pixels || taekook

By ecyrasfos

35.1K 3.7K 1.8K

Eliyle saçlarımı okşarken "Sakın ağlama Jeongguk," dedi kulağıma, "Ağlarsan kalbimin sana söylediği şarkıları... More

0
1. Konuşan Notalar
2. Önlük
3. Yasemin Çayı
4. Şirket Göbeği
5. Çekici Ses
6. İn
7. Senden nefret ediyorum, çünkü...
8. Milkshake
9. Köprü
10. Park
11. Eskiler
12. Toplantı
13. Konser
14. Başlangıçlar ve Bitişler
15. Jungkook
15. pt.2
16. Parti
17. Sonrası
18. Cenaze
19. Hırsız
20. Fısıltı
21. Bir Daha Asla
22. Özür Çikolataları
24. Fotoğraflar
25. Bir Günlüğüne Taehyung
26. Bir Arada
27. Havada
28. Arkadaşça Bir Öpücük
29. Kaçılması Gereken Geçmiş
30. Yüklerden Kurtulmak
31. Kumlar ve Kara Elmas
32. İki Klişe
33. Bebek
34. Anna
35. Yat
36. Norveç'te Bir Yemek
37. Çıkmaz Yol
38. Yüzük
39. Evet
40. Frank'in Balo Salonu
41. Bilirkişi Ziyareti
42. Mahkeme Günü
43. Şimdi Neredeyiz?
44. Saklı Defter
45. Final

23. Not

618 67 18
By ecyrasfos

Masamın üstünde bulduğum nota kadar Taehyung'un stüdyoya dönüşünün ilk günü her detayıyla birlikte karmakarışıktı.

Saatlerce dil döktükten sonra onu benimle birlikte motoruma binmeye ikna ettim. Yol boyunca korku içinde beni sımsıkı kavrayan kolları ve omuzlarımın gerisinde hissettiğim yumuşacık saçları için iç dünyamı minnet yağmuruna boğdum.

İkimiz de stüdyoya dönme konusunda gergindik. Genel olarak anlaşamadığımız ya da sevmediğimiz biri yoktu ama insanlar asla boş konuşmaktan geri kalmıyordu. Taehyung gidişi ve hemen ardından benim haftalarca zombi gibi gezmem hakkında gereğinden fazla dedikodu çıkmıştı.

Şirketin önüne geldiğimizde motoru benim için ayrılan park yerine bıraktım. Taehyung bacaklarının titrediğini ve midesinin bulandığını söyledi.

"O kadar kötü mü kullanıyorum hyung?"

Ona takıldığımı anlamadan "Hayır ama ben çok hoşlanmıyorum." dedi kısık sesle. Bükülüp ellerini dizlerine koydu, derin derin nefes almaya başladı. Yedek kaskı kafasından aldıktan sonra çenesinin altına elimi koyup bana bakması için zorladım. "Biraz soluklanmama müsaade et." dedi. İstediği mesafeyi ona verip geri çekildim ve titremesi geçene kadar hiçbir şey demeden onu izledim.

Biraz daha sakinleşince motorun küçük bagajına koyduğu çantasından pet şişesini çıkardı, küçük yudumlarla suyu yarısına kadar bitirdi. Benimle ilgilenmesini istediğim için büyük bir adımla önüne zıpladım ve neredeyse burunlarımız birbirine değecek şekilde karşısında durdum.

Onu öpmek için uzanınca anında omuzlarımdan tuttu ve itti. "Ne yapıyorsun Kook?"

"Biraz sakinleştirmek istedim. Gerginliğini alayım."

"Beni öperek nasıl gerginliğimi alabileceğini düşünebiliyorsun ki? Onca insanın içinde hem de?"

Sarkastik bir tavırla etrafıma bakındım. "Vay be! Haklısın. Bu kadar insanın içinde nasıl seni öpmeye çalışırım! Aptal kafam."

Sanki söylediğimin sarkastiklik derecesini daha da arttırmak ister gibi, şiddetli rüzgarın etkisiyle plastik bir bardak uçup geçti yanımızdan. Peşinden de bir poşet sürüklendi.

"Haklısın. Özür dilerim."

Tek elini çaktırmadan tuttum. "Özür dileme. Hissettiğini yansıtmanı seviyorum. Sadece," derin bir nefes aldım. "Bizi görmelerinden bu kadar çekinmen canımı sıkıyor."

