Saklı Yıldızın Seçilmişi

By Lythari

4.8K 538 2.9K

Ben saklı yıldızın dokunduğu, ışığını taşıyanım. Kimilerine göre yetenekle ödüllendirilmiş, Kimilerine göre y... More

Saklı Yıldız Tapınağı
Kalim (Kesişme)
Kurth (Tuzak)
Huir (Kaçak)
Truke (Takas)
Zrada (İhanet)
Ehiza (Av)
Vendim (Kararlar)
Etsipen (Keder)
Ravi (Çare)
İkurra (Sembol)
Mascarada (Sahte Gösteri)
Raenne (Zanlı)
Rashk (Kıskançlık)
Dom (Hüküm)
Kır Cadısı
Amante (Sevgili)
Aanval (Saldırı)
Rasa (Kayıp)
Bror (Kardeş)
Braga
Braga II
Karmaşa
Beklenmedik Yangınlar
Euri (Yağmur)
Besef (Farkındalık)
Veleno (Zehir)
Turas (Yolculuk)

Kâbus

25 4 7
By Lythari


Bölüm 24

Sevgi cezalandırılması gereken bir duygu muydu? İnsan birini severken diğerlerine karşı sorumluluklarını yerine getiremez miydi? Mavi Yıldız böylesine katı olabilir miydi? Elda kendisine bu yeteneği veren gücün, birisini sevdiği için kendisini cezalandıracağına, onu geri alacağına inanmıyordu. Belki de inanmak istemiyordu...

İçinde kopan fırtına, kıyamet durmaksızın devam ederken bardağı taşıran son damla da düştüğünde Elda, yakasından tuttuğu adama uzanıp öpüvermişti. Sonrasında genç kadın için sadece Kaane vardı. Sıcaklığı tüm bedenine yayılırken artık üşümüyordu. Adamın dudakları kor olmuş değdiği yeri yakıp geçiyor, teninde izini bırakıyordu. Güçle belini kavrayan elleri sahiplenici olmasına rağmen bir o kadar da nazikti. Kendilerine koydukları yasaklar, yılların özlemiyle duygularının seline kapılıp giderken Elda içinden yükselen arzularla şaşkındı. Başı dönüyor, tüm gücü sanki adamın dudaklarıyla çekilip alıkonuluyordu. Bir an Kaane'in kolları arasındayken bir an sonra ahşap masanın kenarında oturduğunu hayal meyal fark etti. El yordamıyla ittirilerek etrafa dağılan kurutulmuş bitkilerin adamın botları altında ezilirken çıkardığı ses geçekliğe dönmesi için yapılan zayıf bir çağrı gibiydi. Umursamadı.

Onun, kendisini ve verdikleri sözü bir an olsun düşünmediğine inandığı zamanlarda genç kadının duygularını kontrol altına alması çok daha kolay olmuştu. Şimdiyse Yaşlı Gaya'nın tüm uyarılarına rağmen risk almaktan başka çaresi yok gibi geliyordu. Kalbi onun yanlış bir seçim olmadığını, hayal kırıklığına uğramayacağını haykırıyordu. Gücünü ve kendini, Kaane'e değilse başka kimin ellerine emanet edebilirdi ki?

Gür kirpiklerini güçlükle araladığında zihni derin bir uykudan uyanıyormuş gibi şaşkınlıkla silkindi. Arka odaya nasıl, ne zaman geçmişlerdi? Hiç geçmemiş olmalıydılar... Hatıralarında yer etmiş son sahne Kaane'in duygularını açıkça itiraf ettiği andı. Yanaklarının ateşin önünde kalmış gibi ansızın yandığını hisseden Elda hafifçe doğrulurken üzerinden kayıp gitmekle tehdit eden örtüyü hızla yakalayıp sıkıca tuttu. İçerisinin karanlığına rağmen uygunsuz bir halde yakalanmak istemediğini düşünen genç kadın bundan daha uygunsuz bir halde yakalanmasının mümkün olmadığını biliyordu.

"Kaane?" sessizce adamın adını söyledi. Gözleri hızla karanlığa alışırken dışarıda çakan şimşeğin ışığı odayı gün gibi aydınlattı. Kol mesafesi uzağında, adamın minderlerin üzerinde yattığını görmek kısa bir an rahatlatsa da uzun sürmedi. Güneşin öptüğü, sağlıklı bir bronza sahip teni solgundu. Solgun ve kıpırtısız...

