Aşkın Ritmi #Wattys2017

By freddieasigi

248K 6.8K 2.6K

* Nokta koyarsın ve her şey baştan başlar. * Küçük bir kızla koca bir adamın hikâyesi! * Aşkın Ritm... More

Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8'1"
Bölüm 8'2"
Bölüm 9'1"
Bölüm 9'2"
Bölüm 9'3"
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 12'2"
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
Bölüm 28
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
Bölüm 32
Bölüm 33
Bölüm 34
Bölüm 35
Bölüm 36
Bölüm 37- FİNAL
Özel Bölüm 1
YATAĞIMDAKİ KIZIL
Özel Bölüm 2

Bölüm 23

2.6K 107 16
By freddieasigi

Bol bol yorum yapın bebekler...

Edit: teşekkür etmeyi unutmuşum, her bölüm en çok yorum yapana teşekkür edeceğim artık. Sahurec gerçekten teşekkür ederim, öpüldün.

Cansu ben taksideyken arayınca şansıma küfrettim. Hayır eve gelmeme kalmış bir kaç dakika ama kız beni azarlamak için arıyordu.

"Deniz, Heyzenberg Bar'dayız. Hemen gel." (Böyle bir yer var bilmiyorum az önce uydurdum.)

"Uzun zaman sonra gece gezmelerine mi çıktın," diye sordum rahatlayarak. En azından başka dertleri vardı ve beni unutmuştu.

"Ben, Ebru, Hakan ve Murat çıkmıştık aslında. Sonra Hakan, Taner'i de çağırayım dedi. Ben de onu aforoz edemeyeceğimizi söyledim ama şimdi çok tedirginim. Gelirsen iyi olacak."

"Tamam be. Şimdi geliyorum. Geri dönün lütfen." Son sözümü taksiciye ithafen söylemiştim. Telefonu kapatınca adama yeri tarif ettim. Cansu bitirmişti işte, ne diye bu konuyu sorun ediyordu ki kendine?

Telefonum tekrar çalmaya başlayınca oflayarak cebimden çıkardım. İlhan arıyor... yazıyı görünce afalladım, ne yapacağımı bilemez durumdaydım.

"Efendim canım kardeşim," diye açtım telefonu ama o bir çocuk değildi ve benim doğallıktan uzak halimi anlardı.

"Biz finaller, vizeler, cartlar curtlar bitince eve gelip gelmeyeceğini merak ettik." Birbirimize biraz yabancı gibiydik fakat o evde adam akıllı sevdiğim tek kişi küçük kardeşimdi, onu kendimden uzaklaştırmamalıydım.

"Gelmeyeceğim ama seni çok özledim."

"Biz de özledik."

"Yalanın batsın," dedim gülerek.  "Babamın beni özlemediğini adım gibi biliyorum. Beni mutlu etmek için söylüyorsan sana tüm içtenliğimle söylüyorum, umrumda değil. Annemle babamın beni özleyip özlemediği inan ki umrumda değil." Doğruydu.

"Ben senin umrunda mıyım?"

"Bu nasıl laf İlhan? Sen benim bu dünyada tek hediyemsin. Seni nasıl umursamayabilirim?"

"O zaman gel abla. Sana ihtiyacım var." Abla demenden belli oluyor zaten merinos.

"Sen gelemez misin İlhan? Benim para kazanıp babamın parasından, desteğinden kurtulmam lazım. Bu lafları etmem kolay, önemli olan onların arkasında durabilmek. Bunun için de çalışmam gerekiyor. Sen gel yanıma kardeşim olmaz mı? Doğum gününü de kutlarız."

"Aslında olur, deniz görmüş olurum. Ankara'da insan yazını geçirmek istemiyor. Hem babam ne kadar pişman olmuş olsa da eskisi gibi. Senin başında durmam onun çok hoşuna gidecek."

