Leyle-i Süveyda

By -nera_rosa-

28.4K 3.6K 1.6K

Gündüzleri Psikolog, geceleri manken; madde bağımlısı, kendine aşık bir kadın ve yıllar önce trafik kazasında... More

🦋İTHAF 🦋@-nera_rosa-
🦋PROLOG
1🦋Lal Gece
2🦋Katarsis
3🦋Mimetik Arzular
4🦋Kelebek Etkisi
5🦋 Kader İzi
6🦋 İstanbul'da Son Gece
7🦋Sıfır Noktası
8🦋 Simurg Misali
9🦋 Kan Rengi Gözler
10🦋Aykırı Hisler
11🦋Kalbimdeki Tabanca
12🦋 Stockholm Sendromu
13🦋 Sevginin Simyası
14🦋Backfire Etkisi
15🦋 Hâlâ Öğreniyorum
16🦋 Psikoloji Der ki
17🦋Yengeç Zihniyeti
18🦋 Jamais Vu
19🦋 Mahşer Midillisi
20 🦋 Sen Orada Yoksun
21🦋Güç Zehirlenmesi
22🦋Comfort Zone
23🦋Kabil Kompleksi
24 🦋 Gecenin Senfonisi
25 🦋 Ateşin Anayurdu
26 🦋 Şehri Yaksam
27 🦋 Efsunkar
28 🦋Vernem Nidahen
29 🦋 Butimar
30🦋 Yolun Yar(a)sı
31🦋 Persona
32🦋Acı Kahve
33🦋 Nodus Tollens
35 🦋 Galat-ı Meşhur
36 🦋 Ahde Vefa
37🦋Leon Gibi Sevmek
38 🦋Bir Sigara Sönüşü
Final🦋 1. Kısım
Final 🦋 2. Kısım
Son Söz 🕊️

34🦋Nazende

155 16 2
By -nera_rosa-

🦋
Part Songs List ♪

Hurts Like Helal ~ Tommeee profitt
Arcade ~ Duncan Laurence
Dynasty

🦋


🦋

O konuştu, ben sustum ve onun sözleri bittiğinde uzunca süre ikimiz de sustuk. Kendimi geri attığımda kollarımı karnımda birleştirmiş onu izliyordum, "Onun için sadece bir ilikten ibaretim değil mi?" Sessizce sözlerime devam ettim, "Ne komik değil mi? Beni terk eden adamın, benim iliğime ihtiyacının olması." Hafif iniltimin ardında kafamı başka yöne çevirmiş, dilimi yanağımun içinde gezdiriyordum.

"O öyle bir adam değil, eminim geçerli bir açıklaması vardır."

"Söyleyeceklerin bu kadarsa gidebilirsin."yeniden elini masaya vurarak büyük bir gürültü ile çekip gitti ve ben içimde bir sızı ile öyle kaldım. Ben babam varken baba hasreti ile yanıp tutuşmuştum ve şimdi bir kız çocuğunun babasız kalmaması için tek Deva benim!

Kendi kardeşimi babasız bırakırsam bir canavar mı olurum?

Ben hiçbir zaman iyi bir kardeş değildim!

"Of" diye gelen bir nida ile ayaklanarak saçlarımı iki elim ile arkaya atıp tezgahtan sürahiden bir su aldım ve içtim. 

"Herkes senden bir şey istiyor değil mi?" Meltem Hanım elinde Asran'a götürdüğü yemek tabakları ile gelirken onları tezgaha koyarak bana baktı.

Elimdeki su bardağının kenarında parmak uçlarımı gezdirirken mırıldandım, "Cenk'in babası başkası olsaydı, ona bunu söyler miydiniz?"

Elindeki tepsiyi tezgaha bıraktığında bu söz onu düşündürmüş gibi birkaç dakika sözlerimi düşündü ve hazır hissettiğinde, "Şartlar ne gerektirir bilemem ama yalan sevmem, başıma kötü bir şey geleceğini de bilsem bunu söylerdim." Dedi.

Sesim düşünceli idi: "Galiba bazı insanlar ne anne ne de baba olmamalı."

Elimdeki bardağı bıraktıktan sonra, "Bende dahil." Mırıltıma karşılık ona gülümsemeye çalışarak mutfaktan çıkarken kapı pervazında duraksatan bir söz ile karşılaştım.

"Anne olmak çok özel, bunu tat ama sana yapılan yanlışları ona yapma." Aniden elim karnıma gittiğinde bir ürperti ile geri çektim.

"Ben istesem de anne olmam çok zor." O gün, benden anneliğimin çalındığı gün, beyninde yer edinmesi gerekirken kalbimdeki açtığı o derin boşluğu hissettirdi.

5 Yıl Önce

Günlerce yediğim sakinleştiriciler etkisini kaybettiği anlarda üzerime binen acılar ile nefesim kesiliyor, sızıdan dokunamadığım bir metal ile çizik atılmış kasığımın ağrısı kalbimde vuku bulurken gözyaşlarım yanaklarıma sessiz sessiz dökülüyor. Çektiğim her çile anne olmamdaki diyet sanar, her gün o güçle uyanırdım.

Bir yuva hayalim vardı, kendi yuvamı kendim yaratacaktım.

Ben anne babamı seçemedim lakin çocuklarıma babalarını ben seçecektim.

