Nazende (bxb)

Av queenhurrem

443K 35.2K 10.1K

Yıllardır beni kardeşi yerine koymuş bir adamda takılı kalacak kadar aşıktım. NOT: Hikaye eşcinsel evlilikler... Mer

bir
iki
üç
dört
beş
altı
yedi
sekiz
dokuz
on
on bir
on iki
on üç
on dört
on beş
on altı
on yedi
on sekiz
on dokuz
yirmi
yirmi bir
yirmi iki
yirmi üç
yirmi dört
yirmi beş
yirmi altı
yirmi yedi
yirmi sekiz
yirmi dokuz
otuz
otuz bir
otuz iki
otuz üç
otuz dört
otuz beş
otuz altı
otuz yedi
otuz sekiz
otuz dokuz
kırk
kırk bir
kırk iki
kırk üç
kırk dört
kırk altı
kırk yedi

kırk beş

5.5K 641 84
Av queenhurrem

Aradan birkaç gün geçtiğinde yeni çıkan bizden bağımsız olaylarla her ne kadar akrabalar Baran ve benim yakamı bırakmış olsa da tam olarak ilgilerini üstümüzden çekmiş değillerdi. Benim duyamadığım yerde annem müdahale ediyordu. Halalarım, yengelerimden bazıları ve mutfaktaki ablalar da beni savunuyordu. Aslında ortada savunulacak bir şey de yoktu yani dünyanın en normal meselesiydi ama ağzı olan konuştuğu için karşı çıkmak şart oluyordu.

Saçlarımı biraz kısaltmış, biraz bir şeyler almış ve odama geçmiştim. Baran saçlarımı çok beğendiğini ve yakından görmek istediğini söylemişti. Göremiyordu çünkü yüzü biraz kendine gelmeden işe dönmüştü. Abim işe de gitmiyordu. Ondan annemler dışında haber alamamak beni çok üzüyordu. Baran'ı da üzdüğünü görebiliyordum.

Her zamanki gibi geçen akşam yemeğinde Baran saçlarıma sürekli baktığından her ne kadar biraz dikkat çeksek de beraber yukarıya çıktık ve kimsenin görmediğine emin olduktan sonra benim odama girdik.

"Ne yaptın gülüm?" dedi yorgun bir ifadeyle.

"Aldıklarımı göstereyim mi?!" dedim heyecanla.

Yorgunluğuna rağmen sıcacık bir tebessüm sundu ve yatağıma oturdu.
"Göster tabii."

Hevesle aldığım şeyleri gösterip ne yapacağımı, nasıl kullanacağımı ve nasıl kombinleyeceğimi anlatırken yüzünde sıkılmışlığın kırıntısını görsem bırakırdım ama o beni ilgiyle dinleyip anlamadığı şeylere bile yorum yaptı.

Bazılarına basit gelecek bu şey benim öyle hoşuma gitmişti ki...

Kendimi tutamadım ve ona aldığım tişörtü gösterirken birden uzanıp boynuna sarıldım sımsıkı. Başımı boynuna gömdüğümde eli hemen belime çıktı.

"Ne oldu?" dedi gülerek.

Omuz silktim.

"Bakayım güzel yüzüne."

"Bakma. Çok duygusallaştım şu an. Sus. Sarıl."

Belimi tek koluyla sıkarken güldü.
"Ulan senin duygusallığına ölürüm. Kurban olduğum."

Boynuna minik öpücükler kondurup geri çekildim. Hevesle devam ettim.

"Öyle işte! Saçlarımı beğendin değil mi? Biraz normalden kısa oldu aslında ama..."

Elimden kendine doğru çekip beni tek dizinin üzerine oturttu.

"Çok güzel olmuş. Her hali yakışıyor zaten ne diye telaş yapıyorsun?"

Ben onun kucağında birbirimize sırnaşırken sonra bizi Rojin çağırmıştı. Esra yenge ve Serhat Abi olayı biraz geç duymuşlardı bu yüzden geç gelmişlerdi. Benim de arayıp haber verecek durumum olmamıştı açıkçası.

