The Sedition

By Boipoi

148K 14.5K 10.7K

Birbirimizi sevmek için yanlış dönemdeydik. More

Tanıtım
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm
38. Bölüm
39. Bölüm (M)
DU YU RUUUU
40. Bölüm - Final

30. Bölüm

2.6K 296 202
By Boipoi

Yaşasııınn 30. bölüüümmmmm *-* 

İyi okumalaaaarrr 


-----


Ekim 1979

"Okuldan transefini istediğini duydum, ev telefonuna da çıkmıyorsun. Seni merak ediyorum. Ben sana ne kadar ulaşmak istersem isteyeyim ulaşamayacağımı bildiğimden bari sen bana ulaş. Yurttan ayrıldım, yeni adresimi ve ev telefonunu buraya yazdım. Görüşmek istediğinde bana ulaş. Seni özledim.

Kim Jongin."

Jongin'in her bir kelimesini ezberlediğim mektubunu yüzüncü kez katlayarak cebime sıkıştırdım. Verdiği adresi bulmam biraz zor olmuştu. Okula yakın bir yere taşındığını düşünmüştüm ama şehrin daha önce gelmediğim bir yerinde kendimi kaybolmuş bir halde bulduğumda düşündüğüm gibi olmadığını anlamıştım.

Köşedeki bakkalın hayatımı kurtarmasıyla evin önüne gelebilmiştim nihayet. Derin bir nefes alıp binaya baktım. Fena görünmüyordu, iyi bir yerde yaşıyor olduğuna sevinmiştim.

Zor zamanlar geçirmiştim, zor zamanlar geçiriyordum. Okulumu değiştirmiş olmama rağmen birkaç aydır gitmemiştim bile. Evden dışarı çıkmamıştım. Zaten babam da evden dışarı çıkmamı pek destekliyor gibi görünmüyordu. Okulu bırakmayı, hayır, her şeyi bırakmayı düşündüm. Bıraktım da, ta ki babam camın önündeki kayısı ağacının dallarını kesene kadar.

Bir şeyler değişmişti. Her şey değişmişti. Sehun hayatımda yoktu, Wufan yoktu. Chanyeol şehirde işe girmişti. Okul arkadaşlarımın hiçbiri yoktu. Ben eski ben değildim, kardeşim bile olgunlaşmaya başlamıştı. Ağacın dalları tek tek yere düşerken ben niye hala aynı yerimdeyim diye düşündüm. Hala bu odada, bu ağacın dibinde birilerini bekliyordum, gelmeyecek birilerini. Daha çok birini. Yıllardır beklediğim birini.

Sehun beni görsün diye çok uğraşmıştım, sadece arkadaşım olmaması için Tanrı'ya çok duada bulunmuştum. Ama yanılmışım. Onunla arkadaşlık dışına çıkmamam gerekiyormuş. Bizden fazlası olamazmış.

İşte o an anlamıştım. Testerenin sesi kulaklarımı kazırken bir şeylerin farkına varıyordum. Ben hep bekleyen, duran taraf olmuştum. Hiç hareket etmeyi, bir şeyler denemeyi denememiştim. O an bir anlık cesaretle eski bavulumu yatağımın altından çıkardım. Jongin'in üç ay önce gönderdiği mektubu kitabımın arasından bulup cebime sıkıştırdım.

Elimde koca bavul salonun ortasında dikilirken annem bir şeylerin farkına varmıştı çoktan. Sadece sarılıp iyi yolculuklar dilemişti. Bir de en kısa zamanda onu aramamı. Tuhaftır ki dışarı çıkınca babam bile bir şey dememişti. Yaptığı işi yarıda bırakıp otobüs durağına kadar beni götürmüştü. İçine ne koyduğunu bile hatırlamadığım bavulu taşımıştı. Kardeşim peşimden geliyordu. Bana sıkıca, ilk defa böyle sıkıca sarılmıştı.

Bir şeyler değişiyordu, benim dışımda bir şeyler hep değişiyordu. Sıra sanırım sonunda bana gelmişti. Babama sıkıca sarıldım. Bu onu son görüşüm oldu. Telefonlarıma çıkmadı, sesini duyamadım. Ama bana sarılmıştı, demek ki benden o kadar da nefret etmiyordu.

