GÖKKUŞAĞI

By Fesatrice

634K 42.1K 14.4K

Alkım, kardeşini şüpheli bir araba kazasında kaybetmiştir ve bunun bir kaza olmadığına, cinayet olduğuna emin... More

Gökkuşağı -1-
Gökkuşağı -2-
Gökkuşağı -3-
Gökkuşağı -4-
Gökkuşağı -5-
Gökkuşağı -6-
Gökkuşağı -7-
Gökkuşağı -8-
Gökkuşağı -9-
Gökkuşağı -10-
Gökkuşağı -11-
Gökkuşağı -12-
Gökkuşağı -13-
Gökkuşağı -14-
Gökkuşağı -15-
Gökkuşağı -16-
Gökkuşağı -17-
Gökkuşağı -18-
Gökkuşağı -19-
Gökkuşağı -20-
Gökkuşağı -21-
Gökkuşağı -22-
Gökkuşağı -23-
Gökkuşağı -24-
Gökkuşağı -26-
Gökkuşağı -27-
Gökkuşağı -28-
Gökkuşağı -29-
Gökkuşağı -30-
Gökkuşağı -31-
Gökkuşağı -32-
Gökkuşağı -33-
Gökkuşağı -34-
FİNAL

Gökkuşağı -25-

15.2K 1K 386
By Fesatrice

maNga - Cevapsız Sorular

*** sonrası bölüm 3. kişinin ağzından, haberiniz olsun. 

İyi okumalar... 

"Hiç çıkar yolu yok mu yani?"

Beni uzunca bir süredir dinleyen Bora, konuşmayı bitirdiğim anda bu tepkiyi vermişti. Başımı iki yana doğru salladım. Bir çıkar yolu varsa da henüz karşıma çıkmamıştı. İç geçirip arkama yaslandım.

Alkım'ın yüz ifadesi, ses tonu aklımdan bir saniye bile çıkmıyordu. Onu resmen yaşarken öldürmüştüm. Bakışlarındaki o kırık çocuğa sarılmamak, tüm her şeyden vazgeçip ona yalan söylediğimi diyememek içime dokunuyordu. Buna mecbur bırakılmak daha çok canımı yakıyordu.

Ne istemiştim ki bu hayattan? Huzur, mutluluk istenmemesi gereken şeylerdi de benim mi haberim yoktu? Alkım'la bir geleceğimin olmayacağını en başından itibaren biliyordum. Bunu bile bile ona aşık olmuştum. Ancak normal başlamayan hikayemiz en azından düzgün bir vedayı hak etmişti. İki tarafın birbirini hiç unutmayacağı, hatırladıkça buruk bir şekilde gülümseyeceği bir veda...

"Melih bu konuda bir şey yapamaz mı peki?"

"Bilmiyorum. Özcan'ı adalete teslim edeceğini söyledi. Ama Özcan'ın arkasında da biri var mı habersizim. O hapse girdiğinde her şey bitecek mi?"

"Ah be Hira..." Bora, mahcup bir şekilde başını öne eğdi. "Hiçbir fikrim yoktu. Altan'ın masum olduğunu bilseydim-..."

"Benim de bunca zaman hiçbir fikrim yoktu. Alkım bile şüphelendi kendi kardeşinden. Siz nasıl şüphelenmeyecektiniz ki?" Gözlerim sulanırken bacaklarımı kendime doğru çekmiş, kollarımı etrafına sarmıştım. "Ama masumdu işte. Ölmeyi hak etmemişti. Eğer o gün ben onunla gitmeseydim Altan'ın başına bunlar gelmeyecekti."

"Hiçbirimiz bilemezdik bunun olacağını. Kendini suçlamayı bırak. Sen o an kaçmak yerine Altan'a yardım etmek için çırpındın sonuçta."

"Ağrıma giden ne, biliyor musun Bora? Evet, Altan bana elini dahi sürmedi. Onu  ben öldürmedim ama benim yüzümden öldü. Sırf yanağıma dokunduğu için. Çok saçma. Hiçbir kötü niyeti yoktu, eğer olsaydı onu durdurabilecek biri de yoktu. Ama geri çekilmişti. Çünkü bana zarar vermek istememişti."

