GÖKKUŞAĞI

Da Fesatrice

634K 42.1K 14.4K

Alkım, kardeşini şüpheli bir araba kazasında kaybetmiştir ve bunun bir kaza olmadığına, cinayet olduğuna emin... Altro

Gökkuşağı -1-
Gökkuşağı -2-
Gökkuşağı -3-
Gökkuşağı -4-
Gökkuşağı -5-
Gökkuşağı -6-
Gökkuşağı -7-
Gökkuşağı -8-
Gökkuşağı -9-
Gökkuşağı -10-
Gökkuşağı -12-
Gökkuşağı -13-
Gökkuşağı -14-
Gökkuşağı -15-
Gökkuşağı -16-
Gökkuşağı -17-
Gökkuşağı -18-
Gökkuşağı -19-
Gökkuşağı -20-
Gökkuşağı -21-
Gökkuşağı -22-
Gökkuşağı -23-
Gökkuşağı -24-
Gökkuşağı -25-
Gökkuşağı -26-
Gökkuşağı -27-
Gökkuşağı -28-
Gökkuşağı -29-
Gökkuşağı -30-
Gökkuşağı -31-
Gökkuşağı -32-
Gökkuşağı -33-
Gökkuşağı -34-
FİNAL

Gökkuşağı -11-

16.4K 1.2K 249
Da Fesatrice

Debelenmeye başladım. Arkamdaki adamın beni saran ellerinden kurtulmak için deneyebileceğim tüm yolları deniyordum. Sonuna kadar çırpınıyordum. Arkaya doğru belki ona isabet eder diye tekme atıyordum. Ancak beni o kadar sıkı tutuyordu ki hareket alanımın çok geniş olduğu söylenemezdi. Dolayısıyla tekmelerim ancak bacağına denk geliyordu ki bu da benim ondan kurtulmam için yeterli değildi.

"Rahat dur!" Kulağımın dibinde bağırmasıyla gözlerimi korkudan kapatmıştım. Tuhaftı ama şu an ağlayamıyordum. Çok korkuyordum, hatta bıraksalar ayakta bile duramazdım. Korkudan titriyordum. Ama en çok Şehmuz Amca için korkuyordum. Gözümün önünde, yere yığılmış bir şekilde yatıyordu. Onun başına bir şey gelirse kahrolurdum.

"Arabayı getirin." Arkamdaki adam, diğerlerine yönelik konuşurken önden dolanıp iki kolumu da sıkıştırmış kolu biraz gevşemişti. Arkaya doğru bir dirsek attığımda geriledi. Nihayet eli ağzımdan çekildiğinde var gücümle koşmaya başlamıştım. Koşarken bir yandan da bağırıyor, biri duyar umuduyla yardım istiyordum.

Şehmuz Amcayı orada öylece bırakmak içime sinmiyordu ama yardım edecek birini bulursam onu da hastaneye götürebilirdim. Şu an kaçacak gücü ona yardım edebilirim diye buluyordum zaten.

Kocaman otoparkta nereye koştuğumu bilmeden ama kovalandığımın bilincinde olarak kaçmaya devam ederken içimi garip bir his doldurmuştu. Gözümün önüne kesik kesik görüntüler gelirken başım inanılmaz bir şekilde ağrıyordu. 

Dejavu.

Şu an yaşadığım şey kesinlikle buydu. 

Sanki daha önce de böyle korku içinde kaçmıştım. Gözümün önüne gelen görüntülerde bir yoldaydım, şu anki gibi kapalı otoparkta değildim. Hafızamın karanlık kalmış kısımları yavaş yavaş aydınlığa çıkıyordu.

Baş ağrımdan dolayı sendelediğim anda arkaya doğru çekilmemle sırtım birinin göğsüne yapışmıştı. Ben bağırmaya fırsat bulamadan dudaklarımın üzerine kapanan elle o tanıdık sesi duymuştum.

"Korkma, benim."

