Seni Aradım -Tamamlandı-

Galing kay rasgar

414K 27.5K 3.1K

Ailesinin ölmesiyle büyük bir krallığın yükü omuzlarına kalan bir kız... Tek yapmak istediği kız kardeşini ve... Higit pa

1.Mektup
2.Sır
3. Teklif
4.Hasta
5.İzgi
6.Koruma
7.Ordu
8.Anlaşma
9.Geçmiş
10
11
12
13
14. Kazanan
15.
16
17.
18.
19
20
21
22
23.Asla
24.Evli
25. Esir
26.İptal
27.
28.Huzur
29. Özlem
30.Uyku
31. Uykusuz
32. Yeniden Doğuş
33.Çözüm
34.
35
36.Yemin
37.Aşula
38.Kitap
39.Söz
40. Özür Dilerim
41. Acele
42. Kayıp
44. Güven
45.Bahane
47. Tebrik
48. Söz
49. Korkak
50. Kazanmak
51. Kış Bahçesi
52. Güç
53. Tebrikler
54. İtiraf
55
56.Doğum
57. İntikam
Final

43. Dokunma Bana

6.8K 455 82
Galing kay rasgar


Ayana sakin görünerek Alba'ya döndü. Gülümseyerek "Nasıl kayıp?" diye fısıldadı.

"Sadece sabah ata binip gittiğini görmüşler. Nereye gittiğini kimse bilmiyor."

Ayana başını salladı. "Tamam Alba, gidebilirsin." dedikten sonra bakışlarını çaprazında oturan İzgi'ye odakladı. "Arkadaşın ne işler çeviriyor?" diye tısladı. Hayatı boyunca en nefret ettiği şey arkasından iş çevrilmesiydi. Eğer Pars da böyle bir şey yapıyorsa elinden çekeceği vardı.

İzgi anlamamış bir şekilde ona bakarak "Ne çeviriyormuş?" dediğinde Ayana delirmek üzereydi. Her şey kontrolü altında olsun istiyordu ama bunu yapabilmek ne mümkündü. Sinirle ama sinirini gayet de güzel saklayarak ayağa kalktı. Gülümseyerek insanlara başıyla selam verdikten sonra odadan neredeyse koşarak çıktı.

Herkesten önce nerede olduğunu bulmalıydı. Atla gittiğine göre dönmüş olabilirdi. Bunu anlamak içinse ahıra gitmeliydi. Saraydan çıkıp ahıra ilerlerken ayakkabılarının hiç de kara uygun olmadığını düşünüyordu. Kaymamak için hızlı da gidemiyordu. Ahıra girdiğinde bir süre yürüdü. Ahırda yüzlerce at vardı. Pars burada olsa bile onu bulmak fazlasıyla zordu. Bir süre ilerlediğinde bulamayacağını düşündü. Gördüğü seyislere de soramıyordu. Onun kaybolduğunun bilinmesini istemiyordu. Ofladı. Bulamayacaktı. Birkaç adım attığında geri dönmeye karar verdi. Sonra birden onun sesiyle durdu.

"Birini mi arıyordun?"

Ayana dönüp Pars'a baktı. "Seni arıyordum."

Pars'ın ilgisini çekmiş olacak ki tek kaşını kaldırıp dikkatle onu inceledi. Yüzünden ne kadar tedirgin olduğu belli oluyordu. "Bir şey mi oldu?"

Ayana kızgın bakışlarını ona odakladı. Bir şey değil, çok şey olmuştu. "Nasıl bu kadar sakin olabilirsin?" diye söylendi. "Sen kralsın, başı boş bir şekilde kafana estiği gibi tek başına gidemezsin. Birisi seni öldürmeye çalışabilir ya da ne bileyim buraya yabancısın kaybolabilirsin."

Pars'ın bakışlarından ne kadar eğlendiği belli oluyordu. Yavaş adımlarla Ayana'ya yaklaşıp aralarındaki mesafeyi kapattı. Nefes aldığında Ayana'nın saçlarının kokusu doldu genzine. Gül mü kokuyordu? Neydi bu koku? Kokunun sersemliğiyle mi yoksa bu kadar yakın olmalarının mı başı döndü birden. Kendini toparlayarak Ayana'nın kulağına eğildi. "Yani benim için endişelendin?"

