the lesser evil | jikook [çev...

By -jimineral

171K 16.1K 5.1K

jimin bir mafya üyesine aşık olur, ama aynı zamanda bir polis ihbarcısıdır. o sadece doğru olanı yapmak ister... More

girişten önce (0)
bölüm bir (1)
bölüm iki (2)
bölüm üç (3)
bölüm dört (4)
bölüm beş (5)
bölüm altı (6)
bölüm yedi (7)
bölüm sekiz (8)
bölüm dokuz (9)
bölüm on (10)
bölüm on bir (11)
bölüm on iki (12)
bölüm on üç (13)
bölüm on dört (14)
bölüm on beş (15)
bölüm on altı (16)
bölüm on yedi (17)
bölüm on sekiz (18)
bölüm on dokuz (19)
bölüm yirmi (20)
bölüm yirmi bir (21)
bölüm yirmi iki (22)
bölüm yirmi üç (23)
bölüm yirmi dört (24)
bölüm yirmi beş (25)
bölüm yirmi altı (26)
bölüm yirmi yedi (27)
bölüm yirmi sekiz (28)
bölüm yirmi dokuz (29)

bölüm otuz (30) - final

6.2K 625 328
By -jimineral

İki gün sonraydı, birisi onu ayak bileklerinden yakalayıp yataktan sürüklediğinde. Çığlık atmak için çok şaşkındı, zaten işe yaramazdı büyük ihtimalle.

Ayak ve el bilekleri bağlanmıştı. Bir sandalyeye oturtulmuş ve ardından da ışıklar açılmıştı. Her şey çok hızlı gerçekleşiyordu, aklından geçip duran tek şey ise bu şey böyle sonlanacak olmuştu.

Jimin gözlerini ışığa alıştırabilmek için kısmıştı, ve tam o zaman kendisinin bir suçluya aşık olmasına izin verdiği o anı hatırlamıştı. Onu, o olarak gördüğü zaman, her şeyiyle o.

Jungkook tam önünde duruyordu, saçları normalde kestiği boyuttan daha uzundu. Siyah bir üst ve rengi gitmeye başlamış bir pantolon giymiş, paçalarını pahalı botuna sıkıştırmıştı. Jimin'in hatırladığından daha solgundu, ama hala tehditkardı, ve büyük ihtimalle daha da tehlikeli.

Birbirlerine bakıyorlardı, Jimin'i yatağından sürükleyen yandaki iki adamı umursamadan. Jungkook sağ elinde bir bıçak tutuyordu. Duygusuz bakıyordu, ve Jimin onun en tehditkar ve belirsiz olduğu zamanın bu olduğunu biliyordu.

Yine de Jimin, özlediği bütün özellikleri içiyordu. Kalbi özlemiş, hasret çekmiş ve istemişti. Bu andan korktuğu kadar da bu anı beklemişti.

"Beni gördüğüne şaşırmış gözükmüyorsun."

Jimin kafasını kaldırıp Jungkook'a baktı. Ağzı kurumuş ve göğsü de konuşmak için çok sıkılaşmıştı.

"Senin o patlamada öldüğünü sandım." diye devam etti Jungkook, tonu alçak ve kontrollüydü. Jimin, Jungkook'un sesini hiç unutmayacağını düşünmüştü ama her şey zamanla değişiyordu demek ki. Bir nostalji dalgası vurmuştu kendisine. "Senin için yas tuttum. Haftalarca evimden çıkamadım."

Jimin dudaklarını ısırdı, Jungkook ne kadar zaman onun ölü olduğunu sanmıştı merak ediyordu.

"Bir şey söyle."

Jimin göz temasını bozup kafasını çevirmişti, gözleri yaşlıydı. Söyleyebileceği sayısız şey vardı, ağzından çıkana göre çok daha önemli şeyler. "Beni öldürecek misin?" Belki Jimin hayatına çok değer veriyordu, veya belki de yeteri kadar vermiyordu- bu olmadığı kesindi zaten.

