GÖKKUŞAĞI

De Fesatrice

634K 42.1K 14.4K

Alkım, kardeşini şüpheli bir araba kazasında kaybetmiştir ve bunun bir kaza olmadığına, cinayet olduğuna emin... Mai multe

Gökkuşağı -1-
Gökkuşağı -2-
Gökkuşağı -3-
Gökkuşağı -4-
Gökkuşağı -5-
Gökkuşağı -6-
Gökkuşağı -7-
Gökkuşağı -8-
Gökkuşağı -9-
Gökkuşağı -10-
Gökkuşağı -11-
Gökkuşağı -12-
Gökkuşağı -14-
Gökkuşağı -15-
Gökkuşağı -16-
Gökkuşağı -17-
Gökkuşağı -18-
Gökkuşağı -19-
Gökkuşağı -20-
Gökkuşağı -21-
Gökkuşağı -22-
Gökkuşağı -23-
Gökkuşağı -24-
Gökkuşağı -25-
Gökkuşağı -26-
Gökkuşağı -27-
Gökkuşağı -28-
Gökkuşağı -29-
Gökkuşağı -30-
Gökkuşağı -31-
Gökkuşağı -32-
Gökkuşağı -33-
Gökkuşağı -34-
FİNAL

Gökkuşağı -13-

17.6K 1.1K 363
De Fesatrice

"Hayır, hayır. Lütfen... Altan!"

Sabahtan beri beynimde aynı cümleler dönüp duruyordu. Yanan bir araba, çaresiz feryadım ve kalbimdeki yoğun acı. Başka bir şey düşünemiyordum bile. Sanki her şey yeniden oluyormuş gibi acıtıyordu. Hoş, benim için her şey yeniden oluyordu zaten. 3 yıl önce olanların acısını şimdi çekiyordum.

Gözlerimi kapattığımda yanan arabanın görüntüsü, gözlerimi açtığımda beynimde yankılanan feryatlarım... Bundan bir türlü kurtuluşum olmamıştı. Ne konuşuyordum ne de yemek yiyebiliyordum. Uyumak, her şeyi böylece atlatmak istiyordum. Bu acı geçip gidene kadar uykuya dalmak istiyordum. Ancak bu da mümkün değildi.

"Biraz daha iyi misin?" Alkım'ın önüme bıraktığı suya baktım. Biraz içsem gerçekten iyi olacaktı ancak elimi kaldıracak mecali bulamıyordum kendimde. Yine de kafamı 'evet' anlamında sallamıştım. İyi değildim ama o da iyi olup olmadığımı sormamıştı zaten. Biraz daha iyi durumdaydım.

"Sormayacak mısın?" diye konuştum neredeyse fısıltı halinde çıkan sesimle. Alkım, karşımdaki sandalyeye oturmuştu. "Neyi soracağım?"

"Neyi hatırladığımı?"

"Paylaşmak ister misin?" Yüzüne şaşkınca baktım. Bu bizim ortak amacımız değil miydi zaten? Ben 3 yıl önce olanları hatırlayacak ve Alkım'a kardeşinin katilinin kim olduğunu söyleyecektim. Paylaşmak isteyip istemememin bir anlamı var mıydı ki?

"Ne hatırladığını az çok tahmin edebiliyorum. Altan yanan bir arabanın içinde kaldı. Sadece şunu merak ediyorum." Yutkundu, konuşmakta zorluk çekiyordu. Tekrardan yutkunup gözlerini kucağındaki ellerine çevirdi. "Canlı mıydı o anda?"

"Ne?"

"Canlı canlı mı yandı?"

Sorduğu soru, ses tonu gözlerimin sulanmasına neden olmuştu. Gözlerimi kapatıp tekrardan o görüntüyü gözümün önüne getirdim. Beni arkadan tutan ve o arabaya koşmamı engelleyen biri vardı, bundan emindim. Ancak Altan'ın canlı canlı yandığına dair hiçbir detay yoktu aklımda.

"Bilmiyorum, sadece yanan arabayı gördüm. Gri bir arabaydı, değil mi?"

