Aşka Dokunuş ღ

By aysenurkayabasii

251K 11.8K 313

Aklım mızrak, kalbim miğferdi küçük bedenimde. Aşk ise ezeli düşmandı. More

Aşka Dokunuş ღ
1. Bölüm - Hastane
2. Bölüm - Ceza Sınıfı
3. Bölüm - Çatı
4. Bölüm - Ece
5. Bölüm - Hediye
6. Bölüm - Canavar
7. Bölüm - Mesafe
8. Bölüm - Boşluk
9. Bölüm - Bağımlı
10. Bölüm - Yardım
11. Bölüm - Gösteri
12. Bölüm - Gerçek
13. Bölüm - Doğum Günü
14. Bölüm - Sürpriz
15. Bölüm - Sevgili
16. Bölüm - Piknik
17. Bölüm - Hastalık
18. Bölüm - İfşa Olmak
19. Bölüm - Kötü Şeyler
20. Bölüm - Özür Dilerim
22. Bölüm - Kaza
23. Bölüm - Zaman
24. Bölüm - Mutluluk
* Final *

21. Bölüm - Geçmiş

6.2K 343 3
By aysenurkayabasii

Gözyaşları kurur muydu? Sanırım, benimkiler kurudu. Ne ağlayabiliyorum ne de başımı kaldırıp sabırla beni bekleyen insanlarla konuşabiliyorum. Dudaklarımı sımsıkı birbirine bastırmış, oturduğum deri koltuğa daha çok gömülmeyi bekliyordum.

Ağlamayacaktım. Duyduğum cümleler beni sarssa da ben yıkılmadan ayakta duracaktım.

Çünkü olması gereken buydu. Birileri gelir, sizi yıkar. Ve siz tek başınıza yeniden ayağa kalkmaya çalışırsınız.

Acıyordu. Ama kızaran yanağım değil. Göğsüm, kalbim.

Adamın söylediği cümleler sürekli başa dönüyor, beynimde yankılanıyordu sanki. Yalçın’ın aniden ayrılmak istemesi, uyanıp bana sadece ‘özür dilerim’ yazan not bırakıp gitmesi… Hepsinin sebebi babası mıydı? Kendi çocuğunu döven babası.

‘‘İmge.’’

Bakışlarımı yerden kaldırarak onun sert yüzüne çevirdim. Gözleri endişeyle kararmıştı. ‘‘İyi misin?’’ Şu soru ilk defa kulağıma mantıksız geliyordu. Nasıl iyi olabilirdim? Ben olmasaydım Nida hastaneye kapatılmazdı! Yalçın’la babasının arası bozulmazdı! Benim iyi olmamamı mı bekliyordu?

‘‘İşte bu yüzden söylemedim!’’ diye patladı. Oturduğum koltuğa daha fazla sindim. Duymak veya görmek istemiyordum. Gözlerimi kapatırken tekrar ortaya çıkan ağlama dürtümü yok etmeyi denedim. Buz kesmiş ellerimi kavrayan sıcak avuçlar sayesinde kendimi mükemmel hissediyordum. Eğer Nida hastanede olmasaydı Yalçın’ın ellerini tutan şanslı kız o olacaktı.

Bencildim ben. Kendi mutluluğumu düşünecek kadar hem de. Yalçın’ı mahvettiğimi görememiştim. Hasta olduğunda onu yalnız bırakmamalıydım. Yanında olmalıydım, babasıyla arasının bozulmasına izin vermemeliydim.

Bütün düşünceler bir olmuş, ardı ardına yükleniyorlardı beynime. ‘‘Özür dilerim.’’ diye fısıldadım titreyen sesimle.

Daha sabah aynı iki kelime için nasıl sinirlenmiştim Yalçın’a?

‘‘Hayır. Sakın, İmge. Özür dileme. Sen yanlış hiçbir şey yapmadın. Bütün suç benim. O adamın sana ulaşacağını tahmin etmeliydim, okula gelmeme-’’

‘‘Yalçın.’’ diyerek hiç de kibar olmayan şekilde kestim sözünü. Titreyen elimi yavaşça kaldırıp önümde dizlerinin önünde duran Yalçın’ın dudaklarına koydum. ‘‘Suçlu olduğunu söyleme.’’

Gözlerimin tekrar sulandığını hissedince başımı eğdim. Sıcacık parmakları çenemi kavrayınca içimde oluşan his bulutunun özlem olduğuna emindim.

