Âdem

De birharfbekcisi

38.8K 1.5K 1.8K

Adını söylemekten korkuyorum. Adını işitince kalbim acıyor âdem. İşte sırf bu yüzden "âdem" diyorum sana. İns... Mai multe

âdem?
mühim bir duyurudur
1. Bölüm: Bekleyişler
2. Bölüm: Buruk Bir Sevinç
3. Bölüm: "Şefkat"
4. Bölüm: "Yanık"
5. Bölüm: "Öfke"
6. Bölüm: "Senden Çok Korkuyorum"
7. Bölüm: "Özür Dilerim"
8. Bölüm: "Senden Ayrılıyorum"
9. Bölüm: Seni Sevmiştim
11. Bölüm: Bir Hayalle Avunmak
12. Bölüm: Tâlip
13. Bölüm: Görüşme
14. Bölüm: Yanımda Olsan
15. Bölüm: Geç Kalmak
16. Bölüm: Bağışla
17. Bölüm: Alışveriş
18. Bölüm: Taziye Evi
19. Bölüm: Sana Geç Kalmak İstemiyorum
20. Bölüm: [Final]
Duyuru

10. Bölüm: Azap

311 35 60
De birharfbekcisi

"Bir gün ben
İri ve kaslı gövdem
Sapsarı kesildim
Hali harap bir dev çıktı önüme
Gözlerini öyle açtı ki yüzüme ve ağlamış
Sonra söyleştik"

-Cahit Zarifoğlu

***

Bursa

Yüreğindeki ıstırap, günler geçtikçe şiddetini daha da arttırmıştı. Her saniye, her dakika, her saat beyninin içinde sinsice gezinen o görüntü netleşiyor, hatta bazen canlanıp onu deli etmeye çalışıyordu. O gelene kadar bu acıyla başa çıkmanın yollarını aramıştı. Şimdi ise adam yanındaydı ve çıkmaz bir sokakta olduğunu daha iyi kavrıyordu. Onu gördükçe bu hissi daha çok giriftleşecekti. Yüzüne baktıkça sıkışır gibi olan kalbinden anlıyordu. Belki de bu yüzden yüzüne bakmamak için direnmişti.

Sırtını dayadığı duvardan ayrılabildiğinde Talha'nın acı yüklü çehresine bakmadan gözyaşlarını sildi. Odadan çıkmak üzere ayağa kalkıp ağır adımlarla kapıya doğru ilerledi. Onu ne kadar çok sevmişti... Sevilmemeye katlanmak, aldatılmaya katlanmaktan daha kolaydı. Bunu, aldatıldığında anlamıştı. O kadının görüntüsü bir hayalet gibi karşısına çıkıyor ve boğazına kördüğümler bırakıyordu. Her şeyi affedebilirdi. Sevilmemeyi bile... Ama aldatılmayı.... O görüntü zihninden çıkmadığı sürece affedemeyecekti, bunu seziyordu.

Odadan çıkıp kapıyı kapatmaya çalışınca ise adam buna izin vermedi. Kapının kulpunu tutup çekmiş ve Meryem neye uğradığını şaşırmıştı. Eşi, yakınına gelip kısık bir sesle: "Meryem..." dediğinde artık onun ağzından adını bile işitmek istemediğini fark etti. Talha ise onun bu kaçışlarından yorulmuş, biraz olsun konuşmak istiyordu. Bu yüzden kolundan acıtmayacak bir şekilde tutup onu tekrar odaya çekti. Kapı kapanıp Meryem, bu adamla baş başa kalınca onunla konuşmaya dair hiçbir istek taşımadığını fark etti. Hem ondan neyi dinleyecekti ki? Nasıl aldatıldığını mı...

"Git buradan!" diyen sesi son derece soğuktu bu yüzden. Kendisi bile onunla bu denli hissiz konuşabildiğine şaşırmıştı.

"Beni dinle Meryem..."

"Dinlemek istemiyorum! Git dedim!"

"Sen bu hâldeyken çekip gidemem. Lütfen dinle biraz olsun."

Meryem, onun bu ısrarına öfkelenerek, "Git buradan!" diye haykırdı. Sanki Talha'nın dedikleri kulağına ulaşmıyor, zihninde yer bulmuyordu.

Talha, giderek artan öfkesini kontrol etmeye çalışarak alnını oluşturdu. Gözlerini birkaç saniyeliğine kapatıp tekrar açtı. Sakinleşmeye çalıştı.