Ayana'nın gözleri büyüdü. Şaşkın şaşkın bakıyordu ona. Bu adam nasıl bu kadar duyarsız olabiliyordu? Hele onun bu alaylı tavrı onu öldürecekti. Onun bu kadar yakın olması da cabasıydı sanki. Gözlerini kısarak baktı. "Sen... sen!" söyleyecek bir şey bulamayınca sustu.

Hızla gitmek için döndüğünde ayağı kaydı. Kendini yere düşmek için hazırlayıp gözlerini kapattı. Acı hissetmeyince şaşkın bir şekilde gözlerini aralayarak baktığında Pars'ın kollarındaydı. Ve biraz öncekinden çok daha yakınlardı. Onun nefesini hissedebiliyordu sanki. Heyecandan kalbi hızlanmaya başlamıştı. Eğer Pars onu öperse ne yapacağını bilemiyordu. Bir süre sessizce birbirlerinin nefeslerini hissettiler. Dudaklarının azıcık ileri götürseler öpüşme gerçekleşecekti. Sonunda Pars onu hızla bırakınca Ayana bir an afalladı. Pars onu tutmak için ellerini uzattığında Ayana birden bir adım geri attı. Başını iki yana sallayarak "Bana dokunma." diye fısıldadı.

Gözleri dolmuştu. O kadar yakın olmalarına rağmen adam hiçbir harekette bulunmadığı gibi onu incitmek için hızla bırakmıştı. Sırtını döndü ve ahırın çıkışına doğru ilerledi. Sonuçta kralın kaybolduğu falan yoktu, güvendeydi.

***

Ayana yemek salonundan çıktığında Belen gözlerini kısmış karşısındaki adamı inceliyordu. İzgi ise hiç istifini bozmadan bir süre yemek yemeye devam etti. Sonunda oflayarak Belen'e döndü. "Bir şey söylemek istediğinde öylece söylesen, gözlerini dikip sana bakmamı uzun uzun beklemesen."

Belen gülme isteğini bastırarak "Neler oluyor?" diye sordu.

İzgi omuz silkti. Bilmiyordu ama herkes o biliyormuş gibi davranıyordu. Sanki sarayın koruyucusuymuş gibi herkesin her şeyi bilmesini beklemesi bazen canını sıkıyordu. "Bilmiyorum." dedi.

Belen bir süre ona baktıktan sonra doğru söylediğine emin oldu. Olanları öğrenememenin verdiği huzursuzlukla somurttu. Yemeğini küçük parçalara böldü, yemesi gerekiyordu ama yiyemedi. Birileri mutsuzken yemek yiyemezdi ki. Ayana'yı bulması gerekiyordu.

***

Ayana hızla ahırdan uzaklaşırken Pars gibi bir adamla evlenmekle hata ettiğini bir kere daha anlıyordu. Belki de Aral'ın ahı tutuyordu ona. O ah etmese bile aşkı ah ediyordu belki de. Sonuçta bir aşktan daha masum ne olabilirdi ki? En çirkin kalpte bile şık durabilendi aşk.

Ayakkabısının kayabileceğini biliyordu ama durmak istemiyordu. O adamdan ne kadar uzağa giderse onun için o kadar iyiydi. Bir süre onu görmek falan istemiyordu. Sarayın kapısına az bir mesafe kala yere düştüğünde sinirleri bozularak ağlamaya başladı. Ellerini yüzüne kapatarak hiçbir şeyi hiç kimseyi umursamadan ağlıyordu şimdi. Kraliçe falan olmak istemiyordu. Bu hayat için fedakarlık etmek de istemiyordu. Hele ki onu hiç sevmeyen bir adamla evli olmak... Bunu hiç istemiyordu.

Dünya sanki onun hıçkırıklarıyla duruyormuşçasına ağlıyordu. Artık bu yükü kaldıramıyordu omuzları. Biri gelip kollarının boynuna doladığında Ayana şaşkın bir şekilde ellerini indirip kimin sarıldığına baktı. Aral'dı. Ve Aral ihtiyacı olan her anda yanındaydı. Keşke onunla evlenseydi. O zaman bu kadar acıya açık olmazdı. Aral uzanıp gözyaşlarını baş parmaklarıyla sildiğinde Ayana afalladı. Onun mavi gözlerine bakarken huzuru yaşıyordu adeta. Yine de evli bir kadındı. Her ne kadar gerçek olmasa da.