Avluya çıktık. Esra yenge Baran'ı sıkı sıkı yoklamış başını oraya buraya çevirip yaralarına bakmış, defalarca kez beni kontrol etmişti. Çaylarımız geldiğinde üzgün bir tavırla ofladı.

"Bu kadar büyük olacağını tahmin etmemiştim!" dedi.

"Valla şahsen benim beklediğimden azdı bile. Ben silah milah da çıkar diye bekliyordum ama kimse vurulmamış." dedi Serhat Abi gülerek. Baran da sanki gayet normal bir şeymiş gibi güldü.

"Ağzından yel alsın Serhat! Birbirlerine girmiş çocuklar."

"Zaten belliydi böyle olacağı. Fırat'ı biraz tanıdıysam üstünde emanet olsaydı çeker vururdu. Yalansa yalan de Baran."

Baran geriye yaslandı.
"Doğru vallaha."

"Baran saçmalama."

"Yavrum saçmalamaktan değil. Sen düşün yapardı manyak. Kontrol edemiyor ki kendini." derken biraz olsun kızgınlık barındırmadan konuşmuştu Baran. Abimle nasıl bir iletişimleri vardı bir kez daha hayret ediyordum.

"Biraz hak ettiniz de... Bu kadarına gerek yokmuş cidden. Sana vurmadı mı?" dedi Serhat Abi.

"Öyle bir şey yapamaz abi. Bana ne yaparsa yapsın boynum kıldan ince. İstiyorsa gelsin yatırsın bir daha dövsün hatta çeksin vursun. Laf edersem en adi şerefsizim. Kardeşi olması umrumda bile değil, benim sevdiğime zarar vermek için el değdirenin elini kırarım." dedi Baran sert bir sesle.

Bunu söylediğin için bazen kendime iki tane tokat atmak istiyordum ama beni bu kadar sahiplenmesi deli gibi hoşuma gidiyordu. İnsanların yanında olmasaydık şimdiye kucağındaydım.

Serhat Abi başını salladı.
"Hakkın var koçum. Aşk bu başka bir şeye benzemez. Ha bana sorarsan anlık bir gazla veya kontrolden çıkmış öfkeyle her ne kadar Karaca'nın üzerine yürümüş bile olsa ben Karaca'ya asla vuracağını düşünmüyorum. Tasvip etmiyorum ama belki ittirir belki korkuturdu ama Fırat gerçekten hayatta en çok Karaca'yı seviyor muhtemelen."

"Muhtemelen değil. En çok onu seviyor tabii abi. Kendi ağzıyla dedi." Oturuşunu düzeltti Baran. "Normal aklıyla zaten Karaca'ya ne olursa olsun vurmaz. O an sinirlendiğinde de zaten üstüne yürüdü de ne yapacağını görmeye fırsat bırakamazdım."

Abimin beni bu hayatta herkesten daha çok sevdiğini kendi ağzından duymamıştım ama hareketlerinden belli ediyordu. Her ne kadar tam anlamıyla öküz olsa da...

"Abimin Baran'a kızgın olduğuna eminiz ama bence bana kızgın değil. Kırgın. Aklında muhtemelen Baran'ın bana yanaşmasına kızdı, benimse ona asla söylememe." diye mırıldandım.

Kıyaslamak için de demiyordum asla ama kırgınlığı tamir etmek kızgınlığı tamir etmekten gerçekten daha zordu. Bir şekilde Baran'dan hırsını çıkarmıştı ama bana hiçbir zaman hırslanmamıştı bile. Bunda beni çok sevmesinin etkisi vardı elbette.

"Gidip konuşalım mı? Yardımcı olalım mı yani?" dedi Esra yenge.

"Yok yenge sağ olasın." İç çekti Baran. "Ne yapacağımızı biz bile kestiremiyoruz. Fırat kincidir biliyorsunuz. Affeder mi bizi bilmiyorum."

"Gidin anlatın."

"Yarın yanına gitmeyi düşünüyorum. Karaca'yla beraber gidersek daha çok sinirlenebilir. Benden önce Karaca giderse her ne kadar çok az bir ihtimal olsa da belki kendini kaybedebilir. Ben önceden gidip biraz durumuna bakmalıyım."

"Ben de gelmek istiyorum." dedim hızlıca.