Yüzüm ısınmaya başladığında dudaklarım da titremişti. Çenemi sıkıp dünyaya olan tüm kızgınlığımı hafif bir baş sallamasına sığdırdım. Ben artık kendi halime de isyan etmiyordum. Başıma gelmiş ve gelecek olan tüm bu olayların sevdiklerimi de harap etmesine kızgındım yalnızca.

"Bunların hiçbirini Alkım'a da anlatamıyorum. Ona kardeşinin şerefsiz bir pislik olmadığını söyleyemiyorum. Ölmeden önce artık aralarında ne yaşanmışsa Alkım'ı affettiğini de söyleyemiyorum. Nasıl yaşayacağım böyle?"

"Altan, Alkım'ı affettiğini mi söyledi?"

Bora'nın ses tonundaki değişimle dikkatimi kendisine çekerken sorarcasına bakmış, birkaç saniyenin ardından da başımı sallamıştım. "Ben ne olduğunu biliyorum."

"Ne olmuş?"

"Alkım üniversite için evden ayrılmaya karar verdiğinde Altan aslında evi terk edeceğini ve belki de hiç dönmeyeceğini anlamış. Alkım'a onu da götürmesi için yalvarmış, onunla gitmek istemiş ancak Alkım kabul etmemiş. Doğru düzgün vedalaşamadan da evden ayrılmış. Altan çok üzülmüş haliyle. Alkım'a hep çok düşkünmüş."

Bora, dirseklerini dizlerinin üzerine yaslayıp hafifçe öne doğru eğildiğinde dikkatle onu dinlemeye devam etmiştim. "Aslında ailesinin çocukları arasında yaptığı ayrımcılığın farkındaydı. Alkım'ı nasıl dışladıklarını ve tam aksine kendisinin üzerine ne kadar düştüklerini anlatıp dururdu. Alkım çocukken ellerine bulaşmış boyayla masaya oturduğu için babasından çok dayak yemiş. Altan araya girmediği, korkup köşeye sindiği için kendini hep suçlu hissederdi ama o da çocuktu nihayetinde. Korkmakta haklıydı."

"Altan'ın abisini affettiğini söylediği olay buydu yani, öyle mi?" Bora, onaylarcasına başını salladığında gözlerim yeniden dolmuştu. Alkım'ın giderken Altan'a veda etmediği için kendisini ne kadar suçlu hissettiğini tahmin edebiliyordum. Küçük kardeşi onu seçmişti. Onunla gelmek istemişti ve Alkım onu reddetmişti.

"Alkım'a bunun ben de iletebilirim."

Bora'ya sorarcasına bakarken Bora, hafifçe gülümseyip konuşmaya devam etti. "Altan bana bu kadar şeyi anlatmıştı sonuçta. Abisini affettiğini bana da söylemiş olabilir."

"Tamam da Alkım şu an Altan'ın bana tecavüz etmeye çalıştığını sanıyor. Sen niye arkadaşına tecavüz etmeye çalışan biri için gidip konuşacaksın? Şüphelenir."

"Şüphelensin. Ben de bunu istiyorum zaten. Alkım zeki biri, Hira. Senin ağzından çıkan her söze inanacak kadar âşık ama zeki. İçine bir şüphe düşürürüm işte. Böylece senin bunları söylemek zorunda olduğunu anlar ve ona göre davranır."

"Bora, bu çok tehlikeli. Bu işin ucunda Alkım'ın canı var. Nasıl riske atmamı bekliyorsun?"

"Ben de sana diyorum ki Alkım bunu kendisi çözebilir. Özcan'ın öylece sana onu kurtarması için izin vermeyeceğinin farkında. Bir şey istediğini biliyor. Ne yani, kardeşinin sana tecavüz etmeye çalıştığını düşünmeye devam mı etsin?"