Hızla ayağa kalkıp üstündeki karları temizlediği sırada kolundan güçlü bir şekilde tutulmasıyla yerinden sıçradı. Bunun Pars olduğuna emindi. Ondan başka kim ona bu kadar kaba bir şekilde davranabileceğini düşünürdü ki. Pars onu çekiştirirken sesini çıkarmadı. Sarayın tüm yükü sırtına binmişti ve bunu deli gibi acı çekmesine neden oluyordu. Şimdi Pars ile kavga edecek gücü yoktu. İşte bu yüzden onun çekmesine izin verdi.

***

Ayana'nın o kadar yakın olması ona hiç de iyi hissettirmemişti. Hoş ne hissettirdiğini de bilmiyordu. Sadece karmakarışık duygular içindeydi. O kadar yakın olması iyi miydi yoksa kötü müydü onu da bilmiyordu. Onu bıraktığında sendelemesiyle garip bir koruma hissiyle ellerini uzattı. Amacı onu incitecek bir şey yapmak değildi. Ayana birden geri adım attığında kalbinde incecik bir sızı hissetti. Sanki ufak ufak akıyor gibiydi. Gözleri dolup "Bana dokunma." diyerek gittiğinde Pars yumruklarını sıktı. Bu kadının yakınlarında olması onu dengesizleştiriyordu ve lanet olsun ki onun uyumasını sağlayacak tek şey onun yanında olmaktı. Bu kadın inanmadığı büyülerden biri gibiydi.

Bir süre yerinde öylece kaldıktan sonra oflayarak yürümeye başladı. Ayana'nın bakışları aklından çıkmıyordu. En azından isteyerek onu ittirmediğini söyleyebilirdi. Bunu ona nasıl açıklayacaksa. Sıkıntılı bir şekilde dışarı çıkıp saray doğru yürümeye başladı. Saraya yaklaştığında Ayana'nın yerde oturduğunu gördü. Bir şey olduğunu düşünerek adımlarını hızlandırmıştı ki Aral'ın ona sarılmasıyla durdu. Elini ona doğru uzattığında yumruklarını sıktı. Lanet olsun bu kadın onu herkese rezil edecekti yine. Hızlı adımlarla ona doğru ilerlediğinde Ayana ayağa kalkmış elbisesindeki karları silkeliyordu. Kolundan hızla tuttuğu gibi onu çekti. Ayana ise bir şey söylemeden onunla yürümeye başladı.

Konuşmadan odaya geldiklerinde Pars kapıyı hızla açtı ve Ayana'yı içeri çekti. Muhafızların garip bakışlarını hiç umursamadı. İçeri girdiklerinde kapıyı hızla çarptı ve Ayana'nın kolunu bu sefer dikkat ederek, yavaşça bıraktı. Ayana yaşlı gözlerini ona odaklamıştı. Konuştuğunda sesinde sinirden çok hüzün vardı. "Ne yapıyorsun?" diye sordu gayet düzgün çıkan bir sesle.

Onun bu sakinliği onu çileden çıkarmıştı adeta. "Asıl sen ne yapıyorsun?" diye bağırdı. Bakışları korkutucu olmasına rağmen Ayana'da bir etkisi olmamış gibiydi. Kollarını göğsünde kavuşturarak "Belki de biraz ülkene gidip, yönetim nasıl diye bakmalısın. Ülkeni düşündükçe sinirlerin bozulup bana kızıyorsun."

"Lanet girsin ülkeme, zaten ne dert varsa ülkemi yönetmek için başıma geldi."

Ayana güçlükle yutkundu. Dert derken ondan bahsediyordu. Onu dert olarak görüyordu demek. Gözlerini kaçırdı. Kendisinden nefret etmeye devam edecekti. Ne olursa olsun ona kendini anlatamayacaktı. Belki de kendini anlatabilmişti de o Ayana'yı insan olarak beğenmemişti. "İyi ya, dertlerinden biraz uzaklaşmış olursun." diyerek yanında geçecekken Pars kolunu tuttu ve onu kendine çekti. Yine fazlasıyla yakınlardı ve Ayana bu sefer de aynı hataya düşmeyecekti. Kurtulmak için çırpınırken Pars "Bir dakika dur böyle." diye fısıldadı. Daha sonra kollarını Ayana'ya doladığında Ayana şaşkın şaşkın yerinde duruyordu. Biraz önce düştükten sonra bayılmış ve rüya görüyor olabilir miydi? Bir süre sonra Pars onu serbest bıraktığında Ayana hala gerçek olup olmadığını anlamaya çalışıyordu. Gözlerini hızlı bir şekilde kırpıştırdı ama Pars karşısında duruyordu hala.

