GÖKKUŞAĞI

By Fesatrice

634K 42K 14.4K

Alkım, kardeşini şüpheli bir araba kazasında kaybetmiştir ve bunun bir kaza olmadığına, cinayet olduğuna emin... More

Gökkuşağı -1-
Gökkuşağı -2-
Gökkuşağı -3-
Gökkuşağı -4-
Gökkuşağı -5-
Gökkuşağı -6-
Gökkuşağı -7-
Gökkuşağı -8-
Gökkuşağı -9-
Gökkuşağı -10-
Gökkuşağı -11-
Gökkuşağı -12-
Gökkuşağı -13-
Gökkuşağı -14-
Gökkuşağı -15-
Gökkuşağı -16-
Gökkuşağı -17-
Gökkuşağı -18-
Gökkuşağı -19-
Gökkuşağı -20-
Gökkuşağı -21-
Gökkuşağı -22-
Gökkuşağı -23-
Gökkuşağı -24-
Gökkuşağı -25-
Gökkuşağı -26-
Gökkuşağı -27-
Gökkuşağı -28-
Gökkuşağı -29-
Gökkuşağı -30-
Gökkuşağı -32-
Gökkuşağı -33-
Gökkuşağı -34-
FİNAL

Gökkuşağı -31-

14.9K 983 370
By Fesatrice

Calvin Harris & Rihanna - This Is What You Came For

İyi okumalar...

"Ne?!"

Parmaklarımla kulaklarımı tıkarken yüzümü ister istemez ekşitmiştim. Alkım'a dönüp onun bu cırlamalar karşısında ne tepki verdiğine baktım. Oldukça düz bir surat ifadesiyle, arkasına yaslanmış bir şekilde duruyordu. Bu rahatlığı sinirime dokunurken parmaklarımı kulaklarımdan çekip korkuyla Gökçe, Yasin ve Bora'nın suratına baktım.

Onlara evlilik kararımızdan bahsetmiştik.

"Yüzük? Hani yüzük?"

Gökçe'nin bir anda bana doğru atılıp elimi kapmasıyla yüzüğün olmadığını görmesi aynı zamanda olmuştu. Cevap vermeme gerek kalmadığı için sessizliğimi sürdürdüm. Gökçe, parmaklarımda gizli bir yüzük var mı diye inceledikten sonra yüzüme bakmıştı. "E hani? Yüzük yok mu?"

"Anlık gelişen bir şeydi, yüzükle teklif edemedim o yüzden."

"Anlık gelişen bir şey miydi? İleride çocuklarına anlatırken de böyle mi diyeceksin?" Yasin de yüzük olmamasına oldukça bozulmuş görünüyordu. Alkım, omuzlarını silkti. "Elbette bir yüzük olacak."

"Tüm bunlar ne zaman oldu?"

Nihayet yüzük konusunu dağıtan Bora'ya teşekkür edercesine baktım. Evlilik kararımızı aileme açıkladıktan ve onların onayını aldıktan sonra direkt arkadaşlarımıza haber vermek istemiştik. Bu yüzden Bora, Gökçe ve Yasin'i bir yere çağırmıştık. Aslında amacımız biraz da Gökçe ve Yasin'in arasındaki buzları kırmaktı ancak ikisi de birbirlerine bakmakta çekiniyorlardı.

"Hastanede yaptım teklifi." 

"Aslında düşününce çok romantik." dedi Gökçe gülümseyerek. Yasin, nihayet ona göz ucuyla baktığında Gökçe, bakıldığını hissediyor gibiydi. "Neresi romantik? Neredeyse ölüyordu arkadaşım."

Gökçe, bakışlarını Yasin'e çevirdi. "İşte o yüzden romantik ya. Ölümden döndükten, o korkuyla yüzleştikten sonra yapmak istediği ilk şey Hira'yla evlenmek. Tabii sen ne anlarsın?"

Bora, ikisine baktıktan sonra gözlerini devirip bize döndü. Onun aşktan tiksinen bu tavırlarına gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırmam gerekmişti. "Ne zaman evleniyorsunuz?"