Kokusu özlenir miydi bir insanın? Bakışları? Kırmaktan korkar gibi olan dokunuşları?

Ben özlemiştim, hepsini hem de. Tek bir günde. ‘‘Kendine hiçbir şey yükleme. Sen o gün doğru olanı yaptın. Hepimiz biliyoruz bunu.’’

Odanın kapısı gürültüyle açıldığında Yalçın’da ayaklandı. Babamın sert, kızgın yüzünü görünce iç çekmekten alıkoyamadım kendimi. Daima sorunlu bir çocuk olmak zorunda mıydım? Müdürün varlığını fark edince çok sesli konuşmadığımız için içten içe tebrik ettim bizi.

‘‘Olacak iş değil!’’ diye kükredi babam hızla yanıma gelirken. ‘‘Okula birisi geliyor, kızıma tokat atıyor! Hem de ona iftira atan kızın ağabeyi! Siz benimle dalga mı geçiyorsunuz?’’

Müdür de sakince ayaklandı. ‘‘Önce konuşabilir miyiz?’’ dedi babamı rahatlatmak istercesine. Babamın bakışları yüzümün her santiminde gezinince rahatsız oldum. Parmak uçlarımı yavaşça yanmaya devam eden yere sürttüğümde Yalçın’ın ağzının içinden küfür ettiğini duydum.

‘‘Acımıyor.’’ derken sesimi güçlü tutmaya çalıştım ama titremesine engel olamadım.

Babam bakışlarını yüzümden çekerek müdürün çehresine döndü öfkeyle. ‘‘Konuşamayız! İmge’yi hemen okuldan almak istiyorum.’’

Beni kendime getiren babamın cümleleri olmuştu, öyle ki oturduğum yerden fırladım ayağa. Buna hazır değildim. Daha her şey çok yeniydi. Sevmeyi öğreniyorum ben bu okulda. Sevilmeyi, değer vermeyi, buzlarımı eritmeyi, duvarlarımı aralamayı deniyordum. Henüz çok erkendi!

‘‘Baba…’’ diyerek kestim cümlesini. ‘‘Ben okuldan gitmek istemiyorum, zaten olanlarda benimde hata payım var. Adam sinirlenip tokat attı ama bir daha karşıma çıkacağını sanmam.’’

Siniri gözünü kör etmişti sanki. Duymamış gibiydi. Hala derin soluklar alarak müdürün ifadesine bakıyordu. Uzanıp parmaklarımı koluna değdirdim. Dokunuşum o kadar ürkekti ki babam yanında olduğumu hatırlayarak kendini toparlamaya çalıştı. ‘‘Bak büyütmeyelim olayı olur mu? Hem ben memnunum. Okulumu seviyorum’’

‘‘Nasıl büyütmem İmge? Nasıl? Dört yıl sonra seni çıkarabildim o hapishaneden. Dört yıl sonra ilk defa nefes aldığımı hissettim ben. Şimdi sen zarar görürken nasıl kızımı tekrar tehlikenin kucağına atarım? İyi bir baba olduğumu savunmadım hiçbir zaman İmge. Ama kızımı göz göre göre ateşe de atamam.’’

Babamın cümleleri beni mutlu etse de ardından gelenler moralimi bozmuştu. Babam ilk defa bu kadar ciddiydi. ‘‘Peki, ne yapacaksın? Normal bir okula mı vereceksin beni? Tekrar o ruhsuz kız mı olayım baba? Biliyor musun artık ilaçlarımı almıyorum ben. Çünkü ihtiyacım yok. Tekrar mı başa dönelim yani?’’

‘‘Düşüneceğim.’’

Babam kolumu tutarak müdürün odasından çıkardığında ne olduğunu sormak için ağzımı açtım fakat beni susturarak açıklamasını yaptı.

‘‘Baba-kız bir gün geçirelim. Seninle konuşmam gerekenler var.’’

Daha ne olduğunu anlayamadan arabanın içinde buldum kendimi. Babam arabayı çalıştırdığında da tek kelime edememiştim. ‘‘Sorun mu var baba? Gergin görünüyorsun?’’

Yüzüme dönmeden penceresini açtı.

‘‘İmge, sen akıllı bir kızsın. Olgunsun, yaşamamam gereken şeyler yaşadın. Üstesinden gelebileceğine inanıyorum.’’