Şimdi elimde eski bavulum Jongin'in kapısının önündeydim. Aramamıştım, arayıp ne diyeceğimi bilememiştim bir türlü. Şimdi kapısının önündeydim fakat evde yoksa diye endişeleniyordum. Kapıyı çaldığımda açılmazsa bütün cesaretimi yitirecektim çünkü. Dua ediyordum, Jongin beni evine alsın, eskisi gibi arkadaşlığına kabul etsin diye. Titreyen dizlerimle merdivenleri aştım. Kapısını duyulmama endişesiyle sertçe çaldım.

"Luhan?"

"Selam." Beni gördüğüne oldukça şaşırmıştı.

"Senin burada ne işin var? Yani seni gördüğüme sevindim ama, Tanrım senin burada ne işin var?" Kendimi gülmeye zorladım. Acınası görünüyordum.

"Evden kaçtım." Yaptığım şeye ne denirdi bilmiyorum, en iyi sözcük buydu. Sonuçta kendimden kaçmamış mıydım?

"Tanrım gel içeri." Üzerinde eşofman dışında bir şey olmadığını yeni fark ediyordum. Onu bu halde o kadar çok görmüştüm ki alışmıştım. "Bir anda gelmeye nasıl karar verdin böyle."

"Kolay olmadı." Diyerek yorgun bedenimi koltuğuna attım. Derin bir nefes aldım, tekrar bir nefes aldım. Nefes aldıkça canım acıdı. Cebimden ilacımı çıkarttım. Bekledim, geçmesini bekledim ama geçmedi. Ağlamaya başladım. "Hiç kolay olmadı Jongin. Her şey berbat oldu. Her şey. Hem de her şey." Hıçkırarak ağlamaya başladım. Jongin panikle yanıma gelip bana sarıldı. Kollarında ağladım. Birinin kollarında ağlamayalı o kadar uzun zaman olmuştu ki bir de buna ağladım. Rahatlayana kadar, içimdeki acı sönene kadar kollarında ağladım.

"Geçecek her şey, ben yanındayım." Demişti, benim yanımda kimse olmamıştı. O kadar şeyi yaşarken ben bir başımaydım.

"Yakalandı Jongin. Ona yakalanacaksın diyordum, gerçekten yakalandı. Engel oldum, babama yalvardım. Sehun'u kurtardım ama babamı kaybettim." Saçlarımı okşadı. Beni umarım gerçekten anlıyordur. Çünkü ben ne anlattığımı bilmiyordum. "Onu zorla askere yolladılar Jongin. O kadar karşıydı ki askerliğe. Amerika'nın silahlı kölesi olmayacağım derdi. Ama gitti. 3 yıl Jongin. Üç yıl orada kalacak." Ona sıkıca sarıldım. Sarılabileceğim kadar sıkı sarıldım.

"Luhan? Bu gerçekten sen misin? Hoş geldin." Ta ki Kyungsoo uykulu bir şekilde odadan çıkana kadar. Anladım ki o an gerçekten bu dünyada yalnız olan bir tek bendim.


-----


7 Ocak 1985


"Sehun çık artık şu odadan."

"Güldüğünüz an bu evi başınıza yıkarım." Sehun kafasını kapının arasından çıkartarak bakmıştı.

"Hem evime davetsiz gel de hem de verdiğim kıyafeti beğenmeyip evi başımıza yık." Jongin'le Sehun'un çatışmasını Jongin'in tahta koltuğunda bir ileri bir geri giderek izliyordum. Çok rahattı.

"Eğer düzgün kıyafet verseydin şikayet etmezdim." Jongin ona ne vermişti hiçbir fikrim yoktu. Sehun'la ilgili şeyleri bir süredir takip etmiyordum. Arabada kavga ettiğimizden beri yani.

Jongin önce kapıda beni görmüş ardından arabayı park etmekten dönen Sehun'u. Şaşırsa da ona öyle bir bakış atmıştım ki bir şey soramayarak kollarını etrafıma dolamakla yetinmişti. Sehun bizi ayırana kadar tabii. Benim üzerimdeki kıyafetler yeterince rahattı fakat Sehun işten çıktığı için üzerinde takımları vardı. Her ne kadar o takımları çıkarmasını istemesem de o halde Jongin'in köy evinde durması çok tuhaftı. Jongin ona kendi kıyafetlerini vermişti ama Sehun'un yaklaşık 20 dakikadır odada sövmesini göz önünde bulunduracak olursak sanırım gerçekten korkunç bir şeyler vermişti.

