Fırtına Çiçeği

By Elizabethstark1

16.2K 1.6K 1.2K

Kalplerin Kraliçesi, Demir Leydi, Bir Cadı ve sonunda bir İmparatoriçe. Bir zamanlar bende saftım ve masumdum... More

Görüş
Ayaklar Altına Almak
Masum ve Güzel
Masumiyetin Ölümü
Düğün
Çürük Kalp
Bir An
Av, Avcı ve Cadı
Ejder Lordu ve Cadı
Ateş gibi
Gizli İşler
Benden Korkun !
Durdurulmaz Güç
Hayallerden Gerçeğe
Zehirli
Kabus değil, Gerçek !
İçimdeki Canavar
Kraliçelikten İmparatoriçeliğe
Bir Yabancı
Kaos
Zavallısın
İzin Vermeyeceğim!
Vicdan ve Yemin
Bedeller
Ulu İmparatoriçe
Anlamak
Geçmişle Hesaplaşma
Sonsuz Kış (Final)

Af Dilemek

614 68 26
By Elizabethstark1

Başımız sağolsun, öncelikle ! İşte yeni bölüm. Deitra kız kardeşleri karşınızda. Ayrıca Adrian da var. :) Bölüm şarkısı : Fleurie - Hurts Like Hell



Yemek benim için sıkıcıydı. Kyran'ın yanında oturdum ve sahte gülücükler saçtım. Herkes bu yeni çiftin uyumuna bayılmıştı. Kimse Adrian'dan bahsetmiyordu. Kimse onun buradan sürüleceğini umursamıyordu. Sanki hiç yaşamamış gibiydi.

Gecenin sonunda, Kyran beni evime göndermişti. Koyu kırmızı elbisem üzerimdeydi. Aslında beni eve göndermeye niyeti yoktu fakat onu ikna etmiştim. Babam eve dönmüştü ve onu görmeliydim. Arabadan indim ve arabacı gitti. Bende bahçe kapısından içeri girdim. Ardından kapıyı tıkladım ve kapıyı kardeşim Calissa açtı.

Calissa upuzun kahverengi düz saçları olan, yeşilimsi gözleri ile soğuk bir güzelliğe sahip olan benden bir yaş küçük kardeşimdi. 16 yaşındaki bir kıza göre olgundu. İkizi Scarlia da yanına gelmişti. Scarlia da, Calissa'ya fiziksel olarak benziyordu fakat ona göre daha sıcaktı.

Calissa " Eve gelmemeliydin, Deitra." dedi endişeyle.

Scarlia " Evet, ikizim haklı. Babamız sana çok kızgın. Senin yerinde olsaydım, bir süre daha Prens'in Kyran'ın arkasına saklanırdım." dedi alaycı bir şekilde.

" Siz neyden bahsediyorsunuz ?" dedim merakla.

" Deitra, yaptığın o açıklamalar babamı çok kızdırdı. Ona göre yalanlar söyledin ve onu utandırdın. Ayrıca onurumuzu ayaklar altına aldın."

" Ah, hayır! Babamla konuşmam lazım." dedim ve kızları iterek salona geçtim.

Babam koltuğa oturmuş şarap içiyordu. Kardeşlerimin aksine ben anneme daha çok benziyor gibiydim. İkizler ise, babama benziyordu. Annemle ben sarışındık ve mavi gözlüydük. Annem ikizlerin doğumundan 1 yıl sonra ölmüştü. Babam acısını içine gömmüştü ve bizi o yetiştirmişti. Hayatta en çok önem verdiği onurdu. Sarayın, krallığın en önemli adamlarından biriydi. Kralın baş danışmanı ve prenslerin öğretmeni olmuştu. En sevdiği öğrencisi Adrian'dı ama Kyran'ın Adrian'a göre daha keskin zekâlı olduğunu söylediğini duymuştum.

Derin düşünceler içinde olan gözlerini bana çevrildi. Kızgınlığı güçlüydü. Bunu hissediyordum. Bana çok kızmıştı. Ne diyeceğimi bilemiyordum. Ayağa kalktı ve önüme geldi. Bir şey demeden bana bakıyordu. Gözlerinde kızgın bir ifade vardı. Her an patlayacak bir volkan gibiydi. Bir şeyler demeliydim.

