Nazende (bxb)

By queenhurrem

440K 35K 10K

Yıllardır beni kardeşi yerine koymuş bir adamda takılı kalacak kadar aşıktım. NOT: Hikaye eşcinsel evlilikler... More

bir
iki
üç
dört
beş
altı
yedi
sekiz
dokuz
on
on bir
on iki
on üç
on dört
on beş
on altı
on yedi
on sekiz
on dokuz
yirmi
yirmi bir
yirmi iki
yirmi üç
yirmi dört
yirmi beş
yirmi altı
yirmi yedi
yirmi sekiz
yirmi dokuz
otuz
otuz bir
otuz üç
otuz dört
otuz beş
otuz altı
otuz yedi
otuz sekiz
otuz dokuz
kırk
kırk bir
kırk iki
kırk üç
kırk dört
kırk beş
kırk altı
kırk yedi

otuz iki

8.2K 662 139
By queenhurrem

Gözlerimi rahatsızlıkla zar zor araladığımda elimi gözlerime götürüp ovuşturdum. Tam indireceğim sırada elime bulaşan rimeli görmek sessiz bir çığlık atmama sebep olmuştu.

"Of ya of!"

Makyajla ne zaman uyusam ertesi gün cildim bok gibi oluyordu. Ayağa kalktım. Her yerim ağrıyordu geceden beri. Sürekli pistte dans etmiştim. Bir ara babamla omuz omuza halay bile çekmiştik. Düğünlerimiz hep böyle geçerdi. Uzun ama güzel bir eğlenceyi arkamızda bırakmıştık ve sonunda yengemler de dünya evine girmişti. Mutlu hissediyordum hem onlar hem de sebepsizce kendi adıma.

Ayağa kalkıp akan göz makyajımı sildim. Sabah cilt bakım rutinimi yapıp yüzüme bir kağıt maske koydum. Etrafı toparlamaya başladım. Takım elbisem burada olmadığına göre annem kuru temizlemeye vermek için almış olmalıydı. Ayakkabılarımı, kıyafet parçalarımı topladım. Bugün hafta sonuydu yani herkes evdeydi. Herkes kendi işinde kendi temizliğinde ve kendi tatilinde olacaktı yani.

Makyaj fırçalarımı yıkarken yüzümdeki maskeyi kaldırmıştım. Şarkı söyleyerek odama tekrar geldim. Masamdaki boş bardakları kucaklayıp altımdaki kısacık şortu düzeltip avluya, oradan da mutfağa geçtim. Hepsini bıraktım.

"Uyanmış benim gül yüzlüm!" dedi Semra Teyze.

Yanağından öptüm.

"Karnım çok acıktı!"

"Kahvaltıyı kaldırdık. Senin odana geldim ama çok yoruldun dün uyandırmaya kıyamadım."

"Kurban olayım sana!"

Ayaküstü bir şeyler atıştırmama kızdığı için masanın kenarına oturdum. Hemen önüme bir tabak hazırladım. Onlar da bu sırada diğer işleriyle meşguldüler.

Ben kahvaltı yaparken annem girdi içeriye. Saçları dağılmıştı ve geceden kalan elbisesiyleydi. Kaşlarımı çattım.

"Anne? Ne bu halin?"

Elini başına götürüp yüzünü buruşturdu.

"Uyuyakalmışım." Başını kaldırdı. "Semra'm Baran'a bir nane-limon ya da ıhlamur kaynatsana. Bir de ağrı kesici alayım başım çok kötü."

"Hemen hanımım."

"Nesi var?" dedim kaşlarımı çatarak. Bu soruyu sorarken kendime engel olamamıştım. Durum ne olursa olsun,  nasıl bir konumda olursak olalım ben hep onun iyi olmasını isteyecektim.

Annem bana baktı. Hafifçe omzunu kaldırıp indirdi.
"Hasta biraz bir şeyi yok."

"Allah Allah." diye mırıldandım.

Kahvaltımı yaptığımda annem benim kalktığım yere oturdu. O sırada kaynayan ıhlamuru kupaya dökmüşlerdi.

"Annem sen götür ben de biraz kendime geleyim." dedi annem gözümün içine bakarak.

Artık dikkat çekmek istemiyordum bu yüzden isteksizce başımı salladım. Onu görmek bana iyi mi geliyordu kötü mü geliyordu anlamamıştım.