Baran bana dönüp gülümsedi.
"Ben istemez miyim seni abine götürmeyi? Biraz sinirinden emin olayım söz bensiz götürürüm seni."

Öyle tatlı bir sesle söyledi ki yapacak başka bir şey olmadığından başımı salladım.

Serhat Abi ve yengem bir süre daha bizimle oturup sohbet etti. Her şeyden emin olduktan sonra Baran abimin yanından ayrıldıktan sonra onlara gitmemiz şartıyla ayrıldılar konaktan.

Geç olan saatle birlikte ikimiz de uyumaya gittik.

————

Yazardan,

Baran belindeki kemeri düzeltip emniyet kemerini taktıktan sonra etrafa bakınarak kalabalık sokaktan ayrıldı. Eğer yolda birisiyle sohbet etmek zorunda kalırsa Fırat'a daha çok geç kalabilirdi bu yüzden ayıp olmasın diye bazılarına korna çalarken bazılarının yanından tekerleklerinin devinimini arttırarak ilerledi. Anayola indiğinde bile kafasında bir konuşma planı yoktu. Duruma göre davranıp duruma göre konuşacaktı.

Bir dal sigarayı dudaklarının arasına yerleştirip camını araladı. Çok rüzgar estiğinde başı ağrıyordu ama sigara kokusunun arabadan çıkmasını istediğinden açmıştı. Tek eliyle direksiyonu kontrol ederken diğerini cama yasladı. Canı sıkkındı. Mesele kavga etmeleri, yumruklaşmaları veya hakaret etmesi değildi. Mesele gerçekten onu ne olursa olsun kaybetmek istemiyor oluşuydu. Eğer Fırat'ın içinde en ufak art niyet barınsaydı karşısındaki kim olursa olsun o hakaretin üstüne onun yanına gitmezdi ama söz konusu olan Fırat'tı.

Orospu çocuğu, piç.

Kulağında tekrar yankılandığında içini bir sıkıntı kapladı. Bundan kimseye bahsetmek istememişti ama Fırat'ın yerden göğe kadar haklı olduğunu bilse bile bunları duymaması gerektiğini biliyordu. Çünkü ne olursa olsun Baran onun ailesine kötü sözü bırakın, kötü bir düşünce bile yaftalamazdı.

Sigarayı dudaklarının arasında sıkıştırırken gözleri dumandan dolayı kısılmıştı. Eliyle direksiyonu döndürüp gaza biraz daha bastı.

Ferman Ağa da kendisiyle gelmek için ısrar etmişti ama bu üçünün meselesiydi. Onları dahil etmek istememişti. Hem o gelirse yeterince objektif ve temiz bir konuşma olmayabilirdi.

Bahçe yoluna girdiğinde buranın hatırladığından daha uzak olduğunu düşünerek arabayı patikaya sürdü. Bahçenin kenarına park edip arabadan indi. Kapıyı kapattı ve yavaş adımlarla eve doğru yürüdü. İki katlı müstakil bir evdi. Sık gelmezlerdi buraya ama Baran severdi bu evi de bahçeyi de.

Evin önünde durdu ve zile bastı. Biraz bekledi.

Fırat kapıyı açtığında uyku sersemliğiyle karşısındakinin Baran olduğunu algılayamayıp birkaç saniye suratına baktı. İkisi de hiçbir şey söylemedi. Algıları açılır açılmaz Fırat kapıyı kapatmak için güç uyguluyordu ki Baran bunu yapacağını bilerek ondan önce davrandı ve kapıyı sertçe ittirip içeriye girdi.

Öfkeyle karşısındaki adama baktı Fırat.

"Ne yüzle geldin lan buraya?! Siktir git şu evden ya da ben siktir olup gideyim yoksa Allah'ıma vururum seni." dedi dişlerini sıkarak. Yüksek değildi sesi çünkü Baran'ın buraya gelmeyeceğini düşündüğünden karşısında görünce afallamıştı.

Baran kapıyı kapattı.
"Yok öyle. Geç içeri konuşalım. Kardeşine bir çay demle." dedi sırıtarak. Arsızlıksa bir tek öz kardeşine arsızlıktı.