Tanıdık bir ses duymanın verdiği o rahatlıkla gözlerim sulanırken Alkım, elini ağzımdan çekip beni kendine doğru çevirmiş, yüzümü santim santim incelemişti. Ne olduğunu anlayabilsem hiç durmaz, ona da anlatırdım. 

Alkım, ellerini yanaklarıma koyup bu durumda nasıl becerdiğini anlayamadığım sakinleştirici sesiyle konuştu. "İyi misin? Ne olduğunu anlatabilecek misin?"

Kafamı belirli belirsiz sallayıp dudaklarımı araladığımda ağzımdan çıkan tek cümle "Şehmuz Amca." olmuştu. Gözlerim yeniden yaşarırken kendimi tutamayıp bir yaş düşürdüm. Alkım, hızlıca o yaşı silip yüzüme bakmaya devam etti. "Arabaya binecektik, sonra birkaç adam geldi. Şehmuz Amcayı bayılttılar. Onlarla gideceğimi söylediler."

"Ne taraftalar?" 

Anlık boşluğuma geldiği için yönü gösterirken Alkım, o tarafa doğru yürümeye başladığında hızlıca kolunu tutmuştum. "Saçmalama, tek başına mı gideceksin?"

"Daha iyi bir fikrin var mı?"

"Polisi çağırmak?"

"Tamam, sen polisi çağır. Ben de gidip Şehmuz Amcanın durumuna bakacağım. Sakın bir yere ayrılma, tamam mı?"

"Tek başına gitmene izin verecek değilim."

Alkım, sakinleşmek adına derin bir nefes alırken ellerini omuzlarıma sardı ve üzerime doğru yürümeye başladı. Elleri omuzlarımda olduğu için ben de geri geri adımlar atıyordum. Onun ileriye attığı, benim de geriye attığım birkaç adımdan sonra konuşmuştu. "Bak, Hira. Beni iyice dinlemeni istiyorum. Belli ki senin peşindeler, o yüzden sırf beni yalnız bırakmamak için yanımda gelirsen büyük aptallık yapmış olursun. Yapman gereken tek şey gizlenmek ve beni beklemek. Ben de Şehmuz Amcanı alıp geleceğim. Anladın mı beni?" 

Gözlerimi devirdim. Sanki çocuğa laf anlatıyordu. Onunla gitmenin beni tehlikeye attığının ben de farkındaydım ama şu an zaten tehlikedeydim. Ya o gittiğinde başka biri benim için gelirse? O zaman ne olacaktı? En azından yanımda birinin olmasını istiyordum. Ama bunu ona anlatamazdım. O çoktan kendi düşüncelerini savunmaya hazırdı.

"Büyük aptallık yapmış olacağım o zaman. Ne ben burada yalnız başıma bekleyebilirim ne de seni orada yalnız bırakabilirim. Sen beni anladın mı?"

"İşleri zorlaştırmış olacaksın." diyerek son bir ikna çabasına girdiğinde kaşlarımı kaldırdım. İşleri nasıl zorlaştıracaktım ki? Eğer şanslıysam birkaç yumruk da ben atardım. 3 kişiye karşı tek olmasından iyiydi. Onun arka gözü olabilirdim. 

"Yanımdan ayrılma." 

Başımla onu onayladığımda Alkım, elimi tutmuş ve hızlı adımlarla ona gösterdiğim yöne doğru yürümeye başlamıştı. Yaklaştığımızda adımlarımız da giderek yavaşlamıştı. Beni bir kolonun arkasına çekip önümde durduğunda ileriyi gözetliyordu. 

"Şehmuz Amcan olduğu yerde yatıyor, adamlar da arabalarına doğru ilerliyor. Sen Şehmuz Amcanla ilgilen, ben onları bir şekilde oyalarım. Tamam mı? Bu planı kabul edecek misin bari?"

Kafamı onaylarcasına salladığımda Alkım, elimi yavaşça bırakmış ve kolonun arkasından çıkmıştı. Adamların olduğu tarafa doğru giderken ben de vakit kaybetmeden Şehmuz Amcanın başında bitmiştim. Ayılmaya başlıyordu.