"Abla, lütfen kalk ve bir şeyler ye."

"İstemiyorum." Kardeşimin dizlerinde Yattığım yerde bacaklarımı karnıma doğru çekerek biraz daha içime kapandım. Büke saçlarımı okşarken akan burnumu içime çekmiitim. "Abla doktor imkansız demedi ki?"

Sessizce kafamda dönen o sözleri haykırdım: "Diğer yumurtalığım olması gerekenden az çalışıyormuş, resmen bana anne olamazsın diyemedi de tedavi için yurt dışına gitmen gerek dedi. Ben daha elektirik faturasını ödeyemiyorum ki." Omuzlarımı düşürürken buğulu gözlerimi tavanı nemden rutubet tutmuş, duvarların rengi akmış kırık dökük birkaç eşya ile donatılmış o eve baktım.

"Hallederiz abla, çalışırız çok çalışırız. "

İniltim ile,"O adam dışarıda gezerken mi, öldürecek beni. Ya hukuk bile zenginlere var bize değil." Dedim ve sustum. Eskiden kölelerin nasıl hukukta yeri yoktu, işte binlerce yüzyıl sonunda parası olmayan kimsenin hakkını arayamayacağını beni kasıtlı yaralayan, darp raporuna sahip olduğum adamın bir gün önce tahliye olmasından anladım.

"Ben ölmek istemiyorum, ben yaşamak istiyorum." Kalp çarpıntım gittikçe artarken aniden doğrularak ayağa fırladım. Odada bir o yana bir bu yana giderken çıldırmış gibi hissediyordum. "Bulacak bizi, bulacak beni öldürecek."

Büke de benimle ayaklanmıştı: "Abla saçmalama." Diye bir nida kopardı ama ben kendimi tamamen kaybetmiştim, elimi kolumu nereye koyacağımı bilmiyor oraya buraya sürükleniyordum.

Büke'nin kolundan tutmuştum, "Hayır, hayır kalk gitmemiz gerekiyor." Demem ile beni durdurdu. "Nereye gideceğiz?"

"Bu evden kurtulmamız gerekiyor, kaçmamız lazım."

"Abla, beş paramız yok!"

"Buluruz, hallederiz."

"Nasıl?"

Tahtası eskidiği için vernikleri çıkmış cam dolaptan bana yansıyan görüntümle göz göze geldiğimde yüzümdeki yaraların kabuk tuttuğunu gördüm, ağlamaktan göz altım şişmiş sağ gözümün altı ezildiği için yeşile çalıyordu. Beni ilk önce boğarak, ardından kemeri ile döverek öldürmeye çalışan ve sonunda kasığımdan yaralayan adam onu şikayet ettiğimi öğrendiğinde bu bedeni kanı kurumuş bir ceset haline getirmekten gocunmazdı! Çünkü o arkası sağlam bir galerici ben ise kimsesiz fakir bir kızım!

"İsmimizi değiştireceğiz Büke! Bulacağız bir yolunu. "

Benden geleceğimi aldı fakat ne babamın, ne eski sevgilimin canımı almasına izin vermeyeceğim!

......

"Kızım dalıp gittin!"

"Önemli değil, kolay gelsin."

İKİ HAFTA SONRA...

Her şey biraz daha durulurken Asran ayağa kalkar kalkmaz işlerine gömüldü ve ben de artık yoluma bakmam gerektiğini anladığım ilk an kendimi Psikologta buldum. İkinci seansım ilkine göre daha rahat geçmiş olsa da beni sıkacak çok konunun olduğunu da biliyorum.

Bugünkü konuşmadan çıktıktan sonra Asran'ın evine gitmekten ziyade tadilatta olan evime bakmak için günler sonra bulduğum cesaret ile eve geldim ve kırık tuğlaların, yanmış duvarların ve patlamış camların etrafında gezinerek evin son durumuna baktım ve oldukça fazla işinin olduğuna kanaat getirdim ve ustaları evde bırakarak biraz da bahçe kısmında dolaşmak istedim lakin ilk olarak duyduğum gülüşler ardından gördüğüm görüntü kalbimi alıp sıktı ve bunu birkaç defa tekrarladı: babam olduğunu iddia eden adam kızını omzuna almış koştururken küçük kız çocuğu oldukça memnundu.

Eskiden küçük kızların babası ile evlenmelerine özendiğimi söylemiştim herkese. Şimdi ise babamın kardeşimle geçirdiği dakikaları özenti ile izliyorum. Ben babasız kaldım, kalmak zorunda kaldım lakin başka kızlar babasız kalmamalı.

İşte yüreğime düşen bu cesaret ile montuma iyice sarılarak uzun bahçeden çıkarak yan komşularımın kapısını çaldım ve içeri girdiğimde omzunda Nur ile babam beni karşıladı. Şaşkınlıkla bana bakakalmış ve omzunda unuttuğu kızını indirerek, "Hoş geldin." Diye mırıldanmıştı.

"Özel konuşabilir miyiz?" Bana heyecanla kafa sallasa da ben oldukça ruhsuzdum. Kızına içeri geçmesi gerektiğini söyledikten sonra beni içeri davet etse de söyleyeceklerini kısalığı yüzünden içeri girmeyi reddettim.