"Hemen." dedi Alkım. Neden bu kadar acele ettiğini bilen tek insan olduğum için bir kez daha şükrettim. Birbirimize hislerimizi açtığımızdan beri Alkım, dibimden ayrılmıyordu. Her yakınlaşmamızın ardından evlenmeyi dört gözle beklediğini belirtmekten çekinmiyor, o zaman geldiğinde hiçbir şekilde kurtuluşum olmayacağını vurguluyordu. Ellerini üzerimden çektiği anlar sayılıydı, hatta şu an bile elini arkadan belime dolamış, tişörtümün kumaşıyla oynuyordu.

Tam bir temas bağımlısıydı.

"Aceleniz ne?" diye sordu Bora. Alkım dudaklarını araladığında bir an cidden ona anlatacak sanmıştım. Ancak neyse ki böyle bir şey olmamıştı. "Aramıza çok engel girdi, evlenip yuvamızı kurmak istiyoruz."

"Düğünde ne giyeceğimi şimdiden aramam lazım." Gökçe'nin heyecanla çıkan sesiyle Alkım, bu sefer ona dönmüştü. "Onun için bol bol vaktin var, merak etme. Hemen evlenmek istediğimiz için şimdilik sade bir nikah planlıyoruz. İlerleyen zamanlarda düğünü de güzelce yapacağız."

"Çok zaman geçmeden yapın ama. Hira hamile falan kalırsa gelinliğine sığamaz."

Bora'yla birlikte gözlerimiz kocaman açılırken Bora, Gökçe'yi dirseğiyle hafifçe dürtmüş, uyarırcasına bakmıştı. Utanarak Alkım'a döndüğümde duyduklarından oldukça hoşlanmış olduğunu ve sırıtarak bir şeyler düşündüğünü görebiliyordum.

"Nasip." diyerek konuyu kapattığında göz ucuyla bana bakmış, göz kırpmıştı. Bir uyarı mı veriyordu? Tam olarak ne yaptığını bilmiyordum ancak kalbimi hoplattığı kesindi. Alkım, arkamdaki elini çekip parmaklarımı kavradı ve ayağa kalktı. Onun ardından ben de ayağa kalktığımda Alkım, bize bakan üçlüye dönmüştü.

"Sorularınız bittiyse biz gidiyoruz."

"Nereye? Daha çok sorum var. Evlendiğinizde sizinle kalabilir miyim?" Yasin'in masumca çıkan sesine karşın Alkım, hızlıca başını sallayıp "Hayır." dedi. "Başka soru?"

"Kız isteme olacak mı?"

Alkım, Gökçe'nin hatırlattığı şeyle kafasını salladı ve Bora'ya döndü. "Bora, sen Alara'yı alıp getirir misin?"

"Ben mi?"

"Evet, şu an şehir dışında, biliyorsun. Kız istemede yanımda olmasını istiyorum."

"Niye ben gidiyorum ki?"

"Çünkü ben evleniyorum ve ne istersem yapmalısın."

"O gelin için geçerli değil miydi?" diye sordu Gökçe. Alkım, ona dönerek başını sağa doğru eğdi. "Bu çok cinsiyetçi bir yaklaşım. Gelinin her istediği yapılıyorsa damadın da yapılmalı. Bu Hira için ne kadar özelse benim için de o kadar özel çünkü."

Kızın öyle güzel duygularıyla oynamıştı ki şok içinde izlemiştim. Bora, kafasını onaylarcasına salladığında Alkım, gülümseyerek elimi tutuşunu sıkılaştırdı ve birlikte kapıya yürümeye başladık. Yasin, arkamızdan bağırdı.

"Bari nereye gidiyorsunuz onu söyleyin!"

Alkım, cevap olarak Yasin gibi bağırmıştı.

"İlk randevumuza!"

***

Alkım, arabayı atölyesinin önünde durdurduğunda oldukça heyecanlanmıştım. Onun atölyesine daha önce de gelmiştim ama o zaman çalışmalarını inceleme fırsatı bulamamıştım. O güzel ellerinden çıkan resimleri oldukça merak ediyordum. 

İkimiz de arabadan indiğimizde Alkım, elini uzatmıştı. Gülümseyerek elini tuttuğumda parmaklarımızı anında kenetlemişti. Birlikte atölyeye doğru yürürken heyecanım yüzümden okunuyor olmalıydı çünkü Alkım, yüz ifademe bakıp hafifçe gülmüştü.

