Saklı Yıldızın Seçilmişi

By Lythari

4.9K 538 3K

Ben saklı yıldızın dokunduğu, ışığını taşıyanım. Kimilerine göre yetenekle ödüllendirilmiş, Kimilerine göre y... More

Kalim (Kesişme)
Kurth (Tuzak)
Huir (Kaçak)
Truke (Takas)
Zrada (İhanet)
Ehiza (Av)
Vendim (Kararlar)
Etsipen (Keder)
Ravi (Çare)
İkurra (Sembol)
Mascarada (Sahte Gösteri)
Raenne (Zanlı)
Rashk (Kıskançlık)
Dom (Hüküm)
Kır Cadısı
Amante (Sevgili)
Aanval (Saldırı)
Rasa (Kayıp)
Bror (Kardeş)
Braga
Braga II
Karmaşa
Beklenmedik Yangınlar
Euri (Yağmur)
Kâbus
Besef (Farkındalık)
Veleno (Zehir)
Turas (Yolculuk)

Saklı Yıldız Tapınağı

1K 62 247
By Lythari

Herkese yeni bir maceradan, gizemli topraklardan Merhabalar,

Bu hikayeyi aslında daha önce yayınlamış ve bir süre ara vermiştim. Diğer çalışmamdan nefes almak istedikçe kaçacağım küçük bir köşe olsun istiyorum. Bu nedenle yeniden yayınlamaya karar verdim. Bölümler aralıklarla gelebilir ama tamamlayacağımdan ve unutmanıza izin vermeyeceğimden emin olabilirsiniz 🥰

Hikaye, kurgu bir dünyada geçen fantastik öğelerle bezeli romantizm odaklı olmasını umduğum bir çalışma. Yine de kalem beni nerelere sürükler göreceğiz. 

Dilerim keyifle okursunuz. Yorumlarınızı sabırsızlıkla bekleyeceğim.

Sevgiyle Kalın...


Medya: Elda


Ben saklı yıldızın dokunduğu, ışığını taşıyanım

Kimilerine göre yetenekle ödüllendirilmiş,

Kimilerine göre yalnızlıkla lanetlenmiş olanım,

Ben saklı yıldızın seçilmişi, Elda'yım.



Giriş

Saklı Yıldız, Luinil Tapınağı

Yüksek ağaçlarla çevrelenmiş tek katlı, sade yapının tüm sessiz ve dingin görünüşüne rağmen içerisinde telaşlı bir koşuşturmaca hâkimdi. Saklı Yıldız'ın şifa bilgisiyle ödüllendirilmiş takipçilerine ev sahipliği yapan tapınakta, sandal ağacından çerçevelerin üzerine papirüsten ince kağıtlar gerilmiş kayar kapı ve duvarlar bir açılıp bir kapanıyordu. Yine de etrafta bembeyaz cübbelerine bürünmüş şifacıların, pirinç kamışlarından örülmüş hasırlar üzerinde bıraktıkları hafif adım seslerinden fazlasını duymak mümkün değildi.

