animosity |boyxboy|

By winnieepeg

1.9M 131K 61.8K

[Tamamlandı.] bilinmeyen: senden nefret ediyorum doruk: kulübe hoş geldin |gay kurgu.| More

0.0
0.1
0.2
0.3
0.4
0.5
0.6
0.7
0.8
0.9
1.0
1.1
1.2
1.3
1.4
1.5
1.6
1.7
1.8
1.9
2.0
2.1
2.2
2.3
2.4
2.5
2.6
2.7
2.8
2.9
3.0
3.1
3.2
3.3
3.4
3.5
3.6
3.7
3.8
3.9
4.0
4.1
4.2
4.3
4.4
4.5
4.6
4.7
4.8
4.9
5.0
5.1
5.2
5.3
5.4
5.5
5.6
5.7
5.8
5.9
6.0
6.1
6.2
6.3
6.4
6.5
6.7
6.8
6.9
7.0
7.1
7.2
7.3
7.4
7.5
7.6
7.7
7.8
7.9
final-1
final-2
final-3
son söz
anket ve itiraf zamanı
izmir'den ığdır'a uzanan röportaj
özel bölüm 1
özel bölüm 2
özel bölüm 3
özel bölüm 4
özel bölüm 5

6.6

18.1K 1.2K 713
By winnieepeg

bugün attığım üçüncü bölüm atlamayın. tşk. oy yorum atın gözünüz seveyim.

Yağız.

"Senin burada ne işin var?" Mutfağa ses gitmesin diye fısıldasam da annem kapıdan kafasını uzatıp Doruk'u gördüğü an mutluluğun formülünü bulmuş gibi ışıl ışıl gülerek yanımıza geldi.

"Heh, geldin mi Doruk oğlum?" Elleri yağlı olmasına rağmen hafifçe Doruk'a sarılan annemle utanç duygusu vücuduma yayılmaya başladı ama sonra durdum.

"Bir dakika ya! Senin misafirin Doruk muydu?" Sesim istemsizce yükselmişti ve Doruk'un gözleri yüzümü arşınladıkça geriliyordum.

En berbat halimdeydim, üzerimde eski çamaşır sulu bir tişört vardı ve eşofmanımın üzerinde ketçap lekesi olduğuna bahse girebilirdim. Saçlarım fazla dağınık, gözlerimin altındaki mor torbalar artık daha da belirgin olduğu için zombi gibi görünüyor olmalıydım.

Bir anda fazla endişelendim.

Bana bakma. Bakma.

"Evet, kuzum." Anneme ters bir bakış atıp Doruk'a bakmadan odama çıkan merdivenlere yöneldim.

"Yağız!" Arkamdan seslenseler bile kendimi berbat hissediyordum. Onu ben de çağırabilirdim ama aklıma gelmemişti. Genelde yanında fazla düşünme imkanım olmuyordu, o çok düşündüğümü söylese de yanında düşünebildiğim tek şey onun kusursuzluğuydu.

Kapımı çarpıp odama girdiğimde gözlerim yanıyordu, dolabımın kapaklarını açıp temizlik yaparken giydiğim giysileri üzerimden çıkarttım. Mor kısa kollu bir tişört ve koyu renk bol bir eşofmanı yatağa fırlattığım sırada kapı açıldı.

"Yağız?" Annem içeriye girdiğinde yüzündeki o mutlu ifade yerini yavru köpek ifadesine bırakmıştı.

"Anne dışarı çıkar mısın?" Sesim kısıktı. İstemeden sesimi yükseltmekten korkuyordum.

"İyi geleceğini düşünmüştüm." Niye çevremdeki herkes beni bu kadar düşünmek zorundaydı? Felç geçirmişim gibi davranıyorlardı.

"Düşün diyen oldu mu?!" Annem olduğu noktada sıçrarken kapıyı gösterdim.

"Çık dışarı kalbini kıracağım yoksa." O dışarı çıkarken kalbimi yakan pişmanlık göğsümü daraltıyordu. Ona bağırmamalıydım.

Tam komodinin üzerindeki ilaçlara uzanmıştım ki kapı tıklanıp açıldı. Doruk üzerindeki siyah spor gömlekle ve kot pantolonun altına giydiği siyah adidas ayakkabılarla fazla karanlık gözüküyordu. Açık kahve saçları alnına dökülmüş, gözleri canlı bakıyordu.

"Girebilir miyim?" İlacı avcumda saklayıp başımla onayladım.

"Hey..." Annemin onu buraya gönderdiğini tahmin ettim.

"Hey." Yatağın çevresini dolaşıp önümde durdu. Gözleri içime bakmak ister gibi dikkatle gözlerimi yokladığında kuru dudaklarımı yalayıp ona karşılık verdim.

"Burada olmamı istemiyorsan gidebilirim?" Gittiğini düşünmek istemiyordum, arkasını dönmesini sevmiyordum. Ben arkamı döndüğümde onu orada bulmayı seviyordum, onun gitmesini istemiyordum.