"O kadar heyecanlanmana gerek yok. Genelde karakalem çiziyorum."

"Sonuçta bir şeyler çizebiliyorsun. Onu yapamayan da var." dedikten sonra parmağımla kendimi işaret ettim. Alkım, kıkırdarken beni kolunun altına almış, saçımı öpmüştü. Bunu çok sık yapıyorduk. Genelde özel bir nedeni olmuyordu ancak birbirimizden o kadar çok uzak durmak zorunda kalmıştık ki şimdi beraber olduğumuz her dakikanın değerini biliyorduk. 

Artık günde birkaç saat de yetmemeye başlamıştı. Bu yüzden evlenmek için sabırsızdık. Uyandığımızda birbirimizin yüzüne bakmak, kahvaltıyı, akşam yemeğini birlikte yemek istiyorduk. Alkım çocuk da istiyordu, bu konuyu bir kere konuşmuştuk. Ancak ben çocuk için çok erken olduğunu düşünüyordum. Öncesinde yapmak istediğim şeyler vardı. Üniversiteye gitmek gibi...

Alkım da bu kararımı saygıyla karşılamıştı. Henüz çok gençtik, çocuk için acele etmemize gerek yoktu. Öncesinde evlilik hayatına alışmak için bekleyecektik.

Atölyeden içeriye girdiğimizde bu sefer içerisini uzun uzun inceleme fırsatı bulmuştum. Çok büyük bir atölye değildi, çok eşya da yoktu zaten. Duvarlarda asılı birkaç karakalem vardı. Karakalemlerin asılı olduğu duvarın önünde büyük bir masa vardı. İleride bir kanepe, bir de sehpa vardı. En köşede ise bir tuval ile ufak bir tabure vardı.

"Genelde karakalem çiziyorsan bu ne?" deyip tuvali işaret ettim. Alkım'ın renkleri çok kullanmadığını biliyordum. Henüz sebebini anlatmamıştı ancak babasıyla ilgili olduğundan emindim. Babası, onun resimle ilgilenmesinden hoşlanmamıştı.

"Bir gün renklerle barışırım diye tutuyordum onu." 

"Neden renkli şeyler çizmiyorsun?"

"Yakın zamanda çizdim aslında." dediğinde kaşlarımı çatmıştım. Alkım, sırıtarak masasına doğru ilerlerken yol üzerinde duran benim çenemi sıkmış, öyle yoluna devam etmişti. Masanın çekmecelerini karıştırıp bir kağıt çıkardığında bana uzatmıştı. Naylon dosyaya koyulan kağıda baktığımda aynaya bakar gibi olmuştum.

"Beni mi çizdin?"

"Evet, Özcan'ın beni kaçırdığı gün bu şehirden ayrılmaya karar vermiştim. Gitmeden önce aklımdaki halinin ölümsüzleşmesini istedim. O zamanlar seni bir daha asla göremeyeceğimi düşünüyordum. Neyse ki resim arabamda kaldı da Özcan zarar veremedi."

Özcan'ın ismini duyduğum gibi yüzümü saniyelik bir şekilde ekşitmiştim. Alkım öyle güzel iyileştiriyordu ki beni, Özcan'ın ve Melih'in bana yaşattığı her şeyi unutmuştum neredeyse. İkisinin de hak ettikleri yerde, hapiste olduklarını bilmek beni mutlu ediyordu. Bu dünyanın çürümüş adaleti kimi zaman doğru işler yapabiliyordu. Denildiği gibi, bozuk saat bile günde iki kez doğruyu gösterirdi.

"Çok güzelmiş." dedikten sonra resmi Alkım'a çevirdim. "Beni böyle mi görüyorsun cidden?"

"Niye ki? Normalde böyle değil misin yoksa?"

"Hayır, benim gözlerim kahverengi." dediğimde Alkım, birkaç saniyeliğine şakamı yutmuştu. Gözlerini kocaman açıp suratımı incelediği anda kahkahayı basmıştım. Yüzüme onaylamazca bakarken ben bakışlarımı tekrardan resme çevirdim.