"İlik için kan vereceğim, uygun çıkarsa da sana vereceğim ve sen de hayatımdan defolup gideceksin."

Düşünceli düşünceli kafasını sallarken derin bir nefes aldı ve "Bu bir anlaşma değil, seni buldum ve son nefesime kadar bırakmaya niyetim yok." Dedi. Duraksadı ve kolunu kaldırarak eliyle omzunu sıvazladı, "İlik umrumda değil artık, ben giden yılları telafi etmek istiyorum."

Kendimi geri çekerek bunu tekrarlanmasına izin vermedim ve tüm katılığım ile, "Ben istemiyorum, lütfen zorlaştırma." Diye soludum.

"Zorlaştırmıyorum, kızıma sahip çıkıyorum."

"Hiçbir şey bilmiyorsun, bırak beni ve küçük kızına babalık yap." Gözlerim pencerenin diğer tarafından kafasını uzatmış bizi izleyen Nur'a baktım. Yanlış zaman, yanlış insan olduğumu biliyordum. Çünkü her sene bizi biraz daha çocukluğumuzdan uzaklaştırıyor ve sonunda ona ulaşamayacak kadar uzakta oluyoruz. Ben tam işte oradayım...

Benim gözlerim hâlâ Nur'da iken karşımdaki adamın sözü ile ona döndüm: "Deva, lütfen telafi etmeme izin ver." Benim için çabalasa da katı yüreğim bir kez bile yumuşamadı ona hatta gittikçe nefret ile doldu ve köpürerek o adamın üzerine taştı.

Elimi saçıma geçirerek rahat bir kahkaha ile ona sordum: "Nasıl edeceksin?"

Yüzüm birden ciddileşirken, "Beni de mi omzuna alacaksın, bunun için çok büyüğüm." Dedim ve kendimi süzdüm. Ardından devam ettim, "Çayı sana getirirken döktüğümde dövmek yerine, teselli mi edeceksin?"

"Yoksa kazandığım paraları yemek yerine, daha çok kazanayım diye destek mi çıkacaksın?"

"En güzeli ne biliyor musun?" Gözlerimin dolmasını engellemek için kafamı havaya kaldırdıktan sonra, "babam yaşındaki adam bana tecavüz ettiğinde." Kesilen nefesim ile elim kasığıma istemsizce geldi, " istemişsindir diyerek beni, senin kızın diye annemi dövmek yerine o adamı mı döveceksin?" Kendimi kaybetmiş gözyaşlarım tükürüğüme karışmış bir şekilde o adama bağırıyordum, son kez işaret parmağımı ona kaldırarak, "Telafi et hadi bekliyorum, etsene. Susma, lütfen susma!" Diyerek göğsünü ittim. "Eğme başını, bunu yaşayan senin kızın. Lütfen babalık yap bana hadi ya."

"Babalık yap-" bir kez daha onun göğsüne vurup itemem beni kollarının arasına alarak sakinleştirmesi ile son bulurken hıçkırıklar içinde ağlamaya devam ettim.

"Özür dilerim, daha önce gelmediğim için. Seni bulamadığım için affet kızım."

"Lütfen git."

"Gidin Tahir bey." Birden kesilen sesim ile ondan ayrılarak yürürken birkaç kez daha bunu tekrarlayarak geldiğim yönde çıkarak arabaya bindim ve duygu patlamasından sonra gelen sakinlik ile arabayı sürerek sahil kenarındaki bir kafeye oturarak eskileri yad etmek için bir sıcak çikolata söyleyerek masaya oturdum ve annem yapmışcasına onu içtim.

Her babam beni üzdüğünde bir sıcak çikolata yapar ve bunun kalp kırıklığını geçireceğinden söz ederdi.

Geçti mi Deva?

Bir sıcak çikolata daha!

Artık çocuk değiliz!

İkinci sıcak çikolatamı içerken aynı mekanda hatta tepemde Songül'ü görmem ile göz devirdim. Son zamanlarda yaşadığım dertlerin arasında kaybolmuş olmalı idi. Onu artık o kadar umursamamayı öğrenmiştim ki bana yaptığı her şeye rağmen artık ona bir kin  bile besleyemiyordum. O adamın çocuklarının düzgün insanlar olması beklenemezdi. Bu suç  bizlerin değil babamın suçu!

Somurtarak, "Ne var?" Dedim.

"Kocamı da, çocuğumu da çaldın mutlu musun?" Ellerini karnında birbirine bağlamış tek ayağını sallayarak bana bakıyordu. Songül'ün çirkin olduğunu söyleyemezdim: siyah saçları, kömür karası gözleri ve kemikli yüz yapısı ile oldukça alımlı bir kadındı ben ise her zaman onun tersi olmuştum. Bu yüzden bütün yaraları ben aldım fakat artık ona verebileceğim bir iyilik yok.

Yavaşça ayağa kalkarak kırışmış kıyafetimi düzelttim ve burnumun ucuna dokunduktan sonra kara gözlerinin içine sindim: "Asran ile çok mutluyuz, bebeğini terk eden bir anne olarak da ölümünün asıl sorumlusu kendin olduğunu fark et artık."

"Peki Asran sana!" Kulağıma eğilerek, "Sana kardeşini öldürmek için yaklaştığını söyledi mi?" İçimi hoplatan bir zehir gibi sözleri içime sindi ama bu olayı acı bir şekilde Asran ile kapatmak zorunda kalmıştık.