"Tamam canım benim. Benim şimdi işim var, bir ara ayrıntılı konuşalım. Görüşürüz."

"Görüşürüz, kendine iyi bak."

Beklediğim kadar hüzünlü bir konuşma olmamıştı. Onları arayıp sormamama kızmamıştı. O hep içine kapanık ve yaşından daha olgun bir insan olmuştu zaten. Siyah, kıvırcık saçları ve hüzünlü kahverengi gözleri vardı. Hatırlıyorum da küçükken gözleri bu kadar hüzünlü bakmıyordu. İşte babama bu yüzden çok kızgındım, benim hayatımı karartmakla kalmamıştı. Aynı zaman da İlhan'ı da yakmıştı.

Taksiciye parasını ödedikten sonra tekrar paramı kontrol ettim, oldukça az kalmıştı. Ama bu sefer babamın gönderdiği parayı almayacaktım, iki üç hafta sonra sınavlardan kurtulacak ve bir kitapçıda işe başlayacaktım. Çok yüksek bir maaş almayacaktım ama beni bir süre idare edecekti.

Bardan içeri girdiğimde gözlerimle bizimkileri aramaya başladım. İşte, görmüştüm. Cansu ağır ağır içkisini yudumluyordu, aynı zamanda Murat ve Hakan ile sohbet ediyordu. Bir köşede Ebru ve Taner de gülüşerek acayip bir dans ediyorlardı.

"Herkese selam," dedim ve bir sandalyeye oturdum.

"Geleceğinden haberimiz yoktu," dedi Hakan, gözlerinde bir parıltı vardı.

"Benim de yoktu, ta ki Cansu arayana kadar." Cansu keyifle güldü.

"Nasılsın Deniz," diye sordu Murat. Açıkçası onunla pek aram yoktu, gülümseyerek onun da hal hatırını sordum. Zaten Cansu ve Ebru dışındakilerle çok da iyi sayılmazdım. Hakan ile Taner ile tanışmıştık ve samimi olmuştuk. Murat, Sinem"in arkadaşıydı falan filan.

"Oooo kaçak!" Sinem'in söylediğiyle gülmeye başladım. Taner ile de selamlaştık.

"İyiyim, sen nasılsın canım arkadaşım," dedim Ebru'ya kinayeyle.

"Bana hiç öyle bakma, sonuçta iki üç haftadır arayıp sormuyorsun. Belki de daha uzun bir süredir?"

"Hah, sen arayıp sormuş oluyorsun yani?"

"Kızlar, bu tartışmayı sonraya saklasanız? Kız tartışmaları biri fedakarlık yapıp durdurmazsa asla bitmez."

"Aa öyle mi Murat, kaç tane kız da deneyimledin bunu?" Ebru sinirle çıkışınca gülmeden edemedim.

"Tamam ya, ben Ebru'yu affediyorum. Büyüklük ben de kalsın."

"Manyak," dedi Ebru da gülerek. Bir ara onun Murat'a niye böyle çıkıştığını da soracaktım, şimdilik susmaya devam ettim.

"Tatilde ne yapıyorsunuz, anlatın bakalım."

"Benle Deniz burdayız sanırım."

"Sen gitmiyor muydun Cansu?" Öyle biliyordum çünkü.

"Benim baya bir çalışmam lazım. Bu dönem biraz saldım, kendimi toplamam lazım."

"Kızım topu topu üç gün dersin ya var ya yok. Nasıl salmış olabilirsin?"

"Her zamanki performansım değildi. Bir de evi tadilata alıyormuş bizimkiler. Tüm evi dekore edecekler, ben orda çalışamam."

"Hepi topu bir kaç hafta sürer."

"Yaz tatili dediğin 12 hafta zaten. Bir kaç hafta çıkarsan ne kalıyor ki elinde."

"Sen çıldırmış olmalısın," dedi Taner ve noktayı koydu. Cansu biraz şaşırdı ama arkadaşça bitirmiş olmaları memnun olmasını sağladı.