"Hayır ama..." Devamını getirememiştim. Önüme iki seçenek koyulmuştu. Ya Alkım'ın gerçekleri bilerek ölmesine göz yumacak ya da onu yaşarken öldürecektim. Nefes almaya devam etmesi için, benim yüzümden ölmemesi için her şeyi yapardım. Yapmıştım. Bunu bile içimdeki o zavallı umutla yapmıştım. Belki yaşamaya devam ederse bir gün ona her şeyi anlatabilirim diye umduğumdan yapmıştım. Yoksa ona yalan söyleme, onu paramparça etme fikri hoşuma gittiğinden değildi.

"Hem Yasin'i de dövmem gerekiyor. Gitmişken onu da hallederim."

"Gökçe öğrendi her şeyi, değil mi?"

"Neden banyoya gitti sanıyorsun?" 

"Yasin gerçekten seviyor Gökçe'yi. Alkım kardeşi hakkında bilgi almak için Yasin'e Gökçe'ye yaklaşmasını söylemiş, evet ama illa sevgili olmalarını istememiş. Bu tamamen Yasin'in tercihiydi çünkü etkilenmişti ondan."

"Yine de çok dürüst bir başlangıç olmadığı kesin." 

"Orası öyle." dedikten sonra bir bacağımı ileriye doğru uzatıp Bora'yı dürttüm. "Sende işler nasıl? Hafızam çok karmaşık ama sanırım bir kız arkadaşın vardı."

"Yok." deyip başını iki yana salladı. "Ona vakit ayıramadığım konusunda yakınıp duruyordu. Haklı, ne diyebilirim ki? Bitirdik o yüzden. Olmayınca zorlamanın bir anlamı yok. Ayrıca bunu sormanın sırası mıydı şimdi? 24 saat içinde yaşadıklarının ardından nasıl hâlâ dedikodu yapabiliyorsun?"

"Bizi de bu hayatta tutuyor, ne yapalım?" Gülümsememle Bora da gülümsemişti. Kollarını açıp beni göğsüne çektiğinde yüzümde tutmakta zorlandığım gülüşü serbest bırakmıştım. 

Evet, paramparçaydım. Hatırladıklarım ve tüm yaşadıklarımdan sonra normal hayatıma öylece dönemezdim. Belki de bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Ama hayat durup dinlenmeme, olanları sindirmeme izin vermiyordu işte. Bir yerden tutunup yaşamaya devam etmem gerekiyordu. Hiçbir amacım olmasa dahi Alkım'a bir gün her şeyi anlatabilme umudum beni ayakta tutuyordu. 

"Ben Gökçe'ye bakayım o hâlde. Bugün burada kalmamızın bir sakıncası yoktur umarım?" Kafamı 'hayır' anlamında iki yana salladığımda Bora, duraksayıp bana baktı. "Sakıncası var mı yok mu? Ne demek oluyor bu şimdi?"

Dudaklarımı büzerek sessiz kaldığımda Bora, saçımı karıştırıp ayaklanmış ve kapıma doğru yönelmişti. "Açıkça evden kovsan bile burada kalacağız nasılsa. Niye soruyorsam?"

"Senden kurtuluşumun olduğunu düşünecek kadar aptal değilim çok şükür." dediğimde Bora, orta parmağını havalandırıp havalandırmamak arasında gidip geldiği birkaç saniyenin ardından odadan çıkmıştı. 

Başımı arkaya doğru atıp içime derin bir nefes çektim. En azından Bora ve Gökçe'yle arayı düzeltmiştik. Her şeyin gizli saklı kaldığı o zamanlarda kimseye güvenemiyordum. Yapayalnız kalmıştım. Canıma kıymak istediğim ufak bir dönemden dahi geçmiştim ancak o zaman da şu an da beni hayata bağlayan aynı kişiydi.

Telefonum çalmaya başladığında tamamen varlığını unuttuğum için yerimde hafifçe sıçramıştım. Derin bir nefes alıp telefonuma uzandım ve ekranıma baktım. Tanımadığım bir numaraydı ancak kim olduğunu tahmin edebiliyordum. Yüksek ihtimalle Melih arıyordu.