Yitip giden ışıkla birlikte oda yeniden karanlığa bürünürken ellerinin ve dizlerinin üzerinde adama yaklaştı. Titreyen parmakları âşık olduğu çehreye uzandı. Adamın tıpkı morarmış dudakları gibi ağzının etrafı da karamıştı. Genç kadının, geriye devrilmiş gözlerinin akını görmesine gerek yoktu. Engel olmakta zorlandığı bir panik dalgası tüm bedenini sarıp sarmalamakla tehdit ederken Elda "Hayır," dedi. "Bu gerçek değil. Gerçek değil. Gerçek olamaz..."

Gözlerini sımsıkı yumdu. Bu sadece o korkunç rüyalarından birisiydi. Kaane ile asla arka odaya geçmemiş, birlikte olmamıştı ve gözlerini açmayı, uyanmayı başardığında bu kâbus da bitecekti.

Bitmeliydi, bitmek zorundaydı.

Odanın karanlık köşelerinden tanıdık fısıltılar sinsice kulaklarına sızdı.

"Sana söylemiş, seni uyarmıştım," dedi Yaşlı Gaya'ya ait dingin ses. "Bazen sevdiklerini koruyabilmek için onlardan vazgeçmen gerekir."

"Şimdi uyanacağım ve korkularımın beni yönetmesine, kararlarımı etkilemesine izin vermeyeceğim."

İnanç ve kararlılıkla kendi kendisine mırıldandığı sözler ne yazık ki gözlerini açıp rüyada olsa bile Kaane'in cansız bedenine bir kez daha bakması sağlamaya yetmiyordu.

Nihayet boğazından yükselen güçlükle bastırılmış bir hıçkırıkla yattığı yerden doğrulduğunda, yanakları ılık gözyaşlarıyla ıslanmıştı. Geceliğinin uzun kollarını yüzünü kurulamak için kullanmakta sakınca görmeyen kadın, içinden kopmaya devam hıçkırıkları bastırmaya çalışarak el yordamıyla yatağının yanında bıraktığı gümüş hançere uzandı. İyileşmeye fırsat bulamayan avcunun içindeki kesiklere bir yenisi eklenirken beyaz tabağa düşen damlara çekilen zehri görünce rahatlayarak tuttuğu nefesini saldı. Günlerdir devam eden kabuslarıyla başa çıkamasa da en azından yeteneğine sahip olduğunu, sevdiklerini koruyabileceğini bilmek çaresizliğe kapılmasını engelliyordu.

***

Odadan çıktığında kapıyı karşılayan duvara yaslanmış bekleyen Qua'yı gördü. "Günaydın," dedi sıcak bir karşılık alamayacağını bilerek. "Çok bekletmediğimi umarım."

Arkasından aldığı güçle doğrulan Qua, Elda'yı baştan aşağı süzmesine rağmen herhangi bir yorumda bulunmaktan kaçınarak sadece "Bekletmediniz," dedi.

Gittikleri yönü siyahi kadının tayin etmesine izin veren Elda, derin bir nefes aldıktan sonra mırıldandı: "Bu durumun hoşuna gitmediğini biliyorum. Ama inan benim için de kolay bir karar olmadı."

"Benim onayıma ihtiyacınız yok," diyerek genç kadının sessizliğe bürünmesine neden olan Qua verdiği sert tepkiden hoşlanmamıştı. Olayların Elda'yı ne kadar hırpaladığını fark edemeyecek kadar kör değildi. Yine de onu, Kaane için bir zayıflık olarak görmekten vazgeçemiyordu. Düşünceleri ansızın olduğu yerde durup kolunu yakalayan genç kadın tarafından bölündü.

"Onayını istemiyorum," dedi Elda çenesini kaldırarak. "Sadece hayatın pahasına, ne olursa olsun, sana ne emir verirse versin önceliğinin onu korumak olacağını bilmek istiyorum."

Başını daha fazla dayanamıyormuşçasına iki yana sallayan Qua "Umarım buna değiyordur," dedi ve kolunu çekip kurtardıktan sonra ardına dönmüştü ki genç kadının yumuşak fısıltısını duydu.

"Değiyor..."