Fırat öfkeyle Baran'ın yakalarından tuttu ve kapıya doğru ittirdi.
"Lan bas git seni siker siker çoğaltırım şimdi!"

"Yok. Konuşmamız lazım." dedi inatla.

Fırat Baran'ın rahat tavrını görünce iyice çileden çıkmıştı. Elini kaldırıp yumruğunu suratına geçirdi.
"Ulan yavşak bir de sırıtıyorsun karşımda utanmadan! Siz beni arkamdan vurdunuz lan ötesi var mı?"

Baran dişlerini sıktı sinirle. Çenesine giren ağrıyla Fırat'a baktı.
"İstediğin kadar döv. Umrumda değil. Konuşmadan gitmem."

Yeni yeni sakinleştiğini düşünen adam karşısındakinin ısrarcı tavrıyla bir yumruk daha geçirdi suratına. Daha önce açtığı kaşının üstüne yumruk atınca kapanmayan yara yeniden kanamaya başladı. Öyle ki ilk halinden bile daha çok kan aktı tek seferde. Baran acıyla gözlerini yumdu ve şakaklarında hissettiği sıvıya parmaklarını götürdü.

"Baran benim asabımı bozma yemin ederim elimden bir kaza çıkacak. Lan oğlum, normal bir şeyden bahseder gibi karşıma geçip nasıl konuşalım dersin?! Amına koyayım ben sana kardeşim diyorum lan kardeşim! Sen benim kardeşime kardeşim dedin! Abisiyim diye dolandın etrafında şimdi utanmıyor musun yaptığına?!"

Her şey nasıl kontrolden çıktı bilemedi Baran ama birden elini kaldırdı ve belki de Fırat'ın attığı tüm yumruklarla eş değer bir yumruğu tam kendinde olduğu gibi kaşının üstüne geçirdi.

"Seviyorum lan! Seviyorum şerefsiz! Seviyorum köpek gibi seviyorum!" diye bağırdı. Hayatı boyunca hiç bundan yüksek bir ses kullanmamıştı.

Fırat acıyla inleyip duvara sırtını yasladığında gözlerini sıkı sıkı yumdu.

"Hiç mi vicdanın yok?! Sen benimle konuşsan ben sana zaten hak vereceğim hiç mi değerim yok da bana bu şekilde davranıyorsun?!"

Sızlayan kaşına rağmen Baran'ı sertçe ittirdi.
"Bu mu hak vermiş halin?! Gelip belki günlerce belki yıllarca yalan söylüyorsunuz ve ne kadar yarrak gibi hissettiğimi hissettirmeye çalıştığımda ben mi suçlu oluyorum?!"

Elini kaldırdı ama kıyamadı Baran. Fırat'ın öfkesine rağmen çocuk gibi hırstan ve üzüntüden sulanan gözlerini gördüğünde içinin yandığını hissetti. Yakasından sertçe tutup kendine çekti ve sıkı sıkı sarıldı.

"Bırak." diye mırıldandı Fırat güçsüz bir sesle. Bırakmasını istemiyordu. Öfkeliydi, kinliydi ama ne olursa olsun onlara sırt çevirmek istemiyordu. Aynı zamanda kendi gururuna da yediremiyordu.

"Fırat ne olur beni biraz anla. Doğru söylüyorsun kardeş bellediğime bunu yapmak belki yanlıştı ama yine olsa yine aynı yanlışı yaparım. Çok seviyorum."

"Bak seviyorumlu konuşma yemin ederim yersin yumruğu!" dedi Fırat Baran'ın sırtına sıkı sıkı sarılırken.

Baran acısına rağmen gülümsedi. İkisinin de kaşından kan akıyor, günlerdir yaşadıklarından hem yorgun hem üzgün hissediyorlardı ancak kardeşin kardeşe sarıldığı şu birkaç saniye her şeyi alıp götürmüştü.

"İçeri geçersen, sana her şeyin nasıl başladığını anlatacağım. Ama eğer beni bir kez daha kapından kovarsan bunun dönüşü olmayacak." dedi Baran geri çekilirken.