"Bizi görmelerinden çekinmiyorum."

Kaşlarımı kaldırıp uzun uzun baktım. Avcundaki elimi hafifçe sıktı. Ağzını açıp bir şey söylemek üzereyken dönen kapıya göbeğini sığdırmaya çalışan Nikou'yu gördük. Suratı -ve yarı kel kafası- kıpkırmızı kesilmişti, nefes nefese yanımıza geldi.

"Taehyung!?"

Taehyung ile birbirimize baktık. Açıklamana yapmana gerek yok dercesine ben de elini sıktım ve kısaca "Biz geldik." dedim Nikou'ya.

"Evet, onu görebiliyorum. Ama.."

"Ama'sı yok. Sadece geldik."

Nikou uzun uzun Taehyung'a baktı. Taehyung göz teması kurmaktan bilerek kaçınarak etrafa kısa ve boş bakışlar atıyordu.

"Pekala, içeri buyurun o zaman."

Elini bırakmak istemiyordum ama gün boyu Nikou ve onun gibilerin verdiği tepkilerden zaten yeterince bunalacağını fark ederek yavaşça elimi çektim. İlişkimiz hakkında istediğimiz gibi davranacağımız zamanlar da gelecekti.

Taehyung cebinden çıkardığı maskesini acele ile yüzüne takarken "En başından böyle gelecektim." diye homurdandı. Benim için güzel olan bir olayı onun böyle kıvranarak yaşaması çok can sıkıcıydı. Ben elinden tutup herkese tek tek "Bakın, aşık olduğum herif geri döndü!" diye onu göstermek isterken o daha kendi yüzünü bile göstermek istemiyordu.

Nikou önümüzden paytak adımlarla yürüyüp bizi yönlendirirken bariz bir ima ile "Ah, Euna seni gördüğüne çok sevinecek Taehyung!" demeyi de ihmal etmedi.

En üst kata, Taehyung'un stüdyosuna çıktık. Nihayet, attığım her adımda kalbime mecazi -ya da gerçek- bir şeyler saplanmadan bu stüdyoya girebilmek güzeldi. Eski, rutubetli ortamı kalmamıştı. Sanki Taehyung'un geleceğini duymuşlar gibi içerde bir sürü insan vardı.

Euna masanın başına kurulmuş bir tomar kağıt ile boğuşmaktaydı. Biz gelince kafasını şöyle bir kaldırdı, ellerini saçlarına geçirip odağını tekrar önündeki kağıtlara verdi.

"Görüyorum ki teşrif etmeye karar vermişsiniz." derken elindeki kalemi karalama yaparmış gibi rastgele oynatıyordu, ortaya çıkan yazılar ise bilgisayar yazısı gibi düzenli, mekanik ve okunaklıydı. Taehyung başını salladı. Euna'nın onu görmediğini hatırlatmak için dirseğimle dürttüm onu. Boğazını temizleyerek boğuk bir sesle "Öyle oldu." dedi.

"Ne kadar çok işi aksattığının farkında mısın?" diye sordu Euna. Taehyung cevap vermedi. Euna birkaç kağıdı daha hızla doldurduktan sonra bakışlarımız buluştu.

"Nikou'yu da al, Taehyung ve bana biraz müsaade edin olur mu?"

İstem dışı Taehyung'u omuzlarından kavradım. Taehyung hafif bir silkinişle ellerimden kurtuldu, kulağıma "Merak etme, halledebilirim." diye fısıldadı. Geri geri, Euna'ya attığım tehditkar bakışlar eşliğinde odadan çıktım. Nikou bir şey demeden asansöre yöneldi ve gözden kayboldu.

Gördüğüm ilk koltuğa kendimi attım. Gergince beklemeye koyuldum.

Vakit geçirmek adına üç kere otomattan çikolata aldım. Hepsinin ambalajını dikkatle okudum. Odadaki eşyaların renkleriyle ilgili uydurduğum saçma oyunları oynadım. Yaklaşık kırk dakika sonra kapı açıldı, Taehyung kan oturmuş gözlerle dışarı çıktı. Hemen ayaklanıp yanına gittim, hiç düşünmeden sarıldım ve suratını kapattım. Euna peşinden gelmedi.

"Ne oldu, iyi misin?"

Boynuma gömüldü, hıçkıra hıçkıra içini çekerken biraz gıdıklandım, saçlarından öptüm onu. Çekip arkamızda kalan koltuğa oturtturdum.