Kupayı alıp odasının kapısına kadar yürüdüğümde derin bir nefes aldım. Kapıyı tıklattım sonra da açtım.

Baran yatağın kenarında üzerine tişört geçiriyordu. Beni görünce yüzüme baktı.

Kupayı dikkatlice masaya koydum.

"Annem gönderdi."

"Sağ olasın. Teşekkür ettiğimi söylersin." dedi. Sesi çok bozuk ve kısık geliyordu.

İlk kez yüzüne baktığımda biraz endişelenmiştim açıkçası çünkü gerçekten yüzü çok beyaz duruyordu. Esmer teninde fark edilecek bir beyazlıktı.

"İyi misin?" diye sorarken buldum kendimi.

Başını eğdi.
"İyiyim. Hiçbir sorun yok."

"Emin misin?"

Başka bir yere bakıp başını salladı. Sonra yine yüzüme bakmadan konuştu.

"Sen?"

"Gayet iyiyim."

"İyi. Ne güzel. Hep iyi ol."

"Sen de."

Yüzüme bakmadığı için odadan çıktım. Umarım içerdi ıhlamuru, iyi olmadığını fark edebiliyordum ancak bu konuda müdahale edecek kişi ben değildim.

Abimin odasına girdim. Her zamanki gibi yine yerinde yoktu. Tüm konağı dolaşıp herkese itinayla bulaştıktan sonra tekrar odama döndüm. Bugün geçmek bilmiyordu. Arkadaşlarıma gitsem iyi olurdu, en azından kafam dağılırdı. Onların yanında gerçekten mutlu oluyor ve her şeyden sıyrılabiliyordum. Bir de Songül'ün Allah'ın belası sevgilisi olmasa her şey bizim için daha eğlenceli olabilirdi ama ne zaman çok güzel bir gün geçirse kıza o günü zehir edebiliyordu. Çok bağlandığı için her ne kadar ayrılması için zorlasak da birbirlerinden uzak kalamıyorlardı. Açıkçası ben çocuğun Songül'ü sevmekten çok alışkanlık haline getirdiğini düşünüyordum.

İlişkilerinin en büyük zorbası benken muhtemelen benim ilişki hayatımı anlatsam beni öldürür veya bir altı ay kadar dalga geçerdi.

Songüller'in evinde buluştuğumuzda yine saatin benim için nasıl geçtiğini anlayamamıştım. Kalkmak istediğimde Selim arabasıyla gelmediğinden mecbur abimi aramak zorunda kalmıştım. Kapıya geldiğinde tek olmasını beklerken yanında Baran'ı görmüş olmak her ne kadar bu kararım için biraz pimanlık duymama sebep olsa da oflayarak çıktım evden.

"Abin gelmiş." diye mırıldandı Selim.

"Heee." dedim ben de. Abim acele edelim diye bize bakarken Baran sürücü koltuğunda başı öne eğik bir şeyler düşünüyordu. Bu iyice dikkatimi çekmişti.

Baran hep başı dik yürürdü ancak son zamanlarda hep önündeydi.

Selim'le beraber arkaya oturduğumuzda abim laf atmadan duramadı.

"Bunu da mı bırakacağız?"

"İstiyorsan bırakma." dedi umursamazca omuz silkerek.

"Yolda kalana yardım etmek büyük sevap biliyor musun? Ondan dolayı yani."

"Ha ha ve ha!"

Araba yolcuğumuzda ne ben ne de Baran konuşmuştu. İkimiz de sessizce abimle Selim'in kavga edişini dinlemiştik.

"Ben hiçbir kadın sana katlanmaz sanıyordum, dün dans ettiğin kadın ileri derece miyop muydu?"

"Allah Allah? Katlanıyorlarmış demek ki Selim, adamına göre muamele yani anladın mı?"

Selim alayla güldü.

"Çok sürmez ama bel bağlama. Ne kadar mağara adamı medeniyetten yoksun biri olduğunu görünce kapının önüne bırakır seni."

"Gavat da olabilirdim, neyse."

"İnsancıl demek istedin herhalde?"

"Yo dümdüz gavat. Sen hayırdır benim dans edişimi nereden gördün? Gözlerin de hep beni arıyor."

"Hayır dans edeceğim diye kızı düşürecek gibi olmasan inan tüm salon seni izlemezdik. Videoya aldım bakıp gülmek için."