Fırat kapıya baktı. Gidecek gibi oldu ama Baran'ın omzuna çarpıp içeriye yürüdü. Baran da arkasından gülümsedi.

Hiçbir şey söylemeden kendisine peçete uzatan adama baktı. Karşısına oturdu ve yüzünü buruşturup elini boynuna götürdü.
"Anlat." dedi sadece.

Her şeyi anlatırsa bu sefer kıskançlıktan boğazına yapışacağını ve sakinleşmeden yeniden delireceğini bildiğinden yavaş yavaş anlattı Baran.

Yıllarca sevdiğini ama bunun yanlış olduğunu hissettiği için vazgeçmek zorunda kaldığını, sonra sevgisinin karşılıklı olduğunu öğrendiğinde bir şeylere cesaret ederken bile zorlandığından bahsetti. Kendisini kaybetmekten ne kadar korktuğunu, ailesini hayal kırıklığına uğratır da ailesiz kalırım korkusuyla hiç hareket edemediğini anlattı.

Fırat hiçbir şeye tepki vermedi. Ne diyeceğini ve ne hissedeceğini de şaşırmıştı. Fark etmeden Baran'ın hislerini bastırmasına sebep olduğunu gördü. Bir yandan ona hak veriyor ama bir yandan da biraz olsun anlaşılmak istiyordu. Çünkü bu hayatta kimseye güvenmediği kadar Baran'a güvenmişti. Eğer yakın arkadaşı ve Karaca'nın arasında böyle bir şey yaşansaydı çıkacak kavga sadece kıskandığı için olurdu ama bu hissettiği başka bir şeydi. Yusuf'u öğrendiğinde sadece kıskanmıştı ama sağlıklı düşündüğü zaman aralarına girmesinin doğru olmadığını biliyordu.

Baran'la diğer arkadaşlarının durumu aynı değildi. Diğerleri iyi birer dostken Baran onun kardeşi olarak gördüğü adamdı. Karaca'yı emanet ederken gözünün arkada kalmayacağını biliyordu ama yıllarca birbirlerine kardeş gözüyle bakmışlarken şimdi nasıl böyle olabildiklerini anlamakta zorluk çekiyordu. Baran'a bu konudan dolayı kızgındı ama Karaca'ya çok kırgındı. Evet ikisi de kendi gözünde hata olarak gördüğü bir şeyi yapmış olabilirlerdi ve aynı derece suçluydular ama hissettirdikleri aynı olmuyordu. Ne olursa olsun onlardan bunu beklemiyordu, sadece bundan emindi.

Baran'a elaya çalan kahverengi gözleriyle uzun uzun baktı. Ne demesi gerekiyordu, bu durumda ne yapılırdı onu bile kestiremiyordu.

"Kırgın ve kızgınım." diyebildi sadece.

En azından hisleri konusunda onların yaptığı gibi yalan söylemek istememişti.

"Haklısın." dedi Baran da sadece. Eğer bir kız kardeşi olsaydı ve Fırat'la bu şekilde bir şey yaşasalardı o da sinirlenirdi. Bu yüzden elinden geldiğince onu da anlamaya çalışıyordu.

"Belki... Eğer bana bunu söyleseydiniz ilk başladığı anda... Sinirlenirdim ve muhtemelen yine kavga ederdik ama en azından şimdi olduğu gibi acaba başka bir şeyler daha dönüyor mudur arkamdan diye düşünmezdim." dedi kısık bir sesle.

Hissettiklerini anlatmakta çok zorlanıyordu çünkü ne Karaca gibi ağzı laf yapardı ne de Baran gibi mantığıyla hareket ederdi. O her zaman hissettiğini hissettiği an yaşamayı tercih ederdi.

Baran peçeteyi şakaklarına bastırırken bir yandan Karaca'dan yiyeceği azarı düşünmemeye çalışıyordu. 'Aferin geri zekalı yaraya böyle mi müdahale edilir!'

"Kaybetmekten korktuk seni. Seni anlıyoruz ama sen de bizi anla. Soner'i hatırlamıyor musun? Karaca'dan hoşlanıyor diye darmadağın ettin her tarafı hala denk geldiğinizde başını çeviriyorsun. Adam evli lan. Düğününe gitmeyi siktir et çarşıda görünce bile yolun değişiyor. Ben buna bizzat senin yanındayken şahit oldum. Sence bizi bu denli silmeyeceğinin bir garantisi var mıydı? Bize bu garantiyi verdin mi hiç?"

