I Dare You To Kiss Me, Oh Seh...

Por NimirRa

127K 8.9K 2.7K

Luhan onları terk etmesi yetmezmiş gibi, hayatlarını zindan etmeye yeminli babasından intikam almak için Kore... Más

1. Bölüm "Burası Benim Yerim"
2.Bölüm "Hana"
3. Bölüm "Küçük Geyik"
4.Bölüm "Ben, Seni Görüyorum."
5.Bölüm "Soğuk Öfke"
6.Bölüm "Ah!"
7.Bölüm "Beşi Bir Yerde"
8.Bölüm "Küçük Gerizekalı!"
9.Bölüm "Cennet"
10.Bölüm "Peri Tozu"
11.Bölüm "Hissetmem Lazım"
12.Bölüm "İz"
13.Bölüm "Duş"
14.Bölüm "Seok Kyung Mi"
15.Bölüm "Buz"
16.Bölüm "Çöküş ve Yükseliş"
17.Bölüm "Aman Tanrım"
19.Bölüm "Luhan, benimle-"
20.Bölüm "Baba!"
21.Bölüm "Doğum Günü"
22.Bölüm - Final

18.Bölüm "Durun!"

4.3K 321 94
Por NimirRa

Multimedyadaki videoyu bölüm bitiminde kesinlikle izlemelisiniiz!

**

Sehun'u eve çağırmak için ölüyor olsam da Rory ve John şu anın doğru olmadığını söylediler. Onu sevdiğimi söylemek için büyülü bir ortam gerekmesi gerektiği konusunda onlarla hem fikirdim.

Böylece o akşamı dedelerimle özlem gidererek geçirdim. İş konusunda fikirlerini aldım, Sehun ve Woo Bin konusunda ne yapmam gerektiğini sordum. Yatağa gittiğimde saat 2'ye geliyordu. Hala Sehun'un kokusunun olduğu tarafa kıvrılıp uyudum.

Rory ve John'u uyandırmamak için sessizce giyindim ve parmak ucumda odadan çıktım.

"Günaydın Lulu." Olduğum yerde sıçrayıp sese döndüm. John ve Rory çoktan giyinmiş gazete okuyorlardı.

"Günaydın, neden kalktınız?" diye sordum.

"Seninle okula geliyoruz."

"Ne?"

"Bunu kahvaltıda konuşalım." diyerek bizi mutfağa yönlendirdi Rory. Kurulmuş masaya oturunca önüme dağ kadar pankek konuldu. Ne diyeceğimi tamamen unutmuş halde saldırırken John sorumu cevapladı.

"Müdireye iki çift laf etmeye karar verdik." Gözlerim büyüdü. Ağzımdakileri yutmadan konuştum. "Nö lofo ödöcöksönöz?"

"Luhan!" diye uyardı Rory beni. Lokmamı yuttuktan sonra sorumu tekrarladım.

"Sen onu bize bırak. Ayrıca," duraksayıp masaya bir göz attı, aradığını gazetelerin altında buldu. Bir tomar zarftı bu. "Yarın akşam bir davet veriyoruz."

Kibarlıktan tamamen uzak bir "Ha?" sesi çıkardım.

"Okuldan saygın ailelerin çocuklarını davet et."

"Ne daveti?"

"Bir balo. İngiliz tarzı."

"Peki ama neden?"

"İnsanlar eğlenceli mekanlarda ağızlarından bir şey kaçırırlar."

John Rory'yi tamamladı. "Her zaman."

"Bu yüzden bu balo pek çok şeyi çözecek. Hyun Ki'nin iş yaptığı insanlara dedikoduları aktaracağız."

John bir kez daha lafa girdi. "Sen de Sehun'la konuşmak için mükemmel bir atmosfere sahip olacaksın."

Gülümsedim. "Sizi ne kadar çok sevdiğimi daha önce söylemiş miydim?"

"Bu sözleri Sehun'a sakla." dedi Rory tabağıma yemek itelerken.

Kahvaltıdan sonra kapının önünde duran arabaya baktım. Henüz piyasaya bile sürülmemiş bir Mercedes'ti. Bunu nasıl elde etmişlerdi gerçekten merak ediyordum. Sorduğumda sadece gülümsemekle yetindiler. Okula kadar John sürdü.

Arabadan indiğimizde garip bakışlara maruz kalan ben değil, dedemlerdi. Ama onlar bu bakışlara alışkındı. Hep birlikte içeri girdik.

"Sen sınıfına git Lulu."

"Hayatta olmaz ben de geleceğim."