"Tamam, çıkıyorum." Sehun sürgülü kapıyı çekip salonun ortasında göründüğünde hiç vakit kaybetmeden kahkaha atmaya başlamıştık. "Gülmeyin." Sehun'un bacaklarına kısa gelen çiçekli kumaşı gördükçe gülmeye devam ediyordum. Sehun'a olan küslüğüm şu an umrumda bile değildi. Ciddi görünmeye çalışsa da o kadar gülünç görünüyordu ki gülmekten gerçekten nefes alamıyordum. "Gülmeye biraz ara ver. Hastalanacaksın şimdi." Bunu çok isterdim ama ara veremiyordum. Jongin güldükçe ben de gülüyordum. Buraya gelirken endişelerim vardı ama sanırım doğru karar vermiştim. Jongin'le uzun zaman sonra bir arada olmak bana oldukça iyi gelecekti. Daha şimdiden Sehun'a zor anlar yaşatıyordu.

"Çok yakışmış." Jongin gülmekten yaşaran gözlerini silerek yanıma gelip elini omzuma koydu.

"Neden böyle şeyler giyiyorsun Jongin sorabilir miyim?" Üzerindekileri çekiştirip duruyordu.

"Buradaki herkes böyle şeyler giyiyor. Köyde olduğunu sana hatırlatırım şehirli çocuk." Sehun gözlerini devirerek kendini yerdeki minderlerin üzerine attı.

"Ben acıktım. Ne yiyeceğiz?" Tam anlamıyla ev sahibi gibi davranıyordu. Bacaklarını uzatarak sobaya ayaklarını dayamıştı. Tamam, ben de kendimi ilk olarak bu koltuğa atmıştım ama ben zaten buraya birkaç defa gelmiştim. Yabancı sayılmazdım.

"Gerçekten Luhan, bu sinir bozucu herifi de buraya getirmek zorunda mıydın?"

"Onu gördüğüne sevineceğini söyledi." Sehun bana bakarken omuzlarımı silktim. Sehun'u uyarmıştım, Jongin'in onu hoş karşılamayacağı belli bir şeydi. Sehun bunu göze alarak gelmiş olmalıydı.

"O kadar sevindim ki gece onunla uyuyacağım." Sobaya birkaç odun atmıştı. Ev gerçekten sıcacıktı. Uzun zamandır böylesine sıcak bir yerde bulunmamıştım.

"Poi nerede?" Etrafıma bakarak evdeki kediyi aradım. Çoktan beni koklayıp ardından bacaklarıma sürtünmeye başlamış olmalıydı. (Bensiz olmaaaazzzz)

"Bahçede dolaşıyordu gelir şimdi, acıkmıştır."

"Bir de kedi mi var bu evde?" Sehun kedilerden nefret ederdi. Küçükken ne zaman kedi görsek ben ona yaklaşmak için ne kadar çaba gösteriyorsam o da onu uzaklaştırmak için o kadar uğraşırdı. Bunu yaptığında ondan nefret ederdim.

"Bir sorun mu var?"

"Kedilerden nefret ederim. Uyuz hayvanlar."

"Haklısın, bazı canlılar kendilerine benzeyen canlılardan pek hoşlanmaz." Jongin bir dahiydi. Benim neden bunca yıldır böyle bir şey demek aklıma gelmemişti ki?

"Senin hayalin komedyen olmaktı da ailen zorla mı tarih okuttu Jongin?" Bu gerilim benim için gerçekten fazlaydı. Her şey yıllar öncesiyle neredeyse aynı gibiydi. Durmadan tartışıyorlar ve çekinmek ne demek bilmiyorlardı.

"Beyler, bilmem farkında mısınız ama kocaman insanlar olduk artık. Çocukluğu geride bırakabilir misiniz?"

"Onu eski sevgiline söyle Luhan." Beynimden vurulmuşa döndüm. Jongin bana da saldırmadan önce ikisinin bu durumundan keyif alıyordum. Ama artık sadece Sehun değil, Jongin de düşmanımdı. Ona öyle bir baktım ki bu dediğinden anında pişman olmuştu. Eskisine göre daha fazla nüfuz sahibi birine dönüşmem beni arada sevindiriyordu. "Ben bahçedeki taş fırına biraz kömür atayım. Tavuk yersiniz değil mi?" Ben de Sehun da cevap vermemiştik. Anlaşılan o ki Sehun'la şu anda tek ortak noktamız Jongin'i boğmak istiyor oluşumuzdu.