"Hayır." Güvensiz bir şekilde kollarımı boynuna doladığımda bunu bekliyormuş gibi kolları belime dolanıp beni kendisine çekti. Dudaklarımızı buluşturmak için dayanılmaz bir istek duyduğumda buna boyun eğip onu öptüm.

İçimde patlayan volkanların sıcaklığı karnıma yayılırken üst dudağını emip geri çekilmek üzere bıraktım ama ağzımın içine doğru nefesini verdiğinde beynim uyuştu, düşünme yeteneğimi kaybettim. Dudaklarına yapışıp dişlerimle dudaklarını küçük küçük ısırdım, inleyerek ağzını araladığı anda ise dillerimiz buluştu. Soğuk pirsingi içimi titretirken ağzımın içindeki metali dilimle okşadım. İnlediğinde boğazından çıkan sesle kalbim dört nala atmayı bıraktı, yanında ortam yoktu. Ya çok fazlaydım, ya çok azdım. Ya yanıyordum ya donuyordum. Dudaklarımız raks etmeye devam ederken nefesimi tükettiğimi fark edip geri çekildim. Islak dudaklarımız birbirine sadece santim santim uzaktayken gözlerimizi aynı anda araladık. Mavileri bendeki enerjiyi de çekmiş gibi ışıl ışıldı.

"Gitme." Sesimi bulduğum ilk anda söylediğim bu küçük rica onu gülümsetti.

"Gitmem."

*

Teyzelerim uzunlamasına sofrada yan yanayken kuzenlerim Duru ve Dünya teyzemlerin yanındaydı, dayım baş köşede, annem diğer baş köşede ve biz üç genç erkekler olarak teyzemlerin karşısına oturmuştuk.

Herkes fazlaca mutluydu. Dayımları gelmeden önce aşağı indiğimde annemi mutfakta kara kara düşünürken bulduğumda onu yanağından öpüp kulağına küçük bir özür fısıldamıştım, onu bu ayda yılda bir yapılan aile yemeğinde üzmemeliydim.

"Yelda şu çocuk kimdi kız?" Derya Teyzemin ikizini dürterek yanımdaki Doruk'u göstermesiyle Doruk gülümsedi.

"Ben Doruk Kantarcı, efendim." Annemin gururlu gülüşü, Doruk'u oğluymuş gibi benimsediğinin kanıtıydı.

"Ay çokta efendi ha!" Yelda Teyzemin kahkahasıyla Tevfik Dayım yüzünü buruşturdu.

"Bir insanı bu kadar mı özlemem ya? Valla keşke sadece bizi çağırsaydın Dilek, bunlarda Çançinçon dağında kamp yapmaya devam ederlerdi." Annem dayıma gözlerini büyüttü.

"Öyle şey olur mu abi?" Yelda Teyzem ojeli orta parmağını gösterirken Derya Teyzem bağırıyordu.

"Kangchenjunga o!" Dayım sigara böreğini Derya Teyzemin ağzına sokuşturdu.

"Ama bu Çançinçon olmadığını değiştirmez." Yelda Teyzemde ikizinin boğuluyor olduğunu gördüğü an dayımın ağzına hiç sevmediği patates salatasından sokuşturdu.

"Sizi mahvederim Tevfuck Bey!" Kuzenlerim teyzemin küfrüne gülerken Doruk'ta kıkırdadı.

"Ay biraz durun bari iki üç dakika geçsin aradan! Onca yıldır görüşemiyoruz." Annemin demesine Derya Teyzem peynirli sigara böreğini zoraki yemek zorunda kaldığı için ağlamaklı bir şekilde konuştu.

"Neden görüşmediğimizi daha iyi anladım şuan." Tevfik Dayım yemek zorunda olduğu patates yüzünden kusacak gibi duruyordu.

"Siz taaaa Nepal'den neden geldiniz ki?" Diye sorduğunda İkizler aynı anda cevapladı:

"Seni öldürmek için!" Eh, ailede değişen hiçbir şey yoktu.

İkizler hâlâ dayım için pusu kurarken, dayım hâlâ kardeşlerine bulaşmadan duramayan huysuzun önde gideniydi, annemse nabza göre şerbet veren bir kadındı işte.

Bazı şeyler hiç değişmezdi.

*

"Aileniz çok komik." Doruk'un bunu demesiyle güldüm. Sofradan büyük bir gürültüyle kalkmıştık çünkü dayım teyzemlerin saçlarını bozunca teyzemlerde evde terör estirmeye başlamışlardı, biz gençlerde bu durumdan kaçmaya karar vermiştik. Son baktığımda Derya teyzem dayımın kafasından aşağı çay döküyordu ve eğer biraz daha kalsaydık içimizden birinin kolu bacağı kırılabilirdi.

