Nazende (bxb)

By queenhurrem

446K 35.3K 10.1K

Yıllardır beni kardeşi yerine koymuş bir adamda takılı kalacak kadar aşıktım. NOT: Hikaye eşcinsel evlilikler... More

bir
iki
üç
dört
beş
altı
yedi
sekiz
dokuz
on
on bir
on iki
on üç
on dört
on beş
on altı
on yedi
on sekiz
on dokuz
yirmi
yirmi bir
yirmi üç
yirmi dört
yirmi beş
yirmi altı
yirmi yedi
yirmi sekiz
yirmi dokuz
otuz
otuz bir
otuz iki
otuz üç
otuz dört
otuz beş
otuz altı
otuz yedi
otuz sekiz
otuz dokuz
kırk
kırk bir
kırk iki
kırk üç
kırk dört
kırk beş
kırk altı
kırk yedi

yirmi iki

8.5K 779 108
By queenhurrem

bu kitap bir şarkı olsa Göksel-Sen Orada Yoksun olurdu.

————

Üzerimdeki şalın tülü boynumu huylandırırken elimdeki karton çay bardağını avucumda yuvarlayıp burnumu çektim. Rüzgar biraz yukarıda olduğumuzdan sert esiyor, hafif bir üşüme hissi bırakıyordu ancak hâlâ içim yanıyorken rüzgarın üstümde pek bir tesiri olmuyordu.

"Daha iyi misin?"

Esra yenge yüzüme üzüntüyle bakıp konuştuğunda hafifçe gülümsedim. Gülümsediğimden değildi ancak beni o kalabalıktan kurtarıp gece vakti dikkatleri üzerimize çekmeden evden uzaklaştırabildikleri için ona minnettardım.

O konuşmadan sonra masaya döndüğümde annemlerin Yusuf'la ilgili soru yağmurlarıyla başa çıkmak işkence gibi gelmiş, onlara sinirimi yansıtmamak için kendimi yırtmak zorunda kalmıştım. En kötüsü de o an ağlayabilecek bir ortamda olmamamdı. Hislerimi zaten yaşamakta güçlük çekerken bir de uygun olmayan koşullar yüzünden ertelediğimde sanki daha çok katlanıyordu acım. Ruhani boyuttan çıkıp fiziksel olarak dönüyordu.

Düğün ben geldikten sonra çok sürmeden sona ermiş, abim benim yanıma yaklaşmasın diye Serhat Abi beni onların arabasına bindirmişti. Sonra da halimden bir şeylerin iyiye gitmediğini anlayıp tepedeki bir yere sürmüşlerdi arabayı. Serhat Abi yanımızda olduğu için kimsenin laf edeceği yoktu. En azından ne abimle ne de Baran'la yüzyüze gelirdim.

Esra yenge her ne kadar tam anlamıyla yanımda olsa da Serhat Abi'nin yorumsuzluğundan sadece üzüldüğüm için yanımda olmaya çalıştığını anlayabiliyordum. Kime hak veriyor, kimi kimden koruyordu bilmiyordum ama şimdi onu düşünecek halde değildim.

"O lavuk ne iş Karaca? Fırat kafayı yedi." dedi geldiğimizden beri ilk kez ağzını açarak.

"Hangisi?" Esra yenge şaşkınlıkla Serhat Abi'ye döndüğünde Serhat Abi oturduğu yerden Esra yengenin dizini tuttu.

"Kardelen'in abisi. Sen görmedin mi?"

"Görmedim. Ne oldu ki?" diyerek bana çevirdi gözlerini.

"Karaca'ya aşıkmış."

Omuz silkti.
"Eee, burada Fırat niye deliriyor onu anlamadım. Karaca'ya aşık bir sürü erkek var."

"Sorun Yusuf'un Fırat'la çok yakın arkadaş olması."

"İyi de Serhat, anlayamıyorum... Karaca Fırat'ın herhangi bir arkadaşına yüz verse hepsi üstüne atlayacak gibi zaten. Niye Yusuf'a bu kadar takılıyor?"

"Çünkü mesele Karaca'nın birine istediği için yaklaşması değil, birinin isteyerek Karaca'ya yaklaşması. Fırat güvenip kardeşim diyor aynı mahallede büyüyorlar sonra gelip dansa kaldırmaya çalışıyor." dedi Serhat Abi. O da sinirlenmiş gibiydi.

Kafam davul gibiyken en azından şimdilik Yusuf konusunu düşünmemeye çalıştım. Her şeyi aynı anda düşünmek beynime işkence çektirmek gibiydi.

Yengem göz devirdi.
"Baran Kardelen'le konuşurken Yusuf'u düşünmüyordu ama?"

Serhat Abi duraksadı, benim de dudaklarımdan acı dolu bir gülüş döküldü.