Güneşin doğumundan önceki alacakaranlıkta sadece kısa bir süre kendini gösteren Luinil'i selamlamak için erken kalkmış olan Elda, diğerlerinin aksine dışarı çıkmakta isteksizdi. Genç kadın, odasının sabit duvarlarından birine asılmış, ince uzun aynadaki yansımasına baktı. Dizlerine kadar hafif bir bollukta gelen beyaz pantolonu ayak bileklerine doğru daralıyordu. Elindeki kalın, meşin tabanlı, uzun kahverengi çizmeleri seri bir hareketle giyip bacaklarına çekti. Bunlar normalde kullandığı, altına yumuşak deri geçirilmiş bez ayakkabılarından farklı ancak çok daha dayanıklıydı. Üstüne giydiği, ince olduğu halde sağlam, çelik halkalar dikilmiş kolsuz bluzunun göğüs bağlarını sıktı. Meena topraklarında savaşın bittiği söylense, Ascar'ın genç Korucusu ordularının başından ayrılıp tahtına geri dönse de yollar hâlâ tekinsizdi. Gözü kısa bir an için çıplak omuzlarından açıkça seçilen çeşitli sembol ve şekillerden oluşan desenlere takıldığında sırtını aynaya verdi. Kolsuz bluzu, omuzlarından sırtının ortasına ilerleyerek omuriliğinden aşağıya doğru uzanan zarif desenlerin büyük bölümünü gizliyordu. Genç kadın daha fazla oyalanmaksızın geniş kol yenleri olan cübbesini, omuzlarının üzerine geçirdi. Üst kısmı oturan yolculuk kıyafetinin alt tarafı pantolonuyla birlikte rahat hareket edebilmesini sağlamak için uzun parçalara ayrılmıştı. Son olarak uzun, siyah saçlarını da başının arkasında sıkı bir atkuyruğu yaparak toplayan Elda, derin bir nefes aldı. Her ne kadar diğerleriyle birlikte yola çıkmaya hazır olsa da savaşın sonlanmasıyla Ascar'ın kalkanını babasından devralan genç Şafak Korucusu Kaane'e saygılarını sunmaya kendisini hazır hissetmiyordu.

Uzun kirpiklerin çevrelediği yağmur bulutlarının griliğine sahip gözleri, yer yatağının hemen yanındaki alçak yazı masasının üzerinde duran ahşap mücevher kutusunu buldu. Usta bir oymacının çiçek motifleriyle bezediği kutunun başına çöküp, minyatür kilidini çeviren Elda, nazikçe kapağı kaldırdığında, birbirinden farklı renklerde parlak ve süslü şekerlemelerin kaplarına bakıp usulca gülümsedi. Bu, son yıllarını tapınağın yüksek bahçe duvarları ardındaki eğitimlerle geçirmiş genç kadının yüzünde nadiren görülebilecek bir ifadeydi. Zira Saklı Yıldız'ın takipçileri sadece şifa konusunda yetiştirilmekle kalmaz, savunma sanatları ve nefsin kontrolü konusunda da sıkı bir eğitim alırlardı.

İnce zarif parmakları uzun zaman önce bitmiş şekerleme paketlerine dokunmaktan çekinircesine üstlerinden geçip, kutunun kenarına iliştirilmiş kumaştan cebin içinde gizlediği anahtarı aldı. Masasının sağ yanındaki çekmecenin küçük kilidi içinde zorlanmaksızın döndü. Anahtar görevini tamamladığında, Elda, birbirinin üzerine dizilmiş bir düzineden fazla mektubu yerinde bırakıp ikiz hançerlerini aldı. Silahları, geniş kol yenlerinden kolaylıkla erişebildiği, kollarına sabitlediği kınlara yerleştirirken zorlanmadı. Sekiz yıl boyunca Kaane'i ve kopan bağlarını düşünmek için pek çok fırsatı olmasına rağmen genç kadın bulduğu vakitleri sadece onun savaştan zarar görmeksizin geri dönmesi için dua ederek geçirmişti. Şimdiyse, özellikle de ikisi farklı yollarda yürümeyi seçtiğine göre, geçmişte kaybolmak anlamsızdı. Düşünceleriyle birlikte kutunun da kapağını kapatıp, çekmeceye, mektupların yanındaki boşluğa bıraktıktan sonra küçük kilidi çevirip, anahtarı yanına aldı. Eğer isterse Ascar'dan döndükten sonra dilediğince harcayacağı, tonla zamanı olacaktı.

***

Saklı Yıldız Luinil Tapınağı'ndan güney doğuya, at üstünde on günlük mesafede bulunan Şafak Korucusunun şehri Ascar'ın savaş döneminde bakımsız bırakılan taş döşeli yolları tamir edilmiş, sokaklar festival zamanlarını anımsatmak istercesine rengârenk kâğıt fenerlerle süslenmişti. Uzun ayrılığın ardından evlerine dönen askerlerin hanelerinde ocaklar yanmış, elde ne varsa sofralar donatılmıştı. Yine de kocalarına ve oğullarına kavuşamayan onlarca aile varken ölülere gösterilen hürmetten kimse ödün vermiyor, sevinçlerini kapalı kapıların dışına taşırmıyorlardı.