"Şehmuz Amca." diye fısıldadım. Elimle başını kaldırmaya çalışırken yüzünü ekşitmişti. Başının ne kadar ağrıdığını tahmin etmek bile istemiyordum. Gözleri yavaşça aralanırken yüzümü inceledi. "Hira? Sen iyi misin kızım?"

"Ben iyiyim. Hadi, arabaya binmemiz lazım." 

Şehmuz Amcayı güç bela arabaya bindirirken arabanın anahtarını da cebinden almıştım. Göz ucuyla Alkım'a baktığımda arkadan birinin kollarını belime dolamasıyla cırladım. Elimdeki araba anahtarı yere düşerken Alkım'ın bu tarafa doğru baktığını hissedebiliyordum. Tanımadığım bu kişinin kolları arasında çırpınıp kurtulmaya çalıştım. Bir yandan da kulağıma yumruk sesleri geliyordu.

Arkaya doğru kafamı savurduğumda adamın inlemesi gelmişti. Kollarının gevşemesinden faydalanıp hızlıca ondan kurtuldum ve arkamı dönüp karnına doğru bir tekme attım. Tekrardan Alkım'a baktığımda o da önündeki adamla feci bir boğuşma içerisine girmişti. Diğer adam da izliyor değildi. Alkım'a saldırmak için elindekiyle bekliyordu.

Gördüğüm görüntüyle gözlerim kocaman açıldı. 

"Alkım, adamın elinde bıçak var!"

Alkım, önündeki adama kafa atıp onu yere sererken arkasını dönmesiyle bıçaklı adam ona saldırmıştı. 

"Alkım!"

Kalbim neredeyse duracaktı. Adam, bıçağı Alkım'a doğru savurduğunda nefesim kesilmişti. Alkım, adamın kolunu sıkıca kavrayıp bağırdı. "Hira, arabayı çalıştır!"

Söylediğini yapıp hızlıca arabaya bindim ve anahtarı kontağa takıp çevirdim. Araba kullanmayı bilmiyordum ama nasıl çalıştıracağımı neyse ki biliyordum. Duyduğum motor sesiyle bir nebze de olsun rahatlarken yanımdaki koltuğun kapısı açılmış, Alkım nefes nefese arabaya binmişti. 

"Düz bir şekilde sür, yeterince uzaklaştıktan sonra ben kullanırım."

"Tamam." diye mırıldandıktan sonra arabayı park yerinden hızlıca çıkarmış, boş otoparkta ileriye doğru sürmeye başlamıştım. Neyse ki çok karışık bir şekilde park edilmemişti, eğer öyle olsaydı çıkarmam mümkün değildi. "Araba sürmeyi bilmediğimi nereden biliyorsun?"

"Direksiyonu tutuşundan anlaşılıyor."

Bir şey söylemeyip arabayı otoparkın çıkışına kadar getirdiğimde Alkım, arkaya doğru bakmıştı. "Tamam, şimdi durabilirsin."

Arabayı durdurup indiğimde Alkım'la hızlıca yer değiştirmiştik. Şoför koltuğuna geçip direksiyonu sıkıca kavradıktan sonra kapalı otoparktan çıkmıştık. Anayola geldiğimizde dikiz aynasından Şehmuz Amcaya bakıp konuştu. "Hastaneye gidiyoruz diye düşünüyorum."

"Hayır, eve gidiyoruz. Hira yeterince geç kaldı."

"Hastaneye sür sen." dedikten sonra dönüp Şehmuz Amcaya en cadaloz bakışlarımı yolladım. İstediğim zaman ne kadar korkutucu olabildiğimi en iyi bilen insanlardan biriydi. Beni uzun zamandır tanıyordu. Bu yüzden yolculuğun geri kalanında herhangi bir şekilde itiraz etmemişti. Zaten ona bir şey olacak diye çok korkmuştum.