"O aynı şey mi şimdi canım..." diye mırıldandı.

"Gayet de aynı şey. Ne olmuş Yusuf Karaca'dan hoşlanıyorsa? Kalp değil mi bu, istediğine eğilir. Ben senin arkadaşının kardeşi olsam biz evlenmeyecek miydik?"

Serhat Abi köşeye sıkışmış gibi gözlerini kırpıştırdı. Eğer ağzım biraz laf yapacak halde olsa Esra yengemin söylediklerinin iki katını yüzüne vurur ve kendimi savunurdum ancak ağzımı dahi açasım yoktu.

"Evlenirdik tabiki güzelim. Ama işte biraz zor yani siz de Fırat'a da hak vermeye çalışın."

"Hak verilecek bir yanı olsa verirdik." dedi yengem en son.

Elini yanağına koyup alnına bir öpücük bıraktı.
"Haklısın karıcığım."

Esra yenge de Serhat Abi'nin yanağından öpüp ellerini birleştirdi. Serhat Abi tekrar konuştu.

"En başından beri bu yüzden sana da ona da bir şey diyemiyorum işte Karaca. Yusuf neyse hadi onu boş ver. Baran gerçekten Fırat senin için neyse o. Fırat şu hayatta belki senden benden babasından bile çok Baran'a güveniyor. Üçünüzün kardeş olduğuna inanarak büyüyor... Baran'la senin birlikte olduğunu duymak sence onun için kolay olur mu? Zaten biliyorsun ne kadar deli kıskanç olduğunu. Bu kıskanmanın da ötesinde olur. Fırat Baran'a kardeşim demiyor, kardeş olduğunu hissediyor."

Derin bir nefes aldım. Senelerdir kimseye söylemememin sebebi buydu işte. İnsanlar sanki ben bunları aylarca düşünmemişim gibi beni uyandırmaya, belki vazgeçirmeye çalışacaktı. Benim vazgeçmek istememle olacak iş olsaydı, bana abi dedirttikleri gün içimden söküp atardım bu hissi.

Cevap vermeye, "Ben bunları zaten biliyorum." demeye mecalim yoktu.

"Baran'ın tarafından da bakmak lazım. Sana bir şeyler hissetse bile bunu söyleyemeyecek olması normal bence. Kardeş kaybetmek kolay mı? Fırat bir daha Baran'ın sesine ses vermez. Ne kadar severse sevsin insan çekinir. Belki ailen de Fırat gibi düşünüyordur. Ki bence düşünüyorlar. Herkes Baran'ı evladı, senin de abin olarak, görüyorken birlikte olmanız demek belki de Baran'ın tekrar kimsesiz kalacağı anlamına geliyordur? Kendisine yuva olan insanların güvenini kırmak istememesine ben hak veriyordum."

Yine hafifçe güldüm. Kimse beni anlamıyordu. Kimse onlarsız geçirdiğim gecelerde onu zor durumda bırakırım diye kendimden ve beslediğim hislerden nefret ede ede büyüdüğümü bilmiyordu. Ben herkesin düşündüğünün ve herkesin tanıdığının aksine bencil birisi değildim. Hele de sevdiğime karşı... Baran'a asla kızmıyor, kalbimi istemeden de olsa kırdığı için her ne kadar sitem edip üzülüyor olsam da ona ciddi ciddi kızamıyordum çünkü ben her şeyin farkındaydım. Onun ne denli zor bir durumda kalacağının, beni sevse bile her şeyin bizim için çok zor ilerleyeceğinin...

Baran'a gerçekten çok kızdığım, ilk kez hislerimi ve empati yeteneğimi bir kenara bırakıp davrandığım an az önce tokat attığım andı. Her şeyi kaldırabilirdim; beni sevmemesini, istememesini, bağırmasını, çağırmasını, suçlamasını... Ama hislerimi asla kimse küçümseyemezdi.

"Ben de." diye mırıldandım sadece. Sesim uzun zamandır konuşmadığım için titrek çıkmıştı. İçim eziliyordu konuşurken.

Çayı dudaklarımı ıslatsın diye kaldırdım. Herkes sussun istiyordum. Sussun da ben dünyada yalnız kalayım... İyi hissetmiyordum.

"Abi, eve gitmek istemiyorum." diye mırıldandım. Gözlerimiz kesiştiğinde yalvarırcasına baktım yüzüne. Eve dönüp bir şeylerle yüzleşecek gücü kendimde bulamıyordum.

"Onu nasıl yapacağız?" dedi Serhat Abi düşünerek.

"Biz bir yolunu buluruz da, sen nerede kalacaksın."

Serhat Abi başını kaldırdı.
"Dağ evinde kal. En son biz abinlerle kalmıştık, anahtarları hâlâ arabamda Ferman amcamlara Selimler'de deriz. Olmaz mı?"