John bana bir bakış fırlattı. "Şey, ders başlayacak." diye mırıldanıp sınıfıma yollandım.

Sınıfa girer girmez Woo Bin ve Sehun'u konuşurken gördüm. Hava oldukça gergindi.

"Neler oluyor?" diye sordum yanlarına geldiğimde. Çenesini kıracakmış gibi sıkmış olan Sehun bana bakmadan cevap verdi.

"Eski sevgilin senden uzak durmamı söylemek istemiş."

Gözlerim panikle açıldı. Woo Bin'e bir bakış attım. Kendimi toparlamam lazımdı. Her şeyi ele almanın zamanı gelmişti.

"Bu kadar, Woo Bin sırana dön, okul çıkışı beni bekle, konuşmamız gerekiyor."

Woo Bin zaferle gülümseyip sırasına giderken Sehun yumruklarını sıktı. Kendi sırama oturdum.

"Endişelenmeyi bırak Sehunnie, sinirlenmeyi de." dedim yumruk yaptığı elini tutarken.

Bana baktı. Gözleri buz kütlelerini andırıyordu. İçimden küfür ettim. Kalkıp yanına oturdum. Göz temasımız bir an bile kesilmemişti. Sehun sinirden titriyordu.

Dudaklarımı kulağına yapıştırdım ve fısıldadım. "Sehun-ah. Sakinleş." Ellerimle gerilmiş kol kaslarını okşarken bir öpücük kondurdum şakağına. "Ben yanındayım."

Ben ona sarılır, öperken Sehun sakinleşmeye başlamıştı. Sonunda kendini kollarıma bıraktığında fısıldadı.

"Ne zamana kadar yanımda olacaksın?"

Bu sorusunu düşündüm. Woo Bin'e ettiğim 'sonsuza kadar' sözleri aklıma geldi. Elinin üstüne bir öpücük kondurdum.

"Bu sorunun cevabını, ciddiyetimi 2 gün içinde vereceğim. Bekler misin Sehunnie? Her şeyi mükemmel yapmak istiyorum."

Bir an duraksadı. Sonra başıyla onayladı.

"Woo Bin'le yalnız kalmanı istemiyorum."

"Biliyorum. Ama bu konuşmayı yapmak zorundayım. Senin için, bizim için."

Bir kez daha başıyla onayladı ama mutlu görünmüyordu. Öğretmenin gelişiyle kendi sırama geçtim.

Teneffüsleri davetiye dağıtarak geçirdim. Öncelikle Sehun'a ve çocuklara vermiştim. Pek çok kişinin bağlantısını bildiğim için davetiyeleri bitirmem çok zamanımı almamıştı. İlk teneffüste John ve Rory uğrayıp veda etmişlerdi. Sehun'un sırtını pat patlarken Woo Bin'e ölümcül bakışlar atmışlardı.

Sehun bu durumdan çok hoşnuttu. Ancak son derslere yaklaştıkça hepimiz gerilmeye başlamıştık. Ben ne konuşacağım konusunda endişeleniyordum, Sehun da belli ki Woo Bin'le yalnız kalacağım için huzursuzdu.

Okulun bittiğini belirten zil çaldığında herkesle birlikte biz de ayaklandık. Woo Bin anında yanımda bitti. Elini belime koydu. "Gidelim mi?"

Ben ne olduğunu anlamadan Sehun hırlayarak öne atıldı. Woo Bin'in belime attığı elini tutup büktü ve onu geriye iterek duvara çarpmasına neden oldu.

"Ona bir daha dokunursan o eli kırarım." Diye tısladı dişlerinin arasından. Woo Bin tüm süreç boyunca sakinliğini korumuştu. Her zamanki ukala haliyle her şeyi dalgaya vurmuştu. Ama yüzüne tehlikeli bir ifade yerleşmişti.

Araya girmezsem kan çıkacağını bildiğim için Sehun'un önüne geçtim. "Kesin şunu." Dedim. Akıl sağlığımı korumakta zorlanıyordum.

"Luhan'ın arkasına mı saklanacaksın?" dedi Woo Bin. Her zamanki küçümseyen gülümsemesinden eser yoktu yüzünde. "Bir de kendine onun 'erkeği' mi diyorsun?"

Sehun beni omuzlarımdan tutarak kenara iteledi. "Ne dedin?" diye sordu. Yüzündeki ifade irkilmeme neden oldu. Gözlerine o deli ışık yerleşmişti.

"Başından beri karı gibi davranıyorsun. Luhan ne derse yapıyorsun? Bir çete lideri olduğunu duydum. İbneler çetesi mi lideri olduğun çete?"

