Melek Misin Şeytan Mı?

By jmahfi

166K 5.8K 388

Geçmişti onları bağlayan... Emir SAYLAN... Saylan Holding Yönetim Kurulu başkanı. Saylan ailesinin tek evladı... More

Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
Bölüm 28
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
Bölüm 32
Bölüm 33
Bölüm 34
Bölüm 35
Bölüm 36
Bölüm 37
Final
Teşekkür

Bölüm 1

12.8K 296 31
By jmahfi

( Emir SAYLAN ' dan...)

Kadın... Melek midir, şeytan mı? Nurdan bir sevap mı; ateşten bir günah mı? Yıllarca bu ikilem içinde yiyip bitirdim kendimi. Annem melekti. Nurlu... Beni aşka, sevgiye küstüren kadınsa, şeytan! İnsanı sinsice yakan bir günah...

Bana ilk kez güldüğünde de yakmıştı içimi. Tatlı, ılık bir yangın...Türlü oyunlarla aklımı başımdan almış; beni kendine aşık etmişti. Büyüktü benden. Olgundu. Ama hiç biri umurumda değildi. Seviyordum onu. Öyle sanıyordum. Gözümü onda açmıştım ben. Gençliğin getirdiği yeni duyguları, ilk heyecanları o yaşatmıştı bana. Onun yanında tam bir erkek gibi hissediyordum kendimi. O zaman erkekliğin ne olduğunu bilmiyordum daha.

Onu kendi yatağımızda, başka bir erkekle yakaladığım gün, canını yakmak için öyle sözler söyledim ki... Benim acımı o da yaşasın istiyordum. Ama o, gülüp geçti hepsine.

"Ne o ufaklık, hayatımın sonuna kadar seninle kalacağımı mı sandın?"

Çekip gitti sonra. Kalakalmıştım. Bir oyuncak gibi oynamıştı benimle. Canımı yakmıştı. Ama ben hiçbir şey yapamamıştım. Hırsım öylesine büyüktü ki. İntikam almalıydım. Peki, nasıl yapacaktım bunu? Onun gibi olmaya karar verdim. Onun bana oynadığı oyunu, ben de başka kadınlara oynayacaktım. Şeytanın oyununu, şeytanla oynayacaktım.

Okulu bitirip, İstanbul'a döndüğümde, babam holdingi bana bırakıp memlekete döndü. Şimdi, İstanbul'un en genç iş adamlarından biriydim. Artık oyun başlayabilirdi. Hiç de zor olmadı bu oyunu oynamak. Çünkü oyuncular öylesine istekliydi ki... Hepsinde aynı sinsi bakış, aynı ateşli gülüş... Artık tamamen yitirmiştim kadınlara ve aşka olan inancımı. Hayatımda yeri olan dört kadın vardı. Annem, dadım Melek Anne, en yakın arkadaşımın karısı kız kardeşim dediğim Yeşim ve Giray Amca'mın kızı arkadaşım Ahu. Bir başkası olmaz diyordum. Büyük konuşmuşum.

Holdingin başına geçişimin ikinci yılıydı. Ama bu iki yıl içinde, aradığım asistanı bulamamıştım bir türlü. Kadınların hepsi şeytandı; erkekler ise kendine güvensiz.

O gün, yine, rutin asistan arayışlarının son günlerinden birindeydik. Ön eleme yapılmış, önüme kuruldan geçen birkaç ismin belgeleri gelmişti. Hepsi de kadındı. Görüştüm tek tek. Ama heyhat! Evet... Okumuşlardı, deneyimleri de vardı. Bunun yanında, sol omuzlarında şeytanla geziyorlardı. Daha ilk göz göze gelişimizde, giriyorlardı oyunun içine. Benim aradığım bu değildi ki. Belki de ben... Hiç bulamayacaktım aradığımı. Madem öyle, bunlardan birini seçeyim diye düşünürken, babamın emektar müdürlerinden biri geldi içeri. Genç bir kızın iş başvurusu için geldiğini, ancak geç kaldığı gerekçesiyle belgelerinin reddedilmek istendiğini, halbuki sürenin daha dolmamış olduğunu söyledi bana.

"O kızla görüşmelisin bence."

Güvenirdim Giray Amca'mın sözlerine. Hemen gerekli yerleri arayıp, başvuru için gelen kızı bana göndermelerini istedim. Önce belgeleri geldi elime. Diğerleri kadar parlak değildi özgeçmişi. Örneğin deneyimi yoktu. Dolayısıyla etkili referansları da... Ama cesareti vardı. Bu haliyle, böyle bir holdingde yönetici asistanı olarak çalışmak istediğine göre, kendine güveni de... Acaba neydi bu güvenin kaynağı? Nasıl bir şeytandı?