"Seni dinlemeyeceğim Talha! Dinlemek istemiyorum. Sen beni en normal zamanda bile dinlemedin... Şimdi senin ihanetini mi dinlememi istiyorsun?"

Son cümlesinde sesi iyice titreyen Meryem, ondan bir karşılık gelmeyince umutsuzca yere çöküp dizlerini karnına çekti. Başını dizlerinin üstüne eğip hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Bu ağlama krizleri ne zaman dinecek o da bilmiyordu. Ama bu süreci kolay atlatamayacağını, her geçen gün canının biraz daha yanacağını biliyordu.

"Kalbim acıyor... Kalbim çok acıyor..."

Talha, sayıklamaya başlayan eşinin bu hâlini görünce sarsıldı. Öfkesi, yerini derin bir merhamete bıraktı. Ne yapacağını, nasıl hareket edeceğini bilemeyerek ayakta öylece dikildi.

"Talha... Neden bana bunu yaptın? Neden?.. Ben, sana ne yaptım?"

Adam, dizlerinde derman bulamayarak karısının karşısına çöktü. Onun acısını izlemeye koyuldu. İzledikçe kendisine olan öfkesi artıyor, içindeki ses kulağına nefret cümleleri fısıldıyordu. Kadın ise sayıklar gibi acısını adamın gözlerinin önüne sermeye devam etti:

"Keşke seni hiç sevmeseydim. Keşke bir gün gelirsin umuduyla hiç beklemeseydim. Keşke sana hiç güvenmeseydim..."

Talha, acıyla yutkundu. Son bir şansın ikisine de iyi geleceğini düşünerek: "Geçmişi telafi etmeme izin ver." diye mırıldandı. Sesi, haksız olduğunu bilerek güçten düşmüştü. Uzun süre eşinden bir cevap bekledi. Bağırıp kızsa, ona da razıydı. Suskunluğu onu korkutuyordu. O sustukça içinde bir şeyler kopup gidiyordu. Sanki ondan tamamıyla vazgeçtiğinin bir kanıtıydı susması... Talha, bundan ölesiye korkuyordu.

Neyse ki derin bir iç çekişin ardından karısı söze girdi. Kendisine bakmadan konuşmaya başladı:

"Sana her baktığımda o kadını göreceğim... Ben seni artık eskisi gibi sevemem Talha... Ben artık sana eskisi gibi bakamam..."

Sesi, o kadar yorgun ve kırılmış geliyordu ki Talha tüm ümitlerin tükendiği, tüm yolların kapandığı vehmiyle yutkundu. Ayağa kalkarken gözleri kızardı. Omuzları düştü. Diyecek her şey bitmiş gibi sadece sustu. Oysa söylemek istediği çok şey vardı. Haykırmak istediği binlerce sözcük vardı. Pişmanlığını ifade edebileceği bir sürü cümle vardı. Ama hiçbirini yapmadı. Çünkü biliyordu. Ne yaparsa yapsın bu yorgun ve kırgın kadının yaralarını saramayacaktı.

Fakat ondan vaz mı geçecekti? Kendisinden gitmesine, bir başkasıyla birlikte olabilme ihtimaline göz mü yumacaktı? Bu ihtimal, az önceki güçsüzlüğünün dahi önüne geçti. Birden: "Olmaz..." dedi. Sesi yüksek ama sayıklar gibiydi. Artık salondaki annesinin onları duyma ihtimaline bile aldırmıyordu.

"Gitmene izin vermem Meryem. Boşanmayacağız. Bunu kabul etmem."

Son cümlesini henüz bitirmişti ki kapının açılma sesiyle arkasını döndü. Annesinin kızgın yüzünü görmek, omuzlarını biraz daha düşürdü. Yüzünü tamamıyla kaplayan bir hüzünle ayakta öylece dikildi. Yaşlı kadının beyaz çehresi öfkeyle gerilmiş, gök rengi gözleri kızarmıştı. Oğluna birkaç adım yaklaştı. Gözlerini onun utanç dolan gözlerine dikip hiç beklenmedik bir anda sağ yanağına can yakıcı bir tokat attı.

Talha, geçmişi, şimdiyi ve geleceği dahi bir anlığına ona unutturan bu tokatla birlikte afalladı. Hiçbir zaman, tek bir sefer bile kendisine bir fiske dahi vurmayan annesi, şimdi tüm öfkesiyle karşısında dikilmiş ve kendisine can yakıcı bir tokat atmıştı. Olayların bu noktaya nasıl geldiğini bile düşünecek hâlde değildi. Sanki bir anlığına zaman donmuş ve odadaki her şeyin varlığı silinip de annesi ve annesinin öfkesiyle baş başa kalmıştı. Kendini küçük, yaramaz bir çocuk gibi hissetti. Fakat bu seferki yaramazlığı ona pahalıya patlamıştı.