" Eve dönmene sevindim, babacığım." dedim sakince ve babam yüzüme tokat attı.

Hayatımda ilk kez babamdan tokat yemiştim. Sertti ve canımı acıtmıştı. Bu tokat, aynı zamanda kalbime atılmıştı. Gözlerim anında dolmuştu.

Babam " Eve dönmeme sevinmişsin, öyle mi? Ben eve dönmemeyi, onurumla ölmeyi dilerken sen eve dönmemi seviniyorsun! " dedi öfkeyle.

" Baba, eve dönmene üzüldüm diyemem ki !" dedim titreyerek.

" Beni eve, iftiralarla yalanlarla döndürdün. Ben masum olduğumu bile bile ölmeye hazırdım. Fakat sen onurumuzu ayaklar altına alarak, suçsuz insanları ölüme gönderdin. O insanların ailelerinin geleceklerini kararttın !"

" Ben sadece gerçekleri söyledim."

" Gerçeklermiş! Gerçeklerine tüküreyim! O, hain Kyran seni nasıl kandırdı? Belki de onunla planladın. Benim kızım nasıl ihanet denilen şeye bulaşır ?"

" Baba, beni dinlemelisin."

" Seni dinlersem ne olacak? Bana da, bugün yaptığın gibi yalanlar söyleyeceksin. Beni utandırdın, dürüstlüğü sana öğretememişim. Onuru sana öğretememişim. Gururu sana öğretememişim. Masum insanlar ölecek. Masum bir prens, krallığın geleceği olan bir prens, sürgünde çürüyecek. Rahat uyuyacak mısın, Deitra? Değecek mi bu yaptıkların? "

" Baba, yalvarırım sus. Hiçbir şey göründüğü gibi değil." dedim ağlayarak.

" Keşke bende yarın ölseydim. "

" Hayır, ben gerçekleri söyledim." dedim ve ikinci tokadımı yedim.

" Nasıl hala gerçek diyebilirsin? Deitra, sen Adrian'ı ölüme gönderdin. Bir fahişe gibi kendini sattın."

" Ben bir fahişe değilim! " diye bağırdım.

" Evet, fahişesin kızım. Krallığın göreceği gelmiş geçmiş en büyük fahişesi, benim kızım! Kendini Kyran'a sattın sonra Adrian'ın sonunu getirdiniz. Şimdi defol bu evden. Bundan sonra burası senin evin değil. Çok sevdiğin prens Kyran'ın yanında ol. Artık benim senin gibi bir kızım yok."

" Hayır! " dedim şaşkınlıkla.

" Onurunu satan, yalanlarla sarmaş dolaş birisi benim kızım olamaz. Şimdi, defol ! Senin ne yüzünü görmek istiyorum, ne de sesini duymak istiyorum. Şunu unutma, herkes bir gün yaptıklarının bedelini öder."

" Yalvarırım beni kovma. Ben senin kızınım. Ne yaptı isem, yaşamanız içindi !" dedim ve diz çöktüm ağlayarak.

" Defol! Benim evimde bir fahişe olamaz. Bundan sonra benim iki kızım var."

" Babacığım, lütfen beni kovma. Pişman olursun. "

" Yeter! Askerler, alın şu sürtüğü ve bahçe kapısından dışarı atın. Ne hali varsa, görsün. " dedi ve askerler geldi.

Askerler iki kolumdan girdi ve beni sürükleyerek dışarı çıkardı. Kız kardeşlerim ağlayarak bana bakıyorlardı. Ardından dışarı bir köpek gibi atıldım. Bahçe kapıları kilitlenmişti. Ağlıyordum. Babam haklıydı. Ben büyük bir fahişeydim. Yalanlarımla birçok insanın hayatını elinden almıştım. Kyran kadar, belki de daha fazlası, rezildim. Utanç verici bir yalanlar söylemiştim.