Dehşete düşmüştüm tam anlamıyla. Yaşamamam gereken şeyler. Aklıma kazınan bu kelimeler olacakların kısa fragmanı gibiydi. Sadece bununla bile şu sıralar iyi şeyler olmadığını sezebilmiştim. Tehlikede miydik?

Konuşamadan öylece camdan dışarıyı izledim. Bir sürü insan vardı. Onlarca, yüzlerce. Hepsinin büyük veya küçük kendine göre bir derdi vardı. Aynı bizim gibi.

Araba sonunda durunca park halinde olduğumuzu gördüm. Arabadan inmek için yeltenince babamın soğuk avucu elimin üzerine kapandı. Kötü bir şeyler olduğunu sezebiliyordum. Babam beni eve götürmek varken neden buraya getirmişti?

Susuyordu, elini ellerimden çekerek direksiyonu kavradı sıkıca. Konuşmayı arabanın içinde yapacağımızı anlamıştım. Dilim lal olmuştu. Merakım ağır bassa cesaretimi toplayıp soramıyordum.

‘‘Hatırlıyor musun?’’ diye sordu babam fısıldayarak. ‘‘O geceyi?’’

Nasıl unuturdum ki? Dört sene boyunca her ayrıntısına kadar kâbuslarını süsleyen sahneler nasıl unutulurdu? İlaçlar bile etki etmiyorsa cevabım nasıl hayır olabilirdi?

‘‘Çok net bir şekilde hatırlıyorum.’’ diyebildim. O gece babam yoktu evimizde. Annemin kucağına sığınmış küçücük çocuktum ben. İlk defa dayak yediğimiz o gece. Adamın karanlıkta keyifle parlayan gözleri. Yaşadığım dehşet. Bunların her biri vücuduma, beynime, kalbime kazınmışken babama yalan söyleyemezdim.

‘‘İmge’’ dedi babam aynı sessiz tonda. ‘‘O adam buldu bizi.’’

Bütün tüylerim diken diken olurken kendiliğinden kapandı gözlerim. Hayatım bir anda rayından çıkmıştı yeniden! Tekrar başa sarıyordu her şey. Bir an çok güzel diğer ansa tükenmiş, yıkılmış bir ben bırakıyordu geriye.

O adam kemerini vurmuştu sırtıma. Yakıcı acıyı asla unutamamıştım, vücuduma inen darbenin acısı bir kenara ruhumdaki parçalarda taşıyordum izini daha çok. Çocuktum daha o zamanlar.

Acıyla tanıştığım o an. İçimde öldüğünü hissettiğim duyguların varlığı.

‘‘Nasıl yani?’’ dedim titreyen sesime rağmen. O adamın hapiste olması gerekmez miydi? Babam dört sene önce o adam hapse girdiğini söylememiş miydi bana?

‘‘Ama… O… Hapiste…’’

Babamın çatılmış kaşları alnında beliren çizgileri daha da görünür hale getirmişti. Zaman ona iyi davranmamıştı, bunu daha yeni fark ediyordum işte. Omuzlarında taşıdığı yük bezdirmişti karşımdaki adamı.

 ‘‘Çıktı. Bir ay önce. İmge bunun sana çok fazla baskı yapacağını biliyorum. Fakat anlatmak zorundayım.’’

Dinlemek istemiyordum. Babamın ağzından çıkan hiçbir sözün hayra alamet olmayacağından emindim. Eğer hapisten çıktıysa… Beni bulur muydu? Bilmiyordum ki!

‘‘Ben… Hata yapmadım İmge. Doğru bildiğim yolda ilerledim. Yemin ederim, sizi asla bulaştırmak istememiştim. Fakat oldu işte bir şeyler. O adam intikam istiyor. Söylediklerimi anlıyor musun?’’

Hiddetlendi mantığım. Daha nasıl bir intikam istiyor olabilirdi ki? Bir çocuğun, çocukluğunu almıştı elinden o adam. Annesini almıştı, ruhundan bir parça koparıp yok etmişti. Elinde taşıdığı kemerle çok şey alıp götürmüştü bizim ailemizden zaten. Daha neyin intikamını alacaktı ki?

 ‘‘Neden… İntikam istiyormuş?’’