"Boşanacaksın!" diye kükreyen annesinin gözlerinden bir damla yaş süzüldü. Bu gözyaşının; az önce attığı tokattan sonra gelen merhamet hissiyle mi -yoksa artık her şeyi bildiğinden tam anlamıyla emin olduğu- annesinin yaşadığı hayal kırıklığından mı kaynaklandığından emin olamadı. Her iki durumda da suçlu kendisiydi. Eskiden olsa Meryem'i karşısına alır ve 'neden her şeyi anlattın' diye ona son derece öfkeyle haykırırdı. Fakat şimdi annesi, belli ki her şeyi biliyordu fakat Talha, Meryem yanıbaşındayken ona tek bir kelime dahi edemiyordu.

"Oğlum da olsan senin gibi birine böyle masum bir kızı emanet etmem. Eğer boşanma konusunda ona zorluk çıkarırsan sana sütümü helal etmem. Bu kız senin kölen değil! Hem onu aldatıp hem de 'gitmene izin vermem' diyemezsin!"

Duyduğu her kelime bir balyoz olup beynine iniyor, her bir kelime onu dehşete düşürüyordu. Tam da şu an, yaşadıklarının bir kabus olmasını ve uyandığında hiçbirinin gerçek olmamasını öyle çok arzu ediyordu ki... Fakat gerçekti... En az annesinin öfkesi kadar gerçek... Daha fazla burada durmak istemiyordu. Sanki biraz daha kalsa dayanamayıp bağıracak, yere çöküp hıçkıra hıçkıra ağlayacaktı. Odadan çıkmaya yeltenirken Meryem'in iç çekişlerine annesinin hayal kırıklıklarına bulanan cümleleri eşlik etti.

"Sen, nasıl böyle bir şey yaptın Talha? Ben seni bir kızın canını yakasın diye mi evlendirdim? Hiç mi utanmadın başka kadına giderken..."

Odadan çıkıp kapıyı kapatırken de duyduğu son ses annesine aitti:

"Boşanana kadar Meryem burada kalacak. O zamana kadar bu eve adımını bile atmıyorsun. Yedek anahtarları da çıkmadan önce odama bırak!"

***

Bursa

Meryem, ufak bir el bavuluna birkaç kıyafetini ve defterini koyup çıkmıştı evden. Kıyafetlerinin birçoğunu, kitaplarının büyük bir kısmını ve hatta içinde ders notları bulunan defterlerini bile almamıştı yanına. Almayı da istememişti. Ona Talha'yı hatırlatan ve Talha'nın parasıyla alınan çoğu şeyden vazgeçmişti. Yüzüklerini dahi dolabın içinde görünür bir yere koymuş, sanki o yüzükleri çıkarınca onunla olan tüm bağı bitmiş gibi rahatlamıştı.

Şimdi ise kendi ailesi her şeyden habersizken kayınvalidesinin her şeyi biliyor olduğu gerçeğiyle baş başaydı. Anlattığı için pişman olup olmadığından emin değildi. Sadece anlatmadığı takdirde Talha'nın bağlarından kurtulamayacağından emindi. Belki de bu yüzden Halime Anne'yi üzmeyi bile göze alarak her şeyi ama her şeyi tüm ayrıntıları ile anlatmış, anlatırken o olayları tekrar yaşıyor gibi gözyaşlarına boğulmuştu.

Her şeyi anlattıktan sonra kurduğu en son cümle ise asıl varmak istediği noktaydı:

"Ben, boşanmak istiyorum anne... Talha izin vermiyor ama ben onunla daha fazla yapamam. O yüzden buraya geldim, belki onunla konuşursun diye..."

Ara ara onu çok üzdüğünü düşünerek kendini suçlar gibi olsa da çok geçmeden iki yıldır çektigi acıları gözünün önüne getiriyor ve kendisini ancak bu şekilde teselli edebiliyordu. Artık o adamın aşağılamak ve hakaret etmek için kendisini o evde tutmasını istemiyordu. Bu yüzden elindeki son çareyi de böylelikle tüketmişti. Halime Anne, anlayışsız biri olsa elinde başka çaresi de kalmayacak, kimbilir boşanmak ne kadar güçleşecekti.