Sabaha kadar bekledim. Kimse beni içeri almamıştı. Sonunda bir asker çıktı. Nazik bir dille, benim buradan uzaklaşmamı söyledi. Eğer uzaklaşmazsam, dövülerek uzaklaştırılacağım söylemişti. Bende inat etmiştim. Omuzlarımı silkmiş ve yerime oturmuştum. O zamanda 5 asker gelmişti ve beni odunlarla dövmüşlerdi. Canımı acıta acıta, acımadan dövmüşlerdi. Sonunda pes etmiştim. Dudağımdaki kanla gülümseyerek, evime baktım. Son kez bakmıştım. Kız kardeşlerim ağlayarak bana pencerende bakıyorlardı. Onlara yavaşça elimi kaldırarak, el sallamıştım. Ardından yürüyerek ayrıldım. Nereye gideceğimi biliyordum. Babamın dediği gibi Kyran'a sığınacaktım. O yüzden sarayın, veliaht prens giriş kapısına yürüyerek gidecektim.

Yürürken tüm insanlar bana bakıyordu. Hepsinin acıma duygularını hissediyordum. Acıyarak bana bakıyorlardı. Ben ise umursamadan yoluma devam ediyordum. İnsanlara arkamdan konuşmaları için biraz daha malzeme vermişim, çok mu? Dün yaptıklarımla bugünkü görünüşümde eklenince, dedikodularda skandallarda baş yeri işgal edecektim.

Kapıya geldiğimde, nöbetçi askerler bana şaşkınca bakmışlardı. Böyle bir şekilde beni beklemedikleri açıktı.

" Kyran'ın yanına gitmek istiyorum !" dedim sertçe.

Askerlerden birisi kapıyı açtı ve diğeri benimle beraber içeri girdik. Kyran'ı atış taliminde bulmuştuk. Elindeki oklarla hedefi vuruyordu. İyi bir okçuydu. Hedefini şaşırmadan, tam ortadan vuruyordu. Beni görünce, ok ve yay takımını bırakıp, yanıma geldi.

Şaşkındı. İlk defa onun şaşırdığını görüyordum. Eli yanağımı gitti, sonra dudağımdaki kurumuş kan dokundu. Merhametini hissedebiliyordum.

Kyran " Seni kim bu hale getirdi? Söyle de, benim olana dokunmak neymiş göstereyim. Tüm gazabımı üstüne yağdırayım."

" İçerde konuşalım, Kyran." dedim soğukça.

Sonra beraber sarayın ona ait kısmına girdik. Odasına çıktık. Koltuğa oturdum. Kyran da, en yakınıma oturmuştu. Elini elimin üstüne koydu.

Kyran " Şimdi anlat." dedi merakla.

" Senin yüzünden babam beni evden kovdu. Beni evlatlıktan ret etti! " dedim ağlayarak.

" Ciddi misin? Çok sevgili babacığın, onun hayatını kurtardığını anlamıyor mu ?"

" Anlasa da, umursuyor. Ona göre, doğruyu söyleyecektim. Sonuç kötü olsa bile, doğrulardan vazgeçmemeliymişim."

" Doğruyu söylersen ne olurdu? Baban ölürdü, Adrian ölürdü. Sen ve kız kardeşlerin geneleve düşerdiniz. Baban bunu mu isterdi? Gururundan vazgeçmeyecekti ama sizin geleceğinizi karartacaktı." dedi sinirle.

" Belki de babam haklıydı. "

" Sen en doğrusunu yaptın, Deitra. Kardeşlerinin geleceğini kurtardın. Diğer şık olsaydı, ne olurdu? Her gün tacizi, aşağılanmayı, tecavüzü görecektin. Ezilecek ve hor görülecektin. "

" Şimdi ise, ailemi kaybettim! Adrian'ı kaybettim! Değecek mi bunlara ?" diye bağırdım.

" Evet, değecek. Göreceksin, Deitra. Hayallerin benimle gerçekleşecek. Ben buna inanıyorum, sende inanmalısın."

" Hayallermiş! Ben bu şekilde hayal etmedim !"