Ah, lanet girsin. Sikeyim!

Sehun'a seslenecek oldum ama sesim bir çığlıkla bastırıldı. Çığlığı atanın ben olduğunu fark etmemle Woo Bin'in burnundan kanlar boşanırken sendelemesi aynı ana denk geliyordu.

Her şey o kadar hızlıydı ki donup kaldım. Woo Bin, Sehun'un ikinci hamlesinden kaçıp Sehun'un gözünün ortasına bir yumruk indirdi. Sehun bunu hissetmemiş gibiydi. Woo Bin'in saçından tuttu ve dizini yüzüne geçirdi.

"DURUN!" diye yalvardım. Ama darbeler kesilmedi. Woo Bin kan içinde kalan yüzüyle Sehun'a atıldı. Onu belinden kavrayıp sıralara doğru adeta fırlattı. Sıra Sehun'un çarpışıyla parçalara ayrılırken kaslarım yeniden benim emrime girdi. Sehun toparlanırken koşarak aralarına girdim. Woo Bin'in omzuna koydum ellerimi.

"Durun artık!" diye haykırdım. Gözleri Sehun'a kilitlenmişti. Beni iteledi. Üçüncü kez aralarına girmeyi becerene kadar Sehun kulağının kanamasına neden olacak kadar sert bir darbe almıştı.

Kendini kaybetmeye meyilli iki adamın kavgasına girerken ne düşündüğümü bilmiyordum ama bunu yaptım. Kim ne yaptı anlamadım ama aralarına girmemle duvara doğru uçmam bir oldu. Öyle bir güçle itilmiştim ki çarpışımı yavaşlatamadım. Önce sırtım çarptı duvara, darbenin şiddetiyle geriye düşen başım da hemen arkasından geldi. Gözüm kararırken birinin beni fark etmesini bekledim. Ama ikisi de birbirini öldürmeye o kadar odaklanmışlardı ki benim varlığımı unutmuşlardı. Gözümden bir damla yaş süzülürken uğuldayan kulaklarıma rağmen kapının açıldığını duydum.

Birileri bağırıyordu. Omuzlarımdan tutulup sarsıldığımı hissettim. Adımın haykırıldığını. Ama kendimde gözlerimi açacak gücü bulamadım. Kulaklarımdaki uğuldama bir vızıltıya dönüşmüştü.

Omzumdaki kollar başıma çıkınca irkildim. Öyle büyük bir acı vermişti ki bu.

"Aman Tanrım." Dediğini duydum birinin vızıltı ve uğultuya rağmen anlayabilmiştim dediklerini. "Bırakın beni!" diye haykırdı ardından aynı ses. Sesin kime ait olduğunu çıkaramıyordum. Şu an Mickey Mouse konuşuyor bile olabilirdi.

Vücudumdaki kollar sıkılaştı. "Hayır." Dendiğini duydum. Altımda yeri hissedemedim bir an. Az önceki sesin küfrettiğini adımı haykırdığını duydum ama bunu umursayacak halde değildim. Uyanık kalmak için tüm gücümü harcıyordum, tüm hücrelerim uyumak için yalvarsa da beynim bunu reddetmeye çalışıyordu. Ama tanımadığım, tatlı bir koku beni sarmalamışken bu düşünceye tutunmak çok zordu.

Bilincimi kaybetmeden önce duyduğum son ses uzaktan yankılanan bir haykırmaydı.

**

Gözlerimi kırpıştırarak açmamla başıma dayanılmaz bir ağrı saplanması bir oldu. Bağırmak istedim ama kurumuş boğazımdan ses çıkmadı. Biri dudaklarıma pipet uzatınca vücudum gevşedi ve suyu kana kana içtim. Kendimi hazır hissettiğimde yavaşça tekrar gözlerimi açtım.

Bana bakan Suho'yla karşılaştım. Herkesi beklerdim ama Suho'yu kesinlikle beklemezdim. "İyi misin?" diye sordu sessizce.

"Sanırım." Demeyi başardım ikinci denememde. Elimi istemsizce başıma götürdüğümde saçlarımın üzerinden bir bandaj geçtiğini fark ettim.

"Neredeyiz? Ne oldu?"

"Hastanedeyiz." Dedi. "Dedenler aradı, olanları anlattım. Yoldalar."

"Sehun?" diye sordum sessizce. Ona o kadar kırgındım ki gözlerim doldu. Benim yüzümden kavga etmeleri yetmezmiş gibi bir de yaralanmama rağmen beni fark etmemişti bile.