Ağlaması kesildikten sonra nihayet başını kaldırdığında üzgünden ziyade kızgın gözüküyordu. Ellerini yumruk yaptı, bacaklarını sallamaya başladı. Yanına biraz daha sokulup ona doğru yaslandım.

"Bunu istemiyorum işte Jeongguk."

Biraz geri çekilip yüzüne dikkatle baktım. "Neyi istemiyorsun?"

"İnsanların sana olan zaafımı keşfetmelerini. Bana karşı kullanmalarını."

Biraz daha açıklasın diye bekledim, o ise ayaklanıp asansöre doğru yürüdü. Peşinden koştum. "Nereye gidiyorsun?"

"Namjoon'a."

**

Namjoon'un ofisine gittiğimizde Yoongi ile beraber kahve içerken bulduk onu. Koyu bir sohbete dalmışlardı, biz gelip kapıya vurana dek.

Bizi yan yana gören Joon'un yüzü aydınlandı. Kalkıp yanımıza geldi sırtıma tüm gücüyle vurduğu yumruklar eşliğine sımsıkı sarıldı bana. Taehyung'la ikisi sarılıp özlem giderirken Yoongi ile bakıştık. Gözlerini devirerek bakışlarını kaçırdı. Karşısındaki boş sandalyeye oturdum, ellerimi birbirine kenetledim.

"Derdin ne senin?" Yoongi önce Taehyung'a sonra bana baktı. "Sana değildi, kusura bakma."

Bu sefer göz devirme sırası bendeydi.

Genelde, hiçbir şekilde kimsenin ilişkisine karışmazdım, ilişkilerime karışılmasına da müsaade etmezdim. Ne kadar yakın olduklarını bildiğim iki insanı böyle mesafeli görmek sinir bozucuydu sadece. Üstelik, aradaki duruma gerektiği gibi objektif bakamasam da suçlu olan tarafın Taehyung olduğunu biliyordum. Kiya ile küsüşmemizde benim haklı oluşum gibi. İhmal etmek dostluğun en büyük günahlarından biriydi bana göre.

Namjoon neredeyse sekerek odadan çıkıp birkaç eşyayı yerinden etti. Ben acele ile arkasını toplarken kucağında bir sandalye ile geri döndü. Yoongi'nin yanındaki boşluğa sandalyeyi koyduktan sonra benim Yoongi'nin karşısına oturmamı işaret etti. Girdiği çabayı anlayabiliyordum fakat yan yana oturmakla çözülebilecek bir sorun değildi onlarınki. Keşke her şey öyle basit olsaydı.

"Kafeteryaya da oturabilirdik." diye homurdandı Taehyung. Namjoon'un süper gizli subliminal çabasını o da anlamıştı.

"Odamda ağırlamak istiyorum sizi. Yeni kahve makinesi aldım onu deneyelim."

İtiraz edişini görmek için Taehyung'a döndüm. O ise "İyi fikir." dedi.

Yoongi ile aynı anda ona dönüp "Sen ne içeceksin?" diye sorduk. Namjoon kalçasıyla masasının arkasındaki küçük masaya vurdu ama -şansa- hiçbir şey devrilmedi.

"Kahve?"

Sessiz kaldık. Göz teması kurabilmek için ona bakıp duruyordum ama o elleriyle ilgilenmekle meşguldü.

Yoongi geriye yaslanıp bir elini Taehyung'un omzuna koydu. "Görüyorum ki seyahatin senin için yenileyici olmuş dostum."

Taehyung ona döndü ve uzun süre bakıştılar. Namjoon ortama yan gözle baktıktan sonra alçak sesle, neşeli bir şarkı mırıldanmaya başladı. Kendime hakim olamayıp güldüm. Gergin ortamlara hiç katlanamazdı, her seferinde de kendince yöntemler bulurdu havayı yumuşatmak için.

Hepimize sütlü köpüklü kahve ikram eden Namjoon, en son kendisine simsiyah bir kahve yapıp masasına oturdu ve yüzünde hafif bir tebessümle hepimize teker teker baktı.

Bana döndüğünde içimden "Başlıyoruz." dedim istemeden. Benlik bir sıkıntı yoktu tabii, sadece karşımda oturan şahısların çatlayacak kadar gergin olduğunu biliyordum.