"Senin gözünde bu kadar güzel olduğumu bilmek iyi hissettirdi."

"Zaten çok güzelsin. Hatta çok fazla güzelsin." diyerek yakındı. Gülümsediğimde yanıma gelip elimdeki resmi almıştı. Elini yanağıma yaslayıp yüzüme bakarken ben de gözlerimi onun gözlerine çevirmiştim. "İnsan sevdiği insanı güzel görürmüş."

"Ondan değil." dediğinde kaşlarımı kaldırdım. Alkım, aklımdan geçenleri tahmin edip hızlıca kafasını salladı. "Tabii ki de seni herkesten farklı bir şekilde görüyorum, yaptığın her şey bana güzel geliyor ama senden nefret ettiğim zamanlarda bile güzel olduğun kaçınılmaz bir gerçekti."

"Demek öyleydi..."

Alkım, resmi masanın üzerine bırakıp kollarını belime doladı. "Bunları duymak hoşuna gidiyor, değil mi?"

"Kimin hoşuna gitmez ki?"

"Aklımda tutayım o zaman. Bazen içimden sana çok iltifat ediyorum, bu işe öyle dalıyorum ki dışarıdan da etmeyi unutuyorum." Bir elini çeneme sarıp iç geçirerek yüzümü inceledi. "Bu kadar güzel olman da hiç yardımcı olmuyor cidden."

Başımı Alkım'ın göğsüne yaslayıp gözlerimi kapattığımda kollarını sıkıca bana sarmıştı. Bu sarılmanın getirdiği huzur, güven duygusu bambaşkaydı. Çünkü Alkım hayatıma ilk girdiğinde bana güven vermiyordu. Ona da hak veriyordum. Hiçbir şeyden haberi yoktu. Kardeşinin bir cinayete kurban gittiğini biliyordu ve benim her şeyi görmeme rağmen sustuğumu düşünüyordu. Bana kızgın olması normaldi.

Atlattığımız onca şey gözümün önünden geçerken Alkım, hareketlenmişti. Başımı göğsünden kaldırıp bu sefer çenemi göğsüne yasladım ve suratına aşağıdan baktım. "Ne oldu?"

"Kafanı kaldırman için hareketlenmiştim." 

Kaşlarımı çatıp suratına sorarcasına baktığımda Alkım, uzanıp dudaklarımı öpmeye başlamıştı. Şimdi derdi belli olmuştu. Gülümsememe engel olamayıp gözlerimi kapattığımda Alkım'ın sırtımdaki elleri yüzümü kavramıştı. Dudaklarımı araladığım anda masum öpücüğü boyut değiştirmiş, nefesim kesilene kadar dudaklarımdan ayrılmamıştı.

Dudaklarımız ayrıldığında ikimiz de nefes nefese kalmıştık. Yarı aralık gözlerimle görüş açımdaki tek şeye, Alkım'ın dudaklarına bakarken kızardıklarını görmemle onu yeniden öpme isteğim artmıştı. Ancak kendime hakim olmuş, bir adım geriye çekilmiştim.

Alkım, ellerini birbirine çarpıp "Evet!" diye bağırdı. Bu saçma sapan enerji patlamasını neye borçlu olduğunu ikimiz de biliyorduk. Bana dokundukça hayatı daha çok sevdiğini söyleyerek vicdanımla oynuyordu. Ben de ondan uzak duramıyordum haliyle.

"Resim yapalım mı?"

"Birlikte mi?"

"Evet, birlikte. Tuvalde senin resim yapmana izin vereceğim."

"Sen ne yapacaksın?"

"Karakalem." 

"E hani birlikte yapacaktık?"

"Aynı anda resim yapıyoruz, aynı yerdeyiz. Bence birlikte sayılır." Alkım, masanın alt çekmecesinden boyalarını ve fırçalarını çıkarıp kucağıma tıkıştırdığında gözlerimi kırpıştırarak ona baktım. "Alkım, ben ne anlarım resim yapmaktan? Güzelim tuvale yazık olacak."

"Hayır, öyle olmayacak çünkü evimizin duvarına asacağız."

"Ne?"

"Duydun beni işte, yaptığın resmi evimizin duvarına asacağız."