O an yaşadığım şoktan ve heyecandan dolayı bastırdığım hislerim yeni yeni gün yüzüne çıkıyordu. Korkum hâlâ tazeydi. Sanki hâlâ bizi takip ediyorlarmış gibi hissediyordum. O adamlar kimdi, benden ne istiyorlardı bilmiyordum. Gözümün önüne gelen o kesik kesik görüntülerle ne yapabilirdim, bilmiyordum. Şu an tek mutluluğum Şehmuz Amcanın gözünü açmış olmasıydı. Bununla yetinmeye ve aklımdaki soruların cevabını bulmayı sonraya ertelemeye çalışıyordum. Ancak aklım karman çormandı. 

Her zamankinden de fazla.

***

Hastanede neredeyse 1 saattir bekliyorduk. Her ne kadar bizimle ilgilenen doktor Şehmuz Amcanın ciddi bir şeyi olmadığını söylese de tedbir amaçlı birkaç işlem yapacaklardı. Hastanelerden nefret eden ve yıllardır hiçbir şekilde hastaneye işinin düşmemesiyle övünen Şehmuz Amca oldukça huysuzdu tabii.

"Annenlere haber verdin mi kızım?"

"Hayır." diye mırıldandıktan sonra kaşlarımı çattım. Anneme ne olduğunu anlatmamış olmama ve eve bir hayli geç kalmama rağmen hâlâ nasıl telefonumda binlerce cevapsız çağrı yoktu?

"Şehmuz Amca, ben bir Alkım'a bakıp geleyim. Tamam mı? Sakın kaçmaya kalkma."

Şehmuz Amca, düz bir şekilde bana baktığında sırıtıp onun yanağını sıktım ve dışarıya çıktım. Hem Alkım'la konuşmak istediklerim vardı hem de hastanedeki hava beni cidden bunaltmıştı. Alkım'ı dışarıda ararken onun bir köşede sigara içtiğini görmüştüm. Oldukça düşünceli görünüyordu.

Adımlarımı ona doğru atmaya başladığımda gözleri ileride bir yere dalmıştı, bu yüzden önünde durana kadar beni fark etmemişti. Beni fark ettiğinde sigarasını söndürüp yan tarafındaki çöpe attı ve gözlerime baktı. "İyi misin?"

"Başımın belada olduğunu nereden biliyordun?"

Alkım'ın kaşları çatılırken cevap bekler bir şekilde ona bakmaya devam ettim. O an bunu düşünememiştim ama dakikalar öncesinden yollarımızı ayırmıştık. O bir tarafa, Şehmuz Amcayla ben başka tarafa gitmiştik. Alkım bizi kurtarmaya nasıl gelmişti?

"Başının belada olduğunu bilmiyordum." dedikten sonra çenesini sıktığını fark etmiştim. Kendi kendine gülüp başını iki yana salladı ve elini cebine attı. "Sana bunu vermek için gelmiştim."

Elindeki telefonuma şaşkınca baktığımda Alkım, konuşmaya devam ediyordu. "Masanın üzerinde unutmuşsun. Yolun yarısındayken aklıma geldi ve geri dönüp bunu aldım."

"Telefonumu unuttuğum senin mi aklına geldi?"

"Şüphe edeceksen seni durduramam." dedikten sonra elime telefonumu tutuşturmuştu. Ekranını açtığımda annemin neden geç kalmama rağmen binlerce kez aramadığı sorusunun cevabını bulmuştum. Aramıştı. Ancak benim telefonum yanımda değildi.

"Herkesten ve her şeyden şüphe ediyorum artık. Kişisel algılama."

Yalnızca omuz silkmiş ve arkasındaki duvara yaslanmıştı. Değişen pozisyonuyla dikkatim karnının üzerindeki kırmızı lekeye kayarken kaşlarımı çatmış, ona bir adım yaklaşmıştım. "Yaralandın mı?"

Alkım da bakışlarını benim baktığım yere indirmiş, eliyle kazağının ucunu hafifçe kaldırmıştı. Yüzünü ekşitti. "Sıyrılmış sadece."

Kazağını yeniden indirip bakışlarını yüzüme çıkardığında şok içinde ona bakıyordum. "Sen deli misin? Acil iki adım ötende. En azından bir pansuman yaptırabilirsin."