" Gerçekler, hayaller gibi tozpembe değil. Sonuç olarak, kraliçe olacaksın. Hatta daha fazlası.Bununla yetinmen iyi olur. Neyse, senin için bir oda ayarlayalım. Anneme bileceği kadar uygun bir durum açıklarım."

" Ne açıklayacaksın, merak ediyorum. "

" Babanın, benimle evlenme olayına sıcak bakmadığını ve senin ona karşı çıktığını söyleyeceğim. Babana da bir tehdit mektubu göndereceğim. Yalanımı destekler diye düşünüyorum."

" Ah, yalanlar !"

" Şimdi ben gidiyorum. Odanı ayarladığım vakit, seni hazırlayan hizmetçi kızları yollarım. Akşamüstüne kadar hazır ol !" dedi ve odadan çıktı.

Gözlerimi kapattım. Şu an tek isteğim uyumaktı. Derin bir uykuya dalmaktı. Sonra Adrian'ın kolları arasında uyunacaktım. Bu yaşadıklarımı anlatınca, bana kâbus gördüğümü diyecekti. Sonra nazikçe beni öpecekti. Bende kendimi güvende hissedecektim. O varken, güvendeydim. O yokken, güvenim yoktu. Tüm dengem bozulmuştu. Onsuz olmak beni korkutuyordu. Adrian yokken ben nasıl aynı ben olurdum?

Kapı tıkladı ve gözlerimi açtım. Beni hazırlayan hizmetçi kızlardı. Benim bu rezil halimi görünce, şaşkınca bakmışlardı. Karşılarında yaralı bir kuş vardı ve dokunmaya korkuyorlardı. Ardından odadan ayrıldık. Kalacağım oda, Kyran'ın odasına yakındı. Aramızda 3 kapı vardı. İçerisi sadeydi. Krem rengi döşenmişti. Kyran'ın oda planıyla aynı şekilde düzenlenmişti ama küçüktü. Yine de benim gibi bir kıza yeterdi.

Hizmetçi kızlar özenle ilgilenmişlerdi. Güzelce banyo yapmıştım. Çürüklerime merhemler sürülmüştü. Dudağımdaki ufak yara kapatılmıştı. Ardından kıyafet işine gelmişti. Koyu mor sade bir elbise giydirilmişti. Elbisenin uç kısmının rengi gittikçe açılıyordu. Sarı saçlarım salınmıştı. İncilerden oluşan bir taç takılmıştı. Şimdiki halim daha iyiydi. Yaralı, uçamayan bir kuşa benzemiyordum.

Kızlar gitmişti sonra Kyran odama davetsizce girmişti. Bakışları üzerimdeydi. Dudakları memnuniyetle kıvrılmıştı.

Kyran " Sonunda o yaralı kedi yavrusu halinden kurtuldun. Şu an asil bir hanımefendisin."

" Şimdi odamdan çık, Kyran ! " dedim kapıyı göstererek.

" Bu odadan beraber çıkacağız. Sürpriz bir yere gideceğiz, hayatım. Hadi, gir koluma."

" Nereye ?" dedim merakla.

" Son defa Adrian'ı görmek isteyeceğini düşündüm. Yoksa onu çabuk mu gözden çıkardın ?"

" Adrian mı ?"

" Bugün onu buradan yolluyorum, unuttun mu? Hadi, onu görelim." dedi ve kolumdan tuttuğu gibi dışarı çıktık.

Koluna girmemi sağlamıştı. Görenler başlarını eğerek selam veriyorlardı. Saygılarını hissedebiliyordum. Samimilerdi. Bu görülebilirdi. Adrian'ı görmek ise, beni heyecanlandırıyordu. Onunla son defa konuşabilirdim. Affını isteyebilirdim. Onu sevdiğimi haykırabilirdim. Son defa olsa bile, onu öpebilirdim.

Sonuna gelmiştik. Adrian bekçi kulübesinde kalıyordu. Askerlerle sarılı minik bir kulübeydi. En azından babası onun son gecesi için merhamet göstermişti. Zindanlardan daha iyi bir yerdi. Kulübe kapısı açıldı ve içeri girdik. Küçük kulübenin en köşesinde, elleri ve ayakları zincirlenmiş şekilde Adrian oturuyordu. İçerisi yeterince aydınlıktı. Yine de bize gözleri kısık bakmıştı. Yaralı bir aslan var gibiydi. Onun yanına gitmek istiyordum ama Kyran'dan kurtulamamıştım.