"Şimdi üzerimdeki baskı büyüdü."

"Yaparsın, ben sana güveniyorum." dedikten sonra ellerini omuzlarıma sarıp beni tuvalin önüne getirmiş, ardından omuzlarımdaki elini bastırarak tabureye oturmamı sağlamıştı. Boyaları yandaki küçük masaya bırakırken boş tuvale aval aval baktım. Alkım, beni bırakıp masasına ilerlerken omzumun üzerinden ona baktım.

"Sen ne çizeceksin?"

"Düşünmedim, doğaçlama gideceğim."

"Beni niye bu tuvalin önüne oturttun şimdi? Ben ne yapacağım?"

"Bulursun bir şeyler, ben güveniyorum sana."

Tekrar önüme dönüp boylara boş boş baktım. Aklımda hiçbir şey yoktu, bu konuda becerikli de değildim. O sırada zihnimde bir şimşek misali çakan fikirle kendi kendime güldüm. Aklımda harika bir şey vardı. Uzanıp büyük fırçayı aldım ve tüm tuvali siyaha boyadım. Bu işlemi tamamladıktan sonra gökkuşağının yedi rengini kullanarak siyah boyanın üzerine bir kelime yazmıştım.

Taburemi geriye çekip eserime bakarken güldüm. Bence çok güzel olmuştu, benim yapabileceğim en fazla bu kadardı. En azından baktıkça güleceğimiz bir anı olarak kalacaktı. Çünkü diğer türlü bu tuvalde yapacağım hiçbir resim güzel olmayacaktı.

"Ben bitirdim."

"Ne çabuk." diye mırıldandı Alkım. Ona dönüp baktığımda hırsla kağıtta bir şeyler çiziyordu. Merak edip yanına doğru ilerlediğim sırada Alkım, konuşmuştu. "Bitince gösteririm, az kaldı zaten."

"Sen bilirsin." dedikten sonra ilerleyip kanepeye oturdum. Az kaldığını söylemişti ancak yaptığım sanat eserini görmesi konusunda o kadar sabırsızdım ki bekleyemiyordum. Bir yandan Alkım'ın devlet sırrı gibi sakladığı resmini de merak ediyordum. Bir şeyler çiziyordu ve o şeyi çizmek için beni tuvalin başına oturtmuştu. Başından savmıştı. Bu yüzden ne çizdiği konusundaki merakımı kontrol etmekte zorlanıyordum.

Alkım, elindeki kalemi bıraktığında parmaklarında kalan siyahlığı masasının üzerindeki ıslak mendille silip kanepede sıkılan bana döndü. "Bitirdin mi?" diye sordum hevesle. Kafasını sallayıp oturduğu masadan kalktığında ben de kanepeden kalkmıştım. 

"Şimdi ne çizdiğine bakalım." deyip kafasını arkaya doğru çevireceği sırada "Dur!" diye bağırdım. Alkım, anında durup bana şaşkınca bakarken gülümseyerek yanına gitmiş, ellerimi gözlerinin üzerine kapatmıştım. "Sürpriz olsun."

"Öyle olsun bakalım." dediğinde onu tuvalin önüne kadar yürütmeye başlamıştım. Aramızdaki boy farkı hiç bu kadar gözüme batmamıştı. Kısa boylu değildim, yaşıtım diğer kızlardan oldukça uzundum. Ama Alkım da çok uzundu. Boyu 1.90'a yakındı, hatta 1.90 bile olabilirdi. O bu kadar uzun olunca ellerimi onun gözlerinde tutmak zorlaşıyordu.

Sonunda Alkım'ı tuvalin önüne getirdiğimde ellerimi gözlerinden çekmiştim. Alkım, yaptığım resmi gördüğü gibi kahkahası atölyede yankılanmıştı. Birlikte gülme krizine girdiğimiz dakikaların ardından karnım artık gülmekten acımaya başlamıştı. Alkım, gülmekten yaş gelen gözlerini silip bana döndü.

"Babanı evimize davet etmek için sabırsızlanıyorum. Bu resmi görünce ne tepki verecek acaba?"

O anda kahkaham yüzümden silinip gitmiş, yüzüm korkuyla kaplanmıştı. "Ben onu tamamen unutmuşum, bu resmi duvara asamazsın."