"Bıçak parmağını hafifçe kestiğinde acile gidip pansuman yapıyor musun?"

Cevapsız kaldığımda Alkım, yavaşça gülümsedi. "Aynı hesap işte."

"Cidden inanılmazsın."

"Biliyorum." diye mırıldandığında aramızda uzun bir sessizlik oluşmuştu. Yanına geçip onun gibi duvara yaslandım ve hastanenin önündeki insanları, onların telaşlarını izlemeye başladım. Çoğu insan gibi hastanelerden ben de hoşlanmazdım. Şanslıydım ki çok fazla hastanelik işim de olmamıştı.

"Annen beni de aradı bu arada, açmak zorunda kaldım. Çok endişelenmiş. Ona Şehmuz Amcanın başını çarptığını ve hastanede olduğumuzu söyledim. Nasıl olduğunu söylemek sana kalmış. İster yalan söylersin, ister gerçekleri anlatırsın. Ama ben senin yerinde olsam böyle ciddi bir konuda yalan söylemezdim."

"Sonra? Bir daha yanımda biri dahi olsa dışarıya çıkmama izin vermeyecekler. Beni böyle koruyabileceklerine inanıyorlar." Kafamı arkaya atıp hafifçe duvara vurdum. Dışarıya bezgince bir nefes verip bir daha vurdum. Birkaç kere daha... Alkım'ın eli duvarla başımın arasına girene kadar kafamı hafifçe vurmuştum.

"Yapma şunu." dediğinde başımı ona doğru çevirdim. Eli hâlâ kafamın arkasında duruyordu. "O adamların senden ne istediğine dair bir fikrin var mı?"

"Bir fikrim yok. Ama her şeyin Melih Günel denilen o adamla ilgili olduğunu hissediyorum. O adamı 3 yıl önce, bir dershane çıkışında gördüm. Ve bana yeniden görüşeceğimizi söylemişti."

Alkım'ın kaşları çatılırken gözleri yine uzaklara dalmıştı. Başımı önüme çevirip konuşmaya devam ettim. "Otoparkta kaçarken gözümün önüne bazı görüntüler geldi."

Alkım'ın gözlerini yeniden yüzümde hissediyordum ancak bu sefer ona bakacak cesaretim olmamıştı. Yavaşça yutkundum. "Hava karanlıktı ve bir yolda arkama dahi bakmadan koşuyordum. Gördüklerim bundan ibaretti."

"Bir yolda koşuyordun?"

Başımı nihayet ona çevirdim ve onaylarcasına gözlerimi kırptım. "Sanırım o akşamla ilgiliydi."

"Yani yavaş yavaş hatırlıyorsun, öyle mi?"

"Sanırım." dedim. Sesim içime kaçmış gibi çıkıyordu. Başımı yeniden önüme çevirdiğimde Alkım, bir terslik olduğunu sezmişti. Sırtını duvardan ayırıp önüme geçti ve mavi gözlerini gözlerime dikip hiç ayırmadan baktı. Anlatmamı bekliyordu. Ne olduğu ben bile anlamıyorken ona anlatmamı bekliyordu.

"Hira?" dediğinde başımı hafifçe yere eğdim. Parmakları çenemi sararken o mavi gözlerle yeniden göz teması kurmam uzun sürmemişti. Başını hafifçe eğdi. "Bunu yapmak istemiyorsan bana söyleyebilirsin."

"Hayır, bir kere bu işe başladık. Gerisini getirmeliyiz."

"Ama?"

"Ama?"

"Bir 'ama' sezdim."

Omuzlarım çökerken Alkım, çenemdeki parmaklarını yavaşça oradan çekmişti. Ellerini pantolonunun cebine sokup beklemeye devam etti. Gözlerimi kaçırıp etrafta gezdirdim. Bu andan uzaklaşırken kalbim birden çözülmüştü. Sanki neler hissettiğime dair bir şeyler öğrenmiş gibiydim. Ne hissettiğimi biliyor gibiydim.