Çağrıyı cevaplandırıp telefonu kulağıma yasladığımda henüz konuşmama izin vermeden duyduğum sesle tahminim kesinleşmişti. "Hira? Evine vardın mı?"

"Evet." 

"İyi bari. Sana güzel bir haberim var, kızım. Yattığın odada birkaç saç telini bulduk. Şimdi test için götürüyoruz."

Söyledikleri karşısında sessiz kalırken yutkundum. Elbette babamın kim olduğunu öğrenmek istiyordum. İstiyordum ancak... Korkuyordum. Babamın Melih çıkmasından korkuyordum. Annemin bunca yıldır baba dediğim adama yalan söylemiş olmasından korkuyordum. 

Bir yandan da Melih'in kızı çıkmamaktan korkuyordum. O zaman ne olacaktı? Ne kadar tehlikeli olabileceğini görmüştüm. Bundan sonra neler olacağına dair en ufak bir fikrimin dahi olmaması ödümü koparıyordu. Belirsizlikten gerçekten de nefret ediyordum.

"Hira? Duydun mu beni?"

"Evet, evet. Duydum."

"Yakında kavuşacağız, kızım. Hele şu testin sonuçları çıksın da... Aramızda hiçbir engel kalmayacak. Çoktan hak ettiğin dünyaları vereceğim sana, göreceksin. Yaptığım her şeyi affettireceğim."

"Peki ya senin kızın çıkmazsam?" 

Melih'in sert yutkunuşu kulaklarımda çınlamıştı. Benim aksime onun bu ihtimali hiç düşünmediği ortadaydı. Sessizliği uzadıkça gerginliğime gerginlik katıyordu. Bana gösterdiği tüm o merhamet bir yana, Melih'ten delilercesine korkuyordum. Karanlık yüzünü görmüştüm çünkü. Bir lafıyla Altan'ın başına gelebilecekleri görmüştüm.

Kızgınlığım asla geçmiyordu. Altan'ın bana dokunmaya çalıştığını sandığını söylemişti. Bu yüzden ölmeyi hak ettiğini... Böyle insanların dünyada fazlalık olduğuna ben de katılıyordum. Hatta keşke birine isteği dışında dokunmaya çalışan her kim varsa acılar içinde geberse diye dilediğim de olurdu. Ancak yine de birinin gözünün önünde ölmesi... Çok farklıydı.

Altan öyle bir pislik yapmaya çalıştığında onu etkisiz hale getirip adalete teslim edebilir, hapislerde sürünmesini sağlayabilirdi. Arkası sağlam bir adamdı. İlla gözümün önünde öldürmesi, onu bu şekilde cezalandırması gerekmezdi. 

"Öyle bir ihtimal yok."

Melih'in uzun süren sessizliğinin ardından konuşmasıyla düşüncelerimden sıyrılırken dudaklarımda buruk bir tebessüm oluşmuştu. "Nasıl bu kadar eminsin?"

"Çünkü sen benim kızımsın. Nasıl bu kadar emin olduğumu ben de bilmiyorum ama hissediyorum işte. Neyse..." dedikten sonra iç geçirmişti. "Nasılsa yakında tüm bu kuşkuların sona erecek. Senin için geri döneceğim, kızım. Sadece sabret. Kavuşmamıza çok az kaldı."

***

Bora, kararlı adımlarla ilerlemeye devam ederken kafasında yapacağı şeyleri sıraya koymaya çalışıyordu. Bu biraz da önce hangisini göreceğine bağlıydı aslında. Önce Yasin'i görürse ona sağlam bir yumruk atacaktı. Ardından Alkım'ın yanına gidecek ve onunla Altan hakkında konuşacaktı. Ancak önce Alkım'ı görürse...

Bora'nın düşünceleri bir şeye toslamasıyla kesilirken silkelenip kendine gelmiş, etrafına bakınmıştı. Gözüne hiçbir şey takılmamıştı. Bakışlarını yavaşça aşağıya, epey aşağıya, indirdiğinde kızgın bir oğlan çocuğunun kendisine baktığını görmüştü. 