"Ona nerede olduğunu söylemedim. Girişini de henüz yaptırmadım seni bulamasın diye."

"Teşekkür ederim Suho." Diye fısıldadım. Şu an ne Sehun'u ne Woo Bin'i görmek istiyordum.

"Önemli değil, arkanı kolladım sadece. Dostlar bunu yapar."

Gülümsemeye çalıştım ama gözümden ayrılmaya karar veren bir damla bütün etkisini bozdu olayın.

Kapı birden açıldı, Rory ve John her an ağlayabilir ya da ortalığı yıkabilir bir halde içeri girdiler. Beni yanağımda ıslak bir damla gözyaşıyla görünce Rory ağlamaya John ortalığı yıkmaya karar verdi.

İkisi aynı anda konuşmaya başlayınca elimle bir hareket ettim. Durulduklarında John tısladı. "Buna kim neden oldu?"

"Hayatlarını başlarına yıkacağım!" dedi Rory inanılmaz öfkeli bir sesle. Tekrar gözlerim dolmaya başladı. Bu defa kendimi tutamadım da. Ben bağıra bağıra ağlamaya başladığımda Suho sessizce odadan çıktı. Rory ve John iki tarafımdan bana sarıldılar. Rory'nin de benimle ağladığına adım gibi emindim. Ama onların kollarının arasındayken her şey o kadar zor görünmüyordu.

**

Doktor başımdan darbe aldığım için o geceyi ve günü hastanede geçirmem gerektiğini söylemişti. Eve gidebilecek kadar iyi hissediyordum ama evim herkesçe bilinen bir yerdi. Bu yüzden hastanede, kimsenin içeri alınmadığı bir odada sahte bir isimle kalmak cazip bir teklifti. Ertesi gün akşama doğru eve geçtik. Dedemlerin itirazlarına rağmen o davete gidecektim.

Çenem havada gezmem ve Sehun'u peşimde koşturmam gerekiyordu.

Özel dikim siyah bir smokin giydim, saçlarımı taradım. Başımı çarptığımda kafamın arkası yarılmıştı. Dikişlerimin görünmediğinden emin oldum.

Hazırlanmış bir şekilde odadan çıktığımda dedemler onlarca fotoğrafımı çekip beni övgülere boğdular. Hep birlikte devasa balo salonuna giriş yaptık. İçerisi çoktan okuldan insanlar ve aileleriyle dolmuştu. Ben giriş yapınca birçok göz bana döndü. Dedemler benden sonra geleceklerdi çünkü saklı kimliklerimizden kimsenin haberi yoktu. Şey, Suho, Sehun ve Woo Bin dışında. Woo Bin burada olmayacaktı ve Suho'ya bu konudan kimseye söz etmemesini rica etmiştik.

Gözlerim doğrudan salonun sonunda bir kolona yaslanmış Sehun'la buluştu. Pratiğini yaptığım gibi çenemi kaldırdım ve gözlerimi ondan başka yöne çevirerek bir ailenin yanına gittim. Onlarla sohbet ederken Sehun'un bakışlarının ağırlığını üzerimde hissediyordum.

Sonra bana doğru yürümeye başladı. Gerildim ama gülümsemeye devam ettim.

"Afedersiniz Bay ve Bayan Lee ama Luhan'ı bir saniyeliğine ödünç almam gerekiyor. İzin verir misiniz?"

İkisi de gülümseyip 'elbette' deyince Sehun bileğimden kavradı ve beni boş bir odaya doğru sürükledi. İçeri girdiğimiz an bileğimi ondan çektim.

"Ah, şimdi beni fark ediyorsun ha?" diye sordum. Her an ağlayabilecek gibi hissediyordum ama buna izin vermedim.

"Bambi..." diye başlayacak olunca elimi havaya kaldırıp onu susturdum.

"Benim için kavga ediyordun ama beni görmüyordun bile."

Sehun başını öne eğdi. "Söyleyebileceğim hiçbir şey yok. Hatalıydım."

Onu onayladım. "Evet. Hatalıydın."

"Suho bana nasıl olduğunu söylemedi. İyi misin?" diye sordu. Ben cevap vermeyince devam etti. "Evine geldim ama evde değildin."

Cevap vermek yerine yüzüne dik dik bakıyordum. Öne eğdiği başını kaldırdı bir süre sonra. Gözlerime baktı. O endişeyi, acıyı, pişmanlığı görünce kalkanım erimeye başladı.

"Özür dilerim." Diye fısıldadı.