Adrian " Umarım bir başka zihin işkencesi değildir. Eğer öyleyse defolun zihnimden !" diye bağırdı.

Kyran " Kardeşim, birkaç gün sarayda ayrı kalmak seni kabalaştırmamalı. Bak, nişanlımla ziyaretine geldik ama senin yaptığına bak. Çok ayıp !" dedi alaycı bir şekilde.

" Evet, gerçeksiniz. Cehennem kadar gerçeksiniz. Ne oldu, alay etmeye mi geldiniz ?"

" Deitra için geldik. Son defa bir vedalaşma içindi."

" Benim vedalaşacak kimsem yok."

" Adrian, bana kızgın olmana gerek yok. " dedim sessizce.

" Hayal kırıklığı nedir, bilir misin? Sevdiğin insanın, seni arkadan defalarca hançerlemesi nedir, onu bilir misin? "

Kyran " Geçmişe takılı yaşarsan, hayatını kendine zehir edersin."

" Benim yerime sen çok güzel bir şekilde hayatımı zehir ettin, Kyran !"

" Seni uyardım, kardeşim. Her şeyi bana bırak ve kenara çekil, dedim ama sen bana yumruk atarak cevabını gösterdin."

" Yine olsa, yine yapardım !" dedi hırçın bir şekilde.

" En azından yaşayacaksın. Ölümden daha iyidir." dedim.

" Şu an yaşamaktan daha çok ölmeyi istiyorum! "

Kyran " Nefes aldığına şükretmelisin! Deitra için yaşamanı istedim."

" Deitra! Bu isim benim için özel bir dua sözcüğü gibiydi şimdi ise beni lanetleyen bir kelime. Söylesene Kyran, benden arta kalanlarla nasıl yetineceksin? Herkesin sevgisini kazanamazsın." dedi alaycı bir şekilde.

" Senden arta kalanlar mı var? Oysa bende benim olanları aldığımı düşünmüştüm."

" Benim tarafımda olanları satın alamazsın."

" Senin tarafın, azınlık olacak. Ben kendimi sevdirmeyeceğim, onlar beni sevecek. Sen ise, hatırlanamayacaksın. Ömrün bir kalede geçecek ve çürüyeceksin! Sefil bir şekilde öleceksin!"

" Hiç kimse, seni sevmeyecek! Yanındaki fahişe bile senden tiksinecek. En azından ben bir zamanlar sevildim ama sen sevilmeyeceksin! " dedi gülerek.

" Lanet herif! Neden ölüm emrin için uğraşmadım ki ? Kardeşim olsan bile, senden nefret ediyorum. Deitra, buradan çıkalım."

" Kyran, lütfen onunla baş başa konuşmama izin ver." dedim ona bakarak.

" Çok zamanın yok, o zaman. Dışarıda seni bekliyor olacağım." dedi ve kulübeden çıktı.

Adrian ile baş başa kalmıştık. Duygularını okuyabiliyordum. Kızgınlık, kin ve hayal kırıklığı iç içe karışmıştı. Yanına gitmeye korkuyordum. Bakışları beni öldürecek gibiydi. Mavi gözleri bana bakarken, hırçındı. Önceden aşk dolu bakardı. Şimdi ise, onun gözünde bir hiçtim. Nefretini kolayca kazanmıştım. Beni affeder miydi? En çok bunu istiyordum. Beni affetmesini istiyordum.

Adrian " Neden çok sevdiğin, aşkından öldüğün prensin ile beraber gitmedin? Sonuçta ben çok sinsi ve şeytani birisiyim." dedi alaycı bir şekilde.

" Adrian, sen benim çocukluk aşkımsın. Seni sevdim, her zaman da seveceğim. " dedim üzngü bir şekilde.