Başımı salladım.

"Biz de kalalım mı yanında yoksa yalnız mı kalacaksın?" dedi yengem elini omzuma koyarak.

"Yalnız kalsam?" dedim gözlerine bakarak.

"Tabiki, ben senin için sordum zaten."

Çok geçmeden toparlandık ve arabaya bindik.

————

Hazırladığım kahveyle birlikte dağ evinin geniş oturma odasındaki koltuğuna oturduğumda uçak moduna aldığım telefonumdan akan şarkıya odaklanmaya çalıştım.

Sen dağıttın bak bak,
Ben topluyorum beni.

Ağlamayacaktım. Ağlamak istemiyordum. Başa çıkabilirdim.

Acı kahve boğazımı yakarken kapalı televizyonun ekranını izledim. Ağlamamak için söz vermiş olsam bile kendime, oturdukça aklıma birkaç saat öncesi geliyordu. Gözlerim yanmaya başlıyordu böyle olunca. Düşünmek istemiyordum ama düşünmemeyi kendime tembihleyecek irademi bulamıyordum.

Kaç şarkı geçti bilmem, bir yerden sonra her şey bana onun ismi gibi gelmeye başladığında tek başıma halledemeyeceğime karar verdiğim sorunlarımı bira şişesinde bulmuştum. İçmeyi sevmez, pek tercih etmezdim ama düşünmemeyi çok istiyordum. Şişenin kapağını tezgaha vururken bile aklımıza saçma sapan küçük bir anımız gelmesin istiyordum. Tezgaha otururken bu evde bu mutfakta son dilim pizza için birbirimizi yediğimiz zihnimde belirmesin istiyordum.

Düşürüp kırdığımız vazo duruyordu karşımda. Köşesindeki çatlak izi bile yerindeydi. Geçen sene okey oynarken beni sinirlendirdiği için ona fırlattığım okey taşı düşürmüştü bu vazoyu. Güldüm. Gülerken nefesimin kesildiğini hissedebiliyordum.

Ayaklarımı sallayarak yanımda duran telefonumdaki şarkıyı kapattım. Başım çok ağrıyordu.

Birkaç yudum aldığım şişe, yüzümü buruşturup midemin yanmasına sebep olduğunda kusmamak için çabalayıp bacaklarım arasında sıkıştırdım. Eteğim hala üzerimde duruyordu ve beni çok rahatsız etmeye başlamıştı. Halbuki ilk giydiğimde böyle hissettirmiyordu.

Gülümsemeye çalışıp tezgahtan atladım.

"Tamam yeter bu kadar Star Boy erası, şimdi pasaklı halime dönebilirim."

Zıplayarak yukarıya çıktım. Üzerimdeki crop tişörtü yukarıya çıkarken çıkarmaya başladım. Sarhoş olmadığımın ama hafiften de gerçek düşüncelerden sıyrıldığımın farkındaydım. Misafir odasına girdiğimde gardolabı açıp içinde pek kıyafet olmayan dolaptan rastgele bir tişört aldım. Yatağa fırlatıp altımdaki eteği çıkardım. Tişörtü eski falan da olsa abimlerden ayarlayabilirdim ama bu dolaptan altıma uyacak bir şey çıkmazdı, lüzumu da yoktu. Çıplak bacaklarımı ürpertiyle birbirine sürtüp tişörtü boynumdan geçirdim. Kollarımı geçirmek üzere ellerimi kaldırmıştım ki tişörtün yakasındaki boya iziyle birlikte öylece asılı kaldı ellerim havada. Ne tamamen çıkarabildim boynumdaki tişörtü ne de aşağı çekebildim.

"Şu rulolaları etrafa sürme, boya kalmıştır belki."

Abimi asla dinlemeden üzerimdeki boyalı beyaz tişörte baktım. Boya varsa buraya akabilirdi. Ruloyu üzerime sürdüm.

"Lan!" diye bağırdı abim şok içinde.

Kıkırdayarak geriye kaçtım.
"Ya abi sence boya kalmış olsa bile kaç senedir kullanılmayan rulolalarda kurumamış olma ihtimali var mı?"

Gözlerim bizi gülümseyerek dinlerken bir yandan da mutfak dolaplarını boyayan Baran'a kaydı. Üniversite sınavını üstümden atabildikten sonra sanki özgürlüğüme kavuşmuşum gibi soluğu burada almıştık. Halam da mutfak dolaplarını boyamamız için binbir türlü dil dökünce kırmamak için elimize almıştık ruloyu boyayı.

Baran pür dikkat işini yaparken abim bantlanacak yerleri bantlıyor, ben de onlara 'yardım' ediyordum. Baran'ın yanına koşup onun gibi dizlerimin üstünde yere çöktüm. Ellerimi boyadığı yerlere değdirmemeye çalıştım.