İlk defa kendi istek ve arzusu dahilinde böylesi büyük bir karar alıyordu. Daha önce aldığı kararlar hep ailesinin ya da Talha'nın ona dayattığı şeyler iken şimdi kendi verdiği kararın sonuçlarını yaşayacaktı. Pişman değildi, pişman olacağını düşünmüyordu. O evde kalacak ve o adama katlanacak olsa; yaşadığı her gün ona zindan olacaktı. İşte o, böyle bir ihtimali silip atmak ve her gün ölmektense bir kere ölmeyi tercih etmişti.

Yine oturma odasında oturmuş, son zamanlar üzerine derin derin düşünüyordu. Talha, dört gün önce yaşadıkları o yüzleşme anından beridir, annesinden çekindiği için olsa gerek, eve hiç gelmemişti. Fakat Halime Anne, birkaç gün sonra onu avukatla görüşmeleri için çağıracaktı. Meryem, Talha'nın zorluk çıkarmaması için sürekli dua ediyordu. İnternetten araştırdığına göre boşanma protokolü hazırlandıktan sonra tek celsede boşanmak mümkündü. Zaten çocukları yoktu, mehri dışında ondan herhangi bir maddi hak talebinde de bulunmayacaktı. Görünüşe göre kolay bir süreç kendisini bekliyordu fakat Talha'nın bu süreci zorlaştırmayacağından emin değildi.

Boşandıktan sonra ne yapacağını düşünmeye başladı. Ailesine gittiği ilk gün ne diyecek ve nasıl karşılanacaktı... Boşanmakla her şeyin bitmesini ne çok isterdi... Fakat zor bir süreç kendisini bekliyordu. Sırf bu yüzden boşanacaklarından ailesini haberdar etmemişti. Hatta iddet süresi bitene kadar da haber vermeyecekti. Böylelikle kendisini vazgeçirmek için uğraş veremeyeceklerdi.

Uzandığı yerden doğrulup derin bir nefes aldı. Artık her şeyin biteceği o noktadaydı. Gözleri neden doluyor, kalbi neden sıkışır gibi oluyordu? Her gün, her gece aklına o görüntüler geldikçe ağlıyordu. Artık ağlamaktan bile yorulmuştu. Fakat bunun uzun ve sancılı bir süreç olacağını kabullenmesi gerekiyordu. İki eliyle yüzünü kapatıp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. İhaneti anımsayışının ardından gelen o ağır duygular, yeniden gelip kalbine yük oluyordu.

2 yıl... diye içinden geçirdi.

2 yıl bekledim seni... Her gün, her gece... Bir gün gelirsin, belki bir gün seversin diye... Elimi ne zaman uzatsam koca bir boşluk karşıladı onu. Ben, hep ümitle bana gelmeni bekledim. Sen ise beklediğim günlerde başka tenlerde kendini eskittin... Neden bana bunu yaptın Talha? Neden...

***

Ankara

Neydi bu özlem? Daha düne kadar nefretin kollarında kinini arttırırken şimdi geceler onsuz geçmek bilmiyordu. Onun mahcup tebessümünü, elleriyle oynayıp duruşunu, bazen kaçamak bakışlarını gözlerine çevirişini, utandığında yüzünün kızarışını, her birine bir isim taktığı çiçeklerini sulayışını... Tüm bu detayları tek tek aklına getiriyor, içinde büyüyüp duran duygularının ağırlığından yüreği eziliyordu.

"Sen bana ne yaptın Meryem?" diye mırıldandı. Gözlerini yanındaki boş yastığa çevirdi. Bu yastık kaç kez ihanetin kokusuna bulanmıştı... Aklına geldikçe boğazına koca yumrular bırakan o simsiyah günahlarından şimdi ölesiye nefret ediyordu. Karısı, o koca evde her gün ümitle kendisini beklerken, bir kez bile ona ihanet etmemişken, hatta öyle ki gözleriyle bile ona olan sadakatine zeval vermemişken o nasıl...

Öfkelendi. Kendine, kendi pisliğine, kendi geçmişine, kendi kapkara günahlarına öfkelendi. O öfkeyle saçlarını karıştırdı, gözlerini yumup yumup açtı, yatağında bir sağa bir sola döndü. Sanki yattığı yerde dikenler vardı. Zehirli dikenler... İçine işleyen, içini boğan zehirli dikenler...