Pars iç geçirerek elini saçlarının arasından geçirdi. "Özür dilerim sana dokunmamam gerekiyordu." dedi acıyla karışık bir alayla. Sonrasında odadan çıkıp gitti.

Ayana bir süre ayakları yere yapışmış orada kalakaldı. Elini kalbine götürdüğünde hala yerinden çıkacak gibi atıyordu. Sonra acıyla yüzünü buruşturdu. Düştüğünde elindeki sargı bozulmuştu ve canı yeniden acımaya başlamıştı. Üstelik Pars da buna dikkat etmeden saray koridorları boyunca onu sürüklemişti. Bir an önce hekimin yanına gitmesi gerekiyordu.

***

Saray duvarları sanki üstüne üstüne geliyordu. Bir de Ayda'nın sürekli odasına gelmesi sinirlerini bozuyordu. Yatağının üstünde uzanmış olan Ayda'ya bakarak "Senin de bir odan var biliyorsun, değil mi?" diye sordu.

Ayda omuz silkti ilgisiz bir şekilde. Aşula kaşlarını kaldırıp "Bu odayı daha çok sevdiysen değiştirelim." dediğinde Ayda gözlerini devirdi.

"Sorun oda değil, yalnızlıktan delirecek olmam."

"Sen bu saraya daha önce de geldin, burada yaşam hep böyle mi?"

Daha önce saraya gelmişti ama insanların yaşamı ya da ne yaptıkları konusunda hiçbir fikri yoktu. Pars'tan korkuyordu belki de. Sarayda bir sorun olsa onu kızdırabilirdi. Ve çok iyi biliyordu ki Pars kızdırması gereken son insandı. Bebeği için onunla iyi geçinmesi gerekiyordu.

"Bilmiyorum, belki de kraliçeden bizim için oyalanacak bir şey olup olmadığını sorabiliriz."

Aşula başını salladı. Sonrasında kahkaha attı. Ayda ona anlamamış bir şekilde bakıyordu. Sonunda delirmişti belki de. "Seninle oturmuş bir şey hakkında karar vermemize gülüyorum."

Ayda hüzünle baktı ona. Onu çok özlemişti. Keşke bu kadar gurursuz olacak kadar çok sevmeseydi. En yakın arkadaşını elinin tersiyle itip, sevdiği adamın peşinden koşmasaydı. Yavaş hareketlerle ayağa kalktığında Aşula "Karnın bile yok, neden bu kadar yavaş hareket ediyorsun?" diye sordu.

Ayda'nın eli istemsizce karnına gitti. "Onun bir parçası olduğu için." diye fısıldadı güçlükle. Bars'ı düşünmediği tek bir an bile yoktu. Güzel bir masalı yaşatmıştı o adam ona. Masal zamansız bitse de yaşadığı o güzel duyguların her anına değerdi. Onu sevdiği için pişman değildi. Bu hayatta yapabildiği tek düzgün şey onu sevmekti. Kalpsiz, bencil ya da çıkarcı biri olabilirdi. İstediği doğrultusunda herkesi kullanabilecek seviyede de olabilirdi ama kusursuz ve samimi şekilde yapabildiği tek şey onu sevmekti. Aşkı onu ilk kez bir konuda mükemmel kılıyordu.

Aşula'nın yanağına bir damla yaş süzüldü. Onu aldatmış olmasına bile kızamıyordu şimdi. Ölmesi onun gözünde kötü olan her şeyini silmişti sanki. Aklında tek kalan Bars'ın onu delice sevmesiydi. Ve onun Bars'a olan aşkı. Birlikte el ele saraylarında gezmeleri, baharda piknik yapmaları... Şimdi ondan geriye sadece anılar kalmıştı. Unutmamak içi her gün tekrar tekrar düşündüğü anılar. Çünkü bir gün çocuğuna babasını anlatacaktı. Kızdığında yanağındaki kasın nasıl seyirdiğini, düşünürken saçlarıyla oynadığını, ona bakarken daima gülümsediğini anlatacaktı. Gözlerinin en sevdiği kahve tonunu anlatacaktı çocuğuna.