Bunu biliyor olmanın verdiği sukûn ile omuzlarımı geri atarak yapay bir gülümse sundum: "Evet söyledi, çünkü senin etkin altındaydı ve ben senin manipüle yeteneğini en iyi bilenlerdenim." Birbirimize öylesine kenetlenmiştik ki sözlerimiz ile birbirimize yumruk atıyor gibiydik. Yumruk sırası ona geldiğinde yerinde oynayarak saçını kulağının arkasına koydu ve bana olan büyük tiksintisi ile, "Sevgiye o kadar açsın ki sahte birkaç iyiliğe bile kanıyorsun. Acıyorum sana." Dedi. 

Belki de haklısın Songül, ben sevgiye açım. Ya sen, sen neye açsın?

Onun hakkında Cenk'ten aldığım bilgileri ona silah olarak kullandım: "Yeni sevgiline söyle geçen ay paranın tamamını göndermedi, hepsini göndersin yoksa istediği sevginin tam  gönderdiği para kadar karşılığını alacağını bilmiyor mu?" Dudağımı büzerek ona baktığımda bu kurşunun onu öldürmediğini daha da çirkinleştirdiğine şehit oldum.

"Sende cici babana söyle, babam söyledi, çok eskiden bir küçücük Devacık varmış babası onu hiç hiç sevmezmiş sonra başka kurtlar gelmiş Deva'yı..."

Cümlesini tamamlamadan kolunu orantısız güç ile tutarak, "Sesini kes." Diye homurdandım.

"Asran'a verebileceğin bir şey yok, eninde sonunda Songül'üne geri dönecek. Çünkü onu benim kadar tatmin edecek biri yok." Kolunu geri attığında karşısında onu öldürmemek için kendimi zor tutuyordum. O her şeyin farkında olan ama susan taraftı. Günü geldiğinde ise bildiği her şeyi bana karşı kullanıyordu.

Beni hiçbir zaman bir Kılıç olarak görmedi.

"Zehirli dilini içine sok, bu sefer boşuna tıslıyorsun." Omzumda hissettiğim el ile Asran olduğunu anlayarak kaslarımı gevşettim. Yavru kedi gibi titrerken onun arkasına saklanmak istediğimi hissettim.

"Deva'yı seviyorum ve bırakmaya niyetim yok. Hatta şöyle yapalım." Duraksadıktan sonra cebinden para çıkararak Songül'e uzattıktan sonra, "parayla çalışan aklına söyle küçük şeytanlıkların artık sadece mide bulandırır." Asran'ın sözleri benim bile ağzımı açık bırakırken Songül eliyle parayı yere fırlattıktan sonra nefesini tuta tuta buradan ayrılarak çıktı ve Asran saçımı öptükten sonra masaya geçerek ayak ayak üstüne attıktan sonra, "en ne içiyoruz?" Diye sorup göz kırptı. Ben öylece donup kalmışken o bir şey olmamış gibi rahattı.

Nefes almam gerektiğinin farkına varıp aldığımda kalktığımda yere otururken, "Nereden çıktın sen?" Diye mırıldandım. Ona nereye gittiğimi söylememiştim ve Songül'ün bana kendimi eksik hissettiren sözlerinin sonunda yıkılmamam için gönderilen bir destekti sanki...

"Kuşlar aşkım, pır pır." Yanımızdan geçen garsonu durduktan sonra bardağımın içine baktıktan sonra, "iki tane daha sıcak çikolata." Dedi. Hala öylesine umursamaz bir ferahlığın içinde ki artık Songül'den onun besleyip savurduğu zehirlerine karşı bağışıklık kazanmış gibi.

Karşısına oturduğumda kafamı sallayarak ona baktım. O da gülümseyerek bana baktı. Bugün yaşadığım bütün stres topraklanarak gitmiş gibiydi ve o topraklama Asran'ı hissetmem ile olmuş ve bitmişti.

"Salaksın." Diye homurdandığımda dirseklerini masaya dayayarak, "Öyleyim." Dedi.

"Eşeksin de." Diye eklediğimde , "Biliyorum hayatım." Dedi, garson içecekleri getirmiş ve ikimiz de aynı anda buharın içinde kaybolmuştuk. 

Asran, "İmmh çokta güzel." Diye yapay bir beğeni sunduğunda bardağını masaya bırakarak, "Ne istiyorsun benden?" Diye sordum.

"Gülmeni olabilir, çünkü corpse Bride'taki gelin gibi dolaşıyorsun."

"İyi olacağım, sadece son zamanlarda odak sorunu yaşıyorum."

"Seni kaçırayım dedim konu nerelere geldi." Kendi kendine yaptığı espri onu hayli hoşuna gitmiş olsa gerek arkasına yaslanarak keyifle sıcak çikolatasını yudumlamaya başladı.

"O zamanlar hayatımın en kötü anları diye düşünmüştüm. Çok iyi günlerimmiş."

"Sana bebek gibi bakıyordum."

"Beni kelepçeledin."

"Kendine zarar verme diye."

"Bende seni kelepçeleyeceğim." Ona doğru eğilmiş burnunun dikine dikine ettiğim cümle ile o da bana doğru eğilmişti. "Fantazilerin merak uyandırmaya başladı."