"Özleyince aç bak tabii."

"Tabii tabii."

Böyle böyle Selim'i eve bıraktıktan sonra sokaktan çıkıyorduk ki abim bana döndü.

"Naber?"

"İyi abi sen?"

"İyi ben de ne olsun."

"Yav biz ne zamandır üçümüz bir şey yapmıyoruz hazır iş yokken bir yere mi gitsek?" dedi abim ikimize de bakarak.

Ne diyeceğimi bilemeden başımı salladım sadece. Biz hep beraber birlikte bir şeyler yapardık bu yüzden reddetmem zordu.

"Yusuf da gelsin Karaca. Ara. Biz de öğrenelim neymiş ne değilmiş. Düğün falan derken bakamadım ona da."

Baran direksiyondan başını çevirip abime baktı.

"Ben rahatsızım biraz. Siz gidin."

"Niye lan?"

"Öyle." Durup derin bir nefes aldı. "Kırgınlığım var biraz."

Dudaklarımı kemirirken ofladım.

"Abi biz Yusuf'la konuşmayı kestik."

Araba birden fren yaptığında şok içinde önümdeki koltuğa tutundum. Abim arada böyle saçma şeyler yapardı ama Baran'ı trafikte bir kere bile hata yaparken görmediğimden ona baktım şaşkınlıkla.

"Lan yavaş!"

Arkadaki araba tüm şiddetiyle bize korna çaldığında Baran dışarıya doğru başını uzattı.

"Ne var lan dalağını siktiğim?!" Bana döndü. "Ne dedin sen?" diye sordu.

Öyle bir sormuştu ve bunu öyle yanlış kişi sormuştu ki kaşlarımı çattım. Üzülmüştü herhalde, yine başına bela olacağımdan korkuyordu.

"Bir şey mi yaptı lan o?" dedi abim.

Başımı iki yana salladım hemen.

"Hayır hayır. Hiçbir şey olmadı. Ben kestim zaten konuşmayı da. Anlaşamadık, ben ona uygun değildim. Çok anlayışla başladı zaten çok da anlayışlı bitti."

"Ne zaman bitti?" dedi Baran tekrar hızlanırken. Bu sefer de biraz fazla hızlanmıştı. Allah'tan yol dolu değildi.

"Dün işte! Yavaş ol biraz!"

Yol boş olsa beraber piyasa yapar hızın anasını bile ağlatırdık ama şimdi kaza yapmaktan korkuyordum.

"İyi olmuş. Arkadaş falan kalmayın sakın, eski sevgiliden arkadaş mı olur amına koyayım?" dedi abim mutlulukla sırıtarak. Yine ona kaldığım için inanılmaz keyifliydi. Tanımasam kötülüğümü istiyor bile derdim.

"Harbiden." dedi Baran birden gülerek. Az önceki durgun, aksi, üzgün hali birden dağılmıştı. Zaten her hareketi yeniden kafamı karıştırmaya başlamışken artık kendi akıl sağlığım için yoluma bakmam ve hareketlerinde bir anlam aramam gerektiğini düşünüp yok saydım.

"Baran sen de yarrak kürek konuşma. Gel işte amına koyayım prenses misin?"

Kendisi grip olunca bile dünya üzerindeki en narin çiçekmiş gibi davrandığından kahkaha attım.

"Sen sanki farklısın." Elimi alnıma koyup onun taklidini yaptım. "Anne ben bu acıyla yaşamam. Allah'ım al canımı!"

"Hadi lan oradan." dedi gülerek.

Baran bile gülmüştü. Aynadan göz göze geldiğimizde gülümsemişti bana da.

"O zaman eve geçelim, üstümüzü başımızı bir değiştirelim. Sonra depoyu fuller gezeriz. Ya da yemeği de dışarıda mı yesek?" dedi abime bakarak.

Şaşkınlıkla kaşlarımı kaldırdım. Bir daha asla samimi olmamaya ve eskisi gibi devam etmemeye söz verdikten sonra bunları yapmak istemesi gerçekten garip ve sinir bozucuydu. Kafa karıştırıcı davranmaya hakkı yoktu.

Yine de abim bu kadar mutlu olmuşken sesimi çıkarmadım.

"Çok güzel olur! Karaca sen zaten hazırsın abim kurbanın olayım bir daha bekletme bizi."