Ayda yanına gelip ona sarıldı. Dünya üzerinde birbirlerini onlardan daha iyi anlayan kimse olamazdı. Aşula da kollarını ona doladı. Kardeşi gibi sevdiği kızı çok özlemişti. Ayda "Özür dilerim." dedi ağlayarak. "Özür dilerim, ben... sana ihanet etmek istemedim ama çok sevdim."

Aşula geri çekildiğinde ikisi de ağlıyordu. Zarif bir şekilde göz yaşlarını sildikten sonra başını salladı. "Artık bunlar için çok geç kaldık Ayda."

"Ama ben seni çok özlüyorum. Koca sarayda senden başka gidebilecek, bir şeyler anlatacak kimsem yok."

Aşula alay eden bir tavırla "Yabancı bir sarayda olduğumuz için olabilir mi?" dediğinde Ayda gülümsedi. "Yemek yemeye gidebilir miyiz? Ben çok acıktım da."

"Obur." dedi gülerek. Ayda'nın gözleri parladı birden. Aşula yemek yemek istediğinde ona hep böyle derdi eskiden. Gülümsedi içten bir şekilde. "Obur değilim içimdeki obur." dediğinde Aşula gülümsedi.

"Galiba benimki de obur." dediğinde iki kadın gülerek odadan çıktılar. Sonuçta eski dosttan düşman olmaz diye bir söz var değil mi? Bir zamanlar kardeşin gibi sevdiğin birisinin sana ihtiyacı varsa karnın yanıyordu. Ona koşup sarılıyordun. Her şeye rağmen.

***

Ayana'yı bulamamıştı. Karnında gelen sesle durakladı. Ofladı. "Acıktın değil mi?" diye sordu karnına. Birden ne yaptığını fark ederek utandı ve etrafında kimse var mı diye bakındı. O sırada Ayana'nın odasından çıkıp kendisine doğru geldiğini fark ederek gülümsedi. Sonunda bulmuştu işte.

"Az önce odana baktım, yoktun." dediğinde Ayana ona zoraki bir gülümsemeyle baktı.

"Yeni gelmiştim canım ama benim şimdi hekimi görmem gerek."

"Ne oldu?" diye sordu Belen heyecanla. Canından bir parça gibi seviyordu Ayana'nın çok yürümekten ayağı ağrısa ya da saray işlerine çok çalışmaktan başı ağrısa bile üzülürdü o. Çünkü ona yardım edemiyordu. Ne kadar denerse denesin saray işleri ona göre değildi. Bu yüzden Ayana çok yoruluyordu ya.

"Bir şey yok canım." dedi onu endişelendirmemeye çalışarak. "Sadece dün Pars oyunu kazanmak için beni yere attığında bileğim..."

Belen hızla kolunu tutup bileğine baktı. Gözünden bir damla yaş geldi üzüntüden. Ayana'yı görmüş olmasına rağmen bunu nasıl fark edemezdi. Ayana sol eliyle kardeşinin saçlarını okşadı. Onun kalbinin bu kadar temiz olması kendini huzursuz hissettirirdi çoğu zaman. Hiçbir zaman onun kadar ince düşünceli olamayacaktı.

"Birlikte gidelim hadi hekime, bir şey olmadığını sen de gör."

Belen başını salladıktan sonra yürümeye başladılar. "Sana ne oldu?" diye sordu Belen.

"Dedim ya dün düşünce..."

"Hayır, üstün kirlenmiş ve saçların, yüzün... Ayana iyi görünmüyorsun."

Ayana öylece dışarı çıktığının yeni farkına vararak durakladı. Ama eli çok acıyordu. O yüzden geri dönüp üstünü değiştirebilecekmiş gibi hissetmiyordu. "Az önce de ayağım kayınca düştüm. O yüzden elim acıyor."

Belen başını salladı usulca. Bir süre sessizce yürüdükten sonra "Pars ile aranda sorun mu var?" diye sordu.