Bora, gülümseyerek çocuğun hizasına doğru eğildi ve sevimli suratında göz gezdirdi. "Kusura bakma, dikkatsiz bir şekilde yürüyordum. Bir yerin acımadı ya?"

Çocuk, sinirli bir ifadeyle burnunu ovuştururken Bora'nın yüzündeki keyifli gülümseme de genişliyordu. Çocuk, en sonunda huysuz huysuz konuştu. "Acımadı."

"Güzel." dedikten sonra ayaklandı Bora. O esnada bahçenin diğer bir ucundan gelen sesle başını oraya çevirmişti.

"Can!"  

Sesin sahibinde gözlerini gezdirirken bunun dün Hira'yı evine getiren o kız olduğunu görmüştü. İsmi Alara'ydı. En azından Bora öyle hatırlıyordu. 

Az önce Bora'nın tosladığı çocuk, Can, Alara'ya doğru koşarak giderken bir yandan da kendisini şikayet ettiğini duyabiliyordu. Bora, ilk önce Yasin'i ya da Alkım'ı göreceğini düşünmüştü ancak Alara da olurdu. Belli ki o ikisiyle bir bağı vardı. Nerede olduklarını bilebilirdi.

Can'ın ardından Bora da Alara'ya doğru yürüdüğünde küçük çocuk koşmayı bırakmış, kendini Alara'nın kollarına atmıştı. Alara, onu sevgiyle kucaklayıp boynunu koklayarak öperken öyle bir mest olmuş görünüyordu ki Bora'nın kendisine doğru geldiğini fark etmesi fazla zamanını almıştı.

Göz göze geldiklerinde Bora'nın adımları duraksamıştı. Sanki Alara neden burada olduğunu anlıyor gibi bakıyordu. Gözlerindeki zeka pırıltısı oldukça etkileyiciydi. Zaten Bora kendisini bildi bileli zeki kızlardan hoşlanmıştı.

Kafasını iki yana sallayarak düşüncelerini dağıtırken Alara, Can'ı kucağından indirmiş ve poposuna hafifçe vurarak konuşmuştu. "Sen içeriye geç, ben geliyorum şimdi. Tamam mı oğlum?"

"Tamam anne." 

Bora, kaşları havalanmış bir şekilde çocuğun arkasından bakarken Alara, aralarında kalan son birkaç adımı atarak konuşmak için uygun mesafeyi bulmuştu. Bora'nın bakışlarını yeniden ona çevirmesi uzun sürmemişti. "Senin çocuğun mu?"

"Evet." diyerek kestirip attı. "Sen neden buradasın?"

Bunun formalite bir soru olduğunu bilse de cevaplamaktan çekinmemişti. "Alkım ve Yasin'i görmek için geldim."

"Ben buradayım."

Alkım'ın konuşmasıyla ikisi de o yöne döndüklerinde Bora, Alkım'ın yüz ifadesi karşısında yavaşça yutkunmuştu. Alara dudaklarını aralayıp konuşacağı sırada Alkım, gelecek olan soruyu tahmin ettiği için anında cevaplamıştı.

"Can geldi yanıma, dışarıda tombul birinin olduğunu söyledi."

"Tombul mu?" diye kendi kendine sordu Bora. Evet, son zamanlarda biraz kilo almıştı ve yüzünün kocaman olduğunun kendisi de farkındaydı ama...

"Canım oğlum benim. Nasıl da insan sarrafı."

Bora, kötü bakışlarını Alara'ya çevirdiğinde kızın keyifle güldüğünü görmüştü. Bir şey söylemeyip önüne döndü. Alara da birkaç saniye sonra Alkım ve Bora'yı yalnız bırakmak için içeriye girmişti. Alkım, Bora'ya başıyla bir işaret yaptığında Bora, onun ardından yürümeye başlamıştı. Nihayet oturabilecekleri bir yere vardıklarında karşı karşıya geçmişlerdi.