"Evet."

"Elektrik direğine çarpmış haldeydi. O anda yanmaya başladı."

"Kaza süsü verdiler."

"Ayrıca beni arkadan tutan birisi vardı. Çırpındığımı hatırlıyorum. Ama yalnızca bu kadar. Yüzünü hatırlamıyorum."

Alkım, dalgınca başını salladığında önüme koyduğu sudan bir yudum aldım. Odamın camlarının indirilmesi ve odamın ortasında başlayan yangının ardından elbette ki o evden çıkmıştık. İfade vermek için karakola gelmiştim. Pek fazla söyleyecek şeyim yoktu, annemle babam içeride uğraşıyorlardı. Ben o kapalı alanda daha fazla kalamadığım için dışarıya çıkmıştım.

Alkım her saniye benimleydi. Hatta beni dışarıya çıkaran, oturup biraz su içmek için uygun bir yer bulan oydu. Beni oturtup su almaya gitmişti. Kendimi nasıl hissediyordum bilmiyordum. Şoku atlatmış sayılırdım ancak sürekli aklımda tekrarlanan görüntülerden mutlu değildim.

Hafızamın kayıp kısmının toz pembe şeyler olmadığının farkındaydım. Altan'ın öldüğü günü unutmuştum, Alkım onun benim gözümün önünde öldüğünü söylemişti. Bunun travmatik olabileceğini biliyordum ancak... Bu kadarını tahmin bile edememiştim.

"Gerçekten yaklaştık." diye mırıldandığında usulca başımı salladım. Sonuca cidden yaklaşmıştık. Ama biz o sonuca vardığımızda ne olacaktı? Ben Altan'ın katilini hatırladıktan sonra her şey yoluna girecek miydi? Onu öldüren kişi cezasını alacak mıydı?

Belki evet, belki hayır. İçimden gelen seslere kulak verdiğimde sonuçların oldukça kötü olabileceğini fısıldıyordu bana. Her şey yoluna girsin diye yaptıklarımızın her şeyi sadece daha da batıracağını söylüyordu. Ancak bir kere dönüşü olmayan bu yola girmiştik. Sonuçları ne olursa olsun, bunu yapacaktım.

"İşimiz bittiğinde ne yapacaksın?" Sorumla birlikte Alkım, şaşırırken yüzünde bunu hiç düşünmediğini bas bas bağıran bir ifade vardı. Umursamazca omuzlarını silkti. "Hiç ileriye dönük planlar yapan biri olmadım açıkçası."

"Tamam, bu ilk olsun o halde."

Biraz duraksayıp gözlerime baktı. Düşünüyordu. Aradan çok zaman geçmeden yine konuşmaya başladı. "Kardeşimin katili hak ettiğini bulduktan sonra buradan çekip gideceğim. İlk planım bu. Sen?"

Gülümsedim, o ileriye dönük planlarda olmayacağımı zaten biliyordum. Bunun canımı acıtmasını kabullenmeye çalışıyordum. "Okuyacağım. Sonuna kadar. Planım bu."

"Güzel plan."

"Öyle." diyerek onayladım onu. Ardından masanın üzerindeki telefonum titremiş, bakışlarımı oraya doğru çevirmiştim. Gökçe ve Bora mesaj atmıştı. Olayı öğrendiklerini ve çok endişelendiklerini yazmışlar, şu an nasıl olduğumu sormuşlardı. Ekranı kapatıp derin bir nefes aldım.

Onlara olan kızgınlığım hiç bitmek bilmiyordu. Aşırı kızgın değildim. Eğer öyle olsaydım er geç patlar ve içimden bu zehri atardım. Ama bunu yapacak kadar kızgın olmadığım için içimi yakıp kavurmasına izin veriyordum. Hatırladıklarıma bakılırsa onlara da hak verebiliyordum. Ama bunu bana nasıl yapmışlardı?

"Annenler geliyor."

Alkım'ın konuşmasının ardından oturduğumuz yerin kapısı açıldı ve annemle babam içeriye girdi. Onlar geldiği gibi ayaklanmıştım. Masanın üzerindeki telefonumu alıp montumun cebine koydum.