Jungkook güldü ve çıkan ses Jimin'in kulakları için çok kabaydı. Jungkook şu ana kadar hiç Jimin'in canını acıtmak istememişti. "Seni öldürmeli miyim? Bana yalan söyledin ve ihanet ettin. O pislik polislere bilgi yetiştirmek için beni kullandın. Seni sevdiğimi biliyordun ve beni satmaya devam ettin."

Sevmek mi?

"Ama benim ne olduğumu biliyordun." Jungkook saçını tutup sertçe başını arkaya çekerken boğulurcasına konuşmuştu Jimin. Jungkook'un bakışları nefret doluydu. Böyle bakılmaya alışık değildi.

"Seo'lar ile olan kazadan sonra şüphelenmiştim, o yüzden Seo'nun yeğeniyle ilgili bir yalan ürettim ama sen yemedin. Bu yüzden yanlış olduğumu düşünmüştüm." Jungkook küçümsercesine gülmüş ve Jimin'in saçını bırakıp çenesinin öne doğru uçmasını sağlamıştı. "Beni tam bir salak yerine koydun."

Hayır..

"Sen ve polis benimle oynarken eğlendiniz mi? Senin hakkında ne hissettiğimi bilirken senin her isteğine boyun eğmem hoşuna gitti mi? Seni, benim siktiğimin ideal tipine uyduğunu bildiklerinden mi seçtiler yoksa ha?"

Jimin yaşların gözünü işgal ettiğini hissedebiliyordu. Bunların Jungkook tarafından yüzüne fırlatılması dayanılmaz bir acı veriyordu. Her sözcük onun içini yararak geçiyor ve yeni bir yara yaratıyor veya eskilerini yeniden açıyordu. Jimin keşke dedi keşke bunları inkar edebilseydim.

"Senin ağlamaya hakkın yok." diye tıslarcasına konuştu Jungkook, sesi sanki kendisinden cidden nefret ediyormuş gibi çıkıyordu. "Bunlar gerçek mi ki? Beni iğrendiriyorsun."

"L-lütfen.." diye zavallıca inildedi Jimin, gözleri yanıyordu ve onları kırpıştırarak bu hissi geri göndermeye çalışıyordu.

"Ne? Benden daha başka ne istiyorsun?" Jungkook elindeki bıçağı döndürdü, dişlerini birbirine sürtüyordu ve parmak eklemlerinin üzerinde öyle bir yük vardı ki sanki Jimin'e vurmayı çok istiyor ama yapamıyor gibiydi. "Üzgün müsün?"

Jimin zayıfça başıyla onaylamıştı. Jungkook yumruğunu kaldırdığında, Jimin irkilmiş ve gelecek darbeyi beklemişti ama beklediği şey hiç gelmemişti.

Onun yerine Jungkook geriye birkaç adım atmıştı, eklemleri sıkmaktan beyazlaşlaşmıştı.

Jimin ona değer veren, ona karşı hep açık sözlü olan birisine bunu yaptığı için kendinden nefret ediyordu. Jungkook suçlu olabilirdi ama aralarında kalbi lekelenmiş olan kişi Jimin'di. "B-ben bunu planlamadım, yemin ederim. Yalan yere suçlandım ve a-anlaşma yapmak zorunda kaldım. Param yoktu ve-"

"O zaman bana neden söylemedin? Neden rol yapıp durdun?" diye çıkışmıştı Jungkook, sesi zehir gibi çıkmıştı. Ve Jimin sanki kaburgaları onu hapsediyormuş ve akciğerlerini eziyormuş gibi hissediyordu.

"Ben b-bilmiyorum. Doğru olanı yapmaya çalışıyordum. Senin beni öldüreceğini düşündüm." Jimin kekeleyerek konuşmuştu. Bunu dışarıdan söylemek çok tutarsız ve mantıksız geliyordu kulağa.

"Bütün o zamanlarda, seni hayatımın içine alıyordum ki bana güvenebilesin, ki benden korkmayı bırakabilesin. Ama sen sadece beni bir hapishane hücresinde ölü bulmak istemişsin."

"Bu doğru değil!" Jimin kendisini sabit tutan etmenlere karşı savaştı, yara oluşturduğunu ve derisinin kesildiğini biliyordu. "Bu öyle değil.. Senin için her şeyimi feda ettim."

Jungkook diliyle yanağını dürtmüştü, bakışlarından hala derin bir kızgınlık akıyordu. "Ve bu bütün olanları telafi ediyor mu sence?"

Jimin burnunu çekti, gözyaşlarından bazılarını omzuna silmeye çalışıyordu. "Ben.. ben bilmiyorum."

Diğeri şüpheci olduğunu belli eden bir ses çıkarmış ve ellerini sinirle saçlarından geçirmişti.

Jimin yutkundu, umuyordu ki Jungkook işkencesini uzatmaya devam etmezdi, ki bunu soracak pozisyonda değildi.

"Seni öldürmezdim." dedi Jungkook geri cevap olarak. "Seni o zamanlar öldürmeme imkan yoktu."

O zamanlar.

Jimin zaten ölmüş gibi hissediyordu. Bu on yedi ay boyunca- bir önceki gün ne yaptığını zar zor hatırlıyordu. Burada bulunduğunu, yaşadığını şu ana kadar hissedememişti. Tam en sonunda canlı hissettiği anda ölecek olmak ne kadar trajikomikti.

Jungkook ona geri yürüdü, yakışıklı yüzü anlaşılmazdı, kara gözleri asla kendininkilerden ayrılmıyordu.

"Ben de seni sevmiştim." diye fısıldadı Jimin, Jungkook onun yanağını tutup bulundukları duruma göre çok mantıksızca nazik bir şekilde gözyaşlarının yarattığı ıslak yolu silerken. Avuç içi sıcaktı.

Ama daha çok kısa bir zaman olmuştu ki Jungkook yanağını serbest bırakmış ve elindeki bıçağa bakmıştı, bıçağın gümüşü beyaz ışıkta parlıyordu. "Seni öldürebileceğim her yolu düşündüm."

Jungkook'un ruhsuz bakışları değişmezken Jimin inildemişti.

"Hızlı yapmalıydım, çünkü senin acı çekişini izlemeye katlanamıyordum." Jungkook parmaklarıyla Jimin'in dudaklarının üzerinden geçmişti. "Bir silah kurşunu çok ayrık hissettirirdi. Ama bir bıçak da çok bağlı olurdu. Jungkook elini Jimin'in boğazına sarmıştı, bastırmıyordu- ama oradaydı işte. "Hayatının senin bedenini terk edişini düşündükçe hasta hissediyordum."

Jimin gözünde daha çok yaş birikip görüş alanı bulanıklaşırken ürperdi. "Jungkook.."

"Seni öldürmeyi o kadar çok istemiştim ki, benim hissettiğimi hissetmeni." Jungkook sıkıntıyla nefes verip, bıçağının tutma bölümünü sıktı. "Ama sonra gecenin bir yarısı uyanıp çaresizce seni kollarıma almak istiyordum."

Sesi çok buruk çıkıyordu.

Jungkook görüş alanından çıkmış ve Jimin'in nefes alış verişlerinin hızlanmasına sebep olmuştu. "Ama seni arkadan öldürmek en iyi yol gibi gözüktü." diye fısıldayarak konuşmuş ve kendisine son hızla korku dalgası çarpan Jimin'in irkilmesine sebep olmuştu. Hiçbir zaman ölüme bu kadar yakın olduğunu hissetmemişti- ve sevdiği adamın ellerinde.

"Lütfen, Jungkook, lütfen yapma-"

"Senin yüzünü görmek zorunda kalmazdım."

"S-seni seviyorum-"

Jungkook eliyle Jimin'in ağzını kapattı. "Kapa. Çeneni."

Jimin arkasında bıçağın ucunu hissetmişti. Vücudu hareketini engelleyen etmenler içersinde sarsılıyordu. Kontrolsüzce ağlamaya başlamıştı. Hayır. Hayır, lütfen. Böyle ölmek istemiyordu.

Jungkook'un eli dudaklarını sıkıca kapamıştı, parmak uçları sertçe yanağına batıyorlardı. Bunu kendin istedin. Memur Kang ve Ji çoktan bedelini ödedi.

Sırtındaki baskı artmış ama düzensizleşmişti de. Jungkook titriyordu.

Jimin gözlerini kapadı, çabuk olmasını umuyordu.

Sonra ise bir şeylerin yırtılma sesi gelmişti kulağına, ve bileklerindeki bağlantılar aniden düşmüş, kollarının serbest kalmasına ve sandalyenin ayaklarına çarpmasına neden olmuştu.

Jungkook kollarını Jimin'in etrafına sardı, kalın sesiyle konuştu. "Ama seni ikinci defa kaybetmeye dayanabileceğimi sanmıyorum."

Kavraması bir anı almıştı ve sonrasında Jimin de kendini kaybetmişti.

"Aman tanrım-" Jimin kontrolsüz ve hıçkırık dolu ağlamasına devam ederken Jungkook'un kollarına tutunmuştu, bedeni neredeyse onunkinin üzerine düşmek üzereydi.

"Seni yanımda götürüyorum. Sen benimsin, bu sefer bir seçeneğin yok." Jungkook'un yanakları da ıslanmıştı.

Jimin arkasını dönüp Jungkook'un üstünü tutup kendisine çekmiş ve göğsüne doğru ağlamaya başlamıştı, o kadar çok ağlıyordu ki akciğerlerine hava girmesi için normal nefes almayı bile unutmuştu. "Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni-"

"Biliyorum." Jungkook kollarını daha öncesinde yaptığı gibi Jimin'in beline sarmıştı. Jimin zar zor bir şeyleri algılayabiliyordu- tutuşunun verdiği his, parfümünün kokusu, yaralı bileklerinin Jungkook'un üstündekinin yumuşak kumaşına dayanması. Bıçak ayak bileklerindeki engelleri de kestikten sonra Jungkook, Jimin'e ayağa kalkmasında yardım etmişti. "Hadi eve gidelim."

Sanırım sende kendimi buldum.






























[flashback]


"Burada işler böyle yürümüyor. Ben sadece polisin kirli bir iş peşinde olduğunu düşündüğümde size bilgi veririm. Jimin'in yerini söylemeyeceğim." Seokjin arabasının kapısını çarparken konuştu.

Namjoon, onun kaba ve sert tonundan etkilenmişe benzemiyordu. "Onu aramaktan vazgeçmeyecek. Hayatta olduğunu biliyor."

"Hayır."

"Seokjin.." Namjoon nefes vermiş ve Seokjin'in kolunu tutmaya çalışmıştı. Diğeri kolunu geri çekti. "Bu onu mahvediyor."

Seokjin çenesini sıkmıştı. "Yani? Onun Jimin'i öldürmesini istemiyorum."

"Yapmayacak." dedi Namjoon. Hemen ardından da Jin'in alev almış bakışlarıyla buluşturmuştu gözlerini. "Yapamaz."

"Ve seni bu kadar emin kılan şey ne?"

"Yaşamak için geriye kalan tek sebebini de öldüremez."



[the end]



















eveet arkadaşlar sonuna kadar okuyan herkese teşekkür ederim, yine oy sınırını 1 günde geçip ağzıma sıçtınız ama olsun, ilginiz beni mutlu ediyor :))))

bir sonraki çevirilerimde veya orijinal hikayelerimde görüşmek üzere, sağlıcakla kalın 🍡

Continue Reading

You'll Also Like

20.1K 1.5K 5
[one shot] "Hadi Jeon seninle bir oyun oynayalım." Güzel bir fikir, ele geçmez bir fırsattı. Birkaç saniye dudaklarıma baktı. Ardından devam etti. "O...
betty By ︎ ︎

Fanfiction

2.4M 211K 33
Ama New York'a geldiğimden beri bir kokusu var. for vanilla baby
209K 19.6K 27
010 ***: hamileyim jungkook: sen kimsin
64.9K 6.9K 37
[omegaverse] , tamamlandı. kurtlar ve insanların barış içinde yaşadığı bir devirde, insan park jimin - öğretmeni fizik asistanı kim taehyung'a aşık o...