'Var.' dese hangisinden başlayacağını bilmiyordu. O yüzden "Sen canını sıkma canım. Benim çözemeyeceğim sorun olduğunu gördün mü hiç?"

Belen gülümsedi. "Senin kadar zeki olabilmeyi diliyorum bazen. Sorunlara o kadar çabuk çözüm buluyorsun ki şaşkın şaşkın bakıyorum sana."

Ayana gülümsedi. "Ben de senin yerinde olmak istiyorum ne tuhaf."

İkisi de kendilerince düşüncelere daldılar. Belen Ayana gibi zeki olmayı dilerken, Ayana zekasının başına dert açtığını düşünmeden edemiyordu. Zeki olmak çok düşünmeye yol açıyordu. Bu da bir süre sonra insanın sinirlerini bozuyordu.

Hekimin odasına geldiklerinde Ayana bileğini gösterdi. "Kraliçem bileğinize dikkat etmelisiniz. Bir şey olduğunda da beklemeden bana gelmeniz gerek. Yoksa iyileşme süreciniz uzayacaktır."

Ayana başını salladı. "Tamam, bundan sonra dikkat edeceğim." derken Belen'in uyaran bakışlarıyla karşılaştı. Bu bakışlar dikkat etmezse onun elinden çekeceği olacağını söylüyordu adeta. Gülümsedi. "Tamam dedim ya." Belen başını salladı ikna olmuş bir şekilde.

Hekimin odasından çıktılarında "Pars'a seninle ilgilenmesini söyleyeceğim." dedi Belen.

"Sakın." dedi Ayana. "Kimseye ihtiyacım yok benim."

Belen koridorda durup ona baktı. O kadar samimi bir şekilde bakıyordu ki Ayana onun bu saflığından utanıp gözlerini kaçırma gereği hissetti. "Mutsuzsun." dedi Belen hüzünle. Ayana ona hiçbir zaman bu evliliğin anlaşmadan ibaret olduğunu ya da onun gideceğini anlatmamıştı. Boşanma olayını da. Yoksa onun üzüleceğini biliyordu. Bu yüzden Belen konuşmak istediğinde hep kaçmıştı. Ama biliyordu ki Belen ne kadar temiz kalpli olsa da aptal değildi. Birbirlerini hiç tanımadan evlendiklerinin farkındaydı. Yani aşık olmadığını biliyordu.

Ayana sağlam elini Belen'in koluna koydu."Canım ben iyiyim sadece bileğim acıyor. Gerçekten."

"Neden bana anlatmıyorsun ki?" diye sordu Belen.

"Anlatamam." diye güçlükle fısıldadı Ayana. En yakınına bile derdini anlatamayacak kadar zor durumdaydı. Koca sarayda küçücüktü.

Belen'in bir şey söylemesine izin vermeden koşar adım oradan uzaklaştı. Her şey o adamın yüzündendi. Ondan önce hiç bu kadar mutsuz, küçük ya da savunmasız hissetmemişti. Düşünmesini engelliyordu sanki. Odasına geldiğinde kapıyı hızla kapattı. Sonra usulca açıp muhafızlara "Alba'yı çağırın, aksini söyleyene kadar da kimseyi odama almayın." diyerek yeniden kapattı.

Aynaya baktığında gördüğü kişiyi tanıyamıyordu. Ne kadar da değişmişti. Eski güzelliğinden, mutlu halinden eser yoktu. Bir adam gelmişti ve tüm mutluluğunu içinden söküp almıştı sanki. Eğer geçmişe dönebilseydi onu bu saraya çağırmazdı. Gözünden düşen yaşlara engel olmadı. Bugün fazlasıyla ağlamıştı zaten. Birkaç damla eksik ya da fazla fark etmiyordu.

Alba odaya geldiğinde Ayana güçlükle "Kıyafetimi değiştirip, uyuyacağım." diyebildi. Alba ise ne olduğunu çok merak etmesine rağmen bir şey sormadan söyleneni yaptı. Ayana yatağına yattığında ise usulca odadan çıktı.

