri neden kötü bulduğunu anlayamıyordum. Bu insanlar bizim gibi yaşamaya çalışıyorlardı. Bunun neresi kötü olabilirdi ?

 “ Gördüklerin seni yanıltmasın,” dedi Donkor sanki aklımı okumuş gibi. “ Şehrin bir yüzü daha vardır .”

 Başımı halkın arasına yeniden çevirdim. Şehrin diğer yüzü bu kadar kötüyse hala gülmeyi nasıl başarıyorlardı ?

 “ Umut,” dedi Donkor yeniden aklımdan geçenleri okumuşçasına. “ İnsanların bir şeye tutunması gerekir. Umut olmazsa savaşmanın ne anlamı var ?”

Sessiz kalarak söylediklerini düşünmeye başladım. Yolculuğumuz nihayet devasa bir taş yığının önünde sona erdiğinde merakla etrafı incelemeye başladım. Donkor Abasi’yi yanına yaklaşan genç bir çocuğa teslim edip yanıma geldi.

 “ Burası Gladyatörlerin yetiştirildiği yer, yani ‘ Ludus’. Bu taş binanın ardında yeni hayatın başlıyor, Luhan. Vazgeçmek için hala bir şansın daha var.”

 Heybemi sıkıca kavrayıp ileriye doğru yürümeye başladım.

  Donkor’un ardımdan “ İnatçı keçi,” diye mırıldandığını duyar gibi oldum. Adımlarımız  bizi büyük kapının ardına çıkardığında karşımda kesinlikle beklentilerimin ötesinde bir yer uzanıyordu. Yemyeşil arazinin üzeri düzinelerce Gladyatörle çevriliydi. Bir çoğu kendi arasında savaşıyor, bazıları şakalaşırken, bazıları uyukluyordu. Ama kesin olan bir şey vardı ki hepsi birer devdi.

Kendi 1,68’lik boyuma küfretmeden edemedim. Ne bok yiyecektim ben şimdi ?

 “ Gladyatörler !” diye kükredi yanımda duran Donkor. Bakışlarım Donkor’a kayarken yüzüne yerleştirdiği sert maskeyi fark ettim. Donkor’u hiçbir zaman bu kadar soğuk görmemiştim.

Gladyatörler Donkor’un sesine tepki verirken inceleyen bakışlar alayla üzerimde geziniyordu.

 “ Bu küçük oğlanın uyku saati daha gelmedi mi ?” dedi arkalardan birisi. Kızılımsı saçlarıyla dikkat çekici bir yüzü vardı. Gladyatörler toplandıkça tepkiler daha da büyüdü. 

Herkes homurdanıyor, her kafadan bir ses yükseliyordu. Kahkahalar ve alaycı yorumlar yüzüme bir tokat gibi çarpıyordu.

Bunu sen istedin, dedim kendi kendime. Buraya gelirken nelerle karşılaşabileceğini biliyordun.

 Donkor bir hayvanın kükremesini andıran bir ses çıkardı. Gladyatörler’den tek bir ses yükselmezken, yüzümün kızarmaması için dua ediyordum.

 “ Bu Luhan.” Donkor adımı söylerken ona bakmak istiyordum ama gözlerimi önümdeki devlerden ayırmadım. Aramızda hala büyük bir mesafe vardı.

Donkor cesaret vermek istercesine beni öne doğru iteleyip “ Yeni Gladyatörümüz.” Dedi.

 Bu defaki tepki baştakini aratacak kadar şiddetliydi.

“ Bu nasıl bir bokluk ? “ diye patladı esmer bir adam. 

“ Bu küçük..şeye hangi hakla Gladyatör dersin ?!”

Donkor tehditkar bir tavırla öne doğru bir adım attı. Bense o ‘ şey’ lafını kara ağzına sokmak istiyordum.

 “ Efendin  olma hakkıyla.”

Donkor’un  açık uçlu tehdidine karşın sesler hala dinmemişti. Bunu yapmak zorunda olduğumu bilmek beni korkutsa da , bazı şeyler kaçınılmazdı.

Heybemi kenara fırlatıp öne çıktım.

 “ Kendine güvenen en güçlü savaşçınızı karşıma çıkartın ve bu ‘şeyin’ neler yapabildiğini izleyin !”

Donkor’un arkamdan tısladığını duyabiliyordum. Kalabalık uğultularını yavaş yavaş azaltırken bir anda ikiye bölünmeye başladılar. Daha sonra aralarından yürüyen adamı fark ettim.

Yanından geçtiği her adamdan daha heybetliydi. Dar pantolonundan görünen bacakları adalelerle çevriliydi. Gömleğinin altından hissedilen kasları ortadaydı. Yukarıya çıktıkça kulağının arkasına sıkıştırdığı vahşi kahverengi saçlarını , üçgen güçlü çenesini, bir erkekte olmaması gereken pembelikte güzel dudaklarını, yuvarlak burnunu, elmacık kemiklerini ve ah Tanrım, kahverenginin en güzel tonundaki gözlerini süzdüm. 

Yaklaşan adam bu dünyadan olamayacak kadar güzeldi.

“ Yok et onu, Sehun !”

“ Böcek gibi ez, adamım !”

Tezahüratlar Sehun denen adam bana yaklaştıkça yükseliyordu. Aramızda metreler kala durup ellerini kütürdetti. Bakışlarım kendi küçük elimin 2 katı büyüklüğündeki ellere takıldığında yutkunmaya çalıştım.

Çevremizi saran savaşçılar tezahürat tutmaya devam ederken birisi arkadan beni sertçe ileriye itti. Şimdi Sehun denen adamla aramızda yalnızca 10 adımlık bir mesafe kalmıştı.

“ Bitir işini, Sehun !” diye bağırdı yamuk sırıtışlı sarışın bir adam.

Bakışlarım arkamda kalan Donkor’a kaydı. Bu dövüşü durduramayacağını biliyordu. Gözlerinde ne-bok-yiyeceksin bakışı vardı. Önüme dönüp, bakışlarımı kahverengi gözlere diktim.

Hakikaten, ne bok yiyecektim ben ? 

Continue Reading

You'll Also Like

409K 21.3K 36
Eski sevgilisine içinde kalanları sövmek için yazan Yaren numarayı yanlış yazıp dünyanın en önemli iş insanlarından birine denk gelirse ne olur... Si...
2.3M 77.1K 46
"Bana kendi isteğinle geliceksin " dedi boğuk bir ses tonuyla. Dilini damağına vurduğunda kulaklarıma doğru sıcak nefesini üfledi. "Ve sana söz veriy...
325K 8.4K 39
soğuk ve acımasız mafyanın bir kıza aşık olup onu takıntı haline getirmesi ve piskopatlaşması ama bunu kıza yansıtmamaya çalışarak unutulmaz bir aşk...
487 50 10
Ünlü şarkıcı Kim Taehyung ve işinde en iyisi olan dişçi Park Jimin Eğlence amaçlı yazıyorum pek ciddi bir şey beklemeyin,birazcık klişe olabilir onu...