"Sizi bilmem ama benim evim zaten Antalya'da, yani tatil cenneti. Her yazım müthiş geçiyor, bunun da diğerlerinden farkı olmayacak."

"Antalya'da bisiklete binsen selenin izi çıkar Ebru ama güzel yer. Hakkını yiyemem."

"Ve ben de yazımı kitapçıda çalışarak geçireceğim." Bunu söyleyince sohbet birden kesildi ve tüm yüzler bana döndü.

"Sen Cansu'yu da geçtin."

"Para kazanmam lazım. Bu saatten sonra baba parası yemek istemiyorum."

"Sene içinde part time çalışsaydın yazını feda etmek zorunda kalmazdın. Yeni mi akıllandın?"

"Bakın gençler, bu yazı feda etmek falan değil. Kitapçıda çalışacağım ve istediğim kitabı okuyacağım, ayrıca Yaşar da burda-"

"Yaşar da kim oluyor," dedi hayal kırıklığı içinde Hakan. Bu konudan sadece Cansu'nun haberi olduğunu unutmuştum ama kimseden çekinmezdim. Bu yüzden anlatmaya çalıştım.

"Aslında uzun zamandır hayatımda, daha adını koymadık ama sevgili sayılırız."

"Onu... seviyor musun?"

"Seviyorum," diye cevapladım Hakan'ı. Yüzü baya bir düşmüştü, diğerleri tek kelime etmeden bizi dinlemeye başlamışlardı.

"Ben sana söylemek için doğru anı bekliyordum ama o gün gelmeden sen başkasını sevmeye başlamışsın. Bana karşı bir hissin yoktu, biliyorum ama benden ders notlarını istediğin gün bile heyecanlandım. Evet o kadar süre bekledim ama sen sadece ders notu istemek için bana mesaj attın, yine de umutla bekledim.  Seviyorum seni Deniz. Daha fazla üstelemeyeceğim, beni görmek istemezsin diye gidiyorum. Hoşçakal."

Hakan'ın itirafı ve ardından çıkıp gitmesi beni şoka sokmuştu, nasıl oldu da anlamamıştım?

"Ben onu yalnız bırakmasam daha iyi. Görüşürüz gençler," dedi ve ardından Taner de kalkıp gitti.

Kalanlar da benim kadar şaşkındı.

"Şimdilik düşünme Deniz. Nasıl olur da bizden sevgilin olduğunu saklarsın, ona daha çok şaşırdım."

"Bizden değil, sizden sakladı. Oh, ben biliyordum zaten," dedi Cansu ve gülmeye başladı. Hafifçe gülümsedim, en iyisi Hakan mevzusunu sonra düşünmekti.

"Allahım! O da ne!" Ebru böyle söyleyince hepimiz onun baktığı yere baktık. Takım elbiseli, acayip taş biri bar taburesinde oturmuştu ve bir kaç kere yakışıklı suratını görebildim.

"Kendine gel Ebru." Murat da aşırı sinirlenmiş görünüyordu. Ne vardı bunların arasında, meraktan ölecektim.

"Gayet de kendimdeyim. Acayip yakışıklı birine acayip yakışıklıymış gibi tepki vermenin neresi kendinde olmamak?" Türk dili ve edebiyatı okuyan biri olarak kulağımın kanamadığını söylesem yalan olurdu. O nasıl bir cümleydi Ebru'm ya!

Murat kızarak eliyle yüzünü sıvazladı.

"Bana böyle bir tepki vermedin ama?"

"Sen kendini yakışıklı mı buluyorsun yani?"

"Kızlar buluyor."

"O kızlar bana görünmesin!"

Ebru söylediği şeyi idrak edince durumu kurtarmak için hafifçe gülümsedi.

"Yani o nasıl bir erkek zevki, seni beğenmişler falan." Durumu iyi toplamıştı.