"Bak şimdi." diye fısıldadım.

Gülümseyerek baktı bana. Elimi boyaya batırıp içini boyaya buladıktan sonra sırtı bize dönük abimin siyah tişörtüne baktım. Yavaş yavaş ona hissettirmeden yaklaşırken Baran yapmayayım diye beni tutmaya çalışmış ama bir yandan da elini gülmemek için ağzına kapatmıştı. Ellerimi sırtına bastırdım abimin. İtliğimi iliklerine kadar bildiğinden donakaldı.

"Hayır yapmadın..." diye mırıldandı.

"Abi seni çok seviyorum." dedim neşeyle.

"Yapmadın abim, en sevdiğim tişörtlerimden birine boya sürmedin."

"Ben seni gerçekten çok seviyorum!" deyip ellerimi kaldırdığımda boyadan görünmeyen avuç içlerime bakıp öfkeyle ayağa kalktı.

"Şimdi sıçtım ağzına."

Korku içinde bağırarak kavga edeceğimizi bildiği için çoktan ayağa kalkmış Baran'ın üzerine koştum. Abim öyle korkutucu bakıyordu ki hiç düşünmeden kendimi en güvenli yerime, onun kollarına, atıp yakalarını sıkıca kavradım.

"Karaca ellerin!" dedi Baran kısık bir sesle.

Abim Baran'ın tişörtündeki el izlerini görünce birden kahkaha atmaya başladı. Bacaklarımı beline dolamış, sımsıkı yakalarını tutarken dehşetle baktım Baran'ın yüzüne. O yakalarına bakıyordu.

Şirin olduğuna inandığım bir gülümseyişle yakalarını bıraktım. Asker yeşili tişörtün üzerindeki boya lekesine baktım.

"Ben seni de çok seviyorum biliyor musun?"

"Ben de seni çok seveceğim, hiç merak etme sen."

"O zaman... Ben kaçıyorum."

"Kaç, Karaca. Kaç."

Boynundan atladığım gibi ellerimi hiçbir yere değdirmeden koşarken arkamdan koştuğunu görüp kahkahalarla çığlık ata ata kendimi dağ evinin bahçesine attım.

Zihnime doluşan anılar o anın boya kokulu odasını bile bana resmen somutmuşçasına hissettirirken yatağın önüne oturdum. Yakalarındaki el izlerine baktım.

"Hani çok sevecektin?"

Alkolün de verdiği etkiyle çocuksu bir hırsla tişörtü çekiştirerek konuştuğumda tuttuğum gözyaşlarım yanaklarımdan akmaya başladı. Tişörtün yaka kısımlarına ellerimi yerleştirirken dizlerimi kendime çekip alnımı yasladım. Burnumu çekerken sesli sesli ağlamaktan çekinmeden, kimsenin olmadığını bilerek ağladım.

"Bir insan hiç mi gelmek istemez?" dedim bu sefer de. Sabah olduğunda birisi bunları kayda alıp bana izletecek olsa utançtan ölürdüm muhtemelen ama ilk kez tüm duygularımı bütün çıplaklığıyla hissediyordum. Biriktirdiğim her şey göğsümden ayrılıyordu. Benim ona olan sevgimde hiç oynama yoktu, kalbimde saklı olan yeri bütün ağırlığıyla kendini koruyordu ancak kendimde bir hafifleme hissediyordum. Acıyordu, yakıyordu ama sanki rahatlıyordum da.

En azından hislerimi paylaştığım için yıllardır planlayışım aksine kendimi pişman gibi hissetmiyordum.

————

böyle tamamen duygu ağırlıklı bir bölüm yazmak her ne kadar hoşuma gitmese de gidişat için önemliydi, hiçbir şeyi oldubittiye getirmek istemiyorum.

Continue Reading

You'll Also Like

266K 13.2K 67
🔞 Argo ve cinsellik içerir. Genç barmen Cem ile Narkotikten Komiser Selim, özel bir göreve çıkarsa başlarına en fazla ne gelebilir ki. Aşk, komedi v...
890K 61.6K 73
Siteye yeni taşınan çocuk kesinlikle "toptu" ve uğraşacak birilerini arayan semtin ağır abileri afilli bir iddiaya tutuşmuştu. Kesinlikle onun top ol...
YUVA By _twclr

Teen Fiction

577K 29.6K 49
Amelya 20 yıl sonra aslında ailesinin gerçek olmadığını intikam için bebeklerin karıştırılmasına nasıl bir tepki verecek gelin hep birlikte okuyup öğ...
205K 13.8K 21
17 Yıl sonra gerçekleri öğrenen Bade, yıllardır onu arayan abilerine giderse. Azıcık dram. Bolca eğlence. Bolca aksiyon. Bir tutam da kaos. Daha...