Kâbus

25 4 7
                                    


Bölüm 24

Sevgi cezalandırılması gereken bir duygu muydu? İnsan birini severken diğerlerine karşı sorumluluklarını yerine getiremez miydi? Mavi Yıldız böylesine katı olabilir miydi? Elda kendisine bu yeteneği veren gücün, birisini sevdiği için kendisini cezalandıracağına, onu geri alacağına inanmıyordu. Belki de inanmak istemiyordu...

İçinde kopan fırtına, kıyamet durmaksızın devam ederken bardağı taşıran son damla da düştüğünde Elda, yakasından tuttuğu adama uzanıp öpüvermişti. Sonrasında genç kadın için sadece Kaane vardı. Sıcaklığı tüm bedenine yayılırken artık üşümüyordu. Adamın dudakları kor olmuş değdiği yeri yakıp geçiyor, teninde izini bırakıyordu. Güçle belini kavrayan elleri sahiplenici olmasına rağmen bir o kadar da nazikti. Kendilerine koydukları yasaklar, yılların özlemiyle duygularının seline kapılıp giderken Elda içinden yükselen arzularla şaşkındı. Başı dönüyor, tüm gücü sanki adamın dudaklarıyla çekilip alıkonuluyordu. Bir an Kaane'in kolları arasındayken bir an sonra ahşap masanın kenarında oturduğunu hayal meyal fark etti. El yordamıyla ittirilerek etrafa dağılan kurutulmuş bitkilerin adamın botları altında ezilirken çıkardığı ses geçekliğe dönmesi için yapılan zayıf bir çağrı gibiydi. Umursamadı.

Onun, kendisini ve verdikleri sözü bir an olsun düşünmediğine inandığı zamanlarda genç kadının duygularını kontrol altına alması çok daha kolay olmuştu. Şimdiyse Yaşlı Gaya'nın tüm uyarılarına rağmen risk almaktan başka çaresi yok gibi geliyordu. Kalbi onun yanlış bir seçim olmadığını, hayal kırıklığına uğramayacağını haykırıyordu. Gücünü ve kendini, Kaane'e değilse başka kimin ellerine emanet edebilirdi ki?

Gür kirpiklerini güçlükle araladığında zihni derin bir uykudan uyanıyormuş gibi şaşkınlıkla silkindi. Arka odaya nasıl, ne zaman geçmişlerdi? Hiç geçmemiş olmalıydılar... Hatıralarında yer etmiş son sahne Kaane'in duygularını açıkça itiraf ettiği andı. Yanaklarının ateşin önünde kalmış gibi ansızın yandığını hisseden Elda hafifçe doğrulurken üzerinden kayıp gitmekle tehdit eden örtüyü hızla yakalayıp sıkıca tuttu. İçerisinin karanlığına rağmen uygunsuz bir halde yakalanmak istemediğini düşünen genç kadın bundan daha uygunsuz bir halde yakalanmasının mümkün olmadığını biliyordu.

"Kaane?" sessizce adamın adını söyledi. Gözleri hızla karanlığa alışırken dışarıda çakan şimşeğin ışığı odayı gün gibi aydınlattı. Kol mesafesi uzağında, adamın minderlerin üzerinde yattığını görmek kısa bir an rahatlatsa da uzun sürmedi. Güneşin öptüğü, sağlıklı bir bronza sahip teni solgundu. Solgun ve kıpırtısız...

Yitip giden ışıkla birlikte oda yeniden karanlığa bürünürken ellerinin ve dizlerinin üzerinde adama yaklaştı. Titreyen parmakları âşık olduğu çehreye uzandı. Adamın tıpkı morarmış dudakları gibi ağzının etrafı da karamıştı. Genç kadının, geriye devrilmiş gözlerinin akını görmesine gerek yoktu. Engel olmakta zorlandığı bir panik dalgası tüm bedenini sarıp sarmalamakla tehdit ederken Elda "Hayır," dedi. "Bu gerçek değil. Gerçek değil. Gerçek olamaz..."

Gözlerini sımsıkı yumdu. Bu sadece o korkunç rüyalarından birisiydi. Kaane ile asla arka odaya geçmemiş, birlikte olmamıştı ve gözlerini açmayı, uyanmayı başardığında bu kâbus da bitecekti.

Bitmeliydi, bitmek zorundaydı.

Odanın karanlık köşelerinden tanıdık fısıltılar sinsice kulaklarına sızdı.

"Sana söylemiş, seni uyarmıştım," dedi Yaşlı Gaya'ya ait dingin ses. "Bazen sevdiklerini koruyabilmek için onlardan vazgeçmen gerekir."

"Şimdi uyanacağım ve korkularımın beni yönetmesine, kararlarımı etkilemesine izin vermeyeceğim."

Saklı Yıldızın SeçilmişiWhere stories live. Discover now