"Ne hazırı be sen hangi oyuncunun her yere aynı kıyafetle gittiğini gördün?"

"İyi de seni kimse dışarıda görmedi bile."

"Olsun ben gördüm."

"Bekleyemem vallaha seni!" dedi abim sitemle.

"Bekleriz. Hep beklerim." dedi Baran.

Eğer birden arabadan kendimi aşağıya atmıyorsam tek sebebi hızlanan kalbimi dövmek için elinde sopayla tüm sinir sistemimi kollayan beynim yüzündendi. Hem kalbimi yeniden hızlandırdığı için hem de tekrardan umutlanmama sebep olacak şekilde konuştuğu için onu da arabadan aşağıya itebilirdim. Bu ilk seçenekten daha cazip geliyordu.

"Ya sabır!" dedim sesli bir şekilde. Aslında ona söylemiştim ama abim üstüne alınmıştı.

Eve geçtiğimizde odama geçip altıma mavi kot şortumu ve kolları kırmızı gövde kısmı beyaz olan bol uzun tişörtümü geçirdim. Siyah şapkamı başıma ters bir şekilde taktım ve geri geri yürüyüp hem gayet sade hem de gayet hoş olan kombinime baktım.

"Aferin Karaca! Basit parçalarla bile parlıyorsun!"

Makyaj yapmadan evden çıktım, abimlerle neredeyse aynı sürede hazırlanıp onları bekletmediğim için ikisinin de yüzünden akan mutluluğu görmüyor değildim.

"Anne biz çıkıyoruz."

"Nereye?" dedi annem bize bakıp gülümseyerek.

"Gezmeye."

"Yemek yeseydiniz."

"Yok dışarıda yeriz bir şeyler."

Direksiyona yine Baran geçti. Abimle bu konuda biraz tartışmışlardı çünkü Baran direksiyondeyken kontrolcü bir yapısı olduğundan abim gibi hız yapamıyordu. Kesinlikle en sağlıklısı onunkiydi bu yüzden onun direksiyonda kalmış olması beni mutlu etti.

"Yemek ne yeriz?" dedim bacaklarımı ovuştururken.

"Yav öyle restorant falan olmasın."

"Ben götüreceğim şimdi siz rahat olun." dedi Baran gülümseyerek.

Hiç olmadığım kadar mutluydum şimdi, en azından eski günlere tekrardan dönebilmiştik. Yeniden abi-kardeş ilişkisi içine girmediğimiz sürece ben böylesine razıydım zaten. Eskisi kadar her hareketinden umutlanacak da değildim. İkimiz de birbirine değer veren iki insandık artık sadece. Benim için değer kısmı biraz farklı olsa bile...

Onlar bir şeylerden bahsederken arabalardan bahsettiklerini anladığımdan kulaklıklarımı takıp ayaklarımı kendime çektim. Bir şarkı açıp camı araladım, kollarımı rüzgara doğru uzattım. Hava kızıla boyanmıştı. Sıcak rüzgar tenimi yalayıp geçiyor ateş böceklerinin sesi rüzgarın arkasında kalıyordu. Bulutsuz bir hava vardı. Güneş yavaş yavaş batıyor, etrafa yaz sıcaklığını yaymaya devam ediyordu. Ay, gökyüzünün diğer köşesinden çıkmayı bekliyordu. Yaz aylarını seviyordum.

Araba bir yerde durduğunda buranın çocukluğumuzdan beri babamızın bizi getirdiği balıkçı olduğunu görmüş olmak buruk bir tebessümle başımı kaldırmama sebep olmuştu. Zaman gerçekten acımasız derecede hızlıydı.

İçeriye girip bir masaya oturduk. Buranın sahibi de bizim gibi beş kişilik çekirdek bir aileydi. Hepsi dükkanda çalışıyordu.

Abimler adamla sohbet ederken ben de kürdanlarla uğraşıp bana sorulmadığı sürece pek muhabbete katılmamaya çalışıyordum.

"Nereden geldi lan aklına burası?" dedi abim gülümseyerek.

"Bilmem, geçen bir fotoğrafta gördüm burada çekilmişiz. Gelelim dedim."

"Hangi fotoğraf?"

"Gösteririm sonra."

Dizlerimi sallayarak etrafa bakınmaya başladım. Balık yemeyi seviyordum ama öyle uzun süre yemesem aklıma gelmezdi, yine de burayı özlemiştim.