Jongin bahçeye çıkıp bizi evin içinde yalnız bıraktığında gerginliğimi atmak için arkama yaslandım. Niye gerilen sadece ben oluyordum ki? Sehun hiçbir şeyi umursamıyor gibi görünüyordu mesela. Ama ben kendimi diken üstünde gibi hissediyordum, bu haksızlıktı.

"Poi burada Luhan!" Bahçeden Jongin'in bağırmasını duyunca bahçeye çıkmaya karar verdim. Sehun'la daha fazla bu gergin havayı solumak istemiyordum. Kapıyı açıp bahçeye çıktım. Jongin bir tarafta ocakla uğraşıyordu. Poi de kenarda ayakkabılarımızı koklamakla meşguldu. Eğilerek kucağıma aldım. Tombik bir tüy yumağıydı. Sarı tüylerini okşayarak fırının karşısında oturan Jongin'in yanına kuruldum. "Üşeyeceksin." Jongin üzerime bir şey almadığımı fark etmekte gecikmemişti. Ben hariç herkes üşümeme takmıştı.

"Ateşi yakınca ısınırım nasıl olsa." Ocağı işaret ettim, dediğimi mantıklı bularak başını sallamıştı.

"Poi'yle başım dertte bu arada. Sokaktaki diğer kedileri ayartmaya çalışıyor." Kıkırdayarak tüylerini okşadım. Mırlayarak hareket edip kendine daha rahat bir yer edindi. "Kaç defa kapının önünden kedi kovaladım."

"Bırak istediğini yapsın Jongin."

"Sürtüklük yapsın ve ardından evi yavru kedilerle doldursun, yok ya." Güldüm.

"Eğer kalacak bir yerim olsaydı yavrulardan birini almaya gönüllü olurdum."

"Sen daha kendine bakamıyorsun Luhan. Unut bunu." Haklıydı, zaten bir süre daha evim olacak gibi görünmüyordu. "Ev işini ne yapacaksın? Okulda kalmaya devam mı?"

"Bir süre başka bir şey yapabileceğimi sanmıyorum. Aldığım paraların hepsi kitaplara gidiyor. Belki bir yerlerde işe girmeliyim."

"Burada istediğin kadar kalabilirsin biliyorsun değil mi?"

"Teşekkür ederim. Ama okulda bana ihtiyaç oluyor." Derslere girip çıkmam ve tecrübe elde etmem lazımdı. Bazıları Jongin gibi öğretme konusunda doğuştan yetenekli olmuyordu.

"Peki, sen öyle diyorsan." Çıraların alev almasıyla bir süre üfleyerek ateşi büyüttü. "Pekala, boş boş konuşma faslını da geçtiğimize göre Sehun'un da nereden çıktığını anlatacak mısın?"

"Yolda karşılaştık ve ben de geleceğim diye tutturdu. Engel olamadım, üzgünüm."

"Sorun değil. Aranız bozuk gibi."

"Aslında bu kadar kötü değildi ama yolda kavga ettik."

"Tamam, Sehun yeniden hayatına giriyor ve girer girmez kavga ediyorsunuz. Çok hızlısınız gerçekten. Bundan sonra ne yapmayı düşünüyorsun? Yani onunla."

"Bilmiyorum Jongin. Şu an aklımdan geçenleri ve içimdeki duygu karmaşasını bilsen kafayı yerdin."

"Hop, orada dur bakalım. Benim sağlıklı beyinler yetiştirebilmem için sağlıklı bir beyine ihtiyacım var."

"Ne zaman olacak yemek? Ben açlıktan öldüğümde mi?"

"Bu da konuşmamızın sona erdiği an olsa gerek." Sehun'un kapıyı açmasıyla konuşmamız bitmişti. Zaten ne konuşacağımı bilmiyordum. Daha ne hissetiğimi bilmiyordum ki bunları kelimelere dökeyim. "Amacımızın bu olduğunu nerden anladın Sehun? Çok zekisin."