"Hatırlamaktan korkuyorum." diye itiraf ettim. Korkarak bakışlarımı ona çevirdiğimde söylediklerimi gayet doğal karşılıyordu. Benim kardeşimin katili hâlâ dışarıda bir yerde ama sen hatırlamaktan korkuyorsun, demesini beklemiştim ancak dememişti.

"O görüntüler gözümün önüne geldiğinde o an yaşadığım korkuyu da bizzat hissettim. Değişikti. Hiç öyle korkmamıştım. Yani başım ciddi anlamda beladaydı ve o an... Öleceğimi düşündüm. Düşünmüşüm. Bilmiyorum işte."

"Korkunu anlıyorum, eğer hatırlamak istemiyorsan seni hiçbir şekilde zorlayamam. Sonuçta o gün neler yaşadığına dair hiçbir şey bilmiyoruz. Belki de unutmak en iyi çözümdü."

"Hayır, böyle söyleyemezsin. Ben geri adım attığımda bana cesaret vermen gerekiyor. Olanları hatırlamak zorundayım. Kardeşinin katilinin kim olduğunu öğrenmemiz buna bağlı."

"Evet, her şey senin o günü hatırlamana bağlı. Ama eğer bunu yapacaksak en ufak bir şüphenin dahi olmaması gerekiyor. Varsa vazgeçeriz, bu kadar basit."

Alkım, parmaklarına doladığı bir saç tutamımı kulağımın arkasına sıkıştırıp sakinleştirici bir ses tonuyla konuştu. "Hiçbir şey senin sağlığından önemli değil."

"Seni yarı yolda bıraktığım için bana kızmayacak mısın?"

"Yıllarımı sana kızarak geçirdim, Hira. Sürekli olarak kin besledim durdum. Nefret ettim kimi zaman. Kardeşimi öldüren katil kadar sen de bir katildin benim gözümde. Çünkü susuyordun. Sonra seni tanıdım ve tüm nefretimi, senin hakkındaki tüm düşüncelerimi alt ettin. Bunu nasıl yaptın, biliyor musun?"

"Hafızamı kaybederek mi?" diye sordum alayla. Espri yapılacak belki de son konuydu ama çok yorgundum. Bu kaostan, tüm bu ciddiyetten çok yorulmuştum. Biraz gevşeyebilmek için her şeyi yapardım.

"Hayır." dedi Alkım kararlı bir şekilde. "Dürüst olarak, aklından geçeni söylerek, ikiyüzlü olmayarak. Kısacası kendin olarak."

Kafamı hafifçe sağa eğip söylediklerini dinlerken Alkım, hafifçe gülümseyerek devam etti.

"Zaten seni tanıdıktan sonra senden nefret etmenin imkansız olduğunu anlamıştım."

"Hiç anlamışa benzemiyordun." dediğimde gülmüştü. Hakkını vermek lazımdı, gerçekten güzel gülüyordu. Midemi havalandıracak kadar güzel gülüyordu.

"Her ne kadar beni tüm bu hatırlama işlerinden uzaklaştırma konuşman ikna edici olsa da... Vazgeçmeyeceğim. Korkuyorum, evet ama üstüne gitmekte kararlıyım."

Alkım'ın yüzümde gezinen bakışları uzarken eğilecek gibi olmuştu. O sırada kulaklarıma annemin telaşlı sesi doldu. "Hira!"

Alkım, önümden çekilip görüş açımı açarken onun yerini annemin doldurması çok sürmemişti. Babam da arkasından sakin adımlarla ilerliyordu. Bakışları Alkım'ın üzerindeydi.

"Kızım, iyi misin?" Annem beni baştan aşağı inceleyip kolları arasına aldığında tek elimi sırtına koyup sıvazladım. "İyiyim. Şehmuz Amca da iyi."

"Ne oldu peki?"