Onu odama yollamalarını istedim. Az sonra açıldı kapı. O, içeri girip, masama doğru yaklaşırken ben, başım önümde belgelerle uğraşıyordum. Onun oturmasını bekliyordum. Sonra şuh sesiyle bana seslenmesini. Ama yapmadı. Ben belgelerle uğraştım, o sessizce karşımda dikildi. Tek kelime etmedi, dikkatimi çekmeye çalışmadı. Farklı mıydı acaba? Başımı kaldırdığımda gördüğüm manzara, afallamama sebep olmuştu. Genelde, görüşmeye gelen kadın adayların hepsi ön hazırlıklı olurdu. Kısa etekler, derin dekolteler, yüzlerinde şuh makyajlar... Ama bu kız... O, siyah bir pantolon-ceket takım giymişti. İçinde gerdanını bile açıkta bırakmayan beyaz gömleğiyle oldukça sportif görünüyordu. Saçları basit bir topuz şeklinde toplanmıştı. Neredeyse sıfır makyaj... Gözünde siyah çerçeveli gözlükleri... İki eliyle önünde tuttuğu çantası... Saygılı ve dik duruşu... Ne kadar da farklıydı diğerlerinden. Yine de umutlanmak istemiyordum. Çünkü daha gözlerini görmemiştim. Bakışlarını yere çevirdiği için, bu mümkün olmamıştı. Bakışlar... En önemlisi onlardı benim için. Kalbin aynası gözler... Ya şeytan saklıydı onlarda ya da... Sinsi bir gülümseme yayıldı yüzüme. Hafif bir alayla seslendim.

E: Leyla BAYRI

Adını duyunca kaldırdı başını. Ve gözleri, gözlerimle buluştu. Öyle kaldık bir süre. Yüzümdeki tebessümün sinsiliği, yerini şaşkınlığa bırakmıştı. Bir garipti kızın bakışları. Hırçın, kararlı, kendinden emin... En önemlisi donuk ve soğuk...

E: Demek... Yönetici asistanı olmak istiyorsun.

L: Evet.

E: Özgeçmişinin diğerlerinin ki kadar parlak olmadığının farkında mısın?

Bu soruyu sorarken bozulacağını düşünmüştüm. Yanılmışım. Hiç bozmadı istifini. Ciddi, umursamaz, soğukkanlı bir edayla kendinden emin cevapladı sorumu.

L: Evet.

E: Deneyimin de yok.

L: Yok.

Onun bu hali aklımı karıştırıyordu.

E: Oyun mu oynuyoruz?

Kesin bir dille, duraksamadan yanıtladı.

L: Oyun oynamayı sevmem.

Kısa bir sessizlik olmuştu bu sözlerden sonra. Bana rest mi çekiyordu?

E:  Peki... Seni işe almam için bir sebep söyle o zaman.

L: Hak ettiğimi düşünmediğim hiçbir şeyi istemem.

Dudak büktüm.

E: Bu işi hak ettiğine inanıyorsun yani?

L: Evet.

E: Senin inanman yeterli değil.

Şimdi, onun atağa geçmesini bekliyordum. Genelde böyle olurdu. Beni inandırmak için, o sinsi hallerini takınırlardı hep. En masumu bile şeytana dönüşür, oyunuma dahil olurdu.

L: Peki... Teşekkürler.

Şaşırmıştım. Ne diyeceğimi bilemedim. Şaşkın bakışlarım arasında gitmek için hamle yaptı. Sonra durdu. Saatine baktı. Tekrar bana döndü. Onun döndüğünü görünce, gülümsedim yine. Oyunumu oynayacaktı galiba. Soğuk bir tavırla gözlerime baktı.

L: Saat beşte, Atila Bey'i aramanız gerekmiyor muydu?

Gülümsemem dudaklarımda dondu. Çünkü Atila'yı arayacağımı benden başka kimse bilmiyordu.

E: E-Evet.

L: Saat beş. Acele etseniz iyi olacak.

Öylesine şaşkındım ki. Ne söyleyeceğimi bilemedim. Dediğini yaptım. Telefonu elime alıp, Atila'yı aradım. Tam bu sırada gitmeye yeltendi. Telefon kulağımda seslendim arkasından.

E: Bekle lütfen.

Dediğimi yaptı. Bakışlarını yere çevirip sessizce beklemeye başladı. Ben ise hem telefonla konuşuyor hem de bu garip kızı inceliyordum. Nereden biliyordu Atila'yı aramam gerektiğini? Bunu kimseye söylememiştim ki... Telefonu kapattım.

E: Teşekkürler.

L: Rica ederim. İyi günler.

Gitmek için kapıya yöneldi. Tam çıkıyordu ki...