"Niye ki? Çok tatlı bence. Baksana." dedikten sonra tuvali işaret etti. Siyah boya üzerine gökkuşağının yedi rengiyle 'Kocişko' yazmıştım. Alkım'ın duvara bu resmi asacağı aklımdan çıkmıştı. Babam, annem, arkadaşlarım bu resmi görürse verecekleri tepkiyi hayal dahi edemiyordum. Bora ve Gökçe kesinlikle dalga geçerdi ama babam...

"Alkım, lütfen asma bu resmi duvara. Ya da as ama biri gelince kaldıralım. Olmaz mı?"

"Ben bunun üzerine bir şeyler çizerim, öyle asarız. Alt tabanda 'Kocişko' yazısı kalır."

"Harika bir fikir." dedikten sonra duraksamıştım. "Ama sen renkleri kullanmayı sevmiyorsun. Cidden, neden sevmiyorsun renkleri?"

"Sevmediğimden değil, parmaklarımdan çıkarması daha zor oluyordu ve babam çok kızıyordu. O yüzden karakaleme yöneldim. En azından parmaklarımda kaldığında ders çalıştığım yalanını söyleyebiliyordum. Zaman içinde de karakaleme alıştım. Ama ondan öncesinde renk renk resimler yapmayı çok severdim. Vazgeçmekten en çok zorlandığım renk de maviydi."

Alkım, kolunu omzuma atıp beni kendine çekerken başını aşağıya doğru eğmiş, yüzüme bakmıştı. "Şimdi mavi bana geri geldiğine göre renklerle barışabilirim."

"Burada mavi ben mi oluyorum?" Gözlerimi kırpıştırarak kurduğum cümleyle Alkım, hafifçe gülüp burnumu sıktı. "Çok tatlı cilve yapıyorsun, bayılıyorum sana."

Utandığım için anında konuyu değiştirdim. "Senin yaptığın resmi göstermeyecek misin bana?"

"Göstereceğim tabii ki." dedikten sonra kolunu omzumdan çekmiş, masanın üzerindeki kağıdı alıp yanıma gelmişti. Kağıdı bana uzattığında yaptığı resme gülümseyerek baktım. Beni çizmişti. Resimde elimi ileriye doğru uzatıyor, parmağımda parlayan yüzüğe gülümsüyordum.

Kağıdı gözümün önünden çekip gülümseyerek Alkım'ın suratına bakacağım sırada onun yüzünün hizamda olmadığını fark etmiştim. Kaşlarım çatılırken aşağıya doğru baktım. Alkım, dizlerinin üzerine çökmüş ve resimdekinin aynısı olan yüzüğü yukarıya doğru kaldırmıştı.

Gözlerim kocaman açıldı. Demek ki bu yüzden beni başından savmıştı. Ben resimle ilgilenirken o, parmağıma takacağı yüzüğü ve o anı resmetmekle meşguldü. Evlilik teklifi aldığım o ilk an her şey doğaçlama geliştiği için bir yüzüğüm olmamıştı. Bu yüzüğü ne zaman almıştı ki?

Aklımdaki tonlarca soru onun sesini duymamla kaybolup gitmişti.

"Benimle evlenir misin, Hira?"

"Evet." dedim anında. Nasıl bu kadar hızlı tepki verebilmiştim, şaşkındım. Bu cümleyi ikinci kez kurmasına rağmen benim için ilk seferkinden farksızdı. Hatta bu cümleyi defalarca kursa bile yine böyle heyecanlanacaktım.

Alkım, yüzüğü parmağıma takıp ayaklandığında aynı çizdiği resimdeki gibi elimi ileriye doğru uzatmış, yüzüğe gülümseyerek bakmıştım. Çok güzel parlıyordu. Gözlerim mutlulukla yaşarırken Alkım'ın boynuna atlayıp ona sıkıca sarıldım. Alkım, koklayarak saçlarımı öptükten sonra mırıldandı.

"Artık parmağına yüzüğü de taktığımıza göre gerçekten ilk randevumuza gidebiliriz."

Kafamı hafifçe geriye çektim, kollarım hâlâ onun boynuna dolanmış bor haldeydi. "Ne yapacağız?"