Sonunda yorganı bir hışımla üzerinden atıp yattığı yerde doğruldu. Sırtını yatağın başlığına yaslayıp düşünmeye başladı. Bir yolu yok muydu? Her şeyi düzeltmenin bir yolu yok muydu?

"Meryem..." diye fısıldadı son zamanlarda sürekli yaptığı gibi... Ve iç dünyasında kendisiyle hesaplaşmaya başladı.

Günahlarımın cezasını kalbimdeki bu duyguyla mı ödüyorum? Canım yanıyor. Ne yapacağım, sen söyle. Ben seni nasıl bırakacağım? Tüm duygularım tepetaklak olmuşken ve sen durmadan zihnimi işgal ederken, şimdi nasıl?..

Gözlerinde asırların hüznü birikmişti sanki. Asırların yorgunluğu... Ağlamak istiyordu, keşke günler, geceler boyu ağlayabilseydi. Belki o zaman kalbine yumru gibi oturan bu acıdan kurtulabilecekti.

Sena'nın yüzüne ve bedenine aşıktım. O bakımlı, neşeli ve çekici kadına... Başka hiçbir şey umrumda bile değildi. Birbirimizi tüketip duruyorduk, fark etmeden. Bir eşya gibi... Değersiz bir mal gibi... Hatta gün oluyor, sıkılıyorduk bile birbirimizden... İtiraf edemediğimiz bir gizdi sanki bu... Uzun aralıklarla bilinçli bir şekilde ayrı kalıyor, sonra tekrar aynı kirli günahın pençesine takılıyorduk.

Gittim, bir gün buruşacak olan yüzlere sevdalandım Meryem. Bir gün sarkacak olan tenleri arzuladım. Ne acınası hâl, değil mi?

Ben seni hiç görmemişim, sesini hiç duymamışım, seni hiç anlamamışım Meryem... Anlamam için benden vazgeçmen mi gerekiyordu? Neden bu kadar geç kaldım sana?

Seni seviyorum Meryem. Ve bu sevgi, bir ete duyulan sevgi gibi değil. Seni güzel yüreğinle, kimseye kötülük beslemeyen yüreğinle seviyorum. Bunu nicedir itiraf etmekte zorlandım. Ama nereye kadar... Seni seviyorum. Ve artık başka da bir şey bilmiyorum.

Ve ağladı adam. Belki uzun, çok uzun bir sürenin ardından, sanki yıllardır ağlamamış gibi iri gözyaşlarıyla ağladı. Sıcak, ağır, acı ve pişmanlık yüklü gözyaşlarıyla... İki eliyle çehresini örttü. Tüm günahlarını, utançlarını, yüzündeki karayı gizlemek istedi. Belki de gecenin içine karışıp yok olmak, hiç olmak istedi. Bu vicdan azabıyla yaşamak, yaşamak değildi. Bu, olsa olsa ölmekti. Yaşarken ölmek...

Başı çatlayacakmış gibi şiddetle ağrımaya başladı. Ellerini yüzünden çekip yastığını sımsıkı kavradı. Utancının bir simgesi gibi, yüzünde soğuk terler birikmişti.

"Bu azapla yaşamak çok ağır..." diye mırıldandı.

Sanki bir sürü insanın acziyetini onun sırtına yüklemişlerdi. Öyle mahcuptu. Öyle çok utanıyordu...

"Bu azapla bir ömür nasıl geçer?

Bu azapla nasıl olur da her gün ölünmez?"

Continuă lectura

O să-ți placă și

28.1K 3.5K 57
Bilinmeyen numara| Neclaaa Siz| Ne var lan Bilinmeyen numara| Yan sınıftaki Begümün hoşlandığı biri var mı Siz| Bilmiyom kereviz sapı Bilinmeyen numa...
361K 11.8K 40
Kars Kümbetli Jandarma Karakolunda görev yapan Jandarma yüzbaşı Doğukan ve Kars Kümbetli'deki köy okuluna atanan Aslı'nın zor, imkansızlıklarla dolu...
DOKTOR ✔ De Rümrüm

Ficțiune adolescenți

2.2M 108K 40
Hatay kızı ve doktorun hikâyesi. Kısa hikâye tarzındadır. *** Başlangıç tarihi: 16.08.2019 Rastgele #1 = 19.04.2020 Kısahikaye #1 = 14.09.2020 Romant...
6.9K 740 12
Siz hiç aşık oldunuz mu? Aşk... Love'in hiç tatmadığı, tatmaya zorlandığı bir duyguydu. Ne kadar ironik değil mi? İsminin anlamı aşk ama hiç gerçek a...