"Bu gülüşü çok iyi biliyorum, asla sana istediğini vermeyeceğim."

"Birçok gece verdin hayatım." Sözünün doğruluğunun altında kalmaktansa buradan kalkmayı yeğledim ve ayaklanarak çantama uzandım, "Eh işimiz varmış hadi kalkalım."

"Ben şuan çok iyiyim."

"Sen hasta değil misin, neden evde değilsin."

"Bende bir hatun var, inanır mısın çocuk gibi bir saniye bırakınca başını belaya sokuyor."

"Ayrılın Asran Bey, çok yorulmuş görünüyorsunuz."

"Hah." Sahte gülüşünü savurduğunda yetmez gibi bir sahte gülüş daha attı, "ha ha." Ben onun bu halini kafamı sallayarak izlerken birden ciddileşip, "namusumu kirlettiğin için ömür boyu bana mahkumsun." Dediğinde onu gerçekten ciddi bir şey söyleyecek diye can kulağı ile dinlediğim için kendime gülerek göz kırptım, avuç içlerim masadayken , "Töre dizisi mi çekiyoruz, adalet geldi bu ülkeye 100 yıl kadar önce." Dedim. O ise ayağa kalkmış cebinden çıkardığı tomarla para arasından birkaç yüzlük çektikten sonra masanın üzerine koydu ve masadan telefonunu aldı, "Namus namustur."

"Of, gerçekten gülmekten çenem ağrıdı."

"Biliyorum boşuna mu onca şebekliği yaptım."

"Şebek değil eşşeksin, gel." Avucumu açarak ona doğru uzattığımda çenesini avucumun arasına koyuverdi. Yanaklarını hafif hafif okşarken avucuma iyice yerleşmiş hareleri sevda ile harelerime o sevdayı gösteriyordu.

Sadece bakmıyor, gösteriyor...

O bana böyle bakarken, nasıl kötü olabilirim bilmiyorum. Sırtımda onca dert, karşımda sevdiğim adam... Bu zamana kadar birçok insan tanıdım, birçok sevgili ve bana ne yaşarsak yaşayalım birbirimize baktığımızda bütün dertlerimiz yok oluyor dediklerinde bunun gerçek olamayacağını düşünürdüm. Şimdi o aşklardan bir tanesini ben yaşıyorum ve imzamı atıyorum!

Aşk gerçekten bütün kötü anları bir bakışla yok edebiliyormuş!

Ben onun gözlerinde ıssız düşüncelere dalarken inen ellerime ellerini geçirerek elimi döndürdü ve  beni kollarının arasına almayı başardı. Dışarı öylece çıktığımızda karşımda gördüğüm dört aynı araba ve aynı giyimli adamlar ile Asran'a baktım, "Bu ne?" şaşkınlığımı gizleyememiş ve sözler ağzımdan dolu dolu çıkmıştı.

"Tedbir bebeğim, sen benim arabama geç, bizimkiler seninkini getirir." Ömer arabayı getirip önümüzde durduğunda Asran bana arka kapıyı açtı ve ben oturduğunda o da yanıma gelerek kapıyı kapattı.

"Siz kafayı yemişsiniz." diye attığım nida ile Ömer ve Asran'a namütenahi dehşet ile bakmaya başlamıştım. Tedbir her zaman alınması gerek lakin b u kadarı herkes için oldukça fazla.

"Farkında mısın, bana işkence eden adamla senin evini tarayıp üzerine evi patlatan adam aynı."

"Ben yıllarca öyle adamlarla baş ettim. Korumam da yoktu."

"Yenge lafa giriyorum çok özür dilerim ama abim biraz haklı sanki."

"Bozacının şahidi şıracı. "ikisi de bana bıkkınlıkla gülerken Asran'ın göğsüne yumruk atarak sinir bozulması ile güldüm. Asran ise burnumu sıkarken araya yeniden Ömer girmişti, "Abi bu arada Ata Akyıldız seni şirketine çağırdı, İstanbul'daymış."

"Hass.."

Ben bıkkınlıkla, "Tabi kambersiz düğün dedemsiz infial olmaz."  Diye söylenerek Asran'a döndüm, "Ne istiyor senden?"

"Seni."

"Paylaşılamıyorum Allah'ım, beni parçalara ayır yeteyim herkese."

Asran düşünceli idi, dilini yanağında gezdirdikten sonra yerine iyice yerleşerek sol kolunu ön koltuğun başlığına dayadı, "Sen sadece benimsin de." Diye sayıkladıktan sonra, "Sürsene sen onun şirketine, derdini öğrenelim." Dedi.

"Şimdi mi?" Diye çığlık atmam ile başını ovmaya başlamıştı,  "korkusuz Deva bir şey mi oldu?" Diyerek, yüzünü çevirmeden gözleri beni buldu, "Olmadı hayatım, olmadı heykelcim." Kolunu uzatarak beni yanına çektikten sonra kollarını omzuma attığında başımı göğsüne koyduğum, o da çenesini başıma koymuştu.

"Sana bir şey olmasına asla izin vermem."