"Sen niye bu şekilde dışarı çıkıyorsun?" Sehun kafama battaniye atmıştı. Bazı şeyler hiç değişmemişti. Sehun'un kaba olan düşünceli hareketleri gibi. Kafamın üzerindeki katlı battaniyeyi alıp kenara koydum. Buna ihtiyacım yoktu, zaten ocaktan yüzüme sıcaklık vuruyordu. "İnat etmeye devam edeceksin değil mi?" Derin bir nefes alarak battaniyeyi açmış ve sırtıma örtmüştü. En başından bunu yapsa bütün sorun çözülürdü belki de.

"Üzerindeki paltoyla kıyafetlerin harika uymuş Sehun. Bence şehirde de böyle dolaşmalısın." Başımı çevirip duvara yaslanmış Sehun'a baktım. O komik kıyafetlerin üzerine kahverengi paltosunu geçirmişti ve bu saçma hali bile oldukça güzeldi. Ondan her saniye etkilenebilirdim.

"Benimle uğraşmaya son verecek misin?"

"Sen de bir an önce evine geri dönecek misin?"

"Luhan dönerse, ben de dönerim."

"Hiçbir yere dönmüyorum ve siz de tartışmayı kesiyorsunuz." Eskisi gibi onların arasında kalmayacaktım. Orta yolu bulup arkadaş olmaları için uğraşmayacaktım. Çünkü bir kere denemiştim ve sonuç başarısızdı. Artık bir arada duracaklarsa benim kurallarıma uymaları gerekiyordu.

"Ben etlere bakayım." Kastettiğim şey bu değildi. Jongin içeri girip tüyerken ben yeniden onunla yalnız kalmıştım. Poi bile aramızdaki gerginliği fark edip Sehun Jongin'in bıraktığı yere otururken kucağımdan kalkıp gitmişti. Elime bir çizik hediye ederek.

"Dur da şuna bakayım." Sehun elimi tutarak kedinin çizdiği yere baktı. Acımıyordu, kalbimdeki acı varken orayı hissetmeme imkan yoktu. Belki evden yeni çıktığı için, belki de her dokunuşu beni yakmaya hazır olduğu içindi, eli ateş gibi yanıyordu.

"Acımıyor." Hızla elimi geri çektim. Ne kadar az temas, benim için o kadar iyiydi. Vücudum ona dokunmak için tutuşsa da.

"Buna devam mı edeceğiz?"

"Neye devam mı edeceğiz?"

"Düşman gibi davranmaya."

"Düşman gibi davranmıyorum Sehun. Sadece..." Bedenini bana döndürerek bakışlarının hapsine almıştı.

"Sadece, ne?"

"Sadece nasıl davranmam gerektiğini kestiremiyorum Sehun. Eskiden de dengesiz biriydin ama bu sefer ki çok farklı. Ne yapacağını kestiremiyorum." Bunu söyleyebildiğime inanamıyordum. Gerçekten bir şeyler değişmiş olmalıydı. Bunun adı belki de büyümekti bilmiyorum ancak kendimi Sehun'a karşı o kadar da etkisiz eleman gibi hissetmiyordum.

"Sanki sen çok dengelisin de." Omuz silkerek ince bir dalla ateşi kurcaladı. Dal parçasının ucu hızla yanmaya başlarken ne kadar da bana benzediğini düşündüm. Sehun'un elinde, varlığının hiç de bir önemi yokmuş gibi ateş alarak yok oluyordu. Tıpkı zamanında bana yaptığı gibi. "Bak ben sadece seninle iyi geçinmek istiyorum." Canım o kadar sıkılmıştı ki bu duruma. Ne desem, ne yapsam bilemiyordum. Sehun'a hiçbir zaman yaranamamıştım.

Arkadaş olmayalım demişti, kabul etmiştim. Arkadaş olmayalım ama ailemiz ve çocuklar bizi arkadaş sansın demişti, onunla arkadaş numarası yapmıştım. Yeniden arkadaşım olmuştu, ona anında kollarımı açmıştım. Sevgimi istemişti, ona bütün sevgimi sunmuştum. Yıllar sonra karşıma geçip benden yeniden bir şeyler istiyordu. Dost olabilmeyi istemişti bunu kabul etmeye de hazırdım fakat bu şekilde değil. Üzerimde bir şeyler hak ederek değil, bana üstünlük sağlayarak değil. Bu sefer değil. Küçükken ne zaman oyun oynasak kuralları belirleyen o olurdu. Lakin bu sefer bu oyunda söz hakkı ben olacaktım.