‘‘O geceden sonra yakalandı. Kısmen bizim yüzümden. Olay bu değil, İmge. Adam her şeyimizi biliyor. Evimizi, okulunu, iş yerimi. En önemlisi; seni. Şu an mutlu olduğunu.’’

İçimden yükselen bir sürü kelime vardı. Dilimin ucuna gelen sözcükleri geri yuttum. Beni biliyordu, büyük ihtimalle hatırlıyordu da. ‘‘Karşına çıkması muhtemel. Bu yüzden okuldan almak istiyorum seni ve yine bu yüzden taşınmalıyız.’’

‘‘Böyle mi olacak?’’

Sorumla şaşkına dönmüş babamın yüz hatlarına baktım bir süre. Kaçmıştım hayatım boyunca. Annemin ölümünden, o adamdan, kendi babamdan bile kaçmıştım ben.

‘‘Bütün hayatımız boyunca korkuyla mı yaşayacağız? Kapı çaldığında irkilecek miyiz? Baba, bunu istemiyorum. Bırak çıksın karşıma. Benden daha ne alabilir ki canımdan başka? O adam çocukluğumu kopardı aldı, annemi aldı. Daha ne gibi bir zarar verebilir bana?’’

‘‘Anlamıyorsun değil mi? Ece’nin suçu ne İmge? Benim yaptığım hatanın bedelini annen ödedi hayatıyla. Sen ödedin. Peki, Ece? Sizin tek hatanız benimle tanışıyor olmanızken, nasıl yaparım ikinize birden bunu?’’

Düşünmemiştim. Bencilce kendimi koruyabileceğimi söylemiş fakat Ece’yi hesaba katmamıştım. Eğer adam beni tanıyorsa pekâlâ Yalçın’ı, Asmin’i ve Olcay’ı da tanıyor olabilirdi. Onları riske atmaya değer miydi?

‘‘Baba…’’ diye fısıldadım ama o da bende biliyorduk haklı olduğunu. ‘‘Onunla konuşsak? Olmaz mı?’’

Babam öfkeyle başını iki yana salladı. İki elini de sardığı direksiyon yüzünden eklem yerleri bembeyaz olmuştu. Onun artık bu yükü taşımasını istemiyordum. ‘‘Neden bizimle uğraşıyorlar? Zengin bile değildik o zamanlar.’’

‘‘Bir cinayet.’’ dedi babam sesi bile titremeden. ‘‘Bir cinayete şahit oldum. Tek şahit. Adamlar da gidip polise haber verdiğim için beni tehdit ettiler.’’

Bunları bilmiyordum. Yavaşça oturuyordu parçalar. Babamı tehdit etmişler fakat o doğru bildiği yolu seçmişti. Bunun karşılığı ise dağılan ailemizdi.

Ne yapacağımı bilmiyordum, tekrar o ruhsuz kız olmayı göze alabilir miydim? Arkadaşlarımdan ayrılabilir miydim ki? ‘‘Biraz yalnız kalmak istiyorum.’’ dediğimde karşı çıkacağını anladım çatılan kaşlarından. ‘‘Lütfen, baba.’’

Israrıma dayanamayarak olumlu anlamda başını salladı. Çantam neredeydi ki? Telefonum? Ah, okulda. Büyük ihtimalle Ece alırdı bıraktığım yerden. Kapıyı açıp indiğimde derin bir nefes çektim içime. Ne zamandan beri düşünmek canımı yakıyordu bu kadar?

Dudaklarımı sertçe dişlerime bastırırken neredeyse duygularım kadar bomboş olan sokakta yürümeye başladım. Babamın arabasından yükselen motor sesi kulaklarımı sağır edecek kadar güçlüydü.

Şu an istediğim tek şey kulaklıklarımı takarak hiçbir şey düşünmeden öylece yürümekti. Dört sene boyunca ilaçlarla unutturulmaya çalışılan adam peşimdeydi. Ne hissetmem gerekirdi ki? Ağlamam, bağırıp çağırmam lazımdı. Öfkemi, kinimi, nefretimi bir şekilde atabilmem.

Olmuyordu işte. Gözlerim dolmuyor, dudaklarım titremiyordu. Şimdi hissettiğin şey kesinlikle korku değildi. O adama karşı duyduğumdan emin olduğum tek his tiksintiydi.

Yolun sonunda durduğumda oldukça tanıdık olduğunu gördüm. Ah, park. Okulun kısaltma yolu. Babamın ısrarımla izin verme sebebi evin yakınında oluşumuzdu belki de.