"O değil de adam hoş ya." Cansu, gözlerini bile kırpmadan onu izliyordu. Normalde yapacağı bir şey değildi, belki de kafası iyiydi.

"Bence de." Murat tekrar Ebru'ya kızgın bir bakış attı.

"Bence siz de birbirinize açılmalısınız." Arada bir çöpçatanlık damarım tutuyordu. İkisi de şokla bana döndü.

"Ne alaka?"

"Kesinlikle öyle bir şey yok, neyse. Ben bir lavaboya gideyim." Ebru masadan kaçarcasına kalktı.

"Ne zamandan beri devam ediyor bu durumunuz?"

"Ne durumu? Ecel sorusu sorma mübarek." Gülerek,

"Bu durumu aklı başında herkes fark etmiştir. Yalnızda aklı başında olmayan siz iki aşık birbirinizi kandırmaya devam ediyorsunuz. Değil mi Cansu?" Cansu'nun bizi tınladığı falan yoktu, hâlâ da o adamı kesiyordu.

"Hı hı." Diyerek geçiştirdi.

"Sen sadece uyduruyorsun Deniz. Ebru'nun bana aşık olacak hali yok gibi." Bayılıyordum erkek milletine, hemen de bir yerlerden açık veriyorlardı.

Güldüm. "Yani sen de aşık olacak hal var mı?"

"Olabilir," dedi o da gülerek.

"Yalnız burda konuştuğum kişi Ebru olsaydı,  'ne aşık olacağım ben ona be' diye çemkirirdi. İyi ki seninle konuştum ilk. Ne yap biliyor musun, konuşmasına izin vermeden kendini anlat. Onun seni sevdiğine eminim."

"Teşekkürler ara bulucu." İkimiz de güldük. Onunla arkadaşlığımızın bu sayede bir level atladığını düşünüyordum, ki iyi olmuştu.

"Öp gitsin," dedim fısıldayarak. Okey anlamında başını salladı. O arada Ebru geldi ve bize anlamazca bakmaya başladı.

"Ne konuşuyordunuz siz öyle?"

"Bunu," dedi Murat ve Ebru'yu çektiği gibi öpmeye başladı. Yuh yani, öp dediysem şimdi burda mı öp dedim, pes doğrusu. Ebru bir süre hareketsiz kaldı ama onun da karşılık verdiğini görünce Cansu ile birlikte hızlıca masadan kalktık, zaten bizi umursayacak durumda değildiler.

"Gerçekten bravo Deniz. Öp gitsin, benim de feyz alacağım bir öneri."

"Ne," dedim anlamayarak. Bana cevap vermeden o yakışıklının yanına gitti ve duymadığım bir şeyler söyledikten sonra adamın dudaklarına yapıştı.

*

"Yuh ama Cansu! Pes! Sana cidden bir şeyler olmuş, farkında mısın? Sarhoştun tamam ama sarhoş olacak kadar çok içmezdin! Üstelik tanımadığın bir adamın dudaklarına yapıştın!"

"Bir bardak rakı adamı sarhoş eder, çok içmedim yani," dedi dili dönmeyerek, ayyaş gibiydi.

"Sen rakı içmiyordun ki, gerizekalı?"

Onu zorla soğuk suyun altına soktum,

"Su bile bana soğuk davranıyor," diyip ağlamaya başladı. Onu en son ne zaman bu halde görmüştüm, neyse siktir et. Mutfağa gidip söylene söylene kahve hazırlamaya başladım. Hem de en acısından. Adamın o halini hatırlayınca gülmeye başladım. En azından sorunlu biri çıkmamıştı.

İki saat önce.

"Kusura bakmayın, sarhoş olmalı. Hayatta böyle bir şey yapacak bir insan değil yoksa," dedim Cansu'yu adamın dudaklarından kopardığımda.