Fırat dişlerini sıktı.

"Veremedim mi gerçekten? Gözünüzde kardeşlerimi kolayca silip atacak bir adam mıyım?"

"Soner'e de kardeşim diyordun."

"Aynı şey mi beynini siktiğim? Sen kendini Soner'le bir mi tutuyorsun? Ya da Karaca'yı. Çocuktum lan o zaman. Lise ikide miydim üçte miydim onu bile hatırlamıyorum. Oldu bitti bir kavga işte. Düğününe gitmemişim, lafa bak amına koyayım. Madem her şeyi gördüm diyorsun düğününe gitmediğim halde takı makı ne sikim varsa hepsini annemlerle bir selamımla gönderdiğimi niye hatırlamıyorsun? Ya da çocuğu olduğunda içeri girmesem bile kapısında mevlütte çayını içtiğimi? Hiç mi tanıyamamışsın sen beni?" dedi hayal kırıklığı içinde.

Baran peçeteyi masaya fırlattı.

"Ee Fırat ne olacaktı? Öz kardeşinin düğününe de mi gelmeyip selam yollayacaktın? Mümkün olsa bizim de mi çocuğumuzu görmeden evin bahçesinde dikilecektin? Sen buna hayatında yer edinmek mi diyorsun? Bu hale geleceğimizden korktuk zaten sokuk beyinli. Her şeye kendi tarafından bakıyorsun. Sana kimse haksız olduğunu söylemiyor. Şaşırmakta da kızmakta da haklısın. Ben de sana niye öğrenir öğrenmez hemen tebriğe gelmedin diye sitem etmiyorum. Adam gibi özrümü dilemeye geldim."

"İstemiyorum özür." dedi Fırat.

İçinde çok çocuksu bir kırgınlık vardı. Onları elbette içten içe anlıyor, insanların seveceği kişiyi seçemediğini biliyordu ama işte kırılmadan edemiyor ve yeterince olgun davranamıyordu bu konuda. Özellikle Karaca onun çok hassas noktasıydı. Normalde bile onu kimseyle paylaşmak istemezken şimdi Baran'la onu abi-kardeş gibi değil sevgili gibi görmek onun için de kolay değildi. İnsan yıllarca aynı yerde duran yatağının yeri değiştiğinde bile bocalardı bu yüzden onun da bunları hissetmesi normaldi.

Baran kırgınlıkla Fırat'ın yüzüne baktı. Buraya gelirken ya çıkarız ya batarız demiş ama ikinci ihtimalin olmasından da korkmuştu, bazen bazı şeyler ne olursa olsun düzelmeyebilirdi.

"İyi." dedi ayağa kalkarak. Hiçbir şey demeden gidecekti ki Fırat ayağa kalkıp tam karşısında dikildi.

"Ben de özür dilerim." dedi birden

Bu beklediği bir şey değildi çünkü o özür dileyecek birisi de değildi kolay kolay.

Hızlıca konuştu.

"Vurduğum için değil, onu hak ettin. Karaca'ya yaklaşmadan önce düşünecektin. Sana küfür ettiğim için ve her ne kadar öyle olmasa bile size bana söyleyecek kadar güven veremediğim için."

"Ne küfrü? O kadar çok ettin ki hangisi için?" diye sordu Baran şakaya vurarak.

"Ben senin ailevi değerlerine küfür etmek istemedim. Onu da o anlamda söylemedim. Ne söylediğimi bilmediğimi biliyorsun her şey ağzımdan çıkıyor işte. Ama yemin ederim ben küfür refleksi olarak söyledim."

Bunu zaten biliyordu Baran başının eğdi hafifçe.

"Sıkıntı yok." Kapıya baktı. "Gel gidelim hadi. Eve dön. Annenler yalvarıyormuş gelmiyormuşsun, ayıp değil mi kaç yaşında kadını üzmene değer mi?"

Uzanıp kolunu tuttuğunda Fırat Baran'ın elinin üstüne elini koydu.