"Biliyorum." Mırıltıma karşılık Ömer arabayı kullandı, Asran ile ben de dakikalarca öyle kaldık. Öyle ki benim uyumama saliseler kala araba istop etmiş ve büyükçe bir rezidans gözüme çarpmıştı. Yıllarca bu şirketin önünden bile geçmemiş, yerinin nerede olduğunu bilmek ise en büyük cezalarımdan biri olmuştu.

Kasvetli havayı iyice kasvetli yapan düşüncelerim ile arabadan indiğimde kocaman yazan o yazıyı okudum, "Akyıldız Group!" Güç almak için nefes alsam da beni en güçlü yapan şey ellerimi tutan ellerdi. Ona bakıp gülümsediğimde bana gülümsemiş ve birlikte şirkete giriş yapmıştık. Şirkette girişte bile herkes bir yerlere koştururken bir adam bize yaklaşarak, "Ata Bey sizi bekliyordu." Dedi ve onun odasına gitmemiz için bize rehber oldu.

Asansörde 20. Kata bastığında o an gelmeyecek sansam da şimdi kapının önündeyiz. Nefesim artık bana yetmiyor lakin dedeme karşı dik durmam gerektiğini biliyorum.

Asran'ın elleri terlemiş olsa gerek, ilk defa bu kadar sıkı bu kadar sahiplenici tutuşuna karşı birazdan düşüp bayılacakmışım hissi peşimi bırakmıyor.Kapıdan girmemiz ile yıllar önce gördüğüm şeytansı silüetten hiçbir şey değişmemişti. Uzun boyu, oldukça fazla kilosu olsa da saçındaki birkaç ak dışında hâlâ saçları beyazlamamıştı bile, doğru ya o insanların saçını beyazlatır! Bizi gördüğünde, daha çok beni, sinirle soluyuşunun sesini buradan almıştım. Kemerinden tutup pantolonunu yukarı çektikten sonra, "oturun." Diye emir verdi.

Asran kimseye itaat etmezdi, yine etmedi ve bacaklarını biraz açarak yerinde kendini sabitledi, "Oturmamıza gerek yok Ata Bey, beni görmek istemişsiniz. Yaşınıza müteakiben siz gelmeyin diye biz geldik." Dedi.

Asran ona kilitlenmişken dedemin gözleri benim gözlerimde idi, "İşlerine artık karı kısmını da mı takar oldun?"

"Deva benim sevgilim, sizin de torununuz bence saklayacak bir şeyimiz yok."

Masada bir yumruk sesi ile gözlerimi sımsıkı kapasam da kulaklarımı cırmalayan, "o benim torunum falan değil." Sesi.

"Ne kadar daha inkar edeceksin?" Karşısında dimdik konuşmak istesem de sesim fırtınada konuşmaya çalışıyormuşum gibi silik ve kesikti.

"Geçen gün sosyeteye saldığın zehir ile seni kabul edeceğimi düşünmüş olman bile benim torunum olamayacağını kanıtlıyor." Rahat koltuğunda iyice verildiğinde onun yüzüne bakmaya bile tahammülüm yoktu. "Tek torunun benim, soyunun devamı için buna mecbursun."

"Senin yüzünden bütün torunların öldü, çocukların gibi..."

Sözlerim onu hareket dahi ettirmemişti, tüm katılığı ile aynı cümleleri tekrar kullandı, "Hiçbir torunum kalmasa bile başkasına kaçan, töreleri yok sayan birinin çocuğunu torun diye tutmam yanımda."

"Eğer Tahir Cihangiroğlu'nu komalık etmeyip, annemi istemediği bir adamla zorla evlendirmek istemeseydin, karnında bebekle kaçmak zorunda kalmazdı dede." Yıllar sonra öğrendiğim gerçeği dedeme sessizce söylediğimde dik kalabilmek için Asran'ın ellerini daha sıkı tuttum ve kendime bile söylemediğim gerçeği dedeme anlattım, "Annem senin öfkenden korktuğu için kendini feda etti."

Benimle birlikte o da sessizleşti, "Sen bunları nereden biliyorsun? "diye sorduğunda gözleri korku ile parladı.

"Benden çaldığın babam her şeyi anlattı."

Sözümün bitiminde yüzünün kıpkırmızı olduğunu gördüm, kulaklarından yanağına uzanan kırmızılık iyice onu ele geçirirken saklayamadığı nefreti ile soludu, "Nerede o?"

"Onu da mı öldüreceksin, iyi haber. Zaten ölüyor..." Hüzünlü kahkaham ile herkes susmuş ve önümüze dönmüştük. Asran ellerimi serbest bırakmış belimden tutarken dedem birden heybeti ile gürledi, "Seni oldukça fazla dinledim, şimdi siz ikiniz açın kulaklarınızı beni iyi dinleyin."

"Sen yoluma taş koymaktan vazgeçeceksin, sevgilinin de tasmasını tut benim olduğum ortamlarda bile bulunmasın. Yoksa ikinizi de silerim." Verilen emir ile bu sefer Asran içinden solumaya başlamıştı, beni öylece orada çakılı bırakırken dedemin masasının önünde durdu ve ellerini masaya koyarak ,"Öncelikle sevgilim hakkında düzgün konuşmanızı öneririm ve ben sizin emir verdiğiniz köpekleriniz değilim. " Durdu ve sesini yükselterek devam etti, "bana emir veremezsiniz, bana sadece rica edebilirsiniz." Elini masadan kaldırdığında, ellerini birbirine vurarak çırptı.