"Yok ya, ne kusura bakacağım. Aslında hoş oldu yani." Cansu kıkırdamaya başladı. "Bence de hoş oldu," dedi sarhoş sarhoş.

"Hem yanımdaki bayanı da uzaklaştırmış oldu." Adamın asıl derdi belli olmuştu. Neyse, beni ilgilendirmezdi. En azından Cansu rezil falan olmamıştı.

Şimdi yaşananlar

Cansu, üzerinde bornozuyla salona teşrif edince başını ovalamaya başladı.

"Başım çatlıyor."

"Dua et sadece çatlıyor. Kırmadığıma şükret."

Oflayarak kendini koltuğa attı.

"Yaşadıklarını hatırlıyorsun, değil mi?"

"Pek değil, hayal meyal."

"Birini öptün!"

"Aslına bakarsan o kısmı hatırlıyorum ama adamı görsem tanımam sanırım."

"O adam seni hatırlayacak ama! Dua et, iş çok uzamadı. Neden bu denli içtin, bir sorunun mu var?"

"Var evet ama...sanırsam yok."

"Açıkça söyle!" Yaşar ve Cemre ile takıla takıla onlar gibi olmuştum.

Dua et Orhan ile takıla takıla onun gibi olmadın. Haline şükret kevaşe!

Tövbe, estağfurullah!

"Deniz, zorlama beni. İçmek istedim, içtim. Öpmek istedim, öptüm. Ne var bunda?"

"Sorun şu ki, kendin gibi değilsin. Benim tanıdığım Cansu'nun yapacağı bir şey degil bu. Taner mi sorun? Onun yüzünden mi? Bir şey mi yaşadınız, bana bir şey anlatmıyorsun ki! Senin için endişeleniyorum."

Yüzündeki ifadenin yerini sevgi aldı.

"Bornozlu olmasaydım sana sarılırdım. Sen de olmasan... Annem ile babam boşanıyorlar. Ama şu an bunu konuşmak istemiyorum. Uyumak istiyorum. İyi geceler." Ayağa kalkıp odasına doğru yürümeye başladı.

Şimdilik onu zorlamasam iyiydi ama bu konu hakkında ne söyleyeceğimi de iyi biliyordum. Yorucu bir gün olmuştu, hâlâ üstümde sabah giydiklerim vardı. Koltukta uzanıp gözlerimi yavaşça kapattım. Gözlerimin önünde beliren ilk şey Yaşar oldu. Tam o anda telefonum çalınca, 'bugün kaçıncı oldu' diye bıkkınlıkla söylendim. Arayanın Yaşar olduğunu görünce sözlerimi geri aldım tabi.

"Beni rüyanda mi gördün? Hayırdır," dedim gülerek.

"Aynen öyle oldu. Ve sonuç: kapıdayım."

Bölümü beğendiğiniz mi? Lütfen bol bol yorum yapın. Yeni bölümü de yazmaya başlıyorum. Haydin görüşmek üzere!

Not: sevmediğiniz biriyle asla çıkmayın, kurtulmak zor oluyor.

Öptüm!

Continue Reading

You'll Also Like

174K 12.1K 50
Gerçek Osmanlıyla bir alakası yoktur. iyi okumalar.
3M 160K 40
Heja güzelliği ve cesaretiyle Amed'e nam salmış kadın. Ağir yakışıklılığı ve bastığı yeri titreyișiyle Amed'in saygı duyulan ağası... Kadın çok sevd...
3.7M 231K 81
* Siz: Ay acaba lamalar uçsa nasıl olurdu? Siz: Düşünsene, kafana tıpkı martının sıçması gibi tükürüyorlar. Siz: Çok komik olmaz mıydı? ÜSĞĞDDĞSPDĞPF...
20.3M 1.1M 53
"Karımı artık yanımda, odamda ve yatağımda görmek istiyorum!" diye bağırınca donup kaldım. Ne söylediğinin farkında mıydı? Bir başkasının kimliğiyle...