Yani umarım.

"Benimle iyi geçinmek istiyorsun öyle mi? Bana bağırarak, beni küçümseyerek benimle iyi geçinmeye çalışıyorsun öyle mi Oh Sehun?" Benim birilerine yeşil ışık yaktığımı iddia etmişti. Gözünde bu kadar kolay biriydim onun için. Eskiden de böyleydi. Ne safmışım. Beni kıskandığını sanardım ama tek yaptığı şey bana güvenmeyerek takıldığım insanları kendi isteği doğrultusunda değiştirmekmiş.

"Seni küçümsemiyorum Luhan. Bunu asla yapmayacağımı biliyorsun."

"Ben artık hiçbir şeyi bilmiyorum Sehun. Bildiğim tek şey çok şeyin değiştiği. Çok zaman geçti, her şeyin değişeceği kadar çok zaman."

"Hayır Poi sana et veremem. Şişkonun teki oldun zaten." Jongin'in gelmesiyle konuşmamız sona ermişti. Konuşulmayan, konuşulması gereken çok şey vardı ama ikimizin de konuşmaya cesareti yoktu. Pek çok şey değişmişti evet ama değişmeyen bir şey varsa o da hala birbirimize açık bir şekilde ihtiyaç duyuyor olmamızdı. Birbirimizin en yakını olmayı özlemiştik ikimiz de.

Yaşadığım sinir bozukluğuna rağmen Jongin'in kediyi ayağıyla iteklemesine gülmüştüm. Sehun gelmeseydi Jongin'le gerçekten iyi vakit geçirebilirdim. Jongin'le na zaman yalnız kalsam Sehun da geliyordu ve bundan gerçekten hoşlanmamaya başlamıştım.

"Sehun o koca poponu oradan kaldır bakalım. Birinin karnını doyurması gerek." Eğer işin ucunda Jongin yemek yapıyor olmasaydı Sehun hayatta buradan kalkmazdı.

"Ben de gidip salata yapayım." Sehun ve salata yapmak mı? Rüya mı görüyordum yoksa gerçekten bunu yapacak mıydı? Sehun yeniden içeri girdiğinde Jongin yüzüme baktı.

"Bir şey dedi değil mi? O herif yine kalbini kırdı değil mi?" Tavukla dolu tabağı kenara bırakıp sinirle ayağa kalktı. "Gidip salataya onu doğrayacağım şimdi."

"Jongin sakin ol. Bir şey olduğu yok. Konuştuk sadece." Kolundan tutup onu geri çektim.

"Öyleyse neden yüzün, dokunsan ağlayacağım ama artık 5 yıl önce ki ağlayan bebek olmadığım için kendimi zor tutuyorum, şeklinde görünüyor?" Jongin beni gerçekten en iyi tanıyan insandı. Hangi ara hayatımda böylesine bir yeri olmuştu bilmiyorum.

"Çünkü tam olarak öyle hissediyorum. Eskiden deli gibi aşık olduğum adamla yeniden konuşmaya çalışmak böyle bir şey işte."

"Sen eskiden deli gibi aşık olduğun adamla konuşmuyorsun ki, sen hala aşık olduğun adamla konuşuyorsun Luhan. O yüzden böyle berbat görünüyorsun." Dirseğimle ona sert bir şekilde geçirdim.

"Sinirlerimi bozuyorsun."

"Ama aynı zamanda sana iyi gelecek şeyi de biliyorum." Kapının kenarındaki küpü işaret etmişti. "Pirinç şarabı var."

"Sen harika bir dostsun Jongin." Hızla gösterdiği küpü açarak içindeki bardağı beyaz sıvıya daldırdım.

"Bardağı değil, küpü buraya getir." Kıkırdayarak ağır küpü ocağın karşısındaki sedire kadar sürükledim. Gerçekten bana neyin iyi geleceğini biliyordu. "Yazın yaptım bunu, uzun süre beklediği için tadı çok güzel olmuş." Yaptığı şeye ne kadar övse azdı, büyük büyük yudumlar alarak sıvının kanıma işlemesini bekledim. Bardağı arada o alıyor ve tavukları çevirmediği aralarda içiyordu. Keyfim anında yerine gelmişti.