Yenilgiyle omuzlarını düşüren siyahi kadın yürümeye başlamadan önce homurdandı: "Önceliklerim konusunda endişe etmenize gerek yok."

***

Şafak Konağının dışında güneş tüm ihtişamıyla parıldıyordu. Farklı boylarda kesilmiş iki koca kütüğü omuzlarına almış Tano çoktan terden ıslanmış gömleğini çıkartıp bir kenara atmıştı. Sığındığı ağacın serin gölgesinden talimatlarını sıralayan Manu'nun önüne gelerek taşıdığı kütükleri adamın ayaklarının dibine atıverdi. "Madem çok biliyorsun, sen yap."

Manu, ayaklarını ezilmekten kurtarmak için son anda başının üstündeki alçak dala tutunup havada asılı kaldıktan sonra yavaşça kendini yere bıraktı. "Bunca zaman farklı kaslarımızı geliştirmiş olmamız benim suçum değil koca oğlan."

Tano hırlayarak adama doğru döndüğünde araya giren Cair, eliyle iri yarı arkadaşını geriye iterken "Olin'i gören oldu mu?" diye sordu.

Güneşten korunmak için geniş kenarlıklı hasır bir şapkayla dolaşan soluk benizli Iska elindeki çekici çiviye vurmadan önce sırıttı. "Sabah sadağıyla yayını alıp çıktı."

Bakır rengi saçları güneşin altında alev almış gibi görünen Ura'nın pürüzlü sesi yükseldi. "Belki de çocuklar için başka bir oyun hazırlıyordur."

Önündeki son odun parçasını da ikiye bölen Kaane elindeki baltayı kesme kütüğüne sapladıktan sonra yana bıraktığı beyaz gömleği alıp doğruldu. Kumaşı yüzünü kurulamak için kullanan Korucunun en ufak hareketi biçimli kaslarının belirmesi için yeterliydi. "Zaten burada işimiz bitti sayılır," dedi adamın eksikliğinin önemi olmadığını anlatmak istercesine.

Elini Korucunun omzuna koyan Cair, gelenleri göstermek için bulundukları açıklığı sınırlayan çalılığa işaret ederken sırıttı. "Bizi bilmem ama senin işinin bittiği kesin."

Elda'yı gören Kaane'in yüzü fark edilir şekilde aydınlandı. Gömleğini omzunun üzerine atıp onlara doğru yürürken adımları sanki sabahın erken saatlerinden beri çalışan onlar değilmiş gibi dinçti. Genç kadının önüne geldiğinde utançla kızarmış yanaklarını fark ederek çapkınca gülümsedi. Hemen yanındaki Qua yorum yapmaktan kaçınarak sessiz bir baş selamının ardından diğerlerinin yanına gitmeyi uygun bulmuş olacak ki ikiliyi yalnız bırakmakta tereddüt etmedi. Kaane için gri mavi gözlerin özellikle üstünde fazla oyalanmamaya gayret edişini izlemek eğlenceliydi. Bu sırada genç kadın yana doğru eğilerek "Ama burada ne yapıyorsunuz?" diye sorduğunda hızla hareketini takip eden genç adam suratlarının karşı karşıya gelmesine neden oldu ve dudaklarına küçük bir öpücük bıraktı.

Ani hareketin neden olduğu şaşkınlıkla geriye dengesiz bir adım atan Elda "Ne yapıyorsun?" diyerek soludu.

Kaşlarını kaldıran Kaane masumca omuz silkti. "Sırf yapabildiğimi görmek için sevgilime günaydın diyorum," dedikten sonra kolundan tuttuğu kadını olduğu yerde döndürüp uzaklaştırırken sözlerine devam etti. "Sana küçük bir sürpriz hazırlıyorum ama henüz hazır değil."

"Oh?" diyen Elda omuzun üstünden geriye bakmaya çalıştıysa da görüşünü kesen çalıların engeline takıldı. Dikkatini yeniden önüne çevirdiğinde Kaane uzanıp elini yakaladı ve parmakları birbirine kenetlendi.

Bir süre sessizlik içinde yürüdükten sonra olduğu yerde duran Korucu "İyi misin?" diye sordu. Genç kadının eline sarılmış beyaz sargıyı lekeleyen kızıllıkları görmüştü. Yaşlı Gaya ve maiyetinde olup geride kalmış kim varsa sabahın erken saatlerine Şafak Konağından ayrıldıklarını da biliyordu.