"Baran, ısrar etme. Ben kendimi biliyorum. Biraz daha sakinleşmeden gelmek istemiyorum."

"Karaca için gel bari. Seni herkesten çok merak ediyor."

Karaca onun yumuşak karnıydı. Dişlerini sıktı.

"Yok." diye mırıldandı güçsüz ve ikna edilmeye müsait bir sesle.

"Fırat siktirtme nazını, gel hadi. Hadi benim ağzımı burnumu yamulttun onun üstüne yürürken hiç mi utanmadın?" dedi sinirle.

Bakışları sertleşti.

"Ne olursa olsun ne kadar sinirlenirsem ve kendimi kaybedersem kaybedeyim babama el kaldırırım ona el kaldırmam."

"Üzerine yürürken aklın neredeydi?"

"Vurmayacaktım, yemin ederim ki."

"O zaman gel de bunu Karaca'ya anlat çünkü sinirinin geçtiğine şahit olmadan senin yanına getirmem onu."

Fırat dişlerini sıktı ama bir yandan da Karaca'yı sahiplenmesi ve herkesten korumak istemesi hoşuna gitmişti.

"İyi." diye mırıldanıp omzuna çarparak geçti yanından.

Baran gülümsedi.

"Büyüyememiş puşt seni."

"Büyük bir şeyi gösteririm şimdi sana sikik." dedi Fırat sinirle.

"Yarışalım mı?"

"Mal." deyip güldü. İkisinin de yüzü gülüyordu ve aralarındaki bu saçma muhabbet de kendi içlerinde birbirlerini affettiklerini gösteriyordu.

____

Fırat arabadan inip konağın önünde durduğunda konaktaki gençler ikisini bir arada görmeye sevinmişlerdi.

Avludan içeriye girdiklerinde herkesten önce eğilip babaannesinin önünde diz çöktü ve elini öptü. Baran da aynısını yaptı. Barıştıklarını babaanneye göstermek zorundaydılar çünkü bu konakta en sevdiği torunlarında başta gelirdi ikisi de. Elbette hepsi Karaca'dan sonraydı. Bu ayrımcılık yaptıkları için değildi. Diğerleri yanlarına 1 uğruyorsa Karaca 5 uğruyordu. Sürekli hallerini hatırlarını soruyor onları güldürmek için elinden geleni yapıyor ve hiçbirinin aklına gelmeyen yerlerde bile onları o düşünüyordu. Bu kadar ilgi alakanın da karşılıklı olması çok normaldi.

Sonra ikisi de Filiz Hanım'ın elini öptü. Ağlayan kadına sıkı sıkı sarıldılar. Bu sırada halaları onların bu mutluluğu ve bir oluşları sürsün diye dua ediyorlardı.

Fırat birkaç kişiyle daha görüştükten sonra merdivenlerden çıktı. Her adımında omuzları düştü çünkü birazdan kardeşini gördüğünde ne yapacaktı bilmiyordu bile. Sadece kırgın ve pişman hissediyordu.

Odasının önünde durduklarında Baran Fırat'a baktı. Fırat Baran'a bakıp başıyla kapıyı açması için bir işaret verdi. Bu sırada ikisinin de kaşındaki kan kurumuştu. Önce Baran içeriye girdiğinde Karaca'nın Rojin, Berat, Gül ve Samet'e açtığı filmle masada oturduğunu gördü. Çocuklar filmi izliyor o ise sadece ekrana bakıyordu. Omuzları düşük ve günlerdir yaşadığı sıkıntılardan dolayı yüzü solgun duruyordu.

"Fırat Dayı!" dedi Gül şaşkınlıkla. Gül, kız kuzeninin çocuğuydu bu yüzden ona dayı derdi.

Karaca irkilerek kapıya baktığında abisini görünce kısa çaplı bir şok yaşadı. Hızlıca ayağa kalktı.

"Abi!" dedi.

Baran çocukları odadan çıkardıktan sonra Karaca'ya göz kırpıp odadan çıktı. İkisinin baş başa konuşmadı gerekirdi.

Fırat ve Karaca odada kaldıklarında ikisi de birbirlerine baktılar.