"Ders anlatırken beni görmelisin Luhan. Çok havalıyım." Bir şeyler hakkında konuşmaya başladık, bir şeyler hakkında konuşuyorduk ve bu konuya nasıl geldik anlamamıştım. Ev yapımı içkiler gerçekten keskin oluyordu.

"Ders anlatırken utandığımı sana söylemiş miydim Jongin. Yanaklarım kızarıyor resmen."

"Senin yanaklarının kızarması için herhangi bir nedene ihtiyacın yok ki. Sanırım her saniye bir şeylerden utanıyorsun." Ateşten ısınmış yanaklarımı avuçlarının arasına alıp sıkmıştı.

"Hayır, bu sefer ki ateşten kızardı."

"Luhan! Tanrım çok hızlı gidiyorsun, gözlerin bana odaklanamıyor bile. Sen sarhoş olmuşsun."

"Hayır! Gayet iyiyim ben." Bir bardak daha alıp tatlı sıvının içimi yakmasına izin verdim.

"Neredeyse beni çift gördüğüne yemin edebilirim." Gülerek geri çekilmişti ama hayır, ona sarhoş olmadığımı kanıtlamam lazımdı. Ateş gibi yanan yüzünü avuçlarımın arasına aldım.

"Bak, bakıyorum işte gözlerinin içine." Gözlerinin içine odaklanmaya çalıştım. Bunu yapmak niye bu kadar zordu?

"Luhan bakamıyorsun işte." Gülerek kafasını çevirmeye çalıştı ama ona engel oldum. Hırs yapmıştım.

"Hayır ya, sabret biraz odaklanacağım." Yüzümü daha da yakınlaştırmam sanki odaklanmama yardımcı olacakmış gibi daha çok çektim onu. O kadar yakındık ki bu sefer de onu çift görmeye başlamıştım. Pes. Gerçekten sarhoş oluyordum.

"Luhan!" Sehun'un sesini duymamla çift görmem sona ermişti. Jongin'in yüzünü tutan elim kısa süre içinde Sehun'un elinin içindeydi. "Buraya gel konuşacağız!" Beni hızla çekerek içeri soktu. Jongin orada tavuklarla ilgilenmeye devam ediyordu. Daha ona, onu çift gördüğümü söyleyecektim.

"Sehun canım acıdı." İçeri girip sürgülü kapıyı hızla kapatmıştı. Bu ev eski bir evdi, dikkatli davranması gerekiyordu.

"Bu muydu? Buraya gelme nedenin bu muydu?"

"Ne, ne miydi Sehun? Seni anlamıyorum."

"Lanet olası." Elini masaya vurmuştu. Canı acımış olmalıydı. Niye hep böyle aptal şeyler yapıyordu bu çocuk? "Lanet olası Jongin'le sevgili olduğunu en başından söyleseydin buraya kadar boşuna gelmezdim Luhan."

"Ne? Ne diyorsun Sehun sen?"

"Benim gelmemi istememeniz, birbirinize verdiğiniz sarılmalar, sürekli bakışmalarınız. Nasıl bu kadar aptal olabildim ki? Git Luhan, sevgilinle öpüşmenizi böldüm."

"Şu an muhtemelen sarhoşum Sehun. Sarhoş olan benim ama saçmalayan sensin. Evet, tam olarak bu. Saçmalıyorsun sen. Tanrım ne saçmalıyorsun sen?" Dengede durabilmek için duvardan destek aldım.

"Jongin'le olanları diyorum. Bana ne zaman söyleyecektin?" Bağırıyordu. Bana bağırıyordu ve sesi kafamda yankı yapıyordu. Tam olarak bundan bahsediyordum, her zaman bir şeyleri ima ediyor, türlü türlü iddialarda bulunuyordu. Bir kere bile benim ne hissettiğimi, gerçekleri öğrenmek istemiyordu.

"Düşman olmaya devam mı edeceğiz diyorsun ya Sehun. Evet, edeceğiz. Bu tavrına devam edersen gerekirse seni yeniden hayatımdan uzaklaştıracağım."

"Doğru, beni hayatından uzaklaştır zaten. Eminim ki yeni sevgilin beni senin yanında görmeyi kabul etmez. Ama biliyor musun? Salak olan benim. Yeniden hayatına girmek istemem hataydı. Sana değiştiğimi göstermeye çalıştım, daha iyi biri olduğumu göstermeye çalıştım ama elime ne geçti hiçbir şey. Senin için, ne kadar değiştiğimi gör diye salata yapmaya hatta şu aptal kediyi besleyip onun ilgisini çekmeye bile çalıştım ama hataydı. Senin ilgin çoktan başka yerlere kaymış. Değiştim dedin ya, gerçekten değişmişsin."