"Çok acemice laflar ediyorsun, başkalarının yarım bıraktırdığı işi bana tamamlatma."

"Elinizden geleni ardınıza koymayın, çünkü ben öyle yapacağım."

"Ha, bir de Deva sizin torununuz ve mirasçınız bunu sindirmeye başlasanız iyi edersiniz,  yoksa ARSLAN AVUKATLIK bunu size sindirtir." Bana geldiğinde yeniden ellerimi çekiştirerek dışarı çıktığımızda ciddi halinden eser kalmamış, "şirkete iyi bak, ileride senin olacak." Diye mırıldanması gergin bir tebessüme sebebiyet verdi. İnsanlar bana öyle yargılayıcı bakıyordu ki bu kadar gözün üzerimde olması ilk defa beni geriyordu fakat ben mankenim ve böyle durumlarla baş etmek benim işim.

Burası podyum, sende bir mankensin!

Üzerindeki kıyafeti iyi taşı!

İç sesimin bana algıladığı özgüven ile omuzlarımı veri atarak oldukça ayağım yere sağlam basa basa şirketten çıkmış ve çıkmam ile yutkunabilmiştim.

"Şirketi bile kasvet dolu."

"Korkut Ata bu!" Elimi bırakması ile kapımı açtığında arabaya bindim ve o da yeniden yanıma oturdu.

Bizim gergin olduğumuzu gören Ömer ortaya bi espri attı, "Bir çıkışınız var şirketin sahibi sizsiniz sanki, hey maşallah be."

Asran ise ciddiyetle onu tasdikledi, " O da olur yakında."

"Dedem ölür şirketini bana vermez."

"Sen dedin, tek torun sensin!"

"Hey kurban olduğum Allah'ım, hadi inşallah." Ömer kendi kendine dualar etse de ikisine de asla inanmamakta kararlı idim.

Ben onun torunu asla olamadım!

Onlar kendi aralarında konuşurken ben onları dinleme görevini üstlendim ve sonunda Asran'ın evine geldiğimizde rahat bir nefes alarak kendimi odaya ve ardından duşa atarak rahatlamayı umdum. Hayatı öylesine hızlı yaşıyordum ki bazen ne hissetmem gerektiğini bilmiyorum, herkesin bir fikri var ama benim fikrim hem kapı dışarı!

Yine artan uğultuları bastırmak için suyu sonuna kadar açıp sadece altında ıslanmanın ve sıcaklığının tadına varmaya çalıştım fakat bu sessizlik bir duş süresi kadar kısa sürdü ve duştan çıkmam ile bütün dertlerim tek tek üzerime binmeye başladı.

Bu dertler beni oldukça acıktırdı ve aslında Meltem Hanımın yine mükemmel yemekler yaptığından şüphem yok!

Geldiğinden beri doğru dürüst yemek yiyor ve Karadeniz mutfağı seven biri olarak oldukça hoşnut oluyordum.

Daha fazla aç kalmamak adına aşağı indiğimde etraf oldukça sessiz yemek masası ise kurulmaya başlamıştı. Yeni bir tabağı koymak için gelen kardeşim, Meltem Hanım ile tanıştılar ve iki mutfak hastası oldukça iyi anlaşıyor, bana bakarak, "O sıhhatler olsun ablam." Dedi.

"Teşekkürler bebeğim, çok acım ama Asranlar nerede?"

"Çalışma odasına kapandılar yine, çağırırım şimdi sen geç." Ona kafa sallayarak masaya oturduğumda sarmadan birkaç tane alarak mideme indirmiştim bile. Dakikalar sonra ise masanın etrafı dolduğunda birlikte yapılan yemekleri yemiş ve Asran ile Cenk yine odaya kapanmış yeni gelen Ozan ise beni odaya çekmiş ve artık devam etmemiz gereken işler için bir takvim hazırlamaya başlamıştık.

İlk olarak çizimleri bitirdiğimde özel terziler ile çalışarak onları diktirecek ve son olarak onları muhteşem bir şekilde tanıtacaktım! Artık ne olmak istiyorsam o olacak, hiçbir şeyin hayallerimin ötesine geçmesine izin vermeyecektim.

Vermeyeceğim!

"Abla Asran abi evde benim hatun nerde diye deli gibi dolanıyor, bir bak istesen."

Ozan bana şaşkınlıkla bakarak, "Bu adama büyü mü yaptın kızım, bi saniye sensiz kalamıyor." Diye bir nida kopardı, ona omuz silkerek "Yaptık bir şeyler, sen mankenleri ayarla" Bana öpücük attığında onu odasında bırakarak çıktım ve gelen sese dikkat kesildim, "anasınısatayım ev o kadar büyük ki hatunu bulamıyoruz iyi mi?"

Merdivenin başında söylenen Asran'a bağırdım, "Buradayım, söylenme."

"Söylenirim, yoksunluk krizine girdim neredesin?" Birkaç adımda yanıma geldiğinde kolunu boynuma dolamıştı.

"Sen gittikçe mecnuna dönüyorsun fark ettin mi?"