Elda başını salladığında birbirine kenetlenmiş ellerini dudaklarına doğru kaldırıp yavaşça öptü. "Lütfen, konuş benimle."

Nefesi kesilen genç kadın olduğu yerden uzaklaşamasa da gözlerini kaçırdı.

"Kâbus görmeye devam mı ediyorsun?"

Ansızın kirpiklerinde birikip gözlerini yakan yaşları hızla geri göndermeye çalışan Elda boğuk çıkmasına engel olamadığı bir sesle "Evet," dedi.

Boştaki elini kadının omuzlarına dolayıp kendisine çeken Kaane, çenesini başının tepesine yasladı. Konuştuğunda sesi anlayışlıydı. "Sahip olduğun güçle hayatımı kurtardın. Buna itirazım yok ama yeteneğinle tanışmadan önce de tehlikeler atlattım ve hayatta kaldım. Benim için endişelenmeyi bırakmalısın."

"Anlamıyorsun." Elda zayıf bir sesle itiraz ederken başını kaldırıp adama bakabileceği kadar geriye çekildi. Gözlerindeki çaresizlik açıktı. "Eğer benim yüzümden sana bir şey olursa bununla yaşayamam..."

Kadının omzundan kayan koluyla belini kavrayarak uzaklaşmasına izin vermediği Elda'yı yeniden kendisine doğru çekti. Şimdi sıcak nefesleri birbirine karışırken şefkatle gülümseyen Kaane burnunun ucunu öpmeden önce mırıldandı: "Yanılıyorsun Sevgilim. Burada tehlikede olan sensin. Şafak Korucusu'nun sevdiği kişi olmak seni hedef tahtasına koyuyor ve seni koruması gereken kişi de benim."

Burnunun ucundan ayrılmayı başaramayan adamın dudakları derin bir öpüşle genç kadını bulmadan önce eklemeyi de ihmal etmedi. "Ayrıca artık kendine daha fazla zarar vermeni istemiyorum."

Korucunun sıcaklığı tarafından sarıp sarmalanırken güçlü kollarına kendini bırakıvermek öyle kolaydı ki. Kaane alnını kadınınkine yasladığında, Elda zayıflığından duyduğu huzursuzlukla kaşlarını çattı ve "Yeteneğime sahip olduğumu bilmek gece uyumama yardım ediyor," diyerek usulca itiraz etti.

Dudak kenarı arsız bir tebessümle kıvrılan Kaane'in koyulmuş yeşil bakışlarında hınzır pırıltılar oynaştı. "Belki de nikah işini yola çıkmadan halletmeliyiz. Böylece geceleri daha rahat uyumana yardımcı olabilirim."

Genç adamın gizli vaatlerle dolu sözleri Elda'nın kalp atışlarının sekmesine neden olurken kıvrak bir hareketle kollarından kurtulup aralarına güvenli bir mesafe koydu. "Düşmanını, seni zehirlemeye çalışan, topraklarına bunca karmaşayı getiren kişiyi bulana kadar bu bağı kurmayacağız."

Elda'nın bu adımı attıkları vakit gücünü yitireceğine inandığını bilen Kaane teslim olurcasına ellerini kaldırdı. "Tamam," dedi. "Biliyorsun, istemediğin, hazır olmadığın hiçbir şey için seni zorlamayacağım."

***

Yürürken rahat edebilmek için tek eliyle topladığı uzun eteklerini odanın kapısı önüne vardığında bırakan Vera, sessizce dikilmiş bekleyen muhafızı ilgisiz gözlerle süzdü. Kaane'in adamlarından biri olmalıydı. Odanın dışarı sızan karanlığında şüpheyle duraksayarak sordu: "Kardeşim içeride mi?"

Başıyla onaylayan adama son bir bakış atıp kapıyı çalmaya gerek görmeksizin içeri girdi. Oda karanlık ve havasızdı. Geniş adımlarla bahçeye açılan kayar kapıları sonuna dek itip günün temiz havayla birlikte içeri dolmasına izin verdi. Duvarın kenarında, ağır örtülerin altından homurdanan Vesta'nın sesi yükseldi. "Beni rahat bırakın. Kendimi iyi hissetmiyorum."