"Benim ilgimin hiçbir yere kaydığı yok Sehun. Yeni sevgilim falan olduğu yok da, körün önde gidenisin."

"Körüm öyle mi?" Sinir bozucu bir şekilde gülmüştü. Eğer canımın acımayacağını bilsem ona sağlam bir yumruk atardım. "Görmem gereken şeyleri görebilecek kadar iyi görüyorum Luhan."

"O zaman bunu da gör!" Ses tellerimin sınırını zorlayarak bağırdım ve bahçeyi işaret ettim. Dışarıda Kyungsoo ve Jongin öpüşüyordu.

Duvara yaslanmam hiçbir işe yaramamıştı. Bacaklarım bedenimi taşıyamamış acizce yere düşüvermişti. Yere çöktüm, her şey üst üste geliyordu. Bütün düşünceler beynimi zorluyordu. Alkol kanımı sıcacık ederek migrenimi tetikliyordu. Nefesim kesiliyor olsa da aldığım her nefes canımı acıtacak kadar keskindi.

"Senin hiçbir şeyi gördüğün yok Sehun." Mırıldanmama rağmen duyduğunu biliyordum. Şimdi devam edemezsem bir daha hiç edemezdim. "Sen hiçbir zaman görmen gereken şeyleri görmedin. Görmek istediklerini gördün. Beni istediğin gibi gördün. Neden böyle çatışıyoruz biliyor musun? Çünkü artık ben görmeyi beklediğin Luhan değilim. Görmeyi istediğin kişi olmadığım için böyle çatışıyoruz. Aç gözlerini artık. Aç gözlerini ve senin dışında bir dünya olduğunu fark et. Senin etrafında dönmeyen bir dünya."

"Luhan bak ben..." Bana doğru attığı adıma engel oldum.

"Hayır Sehun, artık kırıldığımda sarılarak iyileşmiyorum." Duvardan destek alarak ayağa kalkmaya zorladım kendimi. "Biraz... Biraz yalnız kalmaya ihtiyacım var. Yemek hazır olduğunda çağırırsınız." Jongin'in misafir odasına girerek alamadığım derin nefesi aldım. Söylemiştim işte, yıllardır içimde biriken şeyleri söylemiştim. Ama neden rahatlamamıştım? Neden içimde biriken şeyler bir milim bile kıpırdamamıştı? 


-----


Niye luhan acı çektikçe mutlu oluyorum bilmiyorum şalskdaldkadlş ama sehun elimde mala döndü alsşdkadlşa gerçekten kontrolümden çıktı çocuk ne yaptığını bilmiyorum sanki ben yazmamışım gibi lşaksdşlask

Kediyi de sevdiniz mi ellerinizden yalar ve tırmalar :3 

Bensiz bir fic düşünmüyosunuz demi lşaksdşlaklaş

Ay hem 30 bölüm olmuşuz hem de birazcık daha okununca 50 bin okunma olcak ne güzel ne heyecanlı <3 

Hepinizi çok seviyorum umarım bölümü beğenmişsinizdir çabuk gelsin diye lönk diye kestim ama olsun lşskdaşldka

Sizi seviyorum 

Continue Reading

You'll Also Like

18.3K 2.1K 22
Xiao Zhan, yüzündeki gülümsemeyi silmeden dudakları arasında tuttuğu sigaradan uzun bir nefes alıp havaya bıraktıktan sonra yanında duran iş arkadaşı...
2.7K 296 20
WattPadd Uygulamasında BL kurguları yazan Baekhyun ve Homofobik(!) olan Chanyeol... Uyarı: Küfür içerir. Rahatsız olacaklar okumasın.
11.8M 578K 87
18 yaşında genç bir kızın yolu çıkmaz bir sokakta hiç kesişmemesi gereken bir adamla kesişti. Adam hayata ve mavi renge küskündü. Genç kızla beraber...
261K 10.1K 76
Ailesinden kalma küçük ve güzel pastanesiyle ilgilendiği sırada rastgele bir mafyadan gelen mesaj ile dalga geçip uğraşan bir kızın hikayesi