Alkım'a kısa bir bakış attığımda dikkatle söyleceğim şeyi bekliyordu. Kararı bana bırakmıştı. Ya anneme yalan söyleyecektim ya da gerçekten ne olduğunu anlatacaktım. Alkım'ın da dediği gibi, bu çok ciddi bir konuydu. Ama hafızamı kaybetmem de oldukça ciddi bir konuydu ve onlar bana bunu söyleme zahmetinde bile bulunmamışlardı.

Yine de... Gerçeği anlatacaktım. Çünkü tıpkı bugün olanlar gibi başka bir tehlikeyle karşılaştığımda sevdiğim insanların zarar görmesi olasılığı çok fazlaydı. Az kalsın kaçırılıyordum. Şehmuz Amca, beni kurtarmak isterken başına darbe almıştı. Alkım, bıçaklı saldırıdan bir çizikle kurtulmuştu ki çok daha ciddi bir yara alabilirdi. İşimi şansa bırakamazdım.

"Otoparkta saldırıya uğradık. Öyle sıradan adamlar da değillerdi belli ki, ismimi biliyorlardı. Planlıydı."

"Alkım da sizinle miydi?" Babamın sorusuyla ona döndüm. Alkım'a attığı delici bakışlara kısa bir ara verip bana dönmüştü. "Evet." diyerek onayladım onu. "Alkım bizi kurtardı. Hatta neredeyse bıçaklanıyordu."

Babamın bakışları tekrar Alkım'a döndü. Bu sefer az önceki gibi delici bakışları yoktu gözlerinde. Görmeye görmeye unuttuğum o merhamet vardı.

"Teşekkür ederim, Alkım."

Alkım, hiçbir şey söylemeyip başını ağır ağır sallamakla yetindi. Annem de Alkım'a dönüp karnındaki kan lekesine dehşetle bakarken sordu. "Baktırdın mı peki?"

"Ciddi bir şey değil, sadece bir çizik."

"Öyle şey mi olur? Hazır hastaneye gelmişsin, acile gidip baktırsan senden bir şey eksilmez ya."

Annemin oldukça ikna edici konuşması karşısında Alkım'la göz göze geldiğimizde ikimiz de gülmemek için kendimizi zor tutmuştuk. Samimi bir gülüş değildi, bundan emindim. İkimizin de sinirleri bir hayli bozuktu ve önümüze ne çıksa gülecek durumdaydık. Bu yüzden bakışlarımızı en hızlı şekilde birbirimizden kaçırdık.

"Gel, Alkım. Ben sana acile kadar eşlik edeyim."

Babam, öne atılıp Alkım'ın kolunu kavradığında dudaklarımdan fırlayan kıkırtıyı hızlı bir şekilde kamufle etmiştim. Alkım, omzunun üzerinden bana kaşlarını kaldırarak baktığında gülüşümü genişlettim. Ve o, babamla kol kola girmiş bir şekilde gözden kaybolduğu anda kahkahayı bastım.

Annem elbette ki neye güldüğümü hemen anlamamıştı. Ancak anladığı anda onun da kahkahaları bana eşlik ediyordu.

Continua a leggere

Ti piacerà anche

34.9K 2.5K 32
Kızıl, Kabir ve Cellat. Bu oyun üçü arasında kuruluydu. Kızıl, alev. kabir, ölüm. Cellat, katildi. Cellat, kurbanının alevini söndürmüş ve ölüme terk...
22 NİSAN İKİBİNONYEDİ Da ✨

Romanzi rosa / ChickLit

42.9K 10.1K 35
Murphy yasası der ki; Herhangi bir şeyin olma olasılığı, arzu edilirliğiyle ters orantılıdır ve bu demek oluyor ki ne zaman bir şeyden vazgeçerseniz...
7.1M 407K 84
Sevdiği çocuk yerine yanlışlıkla okulun serserisine yazan Ece, başına çok büyük bir bela aldığını fark ettiği an onu engeller. Fakat her şey için ço...
502K 18.6K 49
"Oo küçük hanım iki gündür sizin peşinizdeyiz." "Siz de kimsiniz niye peşimdesiniz ne istiyorsunuz?" " sakin küçük kız" "Kimsiniz dedim" " babanın öd...