Meena topraklarının güneyden doğuya uzanan Şafak Kanadının yaşlı Korucusu Aran, karanlığın yumuşak bir örtü gibi serildiği hanesinin taraçalarından, ötesinde uzanan tek katlı evlerin oluşturduğu yerleşimi izliyordu. Yılların bükemediği beliyle dimdik ayakta duran adamın bu topraklar üzerindeki hükmü çocuk yaşta başlamıştı. Zaferler ve bollukla geçen yönetimi belki de halkı için nesillerin gördüğü en iyi zamanlardı. Ardında kavuşturduğu ellerini çözüp, çenesinden aşağıya doğru uzanan ince sakalını düzeltmek istercesine çekiştirdi. Sekiz sene öncesine kadar tek bir beyazın uğramadığı kısa siyah saçları, savaşın kendisinden aldıklarıyla birlikte tıpkı karlı dağların tepelerine benzemişti. Önce kalbiyle seçtiği ikinci eşini, ardından da görevini emanet edeceği iki evladını kaybetmişti. Ve her şey belki de kendi sahip olamadığı özgürlüğü sunmak istediği, gerçek aşkının meyvesi, üçüncü oğlunun omuzlarına yüklenivermişti.

Düşünceleri, Şafak Konağı'na uzanan yolun taşlarını döven bir savaş atının, güçlü toynak seslerinin kulaklarına çalınmasıyla bölündüğünde Aran'ın kaşları, Ascar'dan tek başına gelen karaltıyı seçerek memnuniyetsizlikle çatıldı. Kısa bir süre sonra attığı geniş ve kendinden emin adımlarla karşısında duran, en küçük oğlu ve varisi Kaane'den başkası değildi.

"Yıldızların ışıltısı karanlık gecelerinizden eksik olmasın baba."

Saygıyla eğilen genç adam uzun boyluydu. Sertleştirilmiş deri ve metal tabakaların bir araya getirmesinden oluşan tam takım zırhı rahat olmasının yanı sıra giyen kişiye hareket serbestliği de tanıyordu. Genç adam, duruşu ve sırtına çapraz asılmış iki chisa katanasıyla her an düşmanın karşısına çıkmaya hazır görünüyordu. Yüzünü örtmek için kullandığı koyu renk kumaşı boynuna çekmiş, bağından kurtulan, omuz hizasını geçkin kumral saçları dağılmıştı.

Oğlunun yeşile çalan bakışlarını yakalayan Aran sert bir sesle homurdandı. "Adamların neden seninle değil?"

"Şehre girdikten sonra evlerine gitmeleri için izin verdim."

Aran, oğlunu azarlamak için araladığı dudaklarını güçlükle birbirine bastırdı. Kaane artık küçük bir çocuk değil, bu toprakların yeni Korucusu sayılırdı. Bir an için kapadığı gözlerini açıp oğluna yaklaştı ve genç adamın omuzlarına yerleştirdiği ellerini hafifçe sıktı. "İyi düşünmüşsün."

Kaane huzursuzlukla olduğu yerde kıpırdandı. Babasının kendisine farklı davrandığının ve bunun nedeninin açıkça farkındaydı. Savaştan önce tıpkı annesi gibi Şafak Konağı'ndan uzak tutulan genç adam, tehlikenin baş göstermesiyle birlikte eve çağrılmış, uzak denizlere açılan gemilerde geçen yaşantısı sona ermişti. İlk defa babası tarafından yakınında istendiğini bilmek, abileriyle birlikte savaş meydanlarında yan yana çarpışmak ve masumları korumak her zaman hayal ettiği aileye kabulü olsa da beklenmedik bir şekilde abilerinin aradan çekilmesiyle toprakların Korucusu olmak zorunda kalmak gelecek planlarından oldukça farklıydı.