"Kimin yaptığını bulabilmişler mi?"

"Hayır, kamera kaydı yok."

"Nasıl kamera kaydı yok? Sokak kamera dolu. Hiçbiri yakalayamamış mı?"

Babam, başını onaylamazca iki yana salladığında suratını dikkatle inceledim. "Ama bu önemli değil. Çünkü siz bu işin arkasında kimin olduğunu çoktan biliyorsunuz, değil mi?"

İşin arkasında Melih vardı. Annemle babam Melih'i bildiğimi bilmiyorlardı bu yüzden onun hakkında bir şey söylememiştim. Gerçi söyleyecek sözüm dahi yoktu. Melih hakkında tek bildiğim bir gazete haberinden ibaretti.

Ama onlar... Her şeyi biliyorlardı. Benden ne istediğini biliyorlardı.

"Eve gidemeyiz bu saatten sonra." Sorumu hiç takmadan konuşan anneme dönüp sinirli bir şekilde baktım. Nasıl baktığımı biliyor olacaktı ki benim olduğum tarafa bilerek dönmemişti. Babama bakarak konuşmaya devam etti. "Nerede kalacağız? Otel mi bulsak?"

"Bizim evimizin güvenliği çok daha fazlaydı. En ufak bir açık bile olmamalı. Biz otelde kalabiliriz ama Hira'yı riske atamam."

"Aslında benim iyi bir fikrim var. Siz beni tek kişilik hücrelerden birine mi attırsanız? Orada kimse bana zarar veremez." Babam, onaylamazca başını sallayıp bir şey söylemeden anneme döndü. "Arkadaşlarında kalabilir mi?"

"Arkadaşlarında nasıl güvende olacak?"

O anda babamın bakışları Alkım'a dönmüştü. Yavaş yavaş Alkım'ı incelerken onu çağırdı ve dışarıya çıktılar. Annem, yanıma gelip elini omzuma koydu ve merhamet dolu çıkan sesiyle konuştu. "Sen nasılsın? Biraz daha iyi misin kızım?"

"Ben artık nasıl olduğumu bile bilmiyorum." diye fısıldadım. Neden, nasıl, ne zaman... Bu soruların ucunu çoktan kaçırmıştım artık. Kendime nasıl olduğumu sormakta zorlanıyordum. Ruh halimi çözümlemekte zorlanıyordum

Karmakarışıktım. Hissettiklerim bundan ibaretti.

Babam ve Alkım, yeniden içeriye girdiklerinde babam, önce anneme ardından da bana bakarak konuştu.

"Hira, bugün Alkım'da kalacaksın."

***

Alkım'la yaptığımız ve pek de kısa olmayan araba yolculuğu sessiz geçmişti. Konuşacak konularımız yok değildi, hatta fazlasıyla vardı ancak ikimiz de konuşacak havamızda değildik. Benim hatırladıklarımı onun kardeşi yaşamıştı sonuçta.

Alkım'ın oturduğu ev bir rezidanstı ve kafamı kaldırıp kaç kat olduğuna baktığımda başımı döndürecek kadar yüksekti. Böyle yerlerden nedensizce ürkerdim. Bu kadar çok katının olması beni korkuyordu.

"Kaçıncı katta oturuyorsun?"

"27."

Sessizce yutkunduğumda içeriye girmiş, asansöre binmiştik. Yukarıya çıkarken asansör kimi zaman duruyor, birileri biniyordu. Kimisi bizden önce inmişti. Asansör yirmi yedinci kata ulaştığında bizim haricimizde birkaç kişi daha vardı.

Asansörden çıktığımızda Alkım, uzun bir koridor boyunca yürüdü ve yanından geçtiğimiz onlarca kapının ardından bir kapının önünde durdu. "İşte, burası." dedikten sonra evin kapısını açtığında içeriye girmiştik. Ayakkabılarımı çıkarıp köşedeki gazetenin üzerine bıraktım.

Evi...