"Mecnun yanımda halt etmiş." Onun hazırcevaplığına oldukça hayrandım, yalan masallarını dinlemek ruhuma huzur veriyor ve bedenimi bir gevşeme alıyordu. Yine aynısı oldu ve esneyerek iki kolumla Asran'ın koluna sarılarak başımı omzuna koydum, o da tepkisiz kalamamış  ve cevap olarak saçıma bir buse iliştirdi, tam öptüğü yerde ise görünmez bir çiçek bitti. Kokusu  burnuma kadar gelmişti...

"Sana içki ısmarlayayım mı?"

"Korumalarına soralım, onlar da içer mi?" Yaptığım nükteyi açıklamak için, "her yere birlikte gidiyoruz ya." Diye ekledim. Birlikte merdivenlere döndüğümüzde bile hala düzenimizi bozmamış aheste aheste merdivenlerden indikten sonra mutfağa geçtiğimizde birbirimizden ayrılmış ben kalçamı tezgaha yaslanmışken Asran Buzdolabının kapağını açıp iki bira aldıktan sonra kapatmış ve birini bana uzattıktan sonra yanıma geçerek o da kalçasını tezgaha koymuştu.

Biranın kapağını açtıktan sonra kenara koyarak cebinden sigara paketini çıkardı ve dudaklarının arasına alarak yaktıktan sonra bana vererek bir başka kutu çıkararak kendi sigarasını yaktı.

"Seninki niye farklı?" Diye sorgulayıcı sözüm ile sorduğumda, sinsi bir gülüş sundu. "Sigara içmiyorum, cigara içiyorum ondan." Dedi. Gözlerim yerinden çıkacak gibi açılırken içine çektiğim sigaranın dumanı boğazımda kalmış ve birkaç kez öksürmüştüm. "Sen cigara mı içiyorsun?"

"Korkma sadece arada bir."

"Uyuşturucudan kurtulduktan sonra senin haller edalar. Ne oluyor yiğidim?" Dolu olan iki elimi kaldırdığımda ikimiz de gülüyorduk.

"Bu da kafa kızım, iç sen sigaranı!"

"Ama bu faul!"

"Gözlerini cigaramdan çek küçük cadı."

"Bi fırt!"

"Zelal hâlâ küs sana sanıyordum."

"Sesi yok, sen yokken kriz anlarımda geliyordu. Ya da artık o geliyorsa bile fark etmiyorum."

Cigarasından bir nefes aldıktan sonra, "Ateşli kadın." Diye soludu.

"Özledin mi sen Zelal'i?"

"E biraz." Önüne geçerek gözlerimi belerttiğimde birasını yeniden tezgaha bıraktıktan sonra boşta kalan eli ile belimden kavradığı gibi döndürerek tezgaha oturtmuş bacak arama girmesi ile de aramızdaki mesafeye son vermişti. Sigarasından bir nefes alıp yukarı verirken ben de sigaramdan bir duman almış ve Asran'ın yüzüne vermiştim

"Oyun!" Dedi.

"Oyun istiyorum." Diye tamamladım. Ona ihtirasla gülümserken yarım kalan cigarasını söndürmeden lavaboyu işaret alarak fırlatması ile ellerini bacaklarımda hissettim lakin son hissettiğim yer orası değildi. Sigaram irkildiğim için elinden düşerken saçlarımı geri savurarak kollarını boynuna sardım.

"Şöyle yapma."

"Nasıl?"

"Beni tahrik eder gibi, saçlarını savurma."

"Gibiyi atalım istersen, çünkü tam da bunu istiyorum." Saçlarım ile birlikte kendimi geri atmam ile göğüs kafeslerime iliştirilen güvercinler bacak aramdan gelen sızı ile uçuşarak gitti ve yerine 'Asran'a ait olma hissiyatı var oldu. '

"Sana olan ateşim, bana halüsinasyon gösteriyor galiba." Nefes nefese ettiği cümleyi anlamamıştım.

"Ateşin beni terletti." Diye nefes aldım ve dudaklarına art arda öpücük kondurdum.

"Öyle değil bebeğim, gerçekten arkanda ateş var."

"Ne?" Diye irkilip kendimi tezgahtan atmam ile halının tutuşmuş olduğunu gördüm ve bir çığlık kopardım.

"Asran gerçekten yanıyoruz!"



🦋

Fazla diyalog dolu b ölüm olduğunun farkındayım ama hiçbirini atamadım. Bu sefer beni mazur görün.

seviliyorsunuz.❤️



Continue Reading

You'll Also Like

27.8K 1.4K 25
✺ Düşmüştüm. Düşürülmüştüm. Bu fena bir düşüştü. Sığındığım yerden düşmüştüm buraya, yeryüzünün baht karası, Dört yanımda beni düşüren ordunun yal...
103K 6.6K 36
Bakışlarım son kez telefonumun açık olan ekranına kaydı. 00.00 Dudaklarımda acı bir tebessüm oluşurken telefonuma gelen bildirimle birlikte kaşları...
2.9M 49.2K 17
Yiğit, elindeki flaşı açık telefonu ışığı asansörün tavanına vuracak şekilde yere bıraktıktan hemen sonra elleri yanaklarımı kavrayarak, "Hadi Eylül...
995 131 4
Kıdemli Üsteğmen Demokan Alp AYDEMİR, namıdeğer Kuzgun, özel kuvvetlerde çalışan oldukça başarılı bir subaydı. Yıllar sonra kuledeki yalnız bir kızla...