Bu defa cevap vermek istedim ama açık ağzımdan ses dökülmedi. Sehun panik olmuş bir şekilde bana baktı. Ne yapacağını bilemez haldeydi. Elini önce bana uzattı. Sonra saçlarının arasına soktu. Sonra odanın içinde volta atmaya başladı.

"Beni affetmen için ne yapmalıyım?" diye sordu. "Dizlerimin üstüne mi çökmemi istiyorsun? Tanrı şahidim olsun seni kaybetmemek için bunu bile yaparım."

Ciddiliğini görmek kalkanımın son katının da yok olmasına neden oldu. "Bir daha böyle bir şey yapmaya kalkma."

Önce neden bahsettiğimi anlamadı. Sonra yüzüne bir rahatlama ifadesi yerleşti. Birbirimize doğru bir adım attık. Ellerimiz yavaşça birbirimizin vücuduna değdi ve sarılır halde bulduk kendimizi.

Sehun'la aramızdaki en güzel şey sözlere ihtiyacımızın olmamasıydı. Birbirimize sarılıyorduk ve pişmanlıklar, özürler kelimelere ihtiyaç duymadan eriyordu.

Bir süre sonra geri çekildim. Sehun'un elini tuttum. Bu defa onu sürükleyen ben oldum. El ele salona girmemiz alıştığımız liseli fısıltılarının yanına yetişkin kınamaları eklenmişti. İkimiz de bunu umursamamıştık elbette.

Salonun tam ortasında durduğumuzda elini bıraktım. Dizlerimi büküp başımı eğerek bir reverans verdiğimde beni taklit etti. İşaretimle "Save The Last Dance For Me" çalmaya başladı. Ellerim omuzlarını buldu. Onun elleri de belime yerleşti.

Şarkının ritmine bıraktık vücutlarımızı. Kalçalarımızı sallıyor, gülüyorduk. Sehun birleşmiş ellerimizi havaya kaldırınca kendi etrafımda döndüm.

Mükemmel bir uyumla birleşmiş vücutlarımızın arasına soktum elimi ve ceketinin düğmelerini tek tek açmaya başladım. O olduğu yerde mükemmelliğini sergileyerek, gururla dururken ellerimi vücudunda gezdirip arkasına geçtim ve ceketini çıkardım. Ceketi en yakında duran kişiye fırlattım. Şansıma bu kişi Baekhyun'du. Bana sırıtıp göz kırptı.

Hiç duraksamamış gibi dansımızı sürdürdük. Sehun melodinin yavaşladığı bir anda beni belimden tutarak geriye yatırdı. Bacağımı onun kalçasına doladım. Dans boyunca ayrılmamış gözlerimiz aşkla haykırıyordu.

Doğrulmamla kendimi vücudum ona yapışmış halde, ayaklarım yerden kesilmiş dönüyor bulmam bir oldu. Ayakkabılarımın ucunun yere değmesiyle dudaklarımın buluşması aynı ana denk geldi.

Alnını alnıma yaslayınca hem dans, hem öpücük yüzünden nefes nefese kalmış bir şekilde fısıldadım.

"Seni seviyorum, Oh Sehun."

**

Videoyu izlemeyi unutmayıın! Dans sahnesi aklımda tamamen videodakiyle aynı.

Bölüm bu kadar geç kaldığı için özür dilerim.

Woo Bin'in bir sonraki hamlesinin ne olacağını düşünüyorsunuz? Sizce Luhan, Woo Bin'le işlerini bitirmeden Sehun'la bir adım atmakla hata mı etti?

Sehun, Luhan'a ne cevap verecek? Şöyle sorayım, cevap verebilecek mi?

İleri bölümlerde sürpriz bir karakterin gelmesini planlıyorum. Bu karakterin çok iyi bir giriş yapmayacağına neredeyse eminim. Küfürlerinizi şimdiden depolayın bence.

Seguir leyendo

También te gustarán

702 397 11
var mıymış gönlümü bin parçaya böldüğünün bir sebebi?
1.4K 151 6
"Malum Kişi'nin fedaisi olarak bu görevi sana veriyorum. O büyük çadırdaki en yaşlı adamdan bir damla kan akıtmadan buraya dönme." ㅡㅡㅡㅡㅡ "Ben Mal...
400K 36.7K 33
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...
886K 70.9K 14
arkadaşlarıyla birlikte orduya katılan jungkook, ilk görüşte etkilendiği komutan kim taehyung'a cinsel içerikli mesajlar atmaya başlar. taekook, tex...