Gözlerim istemsizce banklarda oturan insanlarda gezindi.

Oğlunun montunu çekiştiren bir anne, sevgilisini ısıtmak istercesine sarılmış çift, el ele yürüyen yakında doğumu olacak hamile kadın ve eşi, parktan çığlıkları yükselen çocuklar.

Hiçbir unutturmuyordu ki aklımda dönen cümleleri.

Taşınsak, kaçsak ne olacaktı? Bulamayacak mıydı bizi? Kolay mıydı o kadar? Düşüncelerimin sesini kesmek ister gibi tıkadım kulaklarımı. İnsan kendi iç sesinden de kaçar mıydı? Ben kaçıyordum.

Caddeye dikkatle bakarak araba olmadığından emin olunca adımımı attım yola. Hızlı adımlarla yürüyordum ki yakınımdan yükselen lastik sesleri vücudumun kaskatı kesilmesini sağladı. Başımı çevirip zikzaklar çizerek üstüme gelen, yan yoldan dönmüş kırmızı araca bakakaldım. Beynim olanları algıladığı an geriye dönüp kaldırıma doğru koştum.

Neredeyse beni ezecek olan araba kaldırıma vurarak durmuştu. Çevredeki bakışları üzerime toplasam da onlardan çok arabadaki adamın yüzü ilgilendiriyordu beni.

Yıllar sonra anılarımda eskisi kadar canlı kalmasa da o olduğunu biliyordum içten içe. Alay edercesine dudaklarına yerleşmiş olan gülümseme açıkça meydan okuyordu bana. Onu görmenin üzerinden geçen yıllar içinde saçlarına beyaz düşmüştü. Alnında dikiş izleri vardı ve gözlerinde aynı korkutucu hırsı taşıyordu.

İliklerime kadar titrediğimi hissederken geriye doğru bir adım attım.

Sonra bir tane daha.

Hep yaptığımı yapıp kaçacaktım. Şimdilik kaldırmıyordu kalbim karşımdaki adamın gerçekliğini. Daha dakikalar önce öğrenmiştim peşimde olduğunu.

Ellerim titremeye başlayınca iki yanımda yumruk yaptım öfkeyle. Ona karşı içimde büyüttüğüm nefret şu an çıkmıştı gün yüzüne. Arabadan inerek bana doğru bir adım attı. ‘‘İyi misiniz hanım efendi?’’

Öyle güzel oynamıştı ki rolünü etraftaki kimsenin şüphesini çekmemişti. ‘‘Tansiyonum düştü sanırım direksiyon hâkimiyetini kaybettim, özür dilerim. İsterseniz hastane-’’

‘‘Gerek yok!’’ diye kestim sözünü içime kabaran öğürme isteğini engelleyerek. ‘‘İyiyim ben!’’

O adamdan çok kendimi ikna etmek istiyordum aslında. Düşüncelerle yürüdüğüm yolu neredeyse koşarak geri teperken babamı dinlemediğim için başımı duvarlara vurmak istedim. Bakışlarındaki hırs, alay ve nefreti açıkça görmüştüm ben.

Bunun üzerine bu şehir de kalmalı mıyım sorusunu sormak bile gereksizdi.

Canımı yakmak amacını taşıdığını tek bakışından çıkarmış birisi olarak elbette gitmeyi seçecektim! Ece’yi, Asmin’i, Olcay’ı ve tabii ki Yalçın’ı korumak adına bu şehirden gidecek, izimi bile bırakmayacaktım geriye! 

Continue Reading

You'll Also Like

65.2K 3.1K 34
Aşk, nerde imkansız varsa onu seçer.
125K 15K 42
Oyunbozan ve Portakal Çiçeği Hikayelerinin Masum Güzeli Sonay.. Suskunluğunu Bozmaya Geldi🤎Merak Edenler Burada Mı?
41.6K 5.9K 51
İpek yetim ve öksüz bir asker kızıdır. Ailesinin kaybı onda büyük bir travma yaratır. Bir gece kız arkadaşıyla dışarıya çıktığında genç ve yakışıklı...
2.1M 98.2K 54
"Eksiklerimiz kusurlarımız değildir." Ailem beni hep bunu söyleyerek büyütmüştü. Eksikleri olan insanları dışlamamayı, onları sevmeyi öğretmişlerdi...