"Önce yemek yiyelim." dediğinde karnının gurultusu dediklerini destekler nitelikteydi. Güldüm, onun yanındayken hep gülüyordum. Mutluydum çünkü. Gerçekten çok mutluydum. Her şeyin bu kadar güzel olabileceğini hayal dahi edemezdim. O kadar karışık bir zamanda tanışmıştık ki birbirimize bu derecede iyi gelmemiz beni şaşırtıyordu. 

Yaşadığımız tüm kötü şeyleri geride bırakmıştık. Özcan'ı, Melih'i, Altan'ın ölümünün arkasındaki sırrı... Artık sadece ikimiz vardık. Artık mutluluk vardı. Elbette kavgalarımız olacaktı, onlar olmadan bir ilişki yaşayacağımızı düşünmek fazlasıyla toz pembe olurdu ama ikimiz de birbirimize inanılmaz saygı duyuyorduk. Bu saygıyı yitirmediğimiz sürece her şeyin üstesinden gelecektik.

"Hadi." dedikten sonra elimi tuttu. "Yemeğe gidelim."

***

Bora, telefonundaki adrese bakarak ilerlediğinde kafasını kaldırmış, doğru gelip gelmediğine bakmıştı. Alkım'ın söylediğine göre Alara, bu binada yaşıyordu. Buraya Alara'yı kız istemeye götürmeye gelmişti. Hira, Alkım'ın ailesiyle yaşadıklarını biraz anlatmıştı. O gün çocuklarının yanında olacak türden anne baba değillerdi. Bu yüzden Alkım'ın Yasin'e ve Alara'ya ihtiyacı vardı.

Bora, bakışlarını etrafta gezdirirken ilerideki çocuk parkında Alara'yı görmüştü. Oğlu Can'la birlikte salıncağa binmiş, bir eliyle onun sallanmasını sağlarken bir yandan da kendisi sallanıyordu. Yüzündeki çocuksu tebessüm ister istemez Bora'ya da bulaşmıştı. 

Bora, başını iki yana sallayıp parka doğru ilerledi. Salıncakların oraya geldiğinde Can'ı kendisi sallamaya başlamıştı. Alara, bakışlarını ona çevirdiğinde şaşkınca salıncağı durdurdu ve kalktı. "Senin ne işin var burada?"

"Ne kadar kibar bir karşılama." dedikten sonra geriye doğru gelen salıncağı ittirdi. "Beni buraya Alkım yolladı, sana ihtiyacı varmış."

"Bir şey mi oldu?" diye sordu korkuyla. Zavallı kız, yaşadığı onca şeyden sonra Alkım'ın ona hayırlı bir iş için ihtiyacı olabileceğini düşünmüyordu. Bora, bir an önce açıklamasını yaparak Alara'nın yüreğini ferahlatmayı umdu. "Hayır, hayır. Kötü bir şey değil. Alkım'ın sana Melih ve Özcan'ın yakalandığını söylemiş olması gerekiyordu."

"Söyledi zaten. Ama hiç bitmeyecek gibi geldiği için..." Devamını getirmemişti. Bora, anlayışla kafasını salladı. Can'ın yanında konuşamayacakları şeyler vardı. Alara'nın yıllarca Melih'in yanında çalıştığı düşünülürse tanık olduğu şeyler hiç de hoş şeyler değildi. Bora, tüm bunlara neden katlandığını sadece bir saniye merak etmiş, ardından o nedeni salladığını fark etmişti. Oğlu için yapmıştı.

"Alkım ve Hira evleniyor. Alkım kız istemede seni yanında istiyor."

Alara'nın gözleri kocaman açılırken şaşkınlığını üzerinden attığı anda yüzü, arkadaşı için hissettiği mutlulukla parladı. Bora, Alara'yı çok fazla görmemişti ancak onu ilk kez böyle hafiflemiş görüyordu. Çok güzel gülümsüyordu.

"Sen ciddi misin? Ne zaman oldu tüm bunlar?"

"Hastanede teklif etmiş."

"Anneciğim, duydun mu? Alkım Dayın evleniyor." Alara, dikkatini tekrardan Bora'ya yöneltti. "Düğün ne zaman?"