" Buna inancım kalmadı. Sen, beni hayal kırıklığına uğrattın! Mahkeme de, beni kurtaracak tek kişi sendin ama sen yalanlar söyledin. Sen, benim aşkımı hak etmeyecek birisin. Beni ve aşkımı, kullandın. Belki de çocukluk hayalin içindi bu yaptıkların."

" Her şey, senin yaşaman içindi."

" Hayır, her şey kraliçe olman içindi! Beni kolayca gözden çıkardın." diye bağırdı.

" Doğruları söyleseydim, ölürdün. Ölümüne dayanamazdım."

"Beraber ölürdük, fakat sende bu cesaret yok. Sende aşk uğruna ölecek bir kalp yok."

" Affet beni, Adrian."

" Seni hayatım boyunca affetmeyeceğim ve bu yaptıklarının bedelini ödeyeceksin! Yemin ediyorum, bu yaptıklarının bedelini, ödeyeceksin."

" Seni seviyorum, bunu biliyorsun. Görüyorum ki, seni kaybettim." dedim sessizce.

" Defol şimdi. Varlığın, öfkemi artırıyor."

" Elveda, sevgilim. Seni sevdiğimi asla unutma."

" Benim unutmayacağım tek şey, ihanetin olacak !" dedi ve kulübeden çıktım.

Gözümden bir damla yaş düşmüştü. Adrian'ın nefretini kolayca kazanmıştım. Canımı en çok acıtan, beni affetmemesiydi. Affetseydi, kendimi affedecektim. Şimdi ise, lanetlenmiştim. Kyran'a baktım. Birkaç askerle muhabbet ediyordu. Kyran'dan nefret etmem gerekirdi ama edemiyordum. Onun yüzünden babam beni ret etmişti, Adrian bana kızgındı. Neden ondan nefret edemiyordum? Aslında nedeni basitti. Kyran, benim nefretimi hak etmeyen bir adamdı.

Kyran beni görünce, gülümsedi. Yanıma geldi ve alnımdan öptü. Hiçbir şey olmamış gibi davranıyordu. Sanki kulübede kalan kardeşi değilmiş gibiydi. Sanki ben onun en başından beri nişanlısıymışım gibiydi.

Kyran " Ah, üzül ağla diye seni buraya getirmedim. "

" Ne yapmamı istersin? Etrafa neşeli gülücükler saçmamı mı ?" dedim hırçınca.

" Adrian'ın vedasına kadar biraz gezmeye ne dersin? Mesela hanedan resimlerine bakabiliriz! Yakında bizde oraya ekleneceğiz. Hadi, benim masum sevgilim. Evimizi gezelim! " dedi ve Kyran ile beraber oradan ayrıldık.

Dediği gibi sarayı gezmiştik. Büyük bir yer olduğu için bitirememiştik. Hanedan tabloları muhteşemdi. Kralların ve kraliçelerin resimleri, çok güzel çizilmişti. En sonda Kyran'ın babası ve annesi vardı. İlk yıllarından bir resimdi. Kral Crasto, şu anki gibi şişman değildi. Uzun boylu ve iriydi. Bakışları ise değişmemişti. Sert ve acımasızlık, şu an olduğu gibi resimde de belirgindi. Kraliçe ise, soğuk yüz hatları ile güzeldi. Diğer kraliçelerinin verdiği poz olduğu gibi, ayaktaydı ve bir eli kralım omzundaydı.

Kyran " Bizde çizdireceğiz. Bizim pozumuz belli."

" Ne?" dedim umursamazca.

"Diğer krallar gibi, kraliçemi arkamda ayakta tutmayacağım. Sende benimle tahtta oturacaksın. Gücümüzü birlikte paylaştığımızın göstergesi olacak. Diğer kraliçeler gibi, arkadan bana destek vermeyeceksin. Benimle birleşeceksin."

"Meclistekiler buna izin vermez."

" O ihtiyarları umursamıyorum. Ben, görecekleri farklı bir kral olacağım. Krallığını imparatorluğa dönüştüren birisi olacağım."

" Hayallerin çok güçlü."