E: Çıkışta personele uğra, işlemlerine başlasınlar.

Dönüp baktı. Şaşkınlık ya da heyecan yoktu yüzünde. Oldukça rahat görünüyordu.

E: Sabah dokuzda burada ol. Kahvemi hazır isterim.

L: Nasıl alırsınız?

E: Neyi?

L: Kahvenizi?

E: Iıım... 

Kısa bir duraksama...

E: Şekersiz.

L: Peki efendim. İzninizle.

Tam çıkıyordu ki yine durdurdum onu.

E: Nereden bildin?

L: Atila Bey'i aramanız gerektiğini mi?

"Evet" der gibi kafa salladım.

L: Not aldığınız kağıt... Yere düşmüş.

Anlamaz baktım yüzüne. Parmağıyla yeri işaret etti. Masamın altını...

L: Orada.

Şaşkın, masamın altına eğildim. Gerçekten kağıt oradaydı. Düştüğünü fark etmemiştim. Ama o dikkat etmiş, üstelik çekinmeden gerçeği söylemişti. Ben olsam, meslek sırrı diye başlar işi flörtleşmeye kadar götürürdüm. Bu kız... Kağıdı alıp, kalkmaya yeltendiğimde, başımı masaya çarptım. Çok yanmıştı canım. Elim başımda, yüzüm acıyla buruşmuş doğruldum. Rezil olmuştum. Kağıdı masaya bırakıp, masum bir çocuk gibi yüzüne baktım. O yine, umursamaz, ciddi bir tavırla...

L: İzninizle. Gidebilir miyim artık?

Onun bu umursamaz tavrı sinirimi bozmuştu. Benim canım yanıyordu, onun umurunda bile değildi. Sinirli bir edayla...

E: Tabi... Ne demek.

L: Teşekkür ederim. İyi günler.

E: Sana da.

Arkasını dönüp, çıktı gitti. Bense öylece kalakalmıştım. Şaşkındım. Bu sefer oyun oynayan ben değildim. Leyla,tüm bildiklerimi alt üst etmişti. İlk kez bir kadın karşısında kontrolümü kaybetmiştim. Bu oyunun kurucusu Leyla'ydı. Kontrol onun elindeydi. Nasıl başarmıştı bunu bilmiyorum ama öyle bir havası vardı ki insan elinde olmadan boyun eğiyordu ona. Teslim oluyordu. Ya da böyle bir tutuma alışkın olmadığım için ben kolayca boyun eğmiştim. Bilmiyorum... Tek bildiğim, kafamın ilk kez bir kadının görüntüsüyle ya da şeytanlığıyla değil de dürüstlüğüyle meşgul olduğuydu.

( Leyla BAYRI ' dan...)

Holdingden çıkınca arabaya atlayıp evin yolunu tuttum. Yol boyunca aklımda hep o vardı. Anlatılanlardan ne kadar da farklıydı. Küçük bir erkek çocuğuydu sanki. Başını çarpışı, şaşkınlığı... Neden bilmiyorum, bir gülümseme yayıldı yüzüme.

L: Evet.

Sonunda olmuştu. Aklımdakileri gerçekleştirmek için güzel bir fırsat yakalamıştım. Şimdi bana düşen, görevimi en iyi şekilde yerine getirmekti. Üstelik, ne kadar masum görünürse görünsün, patronum tehlikeli biriydi. Acısı onu, yaralı bir aslana çevirmişti. Evet... Biliyordum... Onun derin bir acı taşıdığını, kadınlarla bu yüzden oynadığını...

L: Ben...Oyunları sevmem efendim!

.....................................................................................................................................

Continue Reading

You'll Also Like

795K 29.9K 91
Genç kızın arkadaşının verdiği yeni numarayı yanlış yazan kızın gelecekteki kocasına tesadüfen yazması. İlk başta kız engel yesede engel bir şekilde...
2.5K 174 17
-𝗗𝗶𝗹𝗮𝗻 𝗸ı𝘇 𝘀𝗲𝗻 𝗻𝗲 𝗱𝗲𝗿𝘀𝗶𝗻? 𝗕𝗶𝗿 𝗧ü𝗿𝗸 𝗮𝘀𝗸𝗲𝗿𝗶𝗻𝗲 𝗮şı𝗸 𝗼𝗹𝗺𝗮𝗸 𝗱𝗮 𝗻𝗲𝗿𝗱𝗲𝗻 çı𝗸𝘁ı 𝗸𝗲ç? 𝗨𝗺𝘂𝘁 𝗮𝗿𝗮𝗿𝗱ı...
1.4M 79.3K 48
Hale, sosyal medyada yazdığı bir yorumun hayatını bu denli değiştireceğini nereden bilebilirdi ki.