"Sen onları bir de doğal habitatlarında gör." Yavuz'un bahsettiği yer şüphesiz ki ormandı. Bir keresinde pikniğe gittiğimizde ikizler dayımdan o kadar bıkmıştı ki onu canlı canlı tabuta koymuşlardı ve piknik yaptığımız yere geri döndüklerinde annem dayımı göremeyince sormuştu doğal olarak. O zaman aldığımız o dehşet verici cevapla ise ma'aile mezarlığa gidip dayımı almak zorunda kalmıştık.

Neyseki gömülmeden önce içerisinde canlı birisinin olduğu anlaşılmıştı da sorun olmamıştı.

O günden sonra Yavuz ve ben, ikizlerin deli olduğuna kanaat getirmiştik.

O günü hatırlayınca güldüm ve Doruk ikili koltukta daha da dibime girdi. Bacaklarımızı birbirine yapıştırıp, kolunu da arkamdan omzuma attığında içimde çıkmak için kanat çarpan kuşları hissettim.

"Gülüşünü seviyorum." Kulağıma fısıldadığı bu cümleyle daha da güldüm.

Yemeğimizi yedikten sonra Duru, Dünya, Yavuz ve Doruk'la çatı katındaki terasa çıkmıştık. Koltuklara oturup gece manzarasını izlediğimiz ve bir müddet okullardan falan konuştuğumuz sırada Duru gözleri ışıl ışıl, Doruk'a bakarak söze girdi.

"Ya soracağım soracağım bir türlü soramadım. Sen Alkan Kantarcı'nın en küçük oğlu değil misin?" Doruk ilgili bir tavırla yayıldığı koltukta doğrulup cevapladı.

"Evet." Dünya söze girdi;

"O halde senin burada ne işin var?" Böyle tak diye sormanın kabalığını hisseden Yavuz güldü.

"İstersen bir de dövelim neden aile yemeğine geldin diye Dünya?" Doruk kıkırdadığında Duru'nun gözleri parladı ve ben o an içimden viski akıp geçiyor zannettim. O kadar yakmıştı ki içimi yüzümdeki gülüş dondu.

"Yağız'la biz–"

"Sevgiliyiz." Doruk yanyana oturduğumuz koltukta bana döndüğünde bu ani itirafım herkesi şaşırttı.

"Nasıl?" Dünya'nın sarı saçları omuzlarından dökülürken Duru'nun gözleri patlamış bir balon gibi sönmüştü.

"Baya sevgiliyiz işte." Doruk hâlâ bana bakarken ben Duru'nun gözünün içine bakıyordum.

"Ne oldu?" Dedim ona dik dik bakarken.

"Bir şey olmadı. Ne olacak?" Ama olmuştu. Çok geçmeden iki kız kardeş işleri çıktı bahanesiyle babalarından izin alıp gitmek için hareketlendiklerinde Yavuz onları geçirmek üzere aşağı indi.

Doruk'la baş başa kaldığımızda içimin sıkıntıyla dolduğunu hissetmiş gibi elini kalbimin üstüne koydu. Bir müddet birbirimize baktık ve o kalbimdeki elini okşayarak bana yavaşça sarıldı.

"Kıskanç." Dedi burnunu boynuma sürterken.

"Hiçte bile." Desem de gülüşüm her şeyi açıklıyordu aslında. Onu seviyordum, onu sevmekten korkuyordum, onu affetsem bile onun bana hissettirdiklerinden ürküyordum ama yine de onu hazır benimken birilerine kaptırmak istemiyordum.

Özgüvenim çöldeki bir damla su gibiydi, onun yanında her daim eriyen o damla ve çöldeki kum taneleri kadar olan bencilliğimle birleştiğinde ortaya kıskançlık çıkıyordu.

Onu birisiyle paylaşamazdım. Bana baktığında endişelenebilirdim ama benden başkasına da bakmasına izin vermezdim.

*
bunlar çok yapış yapış bir çift oldular yeter artık bıktım sizden ayırcam sizi

bir de fark ettiniz mi bilmiyorum bu hikayede iki derya var biri doruk'un ablası diğeri de yağız'ın teyzesi. saçma bir tesadüf oldu kamxkqmdkqkdlwldk

the end:)

Continue Reading

You'll Also Like

239K 10K 57
Ceylan Su Taşkın, öğretmenlik görevini yapmak için Şırnak'a atanan genç bir kadındır. Sırf görevini yapmak için geldiği bu yerde hiç beklemediği gari...
5.6K 507 13
Günümüzden sekiz yüz yıl sonrası. Birbirine aile olmuş Pan ve Nay'ın hikayesi. Not: Eşcinsel konuludur.
159K 778 9
(+18 cinsellik içerir rahatsız olacaklar ve yaşı tutmayanlar okumasın sonra linç yemiyelim )
129K 11.4K 66
Yıl 2050 İnsanlığa yön verecek deneylerin her geçen gün daha da artması sonucu başarısız olarak tanımlanan deneyler imha edilmeye başlanmıştır. Magn...