Yoongi bir anda Namjoon'a dönüp "Sevimlilik yapmayı kes, bu işte parmağın olduğunu hepimiz biliyoruz." dedi.

Fincanımı yavaşça dudaklarıma değdirirken istemeden hüpürdettim. Namjoon gülümsemesini bozmamaya çalışarak "Arkadaşımın kararlarına saygı duymak zorundaydım. Bilinmesini istemediği bir şeyi size gelip anlatmamı mı bekliyordun?"

Yoongi bir şey demedi. Artık kontrolsüzce hüpürdeterek içtiğim kahvemle dramın arasında kalan bana döndü. "Sende mi kalıyor?"

"Dağ evinde." dedi Taehyung cevap veremeden. Aslında bende kalıyordu. Döndüğünden beri oraya uğramamıştı bile. Ne tepki vereceğimi bilemeden durdum. Yalan söylediğini ortaya çıkarmak istemedim. Bozuntuya vermeden kahvemi içmeye devam ettim. Taehyung fincanı eline aldı ama içmiyordu. Yavaş yavaş azalmaya başlamış köpüklere bakıyordu sadece.

Tam daha kötüsü olamaz derken içeri Jimin girdi. Nefes nefeseydi ve sinirli gözüküyordu. Oda kendi odasıymış gibi içeri daldı, bizi umursamadan Namjoon'un az önce kahve yaptığı küçük masaya gitti ve kendine su koydu, içti.

"Kendimi terapist gibi hissetmeye başlıyorum..." diye mırıldanan Namjoon'a aldırmadan Taehyung'a döndü.

"İyi misin?" Birkaç  damla su dudağından boynuna doğru akıyordu.

Taehyung başını kaldırıp ona baktığında o kısacık bakışmaları sırasında milyonlarca şey söylediklerini gördüm birbirilerine. Garip mi hissetmeliydim yoksa kıskanmalı mıydım yoksa iksini birden hissetmek mi doğru olurdu bilmiyordum. Olayları sadece dışarıdan izleyen bir seyirci gibiydim. Ne yaparsam yapayım bir şeyleri etkileme ya da değiştirme şansım olmuyordu.

Taehyung gözlerini yavaşça kapatarak önüne döndü. Elleri hafiften titriyor gibiydi. Belki de nasıl düşüneceğini bilemeyen beynim bana oyun oynuyordu, bilmiyorum.

Jimin kendini tutamayıp duvara hafifçe vurdu. Gerçekten sinirli gözüküyordu. Taehyung'un önünde diz çöküp "Yapabileceğim bir şey var mı?" diye sordu.

Namjoon'a döndüm. Bu sefer onun da bir bilgisi yok gibiydi. Yoongi de en az benim kadar kafası karışık ve sinirli gözüküyordu. Jimin tekrar ayaklanıp kapıya doğru giderken "Jeongguk iki dakika görüşebilir miyiz?" dedi, ben de peşinden gittim.

Terlemişti. Cildi parlak koridor ışığının altında parlıyordu. Nefes alışı hala hızlıydı ve yanaklarındaki kızarıklık da gittikçe artıyordu. "Taehyung'un çok üstüne gitme tamam mı? Çok kötü bir şey oldu o-"

"Ne oldu?"

"Şey, söylemek bana düşmez ama onu sıkmayacağından emin olmak için söylüyorum bunu."

Beynime doğru hücum eden basıncı hissettim. Kollarımı önümde birleştirdim. "Efendim?"

Gözleri gözlerime dikkatle bakıyordu. "Demek istediğim, seni tanıyorum. Üstüne gitme."

Derin bir nefes aldım. "Seni ilgilendirdiğini sanmıyorum."

"Ne?"

"İlişkimizin seni ilgilendirdiğini sanmıyorum. Karışma."

"Ben sadece iyiliğinizi düşünüyorum yoksa-"

"Düşünme."

"Jeongguk nasıl hissettiğini anlayabiliyorum sadece-"

"Sus artık Jimin! Anlamıyor musun? Yardımını istemiyorum. Yardımını istemiyoruz. Karışma. Burnunu sokma."