"Niye buradasın?" diyerek konuya bodoslama bir giriş yapan Alkım'a döndü Bora. Hira'nın anlattığı onca şeyin ardından yıkılmış görünüyordu. Ve öyleydi de. Hira hiç yalan söylememişti Alkım'a. Anlattıklarının doğru olduğuna inanıyordu. Bu yüzden ne yemek yiyebiliyor, ne de nefes alabiliyordu.

Kardeşi nasıl yapardı böyle bir şeyi? Aklı almıyordu. Altan onunla gelmek istediğinde onu hiç bırakmamalıydı. Belki o zaman bir şeyi istediğinde zorla alabileceğini öğreten bir babayla büyümek yerine bazı şeylerin olmuyorsa zorlanmaması gerektiğini öğrenebilirdi. Özellikle de böyle durumlarda...

"Altan'la ilgili." 

Alkım'ın içinin acısı hiç sönmüyordu. Kardeşinin ismini her duyduğunda cayır cayır yanıyordu. Yangını o öldüğünden beri vardı aslında. Ancak zamanla içine su serpecek şeyleri değil de ateşi körükleyecek şeyleri öğrenmişti. Olanları kestiremiyordu. Tüm bunları yaşayan kendisi miydi yoksa o yalnızca uzaktan mı izliyordu? İkinci seçenek daha çok yatıyordu kafasına.

"Altan hakkında bu kadar sessiz olmamalıydık. Üzgünüm."

"Önemi yok." diye geçiştirdi Alkım.

"Altan'la arkadaştık, bana senden bahsedip dururdu. Dün olan biten her şeyden sonra o zamanları düşündüm. Birkaç şey geldi aklıma, gelip söylemek istedim."

"Nedir?"

"Altan'la aranızın çok da iyi olmadığını biliyordum. Eskisi gibi bir abi kardeş ilişkiniz yoktu. Sen okumak için şehir dışına çıktığında yaşadıklarınızı anlatmıştı bana."

Alkım, sessizce dinlemeye devam ederken aklında can yakıcı o anılar dolaşıyordu. Kendini Bora'nın sesine odaklamaya çalıştı. Düşüncelerinden kaçmak her ne kadar zor olsa da Bora'yı dinlemek zorundaydı.

"Seni affettiğini söylemek istemiştim." dediği anda Alkım'ın gözünden bir yaş düşmüştü. Bora, buruk bir şekilde gülümsedi. "Seni de anlıyordu. Sonuçta aileniz ona karşı çok iyiydi ve sen kardeşinin anne ve baba sevgisiyle büyümesini istemiştin. Bunları biliyordu."

"Bunları neden anlatıyorsun?" diye sordu Alkım. Sesi çatlıyordu. Anlam veremiyordu bir türlü. Onun kardeşi değil miydi Hira'ya zarar vermeye çalışan? Bora neden bu iyiliği yapıyordu ki? 

"Bilmem. Düşünüp bulmak senin elinde." dedi Bora imalı bir şekilde. Ardından oturduğu yerden kalkmış, Alkım'a doğru bakmıştı. Geriye doğru bir adım atıp Alkım'ın içine düşürmek istediği şüphenin tohumlarını ustaca ekti.

"Sence neden bunları anlattım?"

Son 10 bölüm...

Continue Reading

You'll Also Like

42.9K 10.1K 35
Murphy yasası der ki; Herhangi bir şeyin olma olasılığı, arzu edilirliğiyle ters orantılıdır ve bu demek oluyor ki ne zaman bir şeyden vazgeçerseniz...
1.1K 132 6
Takvim Nisan ayını gösteriyordu. Soğuk kış günleri yerini sıcak Nisan ayının günlerine bırakmıştı. Hava her zamanki gibi ılıktı. Bulutlar güneşin önü...
25.5M 908K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...
2.7K 352 7
+ Gerçekten sevdin mi? - Sevdim +Çok mu sevdin? -Çok sevdim 🦋 2017'de bir kaza gerçekleşti. Bir adam onu seven kadını terk ederken. Başka bir adam o...