"Fazla küçük, farkındayım ama tek kişi yaşıyorum ve eve fazla uğramıyorum."

Evinde odalar yoktu. Yalnızca banyo olarak tahmin ettiğim bir yerin kapısı vardı. Bunun dışında her şey ortadaydı. Kapıdan girdiğimiz anda sol tarafımızda ufak bir mutfak vardı. Bir tezgah, ocak, küçük boy bir buzdolabı ve mikrodalga fırın dışında herhangi bir eşyası yoktu. Birkaç adım ilerlediğimizde ise büyük, L şeklinde bir koltuk, önünde ufak bir sehpa ve televizyon vardı.

"Nerede uyuyorsun?"

Alkım, çenesiyle koltuğu işaret etmişti. "Göründüğünden daha rahattır. Şu an öyle durduğuna bakma, açılıyor."

Yanımdan geçip koltuğu açtığında ortaya oldukça büyük bir yatak çıkmıştı. Alkım, koltuğun önündeki masayı ittirip kenarda duran seleden katlanmış bir çarşaf çıkardı. "Sen burada yatarsın."

"Sen?"

Alkım, eliyle yeri işaret etti. "Tam burada olacağım."

Ardından çarşafı açmış ve koltuğa özenle sermişti. Bir yastık ve büyük bir yorgan çıkarıp şu an yatağım olan koltuğun kenarına bıraktığında kapının önünde durmaya bir son vermiştim. Aslında kendimi bu yatağa bırakıp uyumayı çok istiyordum ancak dışarıda oturduğum kıyafetlerle bu temiz çarşaflara hayatta uzanamazdım.

Alkım, bu rahatsızlığımı fark edip konuştuğunda ona oldukça minnettardım. "Sana giyebileceğin şeyler vereceğim. Banyoda giyinebilirsin. İstersen duş da alabilirsin."

"Teşekkür ederim." diye mırıldandım. Duş alacak halim yoktu. Yalnızca elimi yüzümü yıkayıp şu üstümdekilerden kurtulmak ve uzanmak istiyordum. Alkım, önündeki duvara yaklaşıp orada yeni fark ettiğim gömme dolaptan gri bir eşofman takımı çıkarıp bana uzatmıştı. Uzattıklarını elime alıp banyonun kapısını açarken arkamdan seslendiğini duymuş, ona bakmıştım.

"Eşofmanın ipini iyice sıkarsın, düşmesin."

Düştüğünü hayal ettiğimde dudaklarımdan kaçamak bir gülüş çıkmıştı. Kendimi çabucak toparlayıp banyoya girdim ve üzerimdekileri çıkarıp bir kenara koydum. Elimi yüzümü güzelce yıkayıp Alkım'ın bana verdiklerini giyerken çok daha iyi hissediyordum. Dinlenmek için artık uygun kıyafetlerle olduğumdan olsa gerek, yorgunluğum kendini daha fazla belli etmeye başlamıştı.

Banyodan çıkıp bileğimde olduğuna şükrettiğim lastik tokayla saçlarımı topladım. Alkım da yerdeki minderlerin üzerine uzanmış, telefonunu karıştırıyordu. Kendimi yatağa bırakıp yana doğru döndüm ve elimi yastığın altına sokup ona baktım.

"Babamla ne konuştunuz?"

"Bende kalıp kalamayacağını sordu."

"Babam? Benim babam? O kadar süre bunu mu konuştunuz cidden?"

"Kendisini ikna etmesi uzun sürdü. Kurda kuzu emanet ediyor sonuçta. En azından öyle olduğunu düşünüyor."

Sessizce gülüp gözlerimi kapattım. Kafamı biraz hareket ettirip daha rahat bir pozisyona geçtiğimde uyku, vücudumu yavaş yavaş ele geçiriyordu. Alkım'ın sakince konuşmasını duydum.

"Çok yorgunsun, değil mi?"

"Çok." dedim yalnızca. Sesimin çıkıp çıkmadığını bile bilmiyordum.