"Düğün hemen olmayacak, önce sade bir nikah kıyacaklar. Sonra düğün hazırlıklarına başlayacaklar. Nikah da haftaya, Hira'nın doğum gününün olduğu gün."

"O zaman kız isteme de çok yakın."

Bora, başını onaylarcasına salladı. "İki gün sonra."

"İki gün mü?" Alara, oğlunun oturduğu salıncağı durdurup yeniden oğluyla konuştu. "Can, eve gidip bavul hazırlamamız lazım. Bugünlük bu kadar park yeter mi?"

"Yeter." dedi Can uysal bir şekilde. Gerçekten uyumlu bir çocuktu. Alara tek başına harika bir iş çıkarmıştı.

Can, salıncaktan inip annesinin elini tuttuktan sonra Alara, Bora'ya baktı. "Sen de içeride beklersin, gel. Bavul hazırlamamız çok sürmez zaten."

Bora, başını sallayarak onayladığında yürümeye başlamışlardı. Bir apartmandan içeriye girip asansörle beşinci kata çıktıklarında Alara, evin kapısını açmıştı. Hep beraber eve girdiklerinde Alara, oğlu Can'ın poposuna hafifçe vurup konuştu. "Hadi git ellerini yıka."

Can, koşarak banyoya ilerlerken Bora, gülümsedi. "Hijyen kuralları sadece çocuklar için geçerli değil, biliyorsun."

"Boyu lavaboya yeni yeni yetmeye başladı. O yüzden tek başına gitmeyi seviyor, çok seviniyor." Birkaç saniye sonra banyodan Can'ın mutlulukla dolu kıkırtısı duyulmuştu. Alara, yüzündeki eşsiz gülümsemeyle oğlunun sesini dinledi. O sırada aklına bir soru takılmıştı.

"Bir saniye ya. Alkım neden Yasin'i değil de seni yolladı?"

Bora, alt dudağını büküp konuştu. "Bilmiyorum. Sanırım Yasin ve Gökçe vakit geçirsin diye onu buraya yollamak istemedi."

Bora'nın kurduğu cümleden sonra ikisi de sessizleşmişti. Bir ihtimal Bora'nın az önce söyledikleri, kendisi ve Alara için geçerli olabilir miydi? Alkım onu buraya, Alara'yla vakit geçirsin diye mi yollamıştı?

"Ben sanırım sebebini biliyorum."

Alara'nın imayla çıkan sesi Bora'nın kaşlarını kaldırmasına sebep olmuştu. Aynı imayla sordu. "Sebebi neymiş?"

"Bunca yolu gelmesi için Yasin'e kıyamadı. Dediğin gibi, Gökçe'yle vakit geçirmesini istemesinin de etkisi var tabii."

"Öyledir mutlaka." diyerek bozuntuya vermedi Bora. İkisi de gerçek nedeni, imalarının altından söylemek istediklerini biliyorlardı. Ancak ısrarla gizli saklı yollara başvuruyorlardı. Bora, yavaşça gülümsedi.

Hepsinin bu yolculukta değişeceği kesindi.

Yeni kapağa aşık oldum neden bu kadar hoşuma gitti bilmiyorum mxbcndnc

Finale son 4 bölüm kaldı...

Continue Reading

You'll Also Like

2.3K 307 2
•TAMAMLANDI• Hoşça kal. Seni çok sevdim. Seviyorum. Seveceğim. Ölürken bile, ölünce bile...
3K 290 21
"Adını söyleseydin bari..." diye mırıldandı Demirhan.Duyulmadığını mı sanıyordu? Duymuştu Lavinya. "Lavinya." Demirhan'a döndü. "Adım Lavinya.Laviny...
KREŞENDO By mira

Teen Fiction

33.3K 2.7K 14
Kreşendo; müzik parçasında, seslerin gittikçe en yüksek noktaya doğru güçleneceğini belirten bir müzik terimidir.
24.6K 2.1K 4
#WattyTR2016 Kazananı# "Kalbi kusursuz olanın yüzünde kusur bulunmaz" • • • Kızıl saçlarıma inat lekesiz beyaz bir ten ve uzun kızıl kirpikleri...