"G-gel böyle." deyip koltuğu gösterdi. Fırat oturdu. Baran da sandalyeyi çekip karşısına oturdu.

Fırat'ın konuşmasına fırsat vermeden hızlıca konuştu.

"Özür dilerim, senden sakladığımız için. Tek özür dileyeceğim nokta burası. Ne olursa olsun birini sevdiğim için kimseden özür dilemeyeceğim, hele de bu kadar seviyorken."

Başını dikleştirip gururlu durmaya çalışırken aslında ağlamamak için kendini zorluyordu.

"İyi." dedi Fırat sadece. Baran'la konuşurken böyle olmamıştı ama Karaca'yla konuşurken birden gözlerinin yandığını hissetti. Başını bu sebeple başka bir yere çevirdi. "Benim de özür dileyeceğim tek nokta size bana söylemenizden çekinmenize sebep olmam, size bunun güvencesini vermemem."

"İyi." dedi Karaca aynı onun gibi.

Gözlerinden birkaç damla yaş düştüğünde ağlamaya başlayacağını anladığı için tam kalkıp lavaboya gidecekti ki Fırat sıkı sıkı sarıldı ona. Öyle sıkı sarıldı ki Karaca başının omzuna değdiğini hissettiği anda kendini bıraktı ve ağlamaya başladı. Tek taraflı değildi bu ağlayış, Karaca onun omzunu o ise Karaca'nın omzunu ıslatıyordu.

"Seviyor musun onu?" dedi titreyen sesiyle.

"Çok seviyorum."

"Hepimizi karşına alacak kadar mı?"

"Hepinizi karşıma alacak kadar."

Birbirlerinin yüzüne bakmazlarken Karaca burnunu çekip sırtına doladı kollarını. Omzuna başını yan yasladı.

"Kızgın mısın bana?"

"Değilim."

"Ya öyleyse?"

"Çok kırgın hissediyorum."

"Affetmeyecek kadar mı?"

"Kırıldığım ve kızdığım için aynı zamanda pişman hissedecek kadar."

"Senden nefret ediyorum abi." dedi Karaca.

"Ben daha çok abisinin baş belası."

"Sen niye ağlıyorsun?"

"Ne bileyim amına koyayım az önce dümdüz duruyordum. Sen ağlattın beni."

"Sen de beni ağlattın."

"Sen zaten ağlamaya yer arıyorsun beni bahane etme."

"Yalancı. Bu sefer gerçekten ağlıyorum."

"Ben de gerçekten ağlıyorum."

"Sen niye bu kadar tatlı konuşuyorsun şimdi, o zaman da öyle konuşsaydın ağlamazdık."

"Nerem tatlı benim?"

"Doğru."

"Özür dilerim."

"Ben de özür dilerim."

İkisi birbirine sarılıp ağladıktan sonra Karaca sakinleşene kadar Fırat omzunu işgal etmesine fırsat verdi. Hayatta ne olursa olsun, nasıl bir durumla karşılaşırlarsa karşılaşsınlar hiçbir zaman hiçbir şey ailesinden önemli olmayacaktı.

Belki karşılıklı hatalar ve öfke nöbetleri yaşanmış olabilirdi ama şimdi her zamankinden farklı bir düzenle yeni duruma ayak uyduracak ve onların her zaman yanında duracaktı.

Çünkü aile olmak bunu gerektirirdi.

————

Fortsett å les

You'll Also Like

738K 23.1K 54
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!
7.5K 1K 39
Bilinmeyen Numara: Geçen Noel kalbimi sana vermiştim. (22.57) Bilinmeyen Numara: Sen ise onu bana geri verdin. (22.57)
2.2M 139K 60
pabucumun bayboyu Ayşen: Ama senin gibi tiplerden hoşlanmam. Ayşen: Senin gibi tipler dediğim. Ayşen: Kötü çocuk gibi takılan. Ayşen: Zeki ve çalışk...
266K 13.2K 67
🔞 Argo ve cinsellik içerir. Genç barmen Cem ile Narkotikten Komiser Selim, özel bir göreve çıkarsa başlarına en fazla ne gelebilir ki. Aşk, komedi v...