"Her şeyin en iyisini hak ediyorsun." Sesinin bu denli acı içinde çıkması kalbimi sancılar içerisinde bırakırken sanki üstüne tonlarca ağırlık çökmüş gibi açmakta zorlandığım göz kapaklarımı araladım. Bunu yaptığım anda Alkım'la göz göze gelmiştik.

Telefonunu karıştırmayı çoktan bırakmış olmalıydı. Dirseğiyle yerden destek almış, yanağını da eline yaslamıştı. Beni izliyordu.

"Senden bir şey isteyeceğim."

Başımı onaylarcasına salladım. Alkım, gözlerini kaçırdığında onun için konuşması bu kadar zor olan şeyin ne olduğunu merak etmiştim. Bu merak sayesinde gözlerimi aralık tutabiliyordum zaten.

"Bana biraz mesafe koymanı istiyorum."

Kaşlarım çatıldı. İki metre ötemde, yerde yatıyordu ve benden ona mesafe koymamı istiyordu. Aynı yerde uyuyacak iki insandık. Nasıl bir mesafeden bahsediyordu?

"Anlamadım." diye mırıldandım. Gerçekten anlamakta zorluk çekiyordum. Çok yorgundum ve deli gibi uykum vardı, belki de beynimin düşünmeye yarayan kısımları çoktan uykuya dalmıştı. O yüzden söylediklerini yorumlayacak güç yoktu bende.

"Duydun işte, bana mesafeli davranmanı istiyorum. Olduğundan daha mesafeli."

"Babamla bunu mu konuştunuz yoksa? Ne dedi? Kızımdan uzak dur falan mı?"

Aslında söylediklerimin saçma olduğunu biliyordum. Babam Alkım'a bunu söylemiş olsa şu an onun evinde kalıyor olmazdım. Ama yine de durup dururken bunu söylemesinin başka mantıklı açıklamasını bulamamıştım.

"Hayır, hayır. Babanla ilgili değil. Bunu ben istiyorum. Buna ihtiyacım var."

"Anladım." demiştim sadece. Nedenini, nasılını anlamamıştım ama bunu gerçekten istediği belliydi. Ona arkamı dönüp boş duvara baktım birkaç dakika boyunca. Sessiz odada sadece nefeslerimiz duyuluyordu.

"Hira?"

"Alkım?" dedim yorgunluktan çatlayan sesimle. Onun sesi biraz daha yakından geliyordu. Omzumun üzerinden baktığımda yattığım yerin başında dikildiğini gördüm. Göz göze geldiğimizde ucuna oturdu.

"Seni incitmek istemem. Ama bu mesafeye ihtiyacım var."

"Tamam, anladım dedim ya sana."

"Evet, dedin."

Ellerimi yatağa bastırıp doğruldum ve sırtımı arkamdaki yastığa yasladım. "Nasıl bir mesafeden söz ediyorsun?"

"Bilmiyorum." diye itiraf etti. Ardından gözlerime kısa bir bakış atmış, bu sessiz ve karanlık odada ömrüm boyunca unutmayacağım o sözleri sarf etmişti.

"Sana kapılmamı engelleyecek her şey olabilir. Çünkü senden hoşlanıyorum."

Continuă lectura

O să-ți placă și

23.1K 1K 9
İmkansızlığın sıcağından, cazibesinden doğacak bir güneş. Adı aşk. Bu güneşin ışınlarına yabancı olan iki birey. Zamanla güneşin önüne geçmeye çal...
2M 71.8K 59
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Lavinia: Sana vermem gereken bir ceza vardı. Defne: Tobe hasa Defne: Ben ned...
Üçüz Derken De Nisa🌼

Ficțiune adolescenți

173K 10.6K 25
17 yıl sonra doğumda karıştığını öğrenen Peri... Abilerine ve üçüzlerine alışabilecek mi ? Babam gülümseyip "Aksine iyi bir şey oldu. Peri doğumda k...
42.9K 10.1K 35
Murphy yasası der ki; Herhangi bir şeyin olma olasılığı, arzu edilirliğiyle ters orantılıdır ve bu demek oluyor ki ne zaman bir şeyden vazgeçerseniz...