***

Ayana'nın yanında ayrılmasına rağmen sanki o yanındaymış gibi hissediyordu. Gözlerini her kapatışında onun yüzü geliyordu aklına. O adamın kollarında olmasından nefret ediyordu. Hem de tüm benliğiyle. Onunla uyurken aralarına yastık koyan kadın nedense o adam söz konusu olduğunda kendini hiç sakınmıyordu. Lanet olsun! Elini sinirle saçlarının arasından geçirdi. Belki de haklıydı. Buradan uzakta bir süre dinlenmesi gerekiyordu.

Bir süre odada dolandıktan sonra yatağına oturdu. Eli baş ucunda duran kitaba gitti. Ayana'nın çizdiği satırlardan onun hayalperest olduğunu anlamıştı. Bir yerleri gezmek, dolaşmak gibi hayalleri vardı. O da içten içe bu saraydan uzaklaşmak istiyordu. Oflayarak kitabı yerine bıraktı.

Dolabına ilerleyip eşyalarını toparladı. Düzgün düşünebilmek için o kadından ve buradan uzakta bir yerlerde olmalıydı. Tabi uyuyabilirse. Uyumayınca düzgün düşünemiyordu ki. Oflayarak eşyalarını toplamaya devam ederken kapı tıkladığında "Gir." diye seslendi.

İzgi odaya girerken yüzünde gülümseme belirdi. Ona ihtiyacı vardı. "Hoş geldin." dedi eşyaları bir kenara bırakarak.

İzgi gözlerini kısmış bir şekilde ona bakıyordu. "Bir yere mi gidiyorsun?"

Pars omuz silkti. "Kraliçe gitmemin iyi olacağını düşünüyormuş." diye homurdandı. Onu yönlendirmeye çalışmasından nefret ediyordu. En iyisi buydu, gidip biraz dinlenmek.

"Sen ne düşünüyorsun?"

"Hiçbir şey." derken Ayana ve Aral'ın yakınlaştığını gördüğü anlar beyninde uçuşuyordu. Onu gönderip rahatça o adamla... Bu düşünce nedense sinirleri daha da bozuldu. Sinirle elini saçlarının arasından geçirdi. "Ondan başka bir şey düşünemeyecek duruma geldim."

İzgi'nin yüzünde bir gülümseme belirdi. Bilmiş bir edayla "Bunun olacağını söylemiştim." dedi.

Pars alev saçan gözlerle ona bakıyordu. "Neyin?" diye homurdandı.

"Ayana'ya aşık olacağını."

"Saçmalama yok öyle bir şey. Daha önce aşık olmamış olsam hani duygularıma isim koyamıyorum derdim de, oldum."

İzgi muzip bir şekilde ona baktı. "Belki de gerçek olan budur." Pars'ın yanan gözlerle bakması birden susmasına neden oldu. Bir süre sessiz kaldıktan sonra "Seninle gelmemi ister misin? Yardıma ihtiyacın olabilir."

Pars başını iki yana salladı. "Sadece biraz kafamı dinlemek istiyorum."

İzgi başıyla onayladı. "Tamam o zaman sen hazırlan." dedikten sonra giderken aklına gelen şeyle geri döndü. "Neden Ayana'yı da götürmüyorsun?" diye sordu. Biliyordu ki gittiğinde de aklı burada kalacaktı.

İzgi odadan çıktığında Pars birkaç saniye düşündü. Sonrasında bunun çok mantıklı olduğunu anlayarak odadan çıktı.

11.04.2019

Ipagpatuloy ang Pagbabasa

Magugustuhan mo rin

754K 40.9K 39
ilk görüşte aşk ,nerden bilebilirdim ki o küçük kızın kalbimi böyle ele geçireceğini yüreğimi esir alıcağını ama ne olursa olsun leydi emma benim olc...
296K 18.7K 33
13.yy iskoçyasından 21.yy amerikasına uzanan bir aşk masalı. Biraz tarihi biraz fantastik ama farklı olduğu kesin... Alex&lisa Uyarı: Bazı bölümler...
786K 36.1K 35
Kocasına ilk görüşte aşık olan bir kadın. Her zaman boşanmayı düşleyen çapkın bir adam. Ama karısı herkesin gözünde mükemmel bir eş. Anlayışlı, sabır...
547K 34.2K 28
21. Yüzyıldan 13. Yüzyıla uzanan efsanevi bir aşk.... Mcloyd klanı şefi Colin mcloyd ile kendi halinde kimsesiz bir kız Eva Smith imkansız görünen za...