" Görüyorsun, hayalleri olan tek kişi değilsin. Ayrıca seninle ilgili planlarım var. Evlendikten sonra şu güçlerin için seni bir rahibe eğitecek. Korkma, sadık bir kadın kendisi. "

" Neden eğitilmeliyim ki?" dedim şaşkınca. Gerçekten bunu beklemiyordum.

" Deitra, ne kadar güçlü olursak o kadar başarılı oluruz. Adrian bu özelliklerini umursamıyordu ama ben umursuyorum. Sen, benim tek zayıf noktamsın. Zayıf noktamı güçlendirmeliyim, doğru değil mi ?" dedi ve bir şey demedim.

Ne diyebilirdim ki? Onun yüzünden aşağılanmıştım. Babam beni ret etmişti. Adrian benden ölümüne nefret ediyordu. Belki bunu yapmakta bana borçluydu. Sözcüklerindeki samimiyeti hissedebiliyordum.

" Senin gibi bir adamda, zayıf nokta diye bir şey yoktur. Buna inanmamı bekleme." dedim.

Kyran " Zamanla anlayacaksın, sevgilim. Zaman, her şeyi bize gösterecek." dedi ve bir asker yanımıza geldi.

Asker, Adrian'ın uğurlanacağını ve kralın bizi çağırdığını söylemişti. Adrian, askerin söylediğine göre sarayın ormanlığa bakan tarafında yolcu edilecekti. Halkın tepkisini çekmemek içindi. Halk, prenslerden Adrian'ı daha çok seviyordu. Şimdi ise sürgüne gönderilecekti. Halk bu yolcu etme töreninde çılgına dönebilirdi. Her türlü önem alınmalıydı.

Bir tek, biz eksiktik. Kral oradaydı. Kraliçe üzgündü. Yasta olduğunu belirtir gibi simsiyahtı. Herhangi bir işleme yoktu. Ağlamamak için dudaklarını ısırıyordu. Adrian ise, bembeyaz kıyafetleri ile arabasının yanındaydı. Bakışları donuktu. Duygularını okuyamıyordum. Kyran babasının yanına geçti, bende kraliçenin yanına geçtim.

Adrian, diz çöktü ve ilk önce başını babasına doğru eğip, kaldırdı. Sonra da aynısını annesine yaptı. Bana ve Kyran'a, bakışı donuktu.

Adrian " Sizden son isteğim beni unutmamanız ve davam hatırlandığı zaman, adaletli bir şekilde yargılanmamdır. " dedi ve arabasına bindi.

Sonra araba hareket etti ve askerle gitti. Kraliçe ağlıyordu. Sessizce yaşlarını döküyordu. Bana kızgınca baktı.

Kraliçe " Yaptıklarının sonucu görüyorsundur, umarım. Adrian'ın tek umuduydun şimdi ise yaşadıklarının sorumlususun. Rahat uyuyacak mısın, merak ediyorum." dedi ve yanımdan gitti.

Yanağımdan iki damla yaş düştü. Birisi Adrian'dı, diğeri ise bendim. Yaşlarım gibi bizde farklı yollardaydık. Kaderimiz farklı yazılmıştı. Ah, Adrian şunu bil ki hepsi senin yaşaman içindi. Yine de kendimi asla affetmeyecektim.

---

Sizce Deitra'nın babasının tepkisi fazla mıydı ?

Yorumlarınızı merakla bekliyorum ^^ :)

Continue Reading

You'll Also Like

2.5K 339 37
Kuzeyin Kehâneti Birinci Kitap: Kayıp Oğul Kuzeyin Kehâneti, İskandinavya'da başlayan ancak içine dünyanın her yerinden karakterlerin misafir olduğu...
152K 6.5K 14
"MARDİN'DE AŞK" Birbirlerine olan aşklarını ifade etmek için konuşmaya gerek yok . Belki de sessizlik, kalplerinin birbirine daha da yakınlaşmasına...
33K 1.5K 13
En sevdiğiniz yazarların röportajları
1.7K 364 33
Frank Ray Londra'nın yeni milyoneri, gizemli adamı. Şehrimin yüz karası. Doğu Yaka'sının lideri. Dışarıdan bakıldığında, size onu bu kadar sığ kelime...