Yatağa eğilip örtüleri tek bir hareketle kardeşinin üzerinden çeken Vera yüzünü buruşturdu. "Şu haline bir bak. Zavallı görünüyorsun."

"Beni rahat bırak! Planlarınızdan da oyunlarınızdan da bıktım." Vesta tekrar yakalayıp çektiği örtüyü kucakladı.

Kendini yer yatağının ayakucuna bırakan Vera'nın yüzünde yarım bir tebessüm vardı. "Biliyor musun bazen beni şaşırtıyorsun küçük kardeşim."

Arkasındaki yastığı alıp ablasına fırlatan Vesta söylendi. "Sana hiç anlatmamalıydım."

Kolaylıkla havada kaptığı yastığı yanına bırakan Vera "Ah, hayır, hayır. İnan bana seninle gurur duyuyorum," dedikten sonra uzanıp kardeşinin ellerini tuttu. "Korucuyu öpmen gerçekten cesaret gerektiren bir hareketti."

Bakışlarını kaçıran Vesta homurdandı: "Şuna aptallık desek."

Kardeşinin ellerini bırakıp ayağa kalkan Vera eteklerini düzeltti. "Babam en azından sana Korucunun yatağına girmenin bir yolunu bulmanı söylememiş," diye mırıldandı. "Kendini şanslı sayabilirsin."

Dudağının içini kemiren Vesta, babalarından ablasına gelen notun içeriğini biliyordu. "Peki, ya sen?" dedi. "Sen ne yapmayı düşünüyorsun?"

Son pusulasında Vera'yı da artık eve çağıran Haul Hanesinin Beyi, kızının daha fazla bir bitkinin başında ömür tüketmesine razı olmadığını açıkça dile getirerek, ailelerinin çıkarlarına uygun düşen, herkesi mutlu edecek bir evliliğin hazırlığı içerisinde olduğunu ifade etmişti.

"Sen benim için endişelenme," diyen Vera el yordamıyla topuzundan kurtularak ensesine dökülmüş saçları toparladı. "Herkes gibi benim de kendi planlarım var." Düşünceleri kısa bir an uzaklarda dolaşır gibi sessizliğe bürünen genç kadının bakışları halen kalkmaya niyetli görünmeyen kardeşini bulduğunda hoşnutsuzlukla ışıldadı. "Artık saklandığın kabuktan çıkma vaktin gelmedi mi? Sana hiçbir şey veremediysem bile bu zamana kadar oyunda kalmak istiyorsan etrafında olup bitenden haberdar olman gerektiğini öğretebilmiş olmalıydım. Yok çekiliyorum diyorsan belki de çoktan sabah ayrılan Yaşlı Gaya'nın kafilesine takılıp eve dönmeliydin."

Başını hızla ablasına çeviren Vesta bir anda soluksuz kalmıştı. "Şifacılar gitti mi yani? Parma Hanesinden Elda peki?"

Bağlantıdan habersiz olmanın verdiği tutuklukla gülümseyen Vera "Ne demek istiyorsun?" diye sordu. "Kaane'in nişanlısı neden onlarla ayrılsın ki..." cümlesini tamamlarken elleri kavrayışın getirdiği şaşkınlıkla ağzını örttü.

Elbette sonradan ortaya çıkan genç kadın şifacılardan biri... Braga'nın aradığı kişiydi...

Continue Reading

You'll Also Like

2.4K 929 39
✨WattpadMysteryTr | Polisiye, Aksiyon ve Macera Dolu Sayfalar Okuma Listesinde!✨ İki kitaplık serinin ilk kitabı. Aslı, şehrin karmaşası ve rekabet...
186K 11.5K 151
WATTYS 2020 BİLİM KURGU KAZANANI ! ✓ Seri tamamlandı. Düzenlemede ve tüm bölümleri yayında. Düzenenlenen bölümlerin başlıkları farklı fontlardadır. #...
4.3K 447 16
•Kayıp kıta Atlantis'in öyküsü, doğmaması gereken melez bir çocuğun güçleri ile tekrardan yazılıyor. • Büyük kırmızı derili kitabı elleri arasına ald...
46.6M 2.7M 106
Öncelikle şu konuda bir anlaşalım. Normal değilim, o da öyle.