Yemek yedikten sonra arabaya bindik. Söyledikleri kadar eğlenceli bir gece geçirmiştik. Arabayla oradan oraya gezmiş, bağıra bağıra şarkı söylemiş hatta bir parkta sessizce saatlerce oturmuştuk bile. Sanki kaç yaşına gelirsek gelelim arada ne yaşanırsa yaşansın biz hep böyle kalacakmışız gibi geliyordu.

Eve dönerken çok garip hissediyordum. Çok eskilerden kalma bir günü yaşamış da eskisi gibi hissedememişim gibi bir his vardı içimden. Sebebi Baran'la olan iletişimimin sınırlanmasıydı muhtemelen. Eskiden olduğu kadar rahatça konuşamıyordum ona karşı, elimden geldiğince onun benimle konuşmasını bekliyordum. Neye nasıl tepki vereceği konusunda beni şaşırtıyordu. Sohbet etmeye, her zamanki gibi davranmaya çalışmıyordu da sanki gerçekten hiçbir şey olmamış gibi davranıyordu.

Eve geçtiğimizde abimi halamları diğer konağa bırakması için direkt kapıdan gönderdiklerinde ikimiz beraber girmiştik içeriye. Odaya çıkana kadar ikimiz de konuşmadık. Konuşmaya niyetinin olmadığını biliyordum bu yüzden odama doğru yönelmiştim ki hafifçe omzuma dokundu.

"Karaca." diye seslendi.

Ona döndüm hızlıca.

"Efendim?" dedim kaşlarımı kaldırarak.

Yüzüme baktı. Uzun uzun baktı. Konuşmayı unuttuğunu düşüneceğim kadar uzun bir süre yüzüme baktıktan sonra daldığını düşünüp parmaklarımı yüzümün hizasında kaldırıp hafifçe salladım. Odağı dağıldı ve tekrat baktı gözlerime.

"Hiç. Boş ver."

Artık altından kalkamayacağım şeylerin üstüne düşmek istemiyordum bu yüzden yalnızca omuz silkmekle yetindim. Her şeyi anlamaya çalışmaktan, belirsizlikten, tutarsızlıktan gerçekten çok yorulmuştum.

Lisede üniversite sınavına hazırlanırken aynı zamanda arkadaşlarımla aramda geçen sorunlarla baş edemediğim için rehberlikten yardım alıyordum. Sınav senesi olduğu için her şey ekstra gözümde büyüyordu ve gerçekten hırstan gözüm dönüyordu. Her şeyi kontrol edememek o zamanlar benim hayatımın en büyük sorunuydu ancak birkaç konuşmamızda rehberlik hocası, kendisi gerçekten insan psikolojisini çok iyi anlıyordu ve hayatım boyunca gördüğüm en iyi öğretmendi, bazen bazı şeylerin zaman alacağını anlatmıştı. Her şeyi istediğim şekilde yönlendirmek, yönetmek ve her şeyi olduğu an anlamlandırmak zorunda değildim.

Hayat uzundu ve ben gençtim. Süreç bana iyisini be kötüsünü gösterecekti. Bu yüzden o an müdahale edemediğim ne varsa artık akışına bırakabiliyordum. Belki de aktığı yere kadar gitmek şu anda da yapabileceğim en iyi şeydi.

————

Continue Reading

You'll Also Like

116K 11.8K 18
[TAMAMLANDI] •••••••••• Öcü.. Dünyanın her yerinde farklı isimlere evrilse bile yıllardır,çocukları korkutmak için anlatılan hayali bir şeydi. Peki...
4.4K 293 12
Asker kurgusudur. bir kibrit ile yok olmak varken bir ateş ile kül olur insan. "nasıl böyle gülebiliyorsun"diye sorduğunda gülümsedim. "size demişti...
1.7M 91K 48
En yakın arkadaşının hattını değiştirmesi sonucu, ona yeni numarasından mesaj atmaya çalışan Ada, aslında mesajı attığı kişinin bir yıldır hoşlandığı...
776K 49.1K 74
[TAMAMLANDI] Birbirlerine düşman iki akraba ailenin zoraki evlendirilen çocukları Deniz ve Aziz'in hikayesi 🖤 Bu kitap'ın geçtiği evrende eşcinsel e...