Bazen daha ağzınızdan çıkmadan karşı tarafı kıracağını fark ettiğiniz ama yine de kendinizi durdurmadığınız zamanlar vardır. Jimin'le ayaküstü tartışmamızda söylediğim her şey öyleydi işte. Yüzüne çarpıp geri seken kırıcı sözlerimin ondaki etkilerini gördükçe üzülüyordum ama onu kırmaya devam ediyordum. Son lafını da ağzına tıkınca Jimin zorla yutkunup "Peki." dedi. Uzun uzun baktı, onun da ağzına bir sürü kırıcı söz geldiğini biliyordum. O söylememeyi tercih ediyordu. Bakışlarına inat ben de gözlerimi üzerinden ayırmadım.

Arkasını döndü ve bana bakmadan uzaklaştı oradan. Sinirle kapıyı açmak üzereyken Taehyung dışarı çıktı. Bir şey demeden yürümeye başladı. Arkasından gidip elini tutmaya çalıştım, elini hızla çekti.

"Yapma."

Bir şeyler söylemek istedim. Peşinden -bu sefer gerçek anlamda- salak gibi koşuyordum. O hızlandıkça ben de hızlandım. Boş bir yere gelince belinden tuttuğum gibi duvara yapıştırdım ve ellerimi omuzlarına koydum.

"Neler oluyor?"

Omuz silkti. Eski günleri anımsatan bir acı hissettim kalbimde. Aynı değersizlik hissi çökmüştü üzerime yine.

"Konuşmak istemiyorum."

Aşağı eğdiği başını kaldırmaya çalıştım. İzin vermeyince ben eğildim, gözlerine bakmaya çalışıyordum.

"Rahat bırak beni."

"Ne?"

"Rahat bırak. Dokunma bana."

Yavaşça geri çekildim. Çoktan olmuş ve geldiğini de gördüğüm bir şeyi kabullenmemek için elimden geleni yapıyordu zavallı savunma mekanizmam. Şimdi yumuşak bir sesle tüm bu saçmalıkları açıklayacak, sonra beraber evimize gideceğiz, yan yana olacağız diyordu içimdeki o aptal ses.

Yürüyüp gitmeden önce omzunun gerisinden yarım baktı. "Akşam bekleme. Bugün gelmeyeceğim."

**

Şirketi terk etmeden önce stüdyoma uğramaya karar verdim. Herhangi bir şey düşünemiyor ya da hissedemiyordum. Otomatiğe bağlamıştım, aklım boşlukta süzülürken vücudum kendi kendine bir şeyler yapıyordu.

İçeri girip odadaki bazı bitkileri suladıktan sonra camın kenarına geçtim. Kendimden herhangi bir tepki bekliyordum. Çünkü bu kadar tepkisiz kalmak bana göre değildi. Etrafıma belli etmemeye çalışsam da duygularını yoğun yaşayan biriydim.

Gereksiz birkaç işle daha uğraştıktan sonra masama oturdum. Çok fazla düşünmekten başım zonkluyordu. Ellerimle sertçe şakaklarımı ovarken masamın üstünde küçük bir kağıda yazılmış bir not buldum.

"Demiştim." yazıyordu büyük harflerle. Altında da parantez içinde "Magazinle pek ilgilenmiyorsun sanırım." yazıyordu. Aklıma ilk gelen düşünceyi hemen reddettim. Ellerim titrerken bilgisayarımı açtım. Eğer düşündüğüm şey ise...

Bana son birkaç gün içerisinde atılan onlarca postadan birine girmem bile yeterdi her şeyi açıklığa kavuşturmak için.

Düşündüğüm şeydi.

Continue Reading

You'll Also Like

14.4K 2K 4
Mafyanın baş elemanı Kim Taehyung ve rock aşığı küçük komşusu, Jeon Jeongguk.
123K 5K 33
ʜᴇʀ şᴇʏ ꜱᴀʟᴀᴋ ᴋᴀʀᴅᴇşɪᴍɪɴ ʏᴀʟᴀɴıʏʟᴀ ʙᴀşʟᴀᴅı... ꜱɪᴢ: ᴅᴇʟɪᴋᴀɴʟıʏꜱᴀɴ ᴋᴏɴᴜᴍ ᴀᴛᴀʀꜱıɴ!
176K 23.6K 33
Jeon Jungkook, bölgesinin en iyi dedektifi olmayı, ilginin üzerinde olmasını her şeyden çok severdi ama kendisinden sonraki en iyi dedektif olan Kim...
228K 21.9K 24
Jeon Jungkook, 20 yaşına gelen herkesin dolunay gecesi kurt cinsiyetini ôğrenmesi şerefine düzenlenen baloda, kardeşinin kurt cinsiyetini kutlamaya g...