Oğlunun aklından geçenleri, bakışlarından yansıyan sıkıntıyı okuyan Aran homurdandı. "Kararımın kesin olduğunu biliyorsun değil mi?"

Derin bir nefes alan Kaane cevap vermeden önce duraksadı. İtiraz etmenin bir faydası olmadığının farkındaydı. Yine de belki başka bir bakış açısı sunabilirse, kendisini dinletmek için bir şans yakalayabilirdi. "Biliyorum. Ben sadece savaş sınırlarımızda son bulmuş olsa da topraklarımız asker kaçakları tarafından yağmalanırken Ascar'da takılıp kalmak istemiyorum. Hem..."

Oğlunun sözünü sonlandırmak için elini kaldıran yaşlı Korucu dudak kenarlarını zorlayan tebessümü güçlükle bastırdı. Kaane'in mantık oyunlarıyla fikrini değiştirmeye çalışmasını izlemekten hoşlanıyordu. Tıpkı kaybettikleri annesine benzeyen oğlu da ince bir zekâya sahipti. Yine de yaşlı Korucu onun bu oyunu kazanmasına izin vermeyecekti. "Hem topraklarımızda güvenliği sağlamak istiyorsun. Hem de büyük abin Ragil'e iyileşip, hakkı olan unvanı kazanma şansı vermek niyetindesin."

Bu konuyu tartışmanın anlamsızlığını hisseden Kaane geniş adımlarını, bahçeyi boylu boyunca dolaşan yürüme yolunda ilerleyen babasının adımlarına uydurarak peşinden seğirtti. Bir süre karanlık ve sessiz gecenin huzuruna sığınan Aran boğuk bir sesle konuştu.

"Başına aldığı darbeden sonra abinin, eğer gözlerini açmayı başarsa bile, kararlarına güvenemeyeceğimi anlamak zorundasın. Bu toprakları ve üzerinde yaşayanları doğru kişiye teslim ettiğimi bilmek zorundayım. Bu çok büyük bir sorumluluk." Yaşlı adam ellerini arkada kavuşturup oğlunun gözlerine bakabilmek için olduğu yerde döndü. "Beni anlıyor musun?"

Yavaşça başını sallayan Kaane'in umutsuzluğu tüm ifadesine yazılmış olsa da itaatkâr bir sesle mırıldandı. "Anlıyorum."

***

Yaşlı Aran'ın, Şafak Korucusu kalkanını, oğlu Kaane'in ellerine bırakmasının ardından yirmi üç gün geçmişti. Meena topraklarının içinden ve dışından saygılarını sunmak, bağlılıklarını ifade etmek için Ascar'a akın eden pek çok ziyaretçinin yanı sıra, bu kargaşadan faydalanmaya çalışan asker kaçaklarının yaptıkları gözü kara saldırılarla uğraşan Kaane, kendisini kafese kapatılmış bir kaplan gibi hissediyordu. Oturduğu yerden adamlarını yönetmek ona göre değildi. Bir gemideyseniz savaşa girdiğinizde de fırtınaya yakalandığınızda da hayatta kalabilmek için birlikte hareket etmeniz gerekirdi.

Kalkanı babasından almış olmasına rağmen Kaane, kendi doğrularından vazgeçmeye niyetli değildi. Henüz bir eş seçmediği için hanedeki görevlerini bir başkasına devretmeye isteksiz üvey annesi tarafından yapılan tüm itirazlara aldırmaksızın abahın erken saatlerinde kabul salonuna baştan aşağıya savaş kıyafetlerini kuşanmış olarak girdiğinde gelişini bekleyenlerin yüzünde beliren şaşkınlık dolu ifadeleri görmezden gelerek ince uzun odanın arka tarafında bulunan, yerden iki basamakla ulaşılan platformun üzerine çıktı. Vakit kaybetmeksizin, rahat olmaktan uzak, bir karış yüksekliğindeki sedir ağacının üzerine yerleştirilmiş sert minderli oturağına geçip, şimdiden kendisi ve uygunsuz kıyafetleri hakkında fısıldamaya başlamış misafirlerini karşılamak için kollarını salonu kucaklarcasına iki yana açtı.

O andan itibaren samimiyetsiz selamlaşmaları kabul edip gülümsemek, kastedilmeyen iyi niyetleri bilmukabele sahiplerine iade etmekle harcadığı manasız saatlerin bitmesini sabırsızlıkla bekleyen Kaane, salonda kalan son ziyaretçilerin gidişiyle birlikte tutulmuş bacaklarını rahatlatabilmek için ayağa fırladı. Onun bu hareketiyle birlikte sağ kolu ve yakın arkadaşı Cair salon boyunca karşılıklı dizilmiş kolonların gölgelerinde beklediği yerden sıyrıldığında gür sesi de boş salonda yankılandı.

"Nihayet," dedi tıpkı Şafak Kanadının Korucusu gibi zırhlarına bürünmüş genç adam. "Hiç bitmeyeceğini düşünmeye başlamıştım."

"Sen onu bir de bana sor," diyen Kaane eliyle dostça arkadaşının omzunu kavradı. "Sabah geç geldin. Akşam benden sonra bir sorunla karşılaşmadınız ya?"

Sabah saatlerinde zorunlu görüşmeleri ve kabulleri yapan genç Korucu, öğleden sonra adamlarıyla birlikte stratejik noktaları kontrol ediyor, gerekli gördüğü yerlere gidiyordu. Sabaha karşı odasına dönen Kaane'e uyumak için fazla vakit kalmıyordu.

hafifçe kızıla çalarken homurdandı. "Uykusuz yaşayabilen bir tek seni gördüm."

Kaane kötü bir haberle karşılaşmamanın verdiği rahatlamayla sırıttı. "Gidelim mi?"

İki adam henüz platformdan inmemişti ki kabul salonunun kapıları hızla açılıp, içeriye giren hizmetlinin telaşlı ayak seslerini işittiler. Basamakların önünde yere kapaklanan telaşlı adamı izleyen Kaane'in beklenti dolu bakışlarındaki ifade açıktı.

"Efendim." Derin derin soluklanan adam ayağa kalktı ve ivedilikle cümlesine devam etti. "Efendim. Saklı Yıldız Tapınağının Hanımı ve maiyetindekiler sizinle görüşmek için gelmişler. Kabul edecek misiniz?"

Sekiz sene önce kapılarından içeri alınmadığı tapınağın adını duymak omuzları kasılan Kaane'in dikkatini cezbetmişti. Saklı Yıldız Luinil'e inananlardan oluşan topluluk, bilinen zamanların ve krallıkların ötesinden beri bu topraklardaydı. Şifa konusunda, neredeyse mucize sayılabilecek tedavileriyle her yerde hoş karşılanır, saygı görürlerdi. Elbette genç Korucu da onlara gereken misafirperverliği gösterecekti. Yine de kendisini onlarla hemen görüşmek zorunda hissetmiyordu. "Uzun yoldan gelmiş olmalılar. Belki önce birkaç gün dinlenmek isterler," dedi.

Genç Korucunun sözleriyle yüzünün bütün rengi solan hizmetlinin traşlı kafasında, içine düştüğü müşkül durumun sıkıntısından olsa gerek boncuk boncuk ter damlaları belirirken ağzı birkaç kez sudan çıkmış balık misali açılıp kapandı. Saklı Yıldız'ın Hanımı, saygıdeğer Gaya'ya ne diyecekti şimdi?

Dikildiği yerde bocalayan adamın imdadına, peşine Meena'nın nüfuzlu ailelerinin evlilik çağına gelmiş kızlarından oluşan küçük bir grubu takmış halde kabul salonuna giren babasının ilk eşi, Nora, yetişti. Adımlarını hızlandırarak takipçileriyle arasındaki mesafeyi açan orta yaşlı kadın, mürdüm rengi uzun elbisesinin eteklerini tutup Kaane'in yanına çıkarken, bakışlarıyla açıkça Cair'e çekilmesini buyuruyordu.

Genç Korucunun başının belli belirsiz bir hareketiyle iznini alan Cair sadece Kaane'in kulakları için mırıldandı. "Bu sefer başın cidden belada görünüyor."

Kaane'in bir yanıt vermesine fırsat vermeksizin uzaklaşan Cair'in ardından bakan genç adamın dikkatini çekmek için elini usulca koluna yerleştiren Nora'nın dudakları hafif bir tebessümle kıvrıldı. "Sevgili oğul, Saklı Yıldız Tapınağından geldiklerini duydum."

"Doğru duymuşsunuz Nora." Kaane'in yeşilleri solmuş bakışlarında en ufak sıcaklık yoktu.

Kadının yüzü bir an için ismiyle hitap edilmekten ötürü incinmiş görünse de çabuk toparlayarak dudaklarına yeni bir tebessümün oturmasına izin verdi. "Bildiğin gibi özellikle savaş zamanında yaralı ve ihtiyaç sahiplerine yardım etmek için üstün bir çaba gösterdiler. Ayrıca halkın derin sevgisine sahipler. Belki de onları bekletmek akıllıca olmayabilir."

"Tapınağın topraklarımızın öte ucunda olduğunu düşünerek dinlenmek isteyebileceklerini düşünmüştüm." Kaane her fırsatta iradesinin sınırlarını deneyen üvey annesine dudak kenarında beliren yarım tebessümünü sunduğunda, kendinden emin ve rahat tavırlarıyla aslında onları izleyen genç kızların narin kalpleri için ne kadar etkileyici göründüğünün farkında bile değildi.

Nora hafifçe başını yana yatırdı. Gür kirpiklerinin arasına gizlediği kısık bakışlarında ufak hesapların ışıltıları vardı. "Haklısın ama belki de etraf sakinken onlarla görüşebilmen için bu iyi bir fırsat olabilirdi."

Derin bir nefes alan Kaane, kadının önerisini değerlendirirken kaşlarını çattı. Umut ettiği Ragil'in tedavisi miydi? Belki de üvey annesini yanlış değerlendiriyordu. Bakışlarını haberi getiren hizmetliye çeviren genç adam yavaşça başını salladı. "Gelsinler, onlarla şimdi görüşeceğim."


Luinil (Elfçe): Mavi yıldız

Elda (Elfçe): Yıldızdan gelen

Meena (Elfçe): Diyar

Kaane (Elfçe): Kahramanlık, cesaret

Aran (Elfçe): Kral

Chisa katana (Jp.): Kısa samuray kılıcı

Ragil (Elfçe): Çift ağızlı/taraflı kılıç

Cair (Elfçe): Tekne

Gaya (Elfçe): Huşu

Continue Reading

You'll Also Like

216K 19.2K 57
Eleanor için kurt adam, vampir ve büyücülere inanmak kolaydı. Sonuçta o, anne ve babasının kurt adamlar ve vampirler tarafında öldürüldüğünü savunan...
389K 25.3K 40
"Biri var herkesten güçlü, herkesten özel. Kanlarla bürünmüş bir laneti var. Gözleri herkesten farklı. SOĞUK KIRMIZI geldiğinde... O... Ölüm...
535 318 6
"Geçmişi geri getiremem," dedi. Ve ben genzimin yandığını hissettim. "Ama seninle bir gelecek yazabilirim." dedi. Gözlerine bakarak derinlere daldım...
5.7K 838 28
Galibiyet yalanlarla ilmek ilmek örülmüş ipin ucunda bekliyordu ve bu mücadeleyi yalnızca bir cambaz kazanabilirdi